Küresel bir sorun olarak Erdoğan rejimi

Epidemik/salgın, bir hastalığın, belli bir hareketin, sorunlu bir davranış şeklinin veya bir sözün yaygınlaşması ve birçok kimseyi aynı anda etkisi altına almasıdır. Epidemik salgınlar bir kişiyle, yani bir vakayla başlar. Gerekli önlemler alınıp engellenmezse çok kısa sürede çevredeki insanların büyük bir bölümüne bulaşır. Zaman içerisinde ulaşabildiği her yere sirayet eder, yaygınlaşır.

Epidemik/salgın kavramı genelde biyolojik hastalıklar için kullanılır ama psiko-sosyal ve hatta siyasal hastalıklar için kullanmanın önünde herhangi bir engel yoktur. Bugün IŞİD’te ve Erdoğanist siyasal İslamcılıkta, dün ise Faşizm ve Nazizm’de olduğu gibi, hastalıklı bir düşünce veya ruh haletinin kişiden kişiye sirayet ettiği durumlar için de bu kavram fevkalede kullanılabilir. Özellikle, bir epidemik/salgın etkili konumlarda bulunanlar tarafından sistematik bir şekilde topluma yayılmaya çalışılıyorsa, tehlike çok daha büyük demektir.

İslam’ın modern zamanlarda dünyevi hedefler için deforme edilerek hastalıklı bir ideolojiye dönüştürülmesiyle inşa edilen siyasal İslamcılık kökeninden gelmesine ragmen, değişerek dönüştüğünü, iyiden iyiye demokratlaştığını söyleyen Erdoğan’ın, sınırsız güç ve kudrete olan açlığıyla yeniden filizlenen hastalığı son 5-6 yıldır yeniden nüksetti.

Yetiştiği ortam, ahlak ve kültür düzeyi, karakter özellikleri belki başka türlü olsaydı bünyesini saran ve büyük ölçüde eziklikten, gerçek ya da sanal mağduriyet hissinden beslenen, bu kompleksli ideolojinin yol açacağı ulusal, bölgesel ve küresel hasar daha sınırlı olabilirdi. Erdoğan’ın sıkıntılı geçmişinde edinip kendisi ile beraber her yere taşıdığı, sonradan görmüşlüğünün tetiklediği tüm marazları ve doyumsuz ihtiraslarıyla beslediği bu hastalıklı kişiliği, siyasal İslamcılığın ideolojik sapkınlığı ile birleşince ortaya korkunç bir gülyabani çıkmış oldu.

TABİATI HER TÜRLÜ SOSYO-POLİTİK SAPKINLIĞA MÜSAİT

Birçok ideoloji gibi amaca götüren her yolu mübah gören siyasal İslamcılığın tabiatı zaten her türlü sosyo-politik sapkınlığa müsaitti. Siyasal İslamcılığın ideolojik hastalıkları, Erdoğan’ın şahsi hastalıklarıyla birleşince yıkıcı etkisi ve tahrip gücü katlandı. Siyasal İslamcılık ideolojisinin dünyevi ve siyasi amaçlarla dini istismar ederek cevaz verdiği sapkınlıkların nerelere kadar varabileceğini ise son birkaç yıldır yaşayarak öğrendik.

Kendisini Erdoğan’ın zulüm düzeninin fetvacısı konumuna düşüren Hayrettin Karaman’ın hırsızlıklara, yolsuzluklara, cinayetlere ve hatta azınlık gruplarının toptan imhasına yol açacak fetvaları gözünü kırpmadan nasıl verdiğini gördük. İslam’ı istismarla verilen bu ahlaksız ve canice fetvaların siyasal İslamcı bir ruh hastasının elinde hayata nasıl aktarıldığını ise, hep burada durmayacaklarından endişe duyarak, tecrübe ettik.

Halbuki, zamanında atılacak bazı kararlı adımlarla, son birkaç yıldır Türkiye’yi kasıp kavuran bu salgın hastalığı önlemek belki mümkündü. Yapılmadı, yapılamadı… Türkiye’nin toplumsal ahlakilik, kurumsal hukukilik ve demokratlık düzeyi buna kafi gelmedi. İlk olarak Erdoğan ve yakın çevresinde görülen hastalık, şimdilerde Türkiye sınırlarını aştı, Avrupa ülkelerine ve başka coğrafyalara sirayet eder hale geldi. Hırsızlığı, yolsuzluğu, rüşveti, cinayeti, katliamı, yalanı, iftirayı araçsallaştırarak sistemleştirmekte hiçbir beis görmeyen Erdoğan, ahlaki düzeysizliğiyle güçlendirdiği bu hastalığı iyice benimseyerek karakteri haline getirdi. Eline geçirdiği devlet imkânları ve tekelleştirdiği propaganda araçlarıyla Erdoğan’ın, karakterinin gereğini yapıyormuş doğallığında bu hastalığı önce yakın çevresine, sonra toplumun tamamına yayması fazla zaman almadı.

ZAMANINDA YAPILAN UYARILAR GEREĞİNCE DİKKATE ALINMADI

Bundan birkaç yıl önce, Erdoğan’ın ahlaken ve siyaseten hastalandığına ve bu ölümcül hastalığını herkese sirayet ettirmeye çalıştığına dair uyarılarda bulunanlar yok değildi. Ama maalesef bu yerinde uyarılar gereğince karşılık bulmadı ve büyük ölçüde havada kaldı. Bugün ise bu hastalık, en Erdoğan muhalifiymiş gözüken kesimlere bile sirayet etmiş durumda.

Zamanında bu uyarıları yapanlar, hastalıklı karakteriyle geliştirdiği zaaflar ve sebep olduğu zafiyetler yüzünden Erdoğan’ın bir ‘ulusal güvenlik tehdidi’ haline geldiğini de söylüyorlardı. Neticede meşru/gayr-i meşru ayrımı gözetmeyen hırsları ve ihtirasları uğruna hırsızlık ve yolsuzluk yapmaktan, rüşvet ve komisyon almaktan, uluslararası kara para trafiğinin başat bir aktörü haline gelmekten, başka ülkelerin içişlerine karışarak radikal dinci terör örgütlerini desteklemekten, şiddeti bir politika aracına dönüştürerek adam öldürtmekten ve kitlesel katliamlar yaptırmaktan bile imtina etmeyen bir Erdoğan’la karşı karşıyaydık.

Erdoğan ve yakın çevresinin işledikleri ulusal ve uluslararası suçların sebep olduğu zaafların kimler tarafından nasıl kayıt altına alındığını ve bu sayede Türkiye’nin ulusal çıkarlarından hangi hayati tavizlerin koparıldığını bugün için pek bilemiyoruz. Ama bu tür şeylerin fazlasıyla olduğunu, Erdoğan’ın en hayati mevzularda bile sebebini açıklayamadığı ani 180 derecelik politika ve strateji değişikliklerinden kolayca tahmin edebiliyoruz.

Neticede salgın gün be gün ilerledi ve toplumu sardı. Erdoğan, yakın çevresiyle kurmaya giriştiği suç şebekesine bugün yüz binlerce çalışanı ile devletin pek çok kurumunu, iş dünyası, medya ve sivil toplum da dâhil toplumun pek çok kesimini ortak ederek bir suç imparatorluğu oluşturdu. 3-4 yıl önce şahsi ve küçük bir grubun sorunu olan epidemik bir hastalık bugün kurum ve kuruluşları ile neredeyse tüm topluma sirayet etmiş durumda. Hastalıktan kendisini koruma becerisi gösteren, Erdoğan’ın suç imparatorluğunun bir neferi olmayı reddedenlerin ise başlarına gelmeyen kalmadı.

HASTALIK TÜRKİYE SINIRLARINI ÇOKTAN AŞTI

Erdoğan’dan yayılarak Türkiye’de devletin neredeyse tamamına, toplumun ise çok büyük bir kısmına sirayet eden salgın hastalık artık ülke sınırlarına sığmıyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın oluşturduğu risk bir ulusal güvenlik sorunu olmaktan çoktan çıktı. Küresel bir tehdit haline geldi. Başta İngiltere olmak üzere Batılı aktörler, Hitler’in Nazizm salgınının yayılma dönemindeki aymazlığını Erdoğan kaynaklı hastalığın yayılmasının da tüm evrelerinde maalesef yine tekrarladı.

Türkiye’de yaşanan korkunç hukuksuzluklara, keyfiliklere, zulümlere, işlenen sistematik suçlara ve katliamlara Avrupa ve Batı çok uzun bir süre gözlerini kapadı. Küçük çıkarları uğruna Türkiye’nin gün be gün ağır bir diktatörlüğe savrulmasını hafife aldı. Suriyeli mülteciler sorununda olduğu gibi insanlık dışı şantajlara boyun eğdi. Yer yer işbirlikleri yaparak hastalığın yaygınlaşmasına katkı verdi.

Birkaç yıl öncesine kadar tek bir kişinin ve dar çevresinin sorunu olan hastalık bugün tam anlamıyla sistemleşti. Kurtulması artık hiç de kolay olmayan bir hacme erişti. Geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında, ezik, kompleksli ve hastalıklı bir marjinalin 60 milyon insanın ölümüne, pek çok ülkenin yerle bir olmasına yol açacak bir caniye dönüşmesine göz yuman dünya, belli ki bu ölümcül hatasından hiçbir ders çıkarmamış. Ve korkarım ki, bu yüzden dünya benzer bir akıbete doğru hızla ilerliyor.

GEÇ KALINMIŞ OLSA DA AVRUPA’DAN GELEN SİNYALLER UMUT VERİCİ

Bu kapsamda bakıldığında, oldukça geç kalınmış olsa da, bugün Almanya, Avusturya, Hollanda ve benzeri ülkelerin yükselen bu küresel tehdide karşı uyanma sinyalleri vermesi yine de umut verici. Bu sinyallerin, despotik Erdoğan rejimine karşı köklü ve sonuç alıcı politika değişikliklerine dönüşmemesi durumunda ise, şimdiden göçmen Türklere sirayet etmiş olan epidemik hastalığın çoğa kalmadan diğer Müslüman göçmenlere yayılmasından endişe edebiliriz.

Bizzat Erdoğan’ın, sonradan devşirerek İçişleri Bakanı yaptığı Süleyman Soylu’nun, tetikçi militanları arasına kattığı mafya lideri Sedat Peker’in, sosyal medyada AKP’nin finanse ettiği troll ordusunun göçmen Türkleri araçsallaştırarak Avrupa’da nasıl terör estireceklerine, Avrupa’yı nasıl birbirine katacaklarına dair akıl almaz tehditleri göz önüne alındığında tehlikenin büyüklüğü daha iyi anlaşılabilir. Bu tehditlerin şiddeti ve neşet ettiği makamların düzeyi Avrupa’nın etkili ve sonuç alıcı önlemler geliştirmekte geç kalması durumunda olabileceklere dair çok şeyler söylüyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin