Kış kampları ve muhabbet (1)

BABACANLAR | BEKİR SALİM

Amerika’da her sene, aralık ayının özellikle son on günü, Christmas, yılbaşı derken tam bir tatil heyecanı içinde geçer. En ücra sokaklardaki en gariban evlerin bile dört bir tarafı rengârenk ışıklarla süslüdür. Kendinizi, adetâ bir donanma şenliği içinde hisseder, fantastik Hollywood filmlerinin setlerinde dolaşıyor gibi her adımda ayrı bir hülyâya yelken açarsınız…

Ben de, Ramazan ayında ve kandillerde evimizin önünde böyle ışık denemeleri yaparak kendimi çocukluğumun o unutamadığım rüya âlemine salmak istiyorum, ama…

Aslında, zannım şu ki, böyle özel günlerde insanın gönlünde yanan kandiller dışarda olan kandillere çok da ihtiyaç bırakmıyor.

Teheccüd namazları…

Dünyanın bütün ışıklarını bir araya getirseniz acaba bir gece kılınan teheccüdün aydınlığına ulaşabilir mi? Hocaefendiyi tanıdığım ilk günden bugüne kadar iki sözünden biri “teheccüd” olduğu halde benim ışığa karşı bu duyarsızlığım neden! Haftanın bazı günleri biraz da “utanma pazarı” kılmaya çalışsak da, neden her gün değil? Bizi engelleyen ne? Bir arkadaşla bunu konuşuyorduk:

“-Teheccüd Peygamberlere farz, sen arada bir kılsan sünneti yerine getirmiş olursun. Hem ibadetin az da olsa devamlı olanı makbul…” dedi.

Cevap hoşuma da gitti; ama diğer bir arkadaş:

“-Tamam bize farz değil, ama, Peygamberler cennetle müjdeli oldukları halde bu kadar ibadet ediyorlar; bizim daha fazla gayret içinde olmamız gerekmez mi?” diye farklı bir bakış açısı ortaya koyunca…

Hadi, çık çıkabilirsen işin içinden!

Ben yıllarca nefsime hoş gelen cevaba göre hareket ettim, ama hocamın ve talebelerinin bidâyetinden beri hergün hem de uzun uzun kıldıklarını da biliyor ve aslında çok mahçup oluyordum. Vicdanım da rahat değildi. Oysa, lâfa gelince şakirtliği kimseye bırakmıyordum…

Üstad Hazretleri, “Leme’ât”de buyuruyor ki:

“Zulmetli münevverler bu sözü bilmeliler: Ziyâ-yı kalbsiz olmaz nur-u fikir münevver.

O nur ile bu ziya mezcolmazsa zulmettir, zulüm ve cehli fışkırır. Nurun libasını giymiş bir zulmet-i müzevver.

Gözünde bir nehar var, lâkin ebyaz ve muzlim. İçinde bir sevad var ki, bir leyl-i münevver.

O içinde bulunmazsa, o şahm-pâre göz olmaz; sen de birşey göremez. Basîretsiz basar da para etmez.

Ger fikret-i beyzâda süveydâ-i kalb olmazsa, halîta-i dimağî ilim ve basîret olmaz. Kalbsiz akıl olamaz.”

Kalbin ziyası= Fikrin nuru

Gözün renkli kısmı, mercek= Gözün beyaz kısmı, yağ

Süveyda-i kalp= Fikret-i beyza

Bana bu satırlar çok manidar geldi. Anlayabildiğim kadarıyla, Üstad Hazretleri gözü bir “tam güne” benzetiyor. Beyaz yağlı kısmı gündüz, siyah mercek kısmı gece… Gündüz, sözümona  aydınlık, gece de, güya karanlık… Halbuki, gören yer geceye benzettiği siyah kısım, yani mercek… Yağ olan beyaz kısmıyla gören var mı? İbrahim Hakkı Hazretleri diyor ya:

“Çün gündüz olursun nice ağyâr ile gâfil,

Koy gafleti dildârdan utan gecelerde…”

Demek ki kalbin gözü gece görüyor… Demek ki Allah(CC) bazı hakikatleri ancak gecenin bir bölümünde gösteriyor gönüllere… O saatlerde dualar geri dönmüyor. Belki, Rabbimiz, “Benden özel bir şey isteyecekseniz, özel zamanlarda gelin huzuruma…” buyuruyor.

Bütün büyükler aynı hakikatleri solumuşlar. Gene, ilk aklıma o geldi, İbrahim Hakkı Hazretleri diyor ki, “Diyorlar ki, dünyaya tekrar gelmek ister misin? Hiç bir dünya lezzeti beni cezbetmiyor.Tek bir şey için isterim: O da seher vaktinin lezzetini yaşamak için…”

Hocaefendi de, “ Seher vakti uyuyan insanları gördükçe çok inciniyorum, çok üzülüyorum.” buyuruyor.

Ben “seher vakti” denilince yıllarca hep, imsakla güneş arasındaki zaman dilimi sanırdım. Değilmiş… Gecenin üçte birlik son dilimiyle başlıyormuş meğer. Benim gibi bilmeyenlere biraz açayım: Akşam namazı diyelim 6 da, imsak da sabah 6 da… Arada 12 saat var. Seher vakti gece 2’de başlıyor… Yani Teheccüd için en ideal saatler. Eğer teheccüde ayrı, sabah namazına ayrı kalkmak zor oluyorsa imsaka 40 dakika kala kalkıp hem teheccüd hem hacet vakit girdikten bir müddet sonra da sabah namazlarını kılmak mümkün.

Bunun için, yani rahat uyanmak için erkenden uyumak lazım. Bir de az yemek… Benim gibi, midenin cidarlarını zorlayacak kadar, Erzurum deyimiyle cırılana kadar yerseniz tıstan gibi ters döner, kabuslar içinde uyursunuz, teheccüd de hayâl olur.

Allah hepimize, her gün teheccüd kılmayı nasip etsin. Haftaya kış kampalarında edindiğim izlenimleri aktarmaya devam edeceğim inşaallah…

Ben gevezelik ettim; İbrahim Hakkı Hazretlerinin o meşhur şiiri aslında her şeyi anlatıyor:


Ey dîde nedir uyku gel uyan gecelerde,

Kevkeblerin et seyrini seyrân gecelerde.

 

Bak hey’et-i âlemde bu hikmetleri seyret,

Bul Sâni’ini ol ana hayrân gecelerde.

 

Çün gündüz olursun nice ağyâr ile gâfil,

Koy gafleti dildârdan utan gecelerde.

 

Gafletle uyumak ne revâ ‘abd-i hakîre,

Şefkatle nidâ eyleye Rahmân gecelerde.

 

Cümle geceyi uyuma Kayyûm’u seversen,      

Tâ hayy olasın Hayy ile ey cân gecelerde.

Âşıklar uyumaz gece hem sen uyuma kim,   

Gönlün gözüne görüne  cânân gecelerde.

 

Dil beyt-i Hudâ’dır anı pâk eyle sivâdan,

Kasrına nüzûl eyleye o Sultân gecelerde.

Az ye az uyu hayrete var fânî olanda,

Bul cân-ı bekâ ol ana mihmân gecelerde.

Allah için ol Hakk’a mukârin gece gündüz,

Ey Hakkî nihân aşk oduna yan gecelerde.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin