Kur’an’ı asıl yakanı merak ediyor musunuz?

YORUM | VEYSEL AYHAN

Saygı; şekli bir tavır veya duruş değildir. Saygının esası içerikte ve özde gerçekleşir. Siz, annenize saygılı olmanızı şunlarla test edebilirsiniz:

Ona annenizin fotoğraflarını sağa sola assanız, onun ismini yaldızlı harflerle duvara kazısanız bunların hepsi olsa olsa şekli bir saygı olur.  

Onun sözlerini dikkatle dinliyor musunuz? Size olan öğütlerini yerine getiriyor musunuz? Sizden beklentilerini elinizden geldiğince karşılıyor musunuz? 

İşte bunları yapıyorsanız siz saygılı bir evlatsınız demektir. Bunları yapmayan isyankâr bir evlatsanız günde on defa “Anneciğim seni çok seviyorum” deseniz hiçbir kıymeti yok.

Konumuz İsveç’teki bir zavallının eylemi. Türkiye Büyükelçiliği’nin önünde Kur’an yakma hadisesi.

Kur’an’da veya hadislerde “Kur’an yakanlara şunu yapın” veya “bunu yapın” diye bir ayet veya hadis yok. Ama şu var: “Rahman’ın has kulları o kimselerdir ki onlar yerde tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine laf atarsa “Selâmetle! ” derler. (Furkan, 37) (Zorba, mağrur, saygısız, kaba ve haşin değil, sükûnet ve vakar ile, alçak gönüllü bir şekilde, terbiyeli ve nazik yürürler. Etrafa sıkıntı vermezler. Cahillik edenlere çatmaya tenezzül etmezler.) (Suat Yıldırım meali)

Bu sebeple sokaklara dökülüp Kur’an yakılmasına tepki gösterenlere asıl hakaret edenleri hatırlatalım.

Siz şu sözler dendiğinde yürüyüş yaptınız mı?

AKP Aydın İl Başkanı “Genel başkanımız ve başbakanımız (Tayyip Erdoğan) bizim için adeta ikinci peygamberdir” dediğinde sokağa döküldünüz mü?

AKP Düzce Milletvekili, Erdoğan için “Allahu tealanın bütün vasıflarını toplamış bir lider var!” dediğinde protesto ettiniz mi?

İçişleri Bakanı Efkan Ala: “Peygamber gurura kapıldı biz gurura kapılmadık!” dediğinde öfkelendiniz mi?

Egemen Bağış “Bu Bakara (suresi) iyi makara. Oradan beğen bir tane salla gitsin…” diye alay ettiğinde rahatsız oldunuz mu? “Niye gereği yapılmıyor” dediniz mi?

Evet bunların hiçbirinde kılınızı kıpırdatmadınız. Hatta “bunlar bizi yönetmeye en layık insanlar” diye peşi sıra defalarca oy verdiniz.

“Peygamberimiz” diye şekli olarak övündüğünüz insan şunu yapıyordu: Cemaate namaz kıldırırken bir bebek ağlaması duyunca namazı alelacele bitirip onun ıstırabını dindiriyordu. 

Peki siz ne yaptınız? Binlerce bebeği annesinden ayırdınız. Soğuk zindan betonlarına mahkûm ettiniz. Ve edenlere yarım kelime etmediniz.

Kur’an’a bir motto izafe edecek olursak bu “Rahmet ve merhamet” üzerine olur. Kur’an iki yerde bunu ilan eder: “Rabbiniz merhameti kendi Zatına temel bir ilke edinmiştir.” (En’âm: 12 ve 54) Kur’an merhamet ve şefkati telkin ederken siz firavunların yolundan gidip, Hitler’in peşine takıldınız.

Kanser hastası Ahmet Burhan Ataç’ı annesinden ve babasından mahrum ettiniz. O yavrucak hasret ve hicranla hastane yollarında vefat etti. 

6 yaşındaki kanser hastası Yusuf Kerim’i annesinden mahrum edip yalnız başına hastane odasına mahkûm ettiniz. Yusuf’un her bir gözyaşı damlasının Kur’an’a, “Kur’an yakmaktan” daha büyük hakaret olduğunu anlamadınız.

Başınızdaki zat “kurunun yanında yaş da yansın ve acımayın” şeklinde iki talimat verdiğini duydunuz ama tek kelime muhalefet şerhi koymadınız. Ve o günlerden sonra zulüm ayyuka çıktı. Hamile kadınları kelepçelediniz. Yeni doğmuş bebekleri hücrede tuttunuz. 

Şeytanlıklarınızdan kaçıp kurtulmaya çalışan anneler, bebekler Meriç’in ve Ege’nin sularına kapıldı ama siz şimdi kalkmış “İsveç’te Kur’an yakıldı” diye timsah gözyaşı döküyorsunuz.

Emniyet müdürlüklerinde eroin paketlerinin, silahların, bombaların teşhir edildiği masalar vardır. Siz Kur’an tefsirlerini, hadis kitaplarını oraya dizerek en büyük hakareti yaptınız. 

Kur’an mal ve can emniyetini kutsal sayar. Siz on binlerce insanın alın teriyle kurduğu fabrikasına ve malına el koydunuz. Yüz binlerce hayırseverin alın teriyle inşa ettiği okullara, Kur’an kurslarına çöktünüz. Utanmadınız. Veya bunları yapanlardan rahatsız olduğunuzu ifade eden tek kelime etmediniz.

Kur’an yalana savaş açmıştır. Ama yeryüzünden gelmiş geçmiş tüm siyasi liderlerden daha fazla yalan söyleyen birinin peşine takıldınız. (Son örnek dünden: “Fransa’da, İngiltere’de, Almanya’da millet sokakta, aç açık, ne yapacaklarını bilmiyorlar.”)

Şimdi kalkmış “İsveç’te Kur’an yakıldı” diye tepki gösteriyorsunuz.

Kur’an onlarca ayetinde adil olmayı, adaletli davranmayı öğütler. Siz bu ayetleri bırakın yakmayı her gün binlerce adliye binasında, duruşma salonlarında paspas olarak kullanıyorsunuz.

Kur’an yolsuzlukla ilgili şunu der:

“Her kim hıyanet edip de ganimetten veya kamuya ait hasılattan bir şey aşırır, bunu da gizlerse, kıyamet gününe o vebâlini aldığı şeyler, boynuna asılı olarak gelir.”( Âl-i İmrân, 161)

Siz ise tüm kadrolarınızla koca bir ülkenin geçmiş ve geleceğini zimmetinize geçirdiniz. “Hırsızlık yolsuzluk değildir.” dedi sizin zavallı müftüleriniz. Ama siz bu yolsuzlukları Kur’an’a hakaret olarak görmediniz.

Kur’an’da 5 ayrı yerde “Hiç kimse bir başkasının günahını yüklenmez.” Der. 

Siz ne yaptınız?

On binlerce insanı “Yakını, babası, akrabası, eşi… falan suçu işledi” diye mahkûm ettiniz. Bu 5 ayeti yüzlerce hapishanede her gün yakıyorsunuz.

Kur’an ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyi onlarca ayetiyle emrederken; siz “eşi hapishanede olanların ailelerine nasıl yardım edersiniz!” diye her gün bir başka sırtlan sürüsüyle ev basıyor, hayırsever insanları göz altına alıyorsunuz.

Tüm yaptıklarınızla Kur’an’ın saygınlığını, Müslümanlığın izzetini yerle bir ettiniz. Moğollar Anadolu’yu tekrar işgal etse Müslümanlığa sizin kadar zarar veremezdi. 

Şimdi İsveç’teki bir meczubun eylemini protesto ederek boynunuza asılı “dine en çok zarar veren kitle” yaftanızı söküp atamazsınız.

Annenizden size gelen bir mektubu yırttığınızda veya yaktığınızda annenizi rencide edersiniz, üzersiniz. Ona hakaret etmiş olursunuz. Ama bunu bir başkası yaptığında en fazla size hakaret etmiş olur. 

Kur’an yakılınca yanabilen bir kitap değildir. Özüne ilişilmedikçe ona kimse dokunamaz, zarar veremez. 

Kur’an’ı yakan birileri varsa onlar Türkiye’de.

Biraz gözünüzü açarsanız Türkiye’nin ufkunu kapatan kara bulutların, aslında Kur’an’ın yakılan ayetlerinin dumanı olduğunu görürsünüz. 

Kur’an’ın laneti onların üzerine olsun!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

10 YORUMLAR

  1. Amin… Eğer hidayet kabil değilse, eğer Murad-ı İlahi hidayet değilse, eğer kendileri için hidayet dilemiyorlarsa, Allah’ın laneti Kitabullah’a savaş açanların üzerine olsun…

    Bir iki harf hatası, bir iki noktalama işareti. Onlar zaten mürettip kardeşime ait hatalar.

    Bir de “Ama yeryüzünden gelmiş geçmiş hatta -şüphe etmeden söylüyorum- gelecekteki tüm siyasi liderlerden daha fazla yalan söyleyen birinin peşine takıldınız” kısmındaki “gelecek hakkında şüphe etmeden söylenilmesi” meselesi dışında -belki- Martin Luther King’in “I Have A Dream” yazısına denk bir yazı.

    Kafası çalışan bir muhalefetin, seçim öncesi milyonlarca basıp -özellikle İslami hassasiyeti olan- seçmenlere dağıtması gereken bir yazı.

    Ağzınıza, dimağınıza sağlık…

  2. Amin Amin Amin…

    “…. Kur’an’ın yakılan ayetlerinin dumanı…”

    Sn Veysel Ayhan bey, Özlemiştik sizi.

    Ve de sizi merak ediyordum. Niye yazmıyorsunuz diye.

    Her bir müslümanın! insani değerlerede sahib olmadığını bu süreç ile beraber öğrenmiş olduk. Yazıdada bunları özetlemişsiniz.

  3. Gerçekten güzel bir yazı, elinize sağlık Veysel Ayhan. Kadir Atmaca’nın yazısında geçen ‘eğer’lerden sonra gelen ibareler bize daha çok yakışıyor. “Gelecek hakkında şüphe etmeden söylenilmesi” hususu duygusal tepki anlamında olayın büyüklüğünü ifade etmek için yazılmıştır, böyleyse bir anlam da ifade etmiş olabilir ama geleceği ya da gelecekte neler olacağını tam olarak kesinlikle bilemeyeceğimiz için kullanılmaması daha uygun olabilirdi. Diğer bütün konularda ve yazının bütünselliğinin ortaya koyduğu gerçeklik muhteşem. Teşekkürler! Tebrikler!

  4. Harika bir yazı. Ağzınıza sağlık.
    Siz iyi bir yazarsınız. Allah, herkese size verdiği gibi bir kabiliyet vermiyor…

    Bu yazının “Çocukları asıl taciz edenleri merak ediyor musunuz?” konulu olanını da yazma imkanınız olur mu?

    6 yışanda çocuğunu evlendirdiği iddia edilen bir aile ve etrafında koparılan/doğrunun anlaşılması adına koparılması gereken kızılca kıyamet.
    Ve Türkiye hapishanelerinde 1-6 yaş arası yüzlerce çocuk…

    6 yaşında bir çocuk var aralarında, doktorların dediğine göre %80 ihtimalle ölüme yürüyen bir yavru. Kuzumun anası yanında yok.

    Çocuğu, %80 ihtimalle ölüme yürüyen ana. Anaların bu derdi anlaması daha kolay ama insan olan herkesin anlaması gereken bir dert. Aası “Uluslararası silahlı terör örgütü üyesi” diye yaftalanmış, başörtülü bir bacımız. Kimseyi incitmeyen, Allah rızasını meslek edinmiş bir bacımız. Çocuğuna sarılamayan, onu bağrına basamayan belki doktorların dediğine göre, -kısa bir süre sonra oğunu kucağına alamayacak bir ana o.

    İçerde yüzlerce çocuk var. Dışardaki küçük çocuklarından mahrum binlerce ana.

    Hukukun ırzına geçen deneyimli ihtiyar bir siyasetçinin deyimiyle “siyasetin köpekleri”.

  5. Gercekten güzel bir yazi olmus. Duygular cok güzel ve tam kararinda islenmis. Yazida gelecek hakkindaki ifadeye de zannediyorum günümüze ve ahir zamana bakan ayet ve hadislerin işaretiyle yer verilmis. Elinize ve kaleminize saglik.

  6. Çok yerinde bir yazı. Sayın Veysel Ayhan´ın kalemine sağlık.
    Söylenmesi gerekeni söylemiş. Bu sitede her gün Erdoğan şöyle, Erdoğan böyle haberleri çıkıyor.
    Tamam da, Erdoğan´ı orada tutanların sorumluluğu nerede?
    +++
    6 yaşındaki çocuk ve onun anne babasına gelince.
    Çok ağır bir imtihan. Ne kadar empati yapmaya çalışsak da o çocuğun ayrılık acısını ve anne hasretini, o çocuğun annesinin içinde yaşadığı yıkımı hissedemeyiz. Bu isten kim veya kimler sorumlu ise Allah belalarini versin.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin