Kirke’nin domuz ahırı!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Matrix serisinin 18 yıl sonra çekilen dördüncüsü üzerine epey konuşmak gerekecek. Çünkü Matrix artık onu üretenleri aşan bir külte dönüşmüş durumda. Özellikle Youtube’da sadece Türkçe olarak yüzlerce zirzop “yeah” pekiştirmeleriyle filmi yerden yere vururken, yaşadıkları kafa konforuna hayretler ettim. 

Fragmanlarını, teaserlarını dilim dilim eden, kare kare inceleyen kitle filmi ilk izleyişte gömecek kadar kendinden geçmesi hakikaten hayrete şayan bir durum. 

Neyse yazımızın konusu bu değil. 

Hatta Matrix bile değil. 

Bir gün nasip olursa bu filmi ele alırız o ayrı. 

Şu kadarını söyleyeyim, bir takım Z kuşağı yeni yetmeleri çok aşan bir içeriğe sahip film çıkmış ortaya. Elbette serinin ilk filmini aşmasını beklememek lazım ama öyle patlamış mısır arası gömülecek kadar da bir felaket yok ortada. En azından zamanla anlayacaklarını umuyorum. 

Neyse biz yazımıza dönelim. 

Matrix Ressurections’taki yeni tiplemelerden biri (aslında yeni değil ama filmi izlemeyenler için keyif kaçırmayalım) terapist. İki kahramanımıza (Neo ve Trinity) birden şöyle diyor finale doğru: 

“İnsanları tanırım… Tüm kartları elinde tuttuğunu sanıyorsun, çünkü bu dünyada ne istersen yapabilirsin. Gidin gökyüzünü gökkuşağıyla boyayın. Ama olay şu.

Koyun hiçbir yere gitmiyor. Çünkü dünyamı seviyorlar. Bu duygusallığı istemiyorlar. Özgürlük ya da güçlenme istemiyorlar. Kontrol edilmek istiyorlar. Kesinliğin rahatlığını istiyorlar. Bu da demek oluyor ki siz ikiniz, bölmelerinize geri dönün.”

Aslında biraz önce bahsini ettiğim Z kuşağı film allameleri tam da böyle ya neyse. 

Akla Homeros’nun Odysseia XVI. 118’de geçen Circe’yi getiren (Kirke) bir tirat bu. Muhtemelen senarist oradan almış ilhamını. 

Kimdir Kirke ve olay nedir?

Aslında ansiklopedilerden öğrenmek de var ama Cemil Meriç, Bu Ülke’sinde muazzam anlatır olayı. Meraklısına: Açıklama kitabın içinde değil arka kısımda izahatın yapıldığı Kanaviçe bölümündedir: 

“Sirse (Kirke):

Güzel sirse (Kirke) bir adada oturmuş, ne ada ne ada. Sirse’nin sarayı varmış mermerden, ne saray ne saray. Sirse gergef işler, şarkı söylermiş. Nağmeler uçarmış pencerelerden kelebekler gibi. Sirse’nin bekçisi canavarlarmış, munis, uysal, dost canavarlar. Adaya ayak basanlar kumsala akseden sesiyle büyülenirmiş Sirse’nin. Sonra sevimli canavarların kılavuzluk ettiği yoldan saraya varırlarmış. Muhteşem bir sofra beklermiş onları. Ve sofradan çok daha muhteşem bir kadın: Sirse. 

Altın kâselerden içilen şarap aklını başından alırmış insanın. Hatıralar unutulurmuş bir bir. Sirse hem vatan olurmuş, hem sevgili. Ama birden sehhar (Sihirbaz) Sirse sopayla dokunurmuş misafirlere ve misafirler domuz olurmuş, eşek olurmuş, köstebek olurmuş. Ve hepsi birden ahıra sokulurmuş, Sirse’nin domuz ahırı.

Ulis’in arkadaşları bu hazin akıbete uğramışlar. Ulis Merkür’ün avucuna sıkıştırdığı Moli otu sayesinde efsundan kurtulmuş ve kılıcını çekip teslim almış dilberi. Hikayenin sonunu merak edenler Homer(os)’i okusun. Bizden bu kadar.”

Merhum böyle diyor ama devam da ediyor umman bilgisiyle:

“Pardon, bu Sirse için bir roman ve birçok şiirler de yazılmış. Roman İtalyanca. (yazarın adı: j. B. Gelli, Floransa 2549). Fransızcaya defalarca çevrilmiş bu roman. 

Hikâyenin güzel tarafı şu: Ulis çapkını kılıcını çekip tanrıçayı (zira büyücümüz bir tanrıçadır) arzularına râm edince, ahmak arkadaşlarını kurtarmak istemiş. Sirse: “emredersiniz sultanım” demiş. “yalnız bakalım onlar tekrar insan olmak isteyecekler mi?” 

Ahıra gidilmiş. Ulis birer birer sormuş hayvanlara. Arkadaşlarından aslan olan, “alay mı ediyorsun?”, diye gürlemiş. “şimdi ben de senin gibi bir hükümdarım, hem de senden çok daha güçlü bir hükümdar.” Kurta yaklaşmış Ulis ve kulağına fısıldamış, “insan olmak istemez misin?” “ne münasebet!” diye ulumuş kurt. “Onlar benden daha kıyıcı, daha namussuz, üstelik hürriyetleri de yok.” Sözün kısası filden köstebeğe kadar bütün hayvanlar hakaretle kovmuşlar Ulis’i.”

Matrix serisinin ilk ve bence tek olması gereken filminin temel noktası “Kırmızı Hap” idi. 

Uykuda olup, kurgulanmış gerçeklikle bir fanusun içinde hayat süren insanlığın gerçeğe uyanması için kırmızı hapı içmesi gerekiyordu. Neo da içti o hapı. 

Serinin son filminde ise, insanların uykuya devam etmesi için Mavi Hap kullanmaları beklenebilecek bir buluş. 

Ancak, filmdeki antagonistin insanları koyuna benzetmesi ve “Sor bakalım uyanmak istiyorlar mı?” demesi boşuna değil.

Yaşanılan bunca sefalete, kepazeliğe rağmen Türkiye’deki iktidarın hala yerle bir olmamasının sebebi tam da bu olsa gerek. Birileri ülkeyi Kirke’nin domuz ahırına çevirmiş olması. 

Ya işte böyle…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin