KHK’lı Okul Müdürü Gürsoy: 29 ay hapis yattım, suçum ne hala bilmiyorum

Alkışlanan öğretmenlerdik, nasıl sakıncalı olduk?

BASRİ DOĞAN | LAHEY, TR724

Bahtiyar Gürsoy 24 yıl milli eğitimde çalışmış, hayatını kendi ifadesiyle öğrencilerini toplumu kazandırmaya adamış idealist bir öğretmen. Bahtiyar öğretmen de binlerce meslektaşı gibi bu çabasının ‘ödülü’ olarak 15 Temmuz’dan sonra KHK ile ihraç edildi. Gözaltına alındı. Tutuklandı. ‘Sebebini hala bilmiyorum’ dediği tuhaf gerekçelerle 29 ay hapiste yattı.

KHK’lı Okul Müdürü Bahtiyar Gürsoy, yaşadığı zulmün ailesine uzanmasının ardından “Adaletin olmadı yer vatanınız değilmiş.’’ prensibince ülkeyi terk etme kararı alır. Bahtiyar öğretmen, ihraç ve hapishane süreci ile Hollanda’da yeniden başladığı hayatını TR724’e anlattı.

TUTUKLAMA LİSTELERİ  15 TEMMUZ’DAN AYLAR ÖNCESİNDEN HAZIRLANMIŞ

’’Bir suçlama sevdasıdır gidiyor. Şundan dolayı suç bundan dolayı suç ya da işte sizin aklınıza hayalinize gelmeyecek şekilde bu da olabilir mi diyeceğiniz sebeplerle işinizden aşınızdan oluyorsunuz. Mesela dernek üyesiymişim. Biz dernekte milletvekillerini ağırladık. Belediyeyle ortak programlar yaptık. Bu mesela dosyada suç olarak geçiyor. O zaman suç mu idi? Hayır. Legal bir dernek. Herhangi bir suç işlemesi mümkün değil. Çünkü göz önünde denetime tabi bir dernek. Bir bankadan araba kredisi kullanmışım, bu suçmuş. Bank Asya’nın mudisi olduğum yazıyor iddianamede. Düzenli para yatırıyormuşum. Düzenli para yatırıyorum çünkü araba kredisi kullandım. Her ayın 15’inde maaş alır devlet memuru. 16, 17’sinde maaşımızdan kredi borcumuzu aktarırdık. Çok düzenli. Hayatımız böyle çünkü.

15 Temmuz’da evdeydim. Yaz tatili idi. Biz idareci olduğumuz için okula gidip geliyorduk. 15 Temmuz’dan yaklaşık 6 gün geçtikten sonra beni Gölcük Milli Eğitim Müdürlüğü’ne çağırdılar. Görevden açığa alındığım tebliğ edildi.  Aslında 15 Temmuz öncesinde bir listenin hazır olduğunu zaten söylüyorlardı. Biz hazırlığımızı yaptık diyorlardı. Elbette bir hazırlık yapıldı belli idi. Yoksa 6 günde siz binlerce devlet memurunun ne soruşturma yapabilirsiniz ne konuşturmasın yapabilirsiniz ne müfettiş gönderebilirsiniz ne de bu kadar hızlı bir mekanizma var, mümkün değil. Yıllar alacak bir soruşturmadır bu. Demek ki bizleri zaten görevden alma niyetleri varmış. Yaklaşık 3 hafta sonra Gölcük Emniyetine ifadeye çağrıldım. Gölcük savcılığına beni davet ettiler. Fakat öncesinde çok hoş olmayan vahşice bir uygulamayla karşılaştık.

EVİMİN KAPISINI KIRMIŞLAR

Açığa alınmıştık. Orduluyum ben. Fındık toplamaya gittik. Çünkü bizim mevsim Ağustos’ta başlar. Fındık işlerimizle uğraşırken sitenin yöneticisi beni aradı. ‘Polisler kapınızdalar, evinizi aramak istiyorlar.’’ dedi. Ben ‘Yarın yarın geleyim’ desem de polis gerek duymamış. Vahşice kapıyı kırmışlar, evden ne almışlar ne bulmuşlar cevap bile yok. Zaten evde birşey bulamazlar, çünkü bir şey yok. Aslında bu arama değil. Bizleri karalama çabalaması. Bizleri itibarsızlaştırma çabası. Bunları yaşadık.”

29 AY HİÇBİR SEBEP GÖSTERİLMEDEN HAPİS YATTIM

“17 Ağustos 2016 tarihinde Gölcük Savcılığına davet edildim. Savcılık ifademizi aldı. Daha sonra beni sulh ceza hakimliğine sevk ettiler. Yurtdışı yasağı konularak salındık. Bu durum uzun sürmedi. 6 Ekim tarihinde. evimize iki polis geldi. Savcı bey tekrar sizlerle görüşmek istiyor dedi. O gün tekrar Gölcük’e gittim. Hakkımda bu defa tutukluluk çıktı. Bu arada 29 ay kadar sürecek olan bir hapishane hayatım olmuş oldu. 6 Ekim 2016 tarihinde hapse girdim. 6 Mart 2019 tarihinde tahliye oldum. Neden cezaevinde yattığımı bilmiyordum. Kendim bunun bir takdir-i ilahi olduğunu, sebepler dairesine baktığımızda, benim suçum yok. Suçlu olduğunuz için orada değilsiniz ki keyfiyetten dolayı orada bulunuyorsunuz.

ÇIPLAK ARANDIK

“Kandıra cezaevine girdiğimizde üstümüzde ne var ise hepsini çıkarttılar. Çıplak aramaya maruz kaldım. Gardiyanlar, ‘Biz isteyerek bu uygulamayı yapmıyoruz, bize emir veriyorlar. Bunu bilin’ dediler. 29 ay sürecek olana hapis hayatım böylelikle başlamış oldu. Oradaki görevlilere aç olduğumu yemek getirmelerini istedim. Tamam dediler. Bir gün geçmesine rağmen yemek getirmediler. O gün aç kaldım. Aslında açlık değil de hürriyetsizlik çok zor. Orada ilk planda nereden çıkarım diye düşünmeye başlıyorsunuz. Aslında hemen çıkmak istiyorsunuz. Çünkü orası sizin ait olduğunuz yer değil ki. Dolayısıyla yabancı olduğunuz bir mekân. Sonra benim 29 ay kalacağım bir koğuşa götürdüler. Orada arkadaşlar sağ olsunlar çok iyi bir yemek hazırlamışlardı. 16 kişilik koğuşa ben 12. kişi olarak gittim. Sonra orası 28 kişiye kadar çıktı. Yani kapasitesinin iki katına. Yeterli yatak olmadığı için sıralı yataklarda yattık. Sonradan gelenler mecburen yerlerde yattılar. İki yatak birleştirilerek üçüncü yatak yapıldı. Ranzalar yan yana çevrildi. Tuvaletlere sıra ile giderdik. Bu istif mantığını bilerek yaptıklarını düşünüyorum. Buna rağmen biz hizmet terbiyesi gereği oralarını gül bahçesine çevirmeye gayret ettik. Gardiyanlar da bizlerden kimseye zarar gelmeyeceğini biliyor. Hatta orada diğer azılı mahkumlar gardiyanları rehin bile almışlardı. Zaman zaman mahkemelere çıkarıldık. Sağlık muayenesine bir cezaevi aracı ile gideceğimi hiç düşünmemiştim. Koridordan geçerken, ellerim kelepçeli üç asker ile gider iken, insanların o bakışlarını hiç unutamıyorum.”

MAHKEMEM 3 DAKİKA SÜRDÜ, CADI AVI EŞİM VE ÇOCUKLARIMA UZANDI

“Koğuşta toplumun her kesiminden ve her meslekten asker, polis, doktor, öğretmen, mühendis, avukat ve hâkim)ler vardı. Hatta öğrenciler bile vardı. İşkence illaki fiziki değil. Kapınızın kırılması. Sizlere yapılanları görmezlikten gelinmesi. Bunların hepsi işkencedir. Hâkime duruşmada bana yapılan suçlamaların hiçbiri suç değil dememe rağmen söylediklerimi dikkate almadı. Bunun yanında sabaha karşı evim yine basılarak eşimi alıp götürmüşler. Cezaevindeyken meslekten ihraç edildim. Bu arada hakkımda 4 mahkeme oldu. Hâkim bana anlat dedi. Ben ne anlatacağım siz sorun onu anlatayım. Ben birinci mahkemede suçsuz olduğumu suçlamaların hiçbirini kabul etmediğimi söyledim. Aynı yerdeyim dedim. Bu arada mahkeme tam 3 dakika sürdü. Böyle bir süreç oldu. Eşimden sonra, askerdeki oğlum da sorguya çekilmiş. Sonra serbest bırakılmış.”

ADALETİN OLMADIĞI YER VATANIMIZ DEĞİLMİŞ

“Adaletin olmadığı yer vatanınız değilmiş. Ailecek bu düşünceye hakim olduk. Çünkü başımıza ne geleceği konusunda inancımız gereği hayır vardır düşüncesindeyiz. Fakat sebepler dairesinde insan kendi hayatını ailesinin hayatını ve hürriyetini kollaması ve koruması en uygun davranış şeklidir. Doğrusu budur. Adalet ile muamele görmeyeceğizi artık anlamıştık. Çünkü durumlar onu gösteriyordu. Eninde sonunda oğlum ve eşim tutuklanacaktı. İşler bu yönde gidiyordu. Neticede Hukuksuz yargılama sonucu önce 7,5 yıl ceza aldım. Sonra hâkim kararı bozdu. İstanbul adliye mahkemesi bunu 6,3’e indirdi. Ben adliye binalarını ve hâkim ve savcıları adalet dağıtan bir yer olarak görürdüm. Fakat bu süreçte bu düşüncelerimin tamamının tersine dönüşünü esef ile yaşadım. Çok korkunç bir durumdu. Benim düşüncelerimin alt üst olduğu nokta bu idi. Hâkim ve savcıların satın alındıklarını görünce ülkem ve insanlık adına üzüldüm. Masumları korumaz hale gelişleri beni adaletten tiksindirdi. Bir insan 25 bin gün ortalama hayatta kalır. Bunun ahiretini kimse düşünmedi mi? Bu açıdan adalet binalarının taş ve tuğladan bina olduğunu gördüm. Ailem ile mektuplaşmam oldu. Her bir aile ferdine ayrı ayrı mektuplar yazardım. Bu mektuplar bizleri zinde tuttu. Ziyaretler olurdu. Açık görüşler çok heyecanlı olurdu. Ailesi ile kısa zaman içerisinde güzel bir görüşmeler olurdu. Herkes herkesin derdi ile hemhal olurdu. Çok yetenekli arkadaşlarımız vardı. Zeytin çekirdeklerinden tesbihler yapanlar olurdu. Tahliye sevincini yaşarken yeni gelenler için üzülürdük. 29 ay sonrasında tahliyemizi Yargıtay bozdu. Sonra tahliyemi istedim. İstanbul mahkemesi tutukluluğumun devamını istedi. Sonra duruşma oldu. Akabinde tahliyeme karar verildi. 10 Nisan 2019 tarihinde tahliye oldum. Ve adaletin olmadığı coğrafya parçasının vatan olmadığını idrak ederek Türkiye’den çıkmak için karar verdik.’’

SINIRI GEÇER GEÇMEZ BÜYÜK BİR RAHATLIK HİSSETTİM

’’Eylül 2019 tarihinde illegal yollardan mecburen zorunlu olarak ülkeyi terk etmek zorunda kaldık. Sınırı sağ salim geçtik. Sınırı geçer geçmez çok büyük bir rahatlık hissettim. Çünkü adalet son derece önemli değer. Nerede adalet görüyorsanız orası sizin vatanınızdır. Bu arada toprak parçasının neresi olduğunun önemi yok. Ben adaletli muamele görmüyorsam eşim ve çocuklarım adalet görmüyorlar ise orada durmamız gerekmiyordu. Yalanı ve talanı görenler susuyorlar ve bizlerin dürüst olduklarını biliyorlar. Buna rağmen sizin muhalifiniz oluyorlar. Bu insanlar ile ne kadar süre birlikte olabilirdik. Böylelikle ülkeyi terk edince rahatladık. Bir süre Yunanistan’da kaldık. Selanik’ten sonra Atina’ya geldik. Sonrasında Hollanda’ya geldik.

Hollanda’nın ağır basmasında aile birleşimi konusunda sunduğu kolaylıklar oldu. İyi ki tercih etmişiz. Hollanda’da farklı kamplarda kaldık. Daha sonra oturum görüşmeleri oldu. Oturumlarımız aldıktan sonra evlerimiz çıktı. Evimiz gerçekten çok güzel. Den Haag’da merkezd. Hollanda bizim iyi bir seçim oldu. Dil öğrenmeye çalışıyoruz. Hollanda bize bağrını açtı. Son derece insancıllar. Genel bakışları son derece önemli. Herkesi kendi konumunda kabulleniyorlar. Bu açıdan bu insani duruşları Hollanda’yı tercihimizde en önemli etken oldu. Hollanda’dan alacağımız çok dersler var. Hollanda’dan asla gitmeyi düşünmüyoruz. Şartlar düzelse dahi buradan gitmeyeceğiz. Burada kök salıp burada kalmak istiyoruz.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin