Komutanlıktan sürgüne Cemal Paşa

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

İttihat ve Terakki’nin önde gelen üç liderinden birisi olan Cemal Paşa, Üsküdar Mutasarrıflığı, Adana valiliği ve sonrasında da Suriye valiliği ve 4. Ordu komutanlığı gibi çok önemli görevler üstlendi. 

Özellikle Suriye valiliği dönemindeki başına buyruk icraatlarıyla “Suriye Kralı” olarak adlandırıldı. Hatta Ruslar onu “Kral” yapmayı planlayan bir proje geliştirdiler. 

SONRADAN İTTİHATÇI

1872’de Midilli’de eczacı Mehmet Nesip Bey ve Binnaz Hanım’ın oğlu olarak dünyaya gelen Ahmet Cemal’in Türk kökenli olduğu belirtilse de ailesinin Gürcü veya dönme olduğu da ileri sürülmektedir. İstanbul’da Avusturya elçisi olarak görev yapan Pomiankowski ise annesinin Rum olduğunu yazmıştır.

Harbiye Mektebi’ni ikincilikle bitiren Ahmet Cemal, Erkân-ı Harbiye Mektebi’nden mezun olduktan sonra önce Genelkurmay’da sonra da II. Ordu bünyesinde Kırklareli’nde görev yaptı. 

1899’da Selanik’te Redif Fırkası kurmay başkanlığına tayin edilen Cemal Bey, 1905’te kurmay binbaşı olduktan sonra Usturumca ve Alasonya bölgesinde komitecilere karşı mücadeleyle görevlendirildi.

Cemal Bey meşrutiyetin ilanına kadar Selanik’te görev yaptı. Onun gerek öğrencilik gerekse subaylığının ilk yıllarında İttihatçılara ilgi duymadığı anlaşılmaktadır.

Sonradan, Selanik’te kurulan ve İttihat ve Terakki ile birleşecek olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne girerek önde gelen kişilerinden birisi oldu. Meşrutiyetin ilanı sonrasında Hükümetle temas kurmak üzere gelen İttihat ve Terakki heyetinde de yer aldı.  

31 Mart Olayı ile İstanbul’a yeniden gelen Cemal Bey bu kez de Üsküdar mutasarrıfı oldu. Ardından Adana’da yaşanan Ermeni olayları sonrasında Adana valisi ve Kuvve-i Mürettebe kumandanı olarak görevlendirildi. Bu tayinin Ermenilerle İttihatçılar arasında yapılan bir anlaşma sonucunda olduğu iddia edilmiştir. 

1909 Adana Olaylarında Müslüman halk ve Ermeniler karşı karşıya gelmiş, İsmail Fazıl Paşa’nın raporuna göre Müslümanlardan 2.000, Ermenilerden 4.000 kişi hayatını kaybetmiş, olaya karışan kırk üç kişi de idam edilmişti. Cemal Paşa ise Ermenilerden 17.000, Müslümanlardan 1.850 kişinin öldüğünü belirtecektir. 

Cemal Bey’in burada “İttihad-ı anasır” prensibi çerçevesinde hareket ettiği, hayatın normale dönmesi için çalışmalar yaptığı görülmektedir. Bu çerçevede gerginliği azaltmaya çalışmış, yanan mabet, okul ve medreselerin inşası için uğraşmış, yetimhane inşa ettirmişti.  

1913 yılına ait İngiliz istihbarat raporları Cemal Bey’i “dürüst ama hayalci” olarak tanımlamakta ve “yüreği vatan sevgisiyle dolu olsa da devlet adamlığı vasfının” bulunmadığı belirtilmekteydi. Kendisini yakından tanıyanlar “despot” yönünün olduğunu da ifade etmektedir. 

O, mutasarrıflığı sırasında Üsküdar’da erkeklerin gecelik entariyle sokağa çıkmalarını yasaklayacak, bu yasakla mizah dergilerine konu olacak, Adana’da görev yaptığı sırada kız mektebine giderek öğrencileri yüzlerini açmaya zorlayacaktır.

Cemal, Vehip ve Ali Fuat Paşalar

KRİTİK GÖREVLER

Cemal Bey iki yıl süren Adana valiliği sonrasında Bağdat valiliğine tayin edildi. Burada Musul ve Basra vilayetleriyle de ilgilenerek adeta bölge valisi gibi hareket etti. Aynı zamanda Arap milliyetçiliği liderlerine karşı tedbirler aldı, aşiret liderleri ve şeyhlerin desteğini almaya çalıştı. 

Cemal Bey, İttihatçılara muhalif Gazi Ahmet Muhtar Paşa Hükümeti’nin kurulmasıyla Konya Redif Fırkası komutanlığına tayin edildi. Bu kuvvetlerle Balkan Harbi’ne katıldı ancak Kırklareli-Pınarhisar Muharebelerini kaybetti.  

Babıali Baskını sonrasında İttihatçıların doğrudan iktidarı üstlenmesiyle Cemal Bey de İstanbul Muhafızlığı’na tayin edildi. Bu tayinle İttihatçılar kendilerini güvenceye almış oldular. Cemal Bey bu amaçla İstanbul’da “paramiliter” muhafız birlikleri oluşturdu. 

Buna rağmen Sadrazam Mahmut Şevket Paşa bir suikasta kurban gitti ve Cemal Bey, suikast öncesinde elinde istihbarat olmasına rağmen gerekli tedbirleri almamakla itham edildi. 

Bu dönemdeki önemli bir rolü de Edirne ve Kırklareli’nin geri alınması fikrini kabine üyelerine benimsetmesidir. II. Balkan Savaşı’ndaki bu harekât ile Doğu Trakya kurtarıldığı gibi Gümülcine ve İskeçe’de Batı Trakya Cumhuriyeti kuruldu. Ancak kısa bir süre sonra lağvedilerek, Batı Trakya Bulgarlara bırakıldı.

Cemal Bey İstanbul Muhafızlığı görevinden sonra 1. Kolordu Kumandan Vekilliğine tayin edildi ve bu kez de kabinede Nafia Nazırı olarak görev aldı. Bu göreve tayininde kendisinin Fransa’ya olan yakınlığı ve Fransa’dan borç para talebi etkili oldu.

Bu sırada İttihatçılar Harbiye Nazırlığını doğrudan üstlenmek istemişler ve Cemal ve Enver beylerin isimleri gündeme gelmişti. Rekabet “Hürriyet Kahramanı, Damad-ı şehriyarî, Edirne Fatihi” Enver Bey’in lehine sonuçlandı. 

Bu sırada Enver Bey, Trablusgarp ve Balkan Harbi’ndeki hizmetlerinden dolayı iki rütbe birden alarak “mirliva-tuğgeneral” olmuştu. Cemal Bey de aynı uygulama ile “mirliva” ve “Paşa” yapıldı.

Enver Paşa yeni görevinde ordunun gençleştirilmesine öncelik verdi ve yaşlı subayları tasfiye etti. Cemal Paşa da tayin olduğu Bahriye Nazırlığı görevinde yaşlı subayları tasfiye etti.

Cemal Paşa Birinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya’nın başında olduğu Üçlü İttifak yerine İngiltere liderliğindeki Üçlü İtilaf’tan yana olmuş hatta Fransa ve İngiltere’ye ittifak teklifinde bulunmuşsa da olumlu bir cevap alamamıştı. İlginç olan Paşa’nın Enver Paşa liderliğinde gerçekleşen Almanlarla ittifak antlaşması sürecinden de sonradan haberdar edilmesidir.

PAŞA SURİYE’DE

Cemal Paşa

Savaşın başlaması üzerine Paşa’nın yeni görevi Bahriye Nazırlığı devam etmek kaydıyla IV. Ordu Kumandanlığı oldu. Paşa böylece Suriye, Hicaz, Filistin, Ürdün, Lübnan gibi çok geniş bir alanda sorumluluk üstleniyordu. 

Bu göreve atanmasında ilk akla gelen, Enver Paşa’nın rakiplerini İstanbul’dan uzaklaştırma politikasıdır. Bunun yanında Arap milliyetçiliği hareketlerine bir tedbir olarak Adana ve Bağdat valilikleri tecrübesi ve Mısır’ı geri almayı bir tutkuya dönüştürmesi nedeniyle tayin edildiği görüşleri vardır. 

Paşa’ya biçilen rol; Kanal harekâtını organize etmek, bölgede asayişi sağlamak ve Arap ayrılıkçı hareketine karşı tedbir almaktı. Bu durum Enver Paşa’nın “Kafkasya fatihi” hayaline karşılık onun da “Mısır fatihi” olmasını sağlayacaktı.

Paşa Haydarpaşa’da yaptığı konuşmada “Mısır’ı almaya gittiğini ve başarısızlık yerine ölmeyi” tercih ettiğini belirtiyordu. Aralık 1914’te Şam’da “krallar gibi” karşılandı ve Damaskus Palas Oteli’ne yerleşerek Kanal Harekâtı hazırlıklarına başladı. 

Mısır’ı geri almanın amaçlandığı Kanal Harekâtı fikri Almanlara aitti. Almanlar böylece İngilizlerin Hindistan bağlantısını kesmeyi planlamışlardı. Cemal Paşa 1915 Şubatındaki ilk seferde İngilizlerin yoğun topçu ateşi karşısında daha fazla kayıp vermemek için geri çekilmeyi tercih etti. Paşa sonradan bunun “keşif seferi”  olduğunu belirtecektir.

İngiliz basını Türk tarafının zayiatının üç bin olduğunu yazarken Cemal Paşa bin üç yüz altmış olarak açıklamıştır. 1916 Haziran’ında başlayan Hicaz isyanı da Paşa’nın yönetimindeki IV. Ordu birlikleri tarafından bastırılmaya çalışılmıştır. Ancak Enver Paşa gibi Cemal Paşa da Hicaz’ı bir “tali cephe” olarak görecektir.

Paşa 1916 Ağustos’unda 2. Kanal Seferi’ni gerçekleştirdi. Osmanlı kuvvetleri 1916 Ağustos başında Süveyş’in doğusundaki Romani’ye taarruz etseler de İngilizlerin mevzilerini iyi tahkim etmeleri ve yoğun top ateşinden dolayı geri çekildiler. 

Böylece çöl sıcağının en fazla olduğu zamanda yapılan ikinci sefer de hayal kırıklığına dönüştü. Resmî açıklamada kayıpların dört bin olduğunu belirtilse de İngilizlere göre Türk kayıpları çok daha fazlaydı. İngilizler bundan sonra inisiyatifi ele aldılar ve adım adım ilerleyerek önce Filistin’i sonra da Suriye’yi ele geçirdiler.

Sonradan 4. Ordu lağvedilerek Suriye ve Garbi Arabistan ordusu oluşturuldu.  Paşa ise Kudüs’ün düşmesini gerekçe göstererek 1917 Aralık ayında İstanbul’a döndü.

Paşa’nın Suriye’deki valilik ve ordu komutanlığına çeşitli olaylar damga vurdu. İlk icraatı “ihtilal hazırlığı” iddiasıyla yargılattığı on bir Arap lideri halkın gözleri önünde idam ettirmesidir. 

Benzer bir uygulama da Beyrut ve Şam Fransız konsolosluklarından ele geçirilen evraklarda adı geçen kişiler için yapılmış, gizli cemiyet üyeliği suçlamasıyla yirmi kişi daha idam edilmiştir. Paşa “1913 affına rağmen” hem de “irade-i seniyye” olmaksızın bu idamları gerçekleştirdiği ve Arap milliyetçiliğini körüklediği gerekçesiyle ağır tenkitlere uğramıştır. 

Paşa ayrıca Şerif Hüseyin isyanıyla beraber isyana destek vermesi muhtemel Arapları Anadolu’ya sürgüne göndermiştir. ATASE Arşivi’ndeki belgelerde sadece Medine çevresinden tahliye edilenlerin sayısı 25.000-28.200 olarak verilmektedir. 

Paşa’nın diğer rolü de İskân Kanunu çerçevesinde Suriye’ye sürülen Ermenilere yönelik faaliyetleri olmuştur. Kendi ifadesine göre; bölgede tehcir edilen Ermeniler için yetimhaneler açmış, onlara iş imkanları sağlamış, yardımların ulaşmasına imkân vererek hayatta kalmalarını sağlamıştır. Paşa bunu Araplara karşı bir denge oluşturma siyasetiyle açıklayacaktır.

Ayrıca Ermenilere kötü muamele eden bir mutasarrıf ve bir kaymakamı görevden azletmiş, Ermeni mebuslar Zöhrap ve Vartekes Efendileri öldüren Çerkes Ahmet ve Nazım’ı idam ettirmiştir.

Paşa ayrıca Hamdullah Suphi ve Halide Edip’i Suriye’ye davet ederek eğitim çalışmalarına girişmiştir. O bu çalışmalarla bölgenin Osmanlı’dan ayrılmayacağına inanmış görünmektedir. “Lübnan’ı Konyalaştıracağım” sözü de çalışmalarının mottosu gibidir. 

Paşa’ya yönelik en büyük eleştiri, bu görevinde “Suriye Kralı” gibi hareket ettiği yönündedir. Nitekim kendisine “taçsız kral”, “bağımsız Suriye kralı” denilmiştir. 

Cemal Paşa’nın yönetim tarzı Ruslar tarafından değerlendirilmek istenmiş ve “Cemal Paşa Sultanlığı” denilen bir proje hazırlanmıştır. Rus Dışişleri Bakanı Sazanof’un İngiltere, Fransa ve İtalya’ya gönderdiği telgrafa göre; Cemal Paşa sultanlığında Osmanlı Asya’sı topraklarında bir devlet kurulacaktı. 

Bu devlet; Suriye, Filistin, Irak, Kilikya, Kürdistan ve Ermenistan muhtar eyaletlerini de kapsayacak, paşa, İstanbul’a savaş açacak, İstanbul ve Boğazlar’dan vazgeçecekti. Ayrıca şimdiden Ermenileri kurtarmak için gerekli tedbirleri alacaktı.

Bu projenin sadece İtalya tarafından kabul gördüğü İngiltere ve Fransa tarafından kabul edilmediği anlaşılmaktadır. Ruslar bu projenin paşa ile paylaşıldığını belirtseler de bu bilgi doğrulanmamıştır.  

SÜRGÜN VE SUİKAST

Cemal Paşa Mondros Mütarekesi sonrasında 2 Kasım 1918’de Enver ve Talat paşalarla birlikte ülkeyi terk etti. İlk durak olan Odesa’dan sonra önce Berlin’e sonra da Münih’e gelen paşa, burada Halit Baboviç adını taşıyan bir pasaport kullanmış ancak İstanbul’un iade baskısı nedeniyle İsviçre’ye geçmiştir.

Burada Davos yakınlarında Klosters adında bir kasabada yaşamış ve   hatıralarını kaleme almıştır. Hatıraları Fransızca ve Almanca’ya çevrilmiş, Almanca ve Türkçe baskılar 1922’de yayınlanmıştır.   

Bu sırada İstanbul’da sürgündeki İttihatçıları yargılamak amacıyla oluşturulan komisyon, Cemal Paşa dahil İttihatçı liderlerin mal varlıklarına el koyma kararı aldı. Daha sonra yapılan yargılamalarda da gıyaplarında idam kararı verildi. 

Paşa bundan sonra Moskova üzerinden Afganistan’a gitti. Burada İngilizlere karşı mücadeleyi planlayan paşa, askeri alanda çalışmalar yaptıktan sonra Almanya’ya döndü. 

Fransa’da Afganistan adına bazı temaslarda bulunan paşa, 1922 Mayıs’ında Moskova’ya geldiyse de Enver Paşa’nın Türkistan’daki Rus karşıtı faaliyetlerinden dolayı çok soğuk karşılandı.

Temmuz ayında Tiflis’e gelen Cemal Paşa, gece TBMM temsilciliğinden oteline giderken Rus Çeka binasının yakınında bir silahlı saldırı sonucu öldürüldü.

Suikastın Ermeniler tarafından yapıldığı belirtilse de paşanın M. Kemal’le Enver Paşa’nın arasını bulmaya çalışmasından dolayı Ruslar veya Afganistan’daki faaliyetlerinden dolayı İngilizler tarafından öldürüldüğü de iddia edilmekte olup ölümündeki sır perdesi aydınlanmamıştır. 

Böylece İttihat ve Terakki’nin önde gelen üç kişisinden birisi olan paşa, sürgünde hayatını kaybetti ve Kazım Karabekir’in aracılığı ve TBMM’nin onayıyla Erzurum’a getirilerek defnedildi. 

1927’de de meclis tarafından ailesine, geçimlerini sağlamak üzere Ermenilere ait olup daha önce el konulan 20.000 lira değerinde arsa ve dükkanlar verildi. 

Kaynaklar: N. Artuç, A. Cemal Paşa Askeri ve Siyasi Hayatı, SDÜ SBE Doktora Tezi, 2005, Isparta; “Birinci ve İkinci Kanal Seferleri”, Yeni Türkiye, 2016, S. 82-87, C. 2; İ. Üzen, “Kanal Harekâtı”, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti, İstanbul, Kitabevi, 2015; F. Nuza, “Cemal Paşa’yı Kimler Öldürdü veya Öldürttü?”, Türk Kültürü, 1983, S. 243;  R. Çalık, “Alman Kaynaklarına Göre Cemal Paşa”, Osmanlı Araştırmaları, 1999, S. XIX.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Sayın web sayfası yöneticisi. Sayfanızda yazılan yazılar hakkında daha seçici olmanızı istirham ederim.
    Tarihte olanlar hakkında zaten hüküm verilmiş. mesele zamanın içinde an yaşanırken tavrını ortaya koyup akıntının bir tarafına taş koyup suya yön verebilmek. keşke bugün Tr de yaşayan insanlara bunların çocuklarına ne faydam olabilir veya dışarı çıkanlara hangi derdine çare bulabiliriüzerine yoğunlaşan yazılara yer verilse daha iyi olur.
    Toplumsal düzlemdeki konuşmalar öncelikli problemlerin çözümüne odaklanmasını, toplumsal ve zihinsel dönüşüme katkı vermesini beklerim.
    https://www.diken.com.tr/on-alti-yasinda-bir-cocuk-musalla-tasinda/

    eşcinselliği öven netflix dizilerine karşı nasıl bir gençlik networkü öneriyorsunuz?

    Bu zulmü tarihte ilk defa biz yaşamıyoruz. Ezilmiş toplumlar, azınlıklar bunu nasıl aştı? Bugün neden nasıl ilham alabiliriz?
    Nazi sonrası dönemde yahudilerin tutunma ve yeniden yapılanma gayretleri nasıl bir patikada ilerlemiş.

    Pazarda soğukta poşet satan 30 yıllık öğretmenlerin, can ve tutuklanma korkusuyla çocuğunu okula göndermeyen, faturasını ödeyemediği için nasıl bu işi çözerim diye sabahlayan, özürlü olduğu için veya özürlü çocuğu olduğu için veya bakacak çocuğu olduğu için çalışamayan, hapisteki kocasına nasıl para bulup da gönderebileceğini düşünen insan var. Bu insanlara yönelik uluslararası toplum, kendine yakın gördüğü toplumlara nasıl çözüm önerileri geliştiriyor, nasıl mekanizmlar kuruyor?
    İnsan kaynakları şirketi şeklinde, SME borcu çeklinde, venture capital şeklinde nasıl oluşumlar var. Buna ilişkin kamu gözetimi/public disclosure nasıl olmalı. Küresel düzelmde sivil toplum şeffaflık ve denetim mekanizmaları nasıl kendi bünyemize adapte edilebilir?

    Dil öğrenecek yaşı çoktan geçtiği için yeni gittiği topluma entegre olamayan insanlar için neler yapılmalı, yaşlı mültecilere yönelik osmanlıda, yahudilerde abd de nasıl bir mekanizma kurulmuş?

    Gönüllülük eksenli olarak bu kişiler hayat boyu öğrenmeye katılacakarlsa nasıl, katılamıyorlarsa gönüllülük faaliyetlerine nasıl entegre edilerek koordinasyon yükü vs çalışan yaş grupları üzerindeki yük nasıl azaltılanbilir?

    Türkiye’deki mazlumların çocukları yurtdışına nasıl alınabilir? Tr deki çocuklara robotik vs online nasıl ders verilebilir, nasıl destek olunabilir, dil öğretimi, matematik vs. İnsanlar imkansızlıktan çocukalrını dersanlere gönderemiyor, bizi bitirdiler, fakirlik üzerinden evlatlarımızın eğitime erişimlerini sınırlandırarak işçiliğe mahkum edecekler, tersine dikey harketlenme ve tabakalşam sözkonusu. bunu nasıl engelleyebiliriz.
    Bu konularda zihin açıcı yazıların yayımlanmasını talep ediyoruz.
    Saygılarımla

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin