İstanbul’un Beyaz Rus mültecileri

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

İstanbul, Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında 13 Kasım 1918’de İtilaf devletlerinin işgaline uğradı. “Mütareke Dönemi” olarak adlandırılan bu dönemde İstanbul’un misafirleri arasında Trakya ve Güney Marmara’nın işgale uğraması üzerine başkente gelen Müslümanlar, Kırım’dan gelen muhacirler ve Anadolu hareketinin gelişimine paralel bir şekilde İstanbul’a göç eden Ermeni ve Rumlar yer alıyordu.

Bu gruplar dışında diğer davetsiz misafirler, bir şekilde Çarlık Rusya’sı ile irtibatlı olan “Beyaz Ruslardı”. Bir süre İstanbul’da kalan Rus mülteciler, bir taraftan hayata tutunma mücadelesi verirken diğer taraftan da sosyal hayatta derin izler bıraktılar.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

MÜLTECİ BEYAZ RUSLAR

Rusya 1917 Ekim Devrimi sonrasında büyük bir iç savaşa sürüklendi. Bolşeviklerin oluşturduğu Kızıl Ordu’ya karşı Çarlık yanlısı subay, asker, bürokrat, politikacı ve büyük toprak sahiplerinin oluşturduğu Beyaz Ordu’ya ABD, İngiltere, Fransa, Polonya ve Japonya finans ve asker desteği verdi. Bu desteğe rağmen Kızıl Ordu, Beyaz Rusları yenerek ülkeye hâkim oldu.

Bu süreçte sayıları 2-3 milyon tahmin edilen ve “Kızıllardan korkmak için bir nedeni olan” ve “Beyaz Ruslar” adı verilen Ruslar, ülkelerini terk ettiler. Bunların bir kısmı ABD’ye giderken bir kısmı da Avrupa’da yerleştiler.

1918’den itibaren Rus mültecileri kitleler halinde Türkiye’ye gelmeye başladılar. Beyaz Rusların en yoğun bulundukları şehir ise İstanbul oldu.

Kaynaklara göre 1920 yılına kadar Türkiye’ye gelen mülteci Beyaz Rusların sayısı 40.000-100.000 olarak tahmin edilmektedir. Mülteci Rusların önemli bir kısmı gemilerle doğrudan İstanbul’a ulaşırken bir kısmı da Karadeniz veya Kafkasya sınırından Anadolu’ya gelmişlerdi.  

Gelenlerin yarısına yakınının ordu mensupları olduğu, içlerinde yaralılar bulunduğu, kadın ve çocukların da önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Bir kısmı ise İstanbul’u sadece geçiş mahalli olarak kullanmış ve özellikle parası olanlar çok kısa bir sürede başka ülkelere gitmişlerdi.

Rus mültecilere müttefik güçler ve Osmanlı yardım kuruluşları tarafından yardımcı olmaya çalışılmış, kalmaları için ev ve oteller ayrılmış, bazı kuruluşlar tarafından yemek çıkarılmış ve yetim çocuklar için çeşitli imkanlar hazırlanmıştı.

Mülteciler için kişisel girişim ve yardım kuruluşları tarafından okullar da açıldı ve binden fazla çocuk düzenli eğitim alma imkânı elde etti. Osmanlı Hükümeti ise Müslüman mülteciler için ancak iki okul açabildi.

Mülteciler öncelikle Prens Adaları olarak bilinen Büyükada, Kınalıada, Burgaz ve Heybeliada’ya yerleştirildiler. 1921’den itibaren de Türkiye’yi terk ettiler. 1928 yılına gelindiğinde İstanbul’daki Beyaz Rusların sayısı üç binin altına düşmüştü.

Millî Mücadele’nin kazanılmasıyla ülkenin tamamına hâkim olan TBMM Hükümeti, 1922’de çıkardığı bir kanunla Rus mültecilere beş yıl kalma hakkı tanımış, yurt dışına çıkış ve girişleriyle ülke içindeki seyahatleri özel izne bağlamıştı. Buna karşılık doktor, mühendis, avukat gibi bazı uzmanlık alanlarında çalışma izni verilmişti.

Cumhuriyet rejimi, Türkiye’de kalmak isteyen Rus mültecileri Sovyetlerin de onayıyla Eskişehir, Amasya, Kastamonu, Kayseri gibi şehirlere, Müslüman olanları ise Kars’a yerleştirdi.

BEYAZ RUSLAR İSTANBUL’DA

Beyaz Rusların İstanbul’da yoğunlaştığı bölge Pera yani Beyoğlu oldu. Mülteci Ruslardan parası olanlar Pera Palas’ta kalıyordu. Bir taraftan işgal güçleri diğer taraftan da Beyaz Ruslar nedeniyle İstanbul’da hayat pahalandı ve özellikle ev kiralarında fahiş artışlar yaşandı.

Beyaz Ruslar işgal altındaki İstanbul’un eğlence hayatında önemli roller üstlendiler. Birahaneler, barlar, meyhaneler, lokantalar açtılar ve buralarda çalıştılar. İstanbul sefahat ve sefaletin bir araya geldiği bir şehir oldu.

Cumhuriyet döneminde eğlence hayatında önemli bir yer tutan Maksim Gazinosu da 1921’de Beyaz Ruslar tarafından açıldı. Hayata tutunmaya çalışan Ruslar sadece İstanbul’da değil Anadolu’da da yeni işyerleri açtılar.

Bunlardan en meşhurlarından birisi de Ankara’da açılan ve kısa zamanda meşhur olan “Karpiç” adlı restorandı. Buranın müdavimleri arasında Mustafa Kemal Paşa da yer almaktaydı.

Mültecilerden “entelektüel” sayılabilecek kişilerin iş bulmaları çok zorken işçi kökenliler çok daha kolay bir şekilde mesleklerini icra edebiliyorlardı.

Bir yandan da mültecilerin dram ve sefaletleri sokaklara yansıyordu. Rus genç kadınlar sokaklarda çiçek satıyordu. Rusya’yı terk edip İstanbul’a gelen subaylar çok gururlu gözükmelerine ve birçok madalya taşımalarına rağmen “paçavralar içindeydiler” ve “pantolonları delikti”. Hatta “bir dönemin saygın general ve albayları, bir kap yemek için her türlü işi memnuniyetle yapıyorlardı”.

Onlar artık İstanbul’da yeni bir hayat kurmaya çalışıyorlardı. Fakat bu kolay değildi ve Fransız istatistiklerine göre 1921 yılında İstanbul’da 30.000 Rus mülteci işsizdi. Gazetelerde hemen her gün bir Rus’un parasızlık yüzünden “cinnet geçirdiği” şeklinde haberler yer alıyordu.  

Mülteciler İstanbul’da Rus pazarları kurarak “gerçek Rus kelepir mallarını”, altın, gümüş ve pırlantalarını satmaya çalışıyorlardı. Bu pazarlarda üzerinde üniforma olan ve elindeki birkaç şeyi satmaya çalışan eski Rus subaylarını görmek işten bile değildi.

Ruslar dönemin Osmanlı toplumunu da etkiledi. Kadınlar arasında “Rus başı” denilen kısa saç moda oluyor, onların kıyafetleri örnek alınıyordu. Artık Boğaz yerine Adalar’a mesireye gitme, plajlarda denize girme gibi alışkanlıklar yayılıyordu.

Restoranlarda çalışmak zorunda kalan Rus kadınlar nedeniyle de Türk ve Levanten müşteriler, kadın garsonları ilk defa görüyorlardı. Zengin tabaka ise Rus hayat tarzının birçok farklı yönüyle karşılaşıyordu.

Sosyal hayattaki bu değişimlere karşı tepkiler de gecikmedi. Gazete sütunlarında Beyaz Ruslar nedeniyle Türk medeniyetinin zehirlendiği, beyaz toz ve kokainin yayıldığı gibi eleştiriler yer aldı. Türk yazarlar bu manzaralar nedeniyle dönemin İstanbul’unu “Sodom ve Gomore” olarak bile adlandırmaktaydı.

Hatta Rus kadınların para kazanmak için tombala oynatmaları üzerine “Tombalacılarla Mücadele Derneği” kuruldu. Bu derneğin mensupları bir yandan konferanslarla diğer yandan tehditlerle tombala oynatılmasını engellemeye çalıştılar.

HERKES MÜLTECİ OLABİLİR

Beyaz Ruslar İstanbul’da geçimlerini sağlamak için çalışmak zorundaydılar. Buna karşılık eğitim ve statülerine uygun işler yapma şansları yoktu.

Bu nedenle bazıları hamallık ve kapıcılık yapıyor, İstanbul gazetelerinde de sık sık üç dil bilmesine rağmen her işte çalışmaya razı olanlar, iş arayan piyanistler, yabancı dil dersi vermek isteyen öğretmenler, hizmetçi ve kuaför olarak çalışmak isteyenlerin ilanları yer alıyordu.

Cumhuriyet rejiminin tanıdığı beş yıllık sürenin dolmasına az bir zaman kala basında Rus mültecilere yönelik yoğun bir propaganda başladı. Özellikle Akşam, Milliyet ve Cumhuriyet’te Ankara’nın isteğiyle yayınlandığı anlaşılan yazılarda Rus mülteciler aşağılandı ve özellikle İngilizlerle iş birliği yapmakla suçlanarak hedef gösterildi.

Türkiye’ye sığınan mültecilerin geçimlerini sağlama dışında diğer problemleri de Moskova tarafından takip edilmeleriydi. Mevcut yazışmalardan Sovyet Rusya’nın Beyaz Rusların peşine düştükleri, bazen de çeşitli gerekçelerle Ankara’dan bazı şahısların iadesini istedikleri anlaşılmaktadır.

Bir an önce rejim muhalifi Rusların gönderilmesini isteyen SSCB ile ilişkilerini bozmak istemeyen Ankara, Milletler Cemiyeti’nin isteği üzerine mültecilerin kalış sürelerini uzattı. Bir süre sonra da ülkeyi terk etmek istemeyen Beyaz Ruslara Türk vatandaşlığı hakkı verildi ve bin kadar Beyaz Rus, Türk vatandaşlığını seçti.

Sonuçta Rus mültecilerin çok azı ülkelerine geri dönebildi, çok az bir kısmı ise Türkiye’de kalmayı tercih etti.

Asıl büyük kitle ise İstanbul’u bir seyahat güzergâhı olarak kullanıp ABD ve Avrupa ülkelerine gittiler. Gittikleri yerlerde hep bir gün ülkelerine geri dönecekleri ümidiyle yaşadılarsa da zaman içinde bulundukları toplumlarda asimile oldular.

***

Kaynaklar: S. Uturgauri, “Beyaz Ruslar ve Kemalist Türkiye”, Boğazdaki Beyaz Ruslar, İstanbul, Tarihçi, 2015; T. A. Baran, “Mütareke Döneminde İstanbul’da Rus Mültecilerin Yaşamı”, ATAM, 2006, S. 22; T. Timuçin, “İstanbul’da Beyaz Ruslar”, XIV. CIEPO Bildiriler Kitabı, Ankara, 2004; O. Dağlar Macar, E. Macar, Beyaz Rus Ordusu Türkiye’de, İstanbul, Libra, 2010.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Mülteci olmak zor. Yeni bir hayat kurmak, her şeye sıfırdan başlamak çok zor.
    Hayat bize bunu da ögretti. Gerçekten herkes bir gün “muhacir, mülteci, sığınmacı, göçmen” adına ne derseniz deyin olabilir.
    Hele bu diktatörlük rejimleri oldukça bu realite hep devam edecek.
    Bize bu acı gerçeği hatırlattığı için bir kez daha çok teşekkürler.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin