Kalmayacak çekmediğin mel’anet!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Yusuf Suresi’nin 187. Ayeti şöyle buyuruyor: “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz; çünkü Allah’ın rahmetinden ümidini kesen ancak kafirler güruhudur.”

Ümit bir mecburiyet mümin için. Aynı zamanda ulvi bir merhem. Ki bu nedenle tarih boyunca hiç yakışmaz ümitsizlik mümin olana. Merhum Meriç, ‘inanan insan ümitsizlikten bahsedemez’ diyor kesin bir kanaatle.

Aksi durum, bir felç oluş, kötürüm kalma hali. Ümitsiz insan yatalaktır ruhen. Koca Akif’i hatırlayalım; “Ye’s öyle bir bataktır ki, düşersen boğulursun.” Ve hemen reçeteyi de uzatıyor: “Azmine sarıl sımsıkı, bak ne olursun!” Yaşayanlar hep ümitle yaşamış, ruhunu ve vicdanını kilitlemiş me’yus olanlar.

Daha ilerisi var elbette. Hazret-i Üstad, ümitsizler için bir tür ölü benzetmesi yapar, şair de öyle: “”Ey dipdiri meyyit iki el bir baş içindir./ El de senin baş ta senindir./Kurtarmaya azmin niçin böyle süreksiz,/ Sen mi yoksa ümidin mi yüreksiz.” “Canlı cenaze” der işin künhüne vakıf olanlar, ümitsizler için.

Bir pusula, ebedi rota olduğu kadar bir göstergedir de…

Ümitle başlar her şey, ümit besler hayalleri ve ümit vardırır menzile. Ümitsizlik koşuyu tamamlayamayacak yüreksizlerin defosudur ancak. itimat, sadakat, feragat ümit ile anlam ifade eder. Ümit, dikey ve yatay genişlik demek, kendini çepeçevre saran tüm bağların çözülmesi, alanların ferahfezaya dönüşmesi demek. Zira aksi durum bizi sınırlayan nefsani kayıtların varlığı kadardır cürmümüz. Dahası, sebep/sonuç itibarıyla ciddi bir sıkletten arınma, yükten kurtuluştur da. Bu manada ümitsizlik cüceleşmesidir insanın. Ümit devleştirir âli ruhları! Ümitsizlik ayak bileklerine bağlı külçe külçe moloz, malayani ağırlık. Dibe doğru çeker insan olanı.

Biliyorum, mevsim yanılgısı farkedildiği an böylesi bir perspektif biraz hamhayalcilik gibi geliyor olabilir kimilerine. Kışı hesaplayamamak yanılgı değil, aksine ümit eksikliğidir. Her baharın ‘cennet-asâ’ olacağına dair ilahi bir garantiden kim söz edebilir ki? Hatırla asrın beyin yapıcısının o muazzam haykırışını: “Evet ümitvar olunuz!”

Kışta geldiğini bizzat söyleyen bir uzun mesafe koşucusunun sözleri bunlar, senin/benim değil! Karanlığın koyuluğu ne derece olursa olsun her cümlesindeki şafak ve şafağın emarelerinden bahsedişi bu projeksiyon uzunluğundandır. En sıkışık, tazyik altında kalış, mağduriyet ve mazlumiyet anında bile yitirilmeyen ebedi bir konumdur bu. Cebanet, miskinlik ile işi olmaz inanan insanın. Ruhu şad olsun Akif bizzat ‘Kitabullah’ı şahit gösterir buna.

Esasen tarih bu mevzunun münadileriyle dopdoludur. ikbal’den Bediüzzaman’a, Akif’en Meriç’e kadar yüzlerle kelam sahibi aynı meseleyi farklı tellerden titretir dururlar.  Üstelik fenalıkları da bilir hemen hepsi, ‘kalmayacak çekmediğin mel’anet’ derler.

Derdi güzel olana yenilgi ne gâm! Ödül bile sayılır, zira esas perişanlık dertsizliktir bizim mümin için. Tasasız geçen hayata hayat mı denir Allah aşkına! Dert büyük olacak ki ümit büyüsün, yakarış arş-ı alayı titretsin!

Dert diyorum yanlış anlaşılmasın, gündelik ve nefsi kaygılar, endişeler ile karıştırılmasın ki karışmasın ruh dünyamız. Medar-ı maişet, evlad u iyal, makam, mansıp… Yanlış özneler bunlar. O kadar ki, küçülüp minnacık kalır büyük derdin yanında bunlar, hatta çoğu durup düşünecek vakit bile bulamaz ve bunu dert bile etmez! Şah-ı Geylani’nin derdi ile dertlenmek varken uyduruktan gündelik tasaları kim umursar ki!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin