İ’tikâf ibadetine hazır mısınız? 

YORUM | Prof. Dr. MUHİTTİN AKGÜL

Ramazan Ayı’nda üzerinde durulacak ibadetlerden birisi de şüphesiz ki i’tikâf ibadetidir. İ’tikâf; cemaatle namaz kılınan bir mescid veya mescid hükmündeki bir yerde, ibadet niyetiyle bir süreliğine kalmak demektir. Allah Resûlü (s.a.s.) Medine’ye hicret ettikten sonra hayatının sonuna kadar, her Ramazan Ayı’nın son 10 gününde i’tikâf yapmış, vefat edecekleri yıl ise, gün sayısını yirmiye çıkarmıştır. Adı i’tikaf olmasa da, aslında nübüvvet öncesi Allah Resûlü’nün Hira Dağı’ndaki, bazen bir haftaya varan tahannüsünü (tefekkür ve ibadetini) de, bu anlamda değerlendirebiliriz.  

Hz. Peygamber (s.a.s.) i’tikafını, Mescid-i Nebevinin bir köşesine hasır sererek bir örtüyle böler, hem gece hem de gündüzlerini orada değerlendirerek geçirirdi. Bununla aynı zamanda, Ramazan Ayı’nın son on gününe denk geleceğini haber verdiği ve bin aydan daha hayırlı olduğu Kur’ân’da müjdelenen Kadir Gecesi’ni de yakalamış oluyordu.

Oruç ibadeti kadim bir gelenek olduğu gibi, i’tikâf ibadeti de kadim bir gelenek olup, diğer peygamberlerde de uygulandığı görülmektedir. Kur’ân’da Hz. Meryem’in de zamanını ma’bedde geçirdiği, orada ibadetle meşgul olduğu haber verilir ki, bu da aslında böyle bir ibadetin, sadece erkeklere has olmayıp, aynı zamanda kadınları da kapsadığını göstermektedir. (Âl-i İmrân Sûresi, 36-43).

Ka’be’nin gelecekte edâ edeceği fonksiyona işaret edilen Bakara Sûresi 125. âyetinde ise, bizatihi “i’tikaf” kelimesi geçmekte ve gelecekte Ka’be’nin gerçek temsilcileri olacak mü’minlere de, i’tikâf ibadeti açısından işaret edilmektedir: “Biz Beytullâh’ı insanlara sevap kazanmaları için toplantı ve güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrâhim’i namazgâh edininiz! İbrâhim ile İsmâil’e de: “Tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve secde edenler için bu Evimi tertemiz bulundurun!”

Bütün bunların yanında, Kur’an: “Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz sırada eşlerinize yaklaşmayın.” (Bakara, 2/187) açık âyetiyle de, i’tikâf ibadetinin ahkâmına dikkatlerimiz çekilmiştir.

Allah Resûlü (s.a.s.) i’tikâf zamanlarında, Kur’ân-ı Kerim’i baştan sona Cebrail’den yeniden dinler ve aynı şekilde mukabelede bulunurdu. Peygamberimiz (s.a.s) i’tikâfta geçirdiği zamanlarında, zorunlu bir sebep olmadıkça mescidden dışarıya çıkmazdı. Nitekim yine Âişe validemizin rivayetine göre, bu ayda, diğer aylardan daha fazla ibadete yoğunlaşır, son on gecesi de diğer gecelere oranla daha hüşyâr bir şekilde geçirirdi. Hatta bu geceleri ihyâ etmek için aile fertlerini de uyandırır ve eşleriyle ilişkiyi tamamen keserdi. (Buhârî, Müslim)

Hikmet açısından bakıldığında ise, “i’tikâf’a giren kimse, ihtiyacından dolayı büyük bir zâtın kapısında oturup “İhtiyacımı yerine getirmedikçe buradan ayrılıp gitmem.” diye yalvaran bir kimseye benzer ki, Allah Teâlâ’nın bir ma’bedine girmiş ve âdeta “Beni bağışlayıp mağfiret etmedikçe buradan ayrılıp gitmem.” demek anlamına gelir.

İ’tikâf, aslında insanın kendisini dünyadan tamamen soyutlayıp, dünyevi ihtiyaçlarını da asgariye indirerek, ruhuna hürriyet kazandırma ve Allah’a yaklaşmanın hızlı ve kısa bir yoludur. İ’tikâf, insanın kendini dinleyerek, eşya ve hadislerden uzak bir şekilde, gerçek hayat adına hayatının hesabını, zinde bir kafayla yeniden gözden geçirme zamanıdır.

İ’tikâfa çekilen insanın, Yüce Rabbimizin gönderdiği ilahi mesajı, ruhun da zindeliğiyle daha yoğun bir okuma, anlama ve hayata geçirme zamanıdır. İ’tikâf, hayatın kargaşası ve yoğunluğu içinde, unutulan ya da hakkıyla yerine getirilemeyen ibadetlerin, yeniden gözden geçirilerek tamanlanma zamanıdır. 

İ’tikâf, hem nebevî bir sünnet, hem de cesede karşı ruhun güçlendiği bereketli bir zamandır. Büyük Hadis âlimi İmam Zühri: “İtikâfı terk edenlere şaşıyorum. Allah Resulü, bazı adetlerini ara sıra terk ettiğini biliyorum ama, O i’tikâfı hiç terk etmedi.” demektedir.

İ’tikâf, kalbin ve ruhun kendisini bulması ve gerçek insan olma niteliğine ulaşması adına önemli bir vesile olan az yeme, az konuşma ve az uyuma becerilerinin de kazanıldığı bir mekandır.

İ’tikâf, kılamadığımız namazların kazasını yapma, çekemediğimiz zikirlerin eksiğini tamamlama, sair zamanlarda yapamadığımız tevbe ve istiğfarı daha kolay bir şekilde yapabilme zamanlarıdır.

İ’tikâf, insi ve cinni şeytanlardan uzaklaşarak, hem beden açısından, hem de ruh açısından meleklere yaklaşma, hatta onları da geçme mevsimidir.

Ve i’tikâf, Ramazan Ayı’nın son on gününü kesintisiz ibadet ve itaatla geçirmek suretiyle, Kadir Gecesi gibi bereketli bir geceyi de yakalama fırsatıdır.

Yüce Mevlam, i’tikâf gibi, içerisinde pekçok hikmet ve kıymeti barındıran böylesine değerli bir ibadeti yapmaya nasip kılmak suretiyle bizleri, kalbini temizleyerek ruhunu bedenine gâlip getiren mu’tekiflerden eylesin!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin