Lozan, Montrö ve Kanal İstanbul

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Osmanlı Devleti yüzyıllarca Boğazların tek hâkimi olmuş ve “Boğazların kapalılığı” temel prensip olarak uygulanmıştı. 19. yüzyıl başlarında ise gücünü kaybetmesine paralel bir şekilde Boğazların statüsü ikili antlaşmalarla belirlenmeye başlamıştı. Bu durum Osmanlı Devleti’nin Boğazlarla ilgili olarak tek başına karar verme gücünü kaybettiğini gösteriyordu.

1841 Londra Sözleşmesi ise Boğazları “uluslararası su yolu” statüsüne dönüştürerek çok taraflı antlaşmalarla belirlenmesi dönemini başlattı. Bu durum Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam etti.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda çok ağır şartlar taşıyan Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştı. Antlaşmada Osmanlı donanmasının teslim olması, Osmanlı limanlarının ve Boğazların İtilaf devletlerinin kontrolüne bırakılması hükmü yer alıyordu.

Lozan’da Rus ve İngiliz Tezleri 

İtilaf devletleri daha sonra da Sevr Barış Antlaşması’nı dayattılar. Antlaşmaya göre Boğazlar “asker ve silahtan arındırılacak”, savaş ve barış zamanlarında bütün devletlerin savaş ve ticaret gemilerine açık olacak, Boğazların yönetimi, içinde Osmanlı temsilcisinin bulunmadığı bir komisyona ait olacaktı.

Sevr’de belirlenen statü, bağımsız bir devletin kabul edebileceği bir durum değildi. Sevr’in bu hükümleri, ülkeyi savunmasız bir konuma düşürdüğünden Misak-ı Millî’de savaş zamanında savaş gemilerine sınırlamalar getirilmesi talep edildi. TBMM Hükümeti ile Sovyet Rusya arasında imzalanan Moskova Antlaşması’nda da Boğazlarla ilgili düzenlemelerin Karadeniz’e kıyısı olan devletlerce yapılması gerektiği maddesi yer aldı.

Türkiye, Kurtuluş Savaşı sonrasında toplanan Lozan Konferansı’nda Boğazlara hâkim olmak istese de bu mümkün değildi. Lozan’da üç farklı tez karşı karşıya geldi.

Rus tezine göre Boğazlar askeri gemilere kapalı olmalı ve Türk egemenliğine verilmeliydi. İngiliz tezine göre Boğazlar askeri ve ticari bütün gemilere açık olarak bir komisyon tarafından yönetilmeli ve askerden tecrit edilmeliydi. Buna karşı Türk tezi ise Misak-ı Millî’de ifade edildiği şekliyle Marmara ve İstanbul’un güvenliğinin sağlanması kaydıyla askerlikten tecrit edilmiş bir şekilde bütün devletlerin ticaret ve savaş gemilerine açık olması şeklindeydi.

Lozan Boğazlar Sözleşmesi 

Lozan’da kabul edilen Boğazlar Sözleşmesi, “Boğazların bütün devletlerin gemilerine açık olması” ilkesine dayanmakta ve hem savaş hem de barış zamanlarında savaş ve ticaret gemilerinin serbestçe geçebileceği belirtilmekteydi. Buna rağmen savaş dönemi için bazı sınırlamalar getirilmişti.

Savaş gemileri de barış zamanında serbestçe geçebilecek ancak gemilerin tonilatosu Karadeniz’e kıyısı bulunan devletlerden en büyüğünün (Sovyet Rusya) tonilatosunu geçmeyecekti. Savaş gemileri savaş zamanlarında Türkiye savaşan devlet değilse serbestçe geçebilecekler, Türkiye savaşan devletse sadece tarafsız devletlerin savaş gemileri serbestçe geçebilecekti.

Lozan Boğazlar Sözleşmesi, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının çevresini askersiz hale getiriyor ve yönetimini Milletler Cemiyeti’nin gözetiminde oluşturulacak, Türkiye’nin de üyesi olduğu ve başkanı Türk olan Boğazlar Komisyonu’na bırakıyordu.

Lozan’da öngörülen statü, Türkiye’nin Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Marmara Denizi’ndeki hakimiyetini sınırlamakta ve bölgeyi savunmasız bir hale getirmekteydi. Ancak on yıldan beri savaşan bir ülkenin daha fazlasını elde edecek gücü olmadığı da bir gerçekti.

Savaş Rüzgârları ve Montrö

Dünyada esen savaş rüzgarları Boğazların yeniden dünya gündemine girmesine neden oldu. Türkiye 1932’de Milletler Cemiyeti’ne üye olmuş, 1934’de de Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan’la birlikte Balkan Antantını kurmuş ve bu adımlarla Batı ittifakının bir parçası olma sürecine girmişti.

 

Bu yıllarda Avrupa’da yaşanan gelişmeler Türkiye’nin Boğazlarda tam egemenlik kurma yolunda adımlar atmasını zorunlu hale getirdi. Özellikle İtalya’nın takip ettiği yayılmacı politika Türkiye’nin güvenliği açısından önemli bir tehditti.

Bu sırada Almanya Ren bölgesini Versailles’a aykırı bir şekilde silahlandırmakta, Milletler Cemiyeti Almanya ve İtalya’nın yayılmacı politikaları karşısında çaresiz kalmaktaydı. 1935 Ekim’inde İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesiyle İngiltere de Boğazların statüsünün yeniden belirlenmesine onay verince Montrö Konferansı toplandı.

Konferansta, Lozan’da Boğazlar Sözleşmesi’ni devletler yer almaktaydı. 20 Temmuz 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni Türkiye, İngiltere, Fransa, Japonya, Yunanistan, Sovyet Rusya, Romanya, Bulgaristan ve Yugoslavya imzaladı. İtalya ise bu düzenlemeye karşı çıktığından konferansta yer almamış fakat sonradan onaylamıştır.

Montrö’de yeni şartlardan dolayı ilgili devletler, uluslararası hukukta “rebus sic standibus (şartlar değiştiği taktirde)” şeklinde ifade edilen durumdan dolayı yeni düzenlemeleri uygun görerek Türkiye’ye egemenlik hakkıyla birlikte sorumluluk vererek yeni bir statü oluşturmuşlardır.

Boğazların Yeni Statüsü

Montrö Antlaşması’nın ilk maddesinde “Türk Boğazlarının” yeni statüsünün esası ortaya konulmuştu. Buna göre Boğazlar bütün ticaret ve savaş gemilerine açık olacak ve diğer maddeler yirmi yıl için geçerli olsa da “ilk madde her zaman geçerli olacaktır”.

Montrö ile Boğazlarda Milletler Cemiyeti adına oluşturulan uluslararası komisyon kaldırılmış ve bütün yetkileri Türkiye’ye geçmiştir. Ayrıca Türkiye, Lozan’da askersiz hale getirilen alanları silahlandırma hakkını etmiştir. Böylece Türkiye, birtakım sınırlamalar devam etse de Boğazlarda büyük bir avantaj elde etmiştir.

Antlaşmada ticaret gemilerinin gece ve gündüz, hangi ülkeye ait olurlarsa olsunlar “ücret ödemeden” serbestçe geçebilecekleri belirtilmiş, savaş zamanında Türkiye savaşan devlet değilse serbestçe geçebilecekleri, Türkiye savaşan devletse ya da yakın bir savaş tehdidine maruzsa tarafsız devletlerin ticaret gemilerinin düşmana yardım etmemek kaydıyla serbestçe geçebilecekleri hükmü yer almıştır.

Savaş gemilerinin geçişinde ise Karadeniz’e kıyısı olanlar ve olmayanlar arasında farklı bir rejim oluşturulmuş ve diğer devletlerin savaş gemilerine tonilato yönüyle sınırlamalar getirilerek Karadeniz’e kıyısı olan devletlere avantaj sağlanmıştır.

Türkiye’nin savaşan taraf olması veya yakın bir tehdit altında bulunması durumunda yabancı savaş gemilerinin geçişi, Türkiye’nin kararına bırakılmıştır. Türkiye savaşan taraf değilse savaşan ülkelerin savaş gemilerinin geçişi yasaklanacak, savaşmayan devletlerin geçişleri ise serbest olacaktır.

Bu düzenlemeler Türkiye’yi Boğazlar üzerinde yetkili ve sorumlu hale getirerek dünyadaki önemini artırmıştır.

Montrö’de birinci madde hariç diğer maddelerin yirmi yıl için geçerli olduğu belirtilmişti. İkinci Dünya Savaşının son yıllarında da ABD, Sovyetler ve İngiltere Montrö’deki statünün yeniden belirlenmesi konusunda anlaşmışlardı. Buna rağmen Boğazlarla ilgili yeni bir konferans toplanmamış ve böylece Montrö günümüze kadar yürürlükte kalmıştır.

Montrö, Kanal İstanbul’a Ne Diyor?

Kanal İstanbul projesine bakıldığında amacın daha çok ekonomik olduğu ve ticaret gemilerinin kullanımının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Ticaret gemileri İstanbul Boğazı’na göre “daha dar olsa da” yeni kanala yönlendirilecek ve böylece büyük bir gelir kaynağı oluşturulacaktır.

Bu iddiaya karşılık Montrö’nün süresiz olarak yürürlükte kalacağı belirtilen 1. Maddesinin Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının “ticaret ve savaş gemilerine açık olmasını” temel prensip olarak kabul ettiği görülmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin bu maddeye aykırı olarak ticaret gemilerini yeni kanala yönlendirmesi gibi bir seçenek söz konusu değildir.

İkinci olarak Türkiye’nin Boğazlardan geçecek ticaret gemilerinden “geçiş ücreti” alması da mümkün değildir. Montrö’ye göre Türkiye bu gemilerden sadece sağlık ve kurtarma hizmetlerine karşılık bir ücret talep edebilecektir. Nitekim Montrö’de “Fransız altını” üzerinden belirlenen bu miktarlar, 1983’de “Amerikan Doları” olarak güncellenmiş olsa da önemli bir gelir kaynağı değildir.

Üçüncüsü Türkiye’nin “kılavuz kaptanlık” adı altında yüksek bir ücret talep etmesi seçeneği olsa da Montrö’de “kılavuzluğun” zorunlu tutulamayacağı hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla bu da bir seçenek olarak gözükmemektedir.

Son seçenek Türkiye’nin ticaret gemilerinin geçişlerini çeşitli bahanelerle Kanal İstanbul’a yönlendirmesi hatta yeni kanalı kullanmalarını zorunlu hale getirerek gelir elde etmesidir. Ancak bu durum Montrö’nün ilk maddesine aykırıdır.

Türkiye böyle bir uygulamaya gidecek olursa Montrö’ye taraf olan İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan’ı karşısında bulacaktır. Hatta Japonya 1951’de anlaşmadan çekilmiş olsa da Yugoslavya’dan ayrılan Sırbistan, Karadağ, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya ve Bosna-Hersek, SSCB’nin dağılmasıyla Karadeniz’e kıyı devlet olarak bağımsız olan Gürcistan ve Ukrayna’nın da sözleşmenin tarafı haline geldiği dikkate alınmalıdır. ABD’nin de sözleşmenin tarafı olmasa da Boğazların statüsüyle yakından ilgili olduğu düşünüldüğünde yeni bir düzenlemenin ne kadar zor olduğu anlaşılacaktır.

Buna göre Kanal İstanbul’un ekolojik ortama etkileri ve İstanbul’un yeni bir “rant alanını kaldırıp kaldıramayacağı” tartışmaları bir yana “Montrö açısından” ticaret gemilerinin geçişi yönüyle önemli bir gelir kaynağı olması ihtimal dahilinde gözükmemektedir.

Tek istisna, ortaya çıkabilecek olağanüstü şartlar nedeniyle ticaret gemilerinin Boğazlar yerine Kanal İstanbul’u kullanmak zorunda kalmalarıdır. Böyle bir durumda Türkiye, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının aksine yeni kanalda her türlü düzenlemeyi yapma yetkisine sahip olduğundan geçiş fiyatını da Süveyş’te veya Panama Kanalı’nda olduğu gibi istediği şekilde belirleyebilecektir.

Sonuç olarak Kanal İstanbul’un inşasının önünde bir engel yoktur. Buna karşılık yeni uygulamalarla Montrö Antlaşması’nı “tartışılır” hale getirmenin özellikle uluslararası arenada “yalnız” bir Türkiye’nin hiç de lehine olmayacağı açıktır.

Kaynakça: İ. Arar, “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”, TDV İA, C. 30, Ş. Güneş, “Türk Boğazları”, ODTÜ Gelişme Dergisi, 2007, S. 34; M. Çınar, “Kanal İstanbul’un Uluslararası Hukuk Bağlamında Değerlendirilmesi”, UAAAD, 2017, S. 3; M. Eğilmez, “Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Kanal İstanbul”, http://www.mahfiegilmez.com/2019/12/montreux-montro-bogazlar-sozlesmesi-ve.html (24.2.2020); S. Zeyrek, Montrö’ye Göre Boğazlar ve Bunun Türk Basınındaki Akisleri, İÜ SBE Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1992; A. N. Tütüncü, “Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul”, MHMÖH Bülteni, 2017.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin