İslâm’a göre küçüklerin evliliği

YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU

Ortaya bir olay çıkıyor, bu bahane edilerek, konuyla ilgili dinî hükümler iyice araştırılmadan tetikte bekleyen kişiler hemen dini sorumlu tutup onu yaylım ateşine tutmaya başlıyorlar. Müslümanların yaptıkları hataların kaynağı sanki dinmiş gibi bir algı oluşturuyorlar. Cehaletten, nefse uymaktan, yobazlıktan, yanlış örf ve âdetlerden, radikalizmden vs. kaynaklı yapılan yanlışlar toptancı bir mantıkla dine yamanmaya çalışılıyor. Hem din mahkum ediliyor hem de şöyle böyle onu yaşamaya ve anlatmaya çalışan bütün tarikat ve cemaatler.

Son günlerde medyada yoğun tartışma konusu yapılan 6 yaşındaki kızın evliliği tam bu çerçeveye uyuyor. Meselenin konjonktürel, medyatik ve siyasi boyutunu bir kenara bırakarak, olayın detaylarını ve gerçekliğini araştırmayı gazetecilere havale ederek, biz eleştiri konusu yapılan meselenin dinî yönünü ele almaya çalışacağız. Bu konuda isabetli bir değerlendirme yapabilmek ve bir neticeye ulaşabilmek için; konuyla ilgili nasları, konu etrafındaki içtihatları, bu içtihatların yapıldığı dönemin sosyal arka zeminini, muasır ulemanın yaklaşımlarını, modern düzenlemeleri, uygulamada olan teamül ve yasaları iyi bilmek gerekir.

Öncelikle şunun net olarak bilinmesinde fayda var: Kur’ân ve Sünnet naslarında  “asgari evlilik yaşını” düzenleyen kesin ve net bir hüküm yoktur. Fakihler içtihat yoluyla nasların dolaylı ifadelerinden, işaret ve delaletlerinden hüküm çıkarmaya çalışmış ve bu konuda farklı görüşler ortaya koymuşlardır. İslâm, muamelata dair pek çok hükmün detaylı düzenlemesinde olduğu gibi bu meseleyi de zamana, şartlara, örflere, fıtrata, toplumsal kabullere ve bunlara bağlı olarak yapılacak içtihatlara bırakmıştır.

Fıkıh kitaplarının konu etrafındaki detaylı içtihatlarını burada nakletmek ve teknik izahlara girmek çokları için konuyu karmaşık hâle getirecek ve anlamayı zorlaştıracaktır. Bu yüzden konuyu olabildiğince basitleştirmeye, bu konudaki görüşlere ve delillere ana hatlarıyla yer vermeye çalışacağız. Bunu yaparken önce klasik dönem fukahasının konu etrafındaki görüşlerini ve dayandıkları delilleri verecek, sonra modern âlimler tarafından meseleye nasıl yaklaşıldığına değinecek, arkasından da genel bir değerlendirme yapacağız.

Fıkıh kitaplarında küçüklerin evlendirilmesiyle ilgili yer alan hükümlerin doğru anlaşılması için şu detayın bilinmesinde fayda var: Fakihler konuya iki açıdan yaklaşmışlardır: Birincisi “evlilik akdi” diğeri ise “zifaf”. Bu ikisini titizlikle birbirinden ayırmış ve her ikisiyle ilgili farklı hükümler vermişlerdir. Biz günümüzde evlilik dediğimizde, nikah kıymayı, düğün yapmayı, yuva kurmayı ve birlikte yaşamayı anlarız. İslâm fakihleri ise bu konuyu daha ziyade yapılan “evlilik akdi” açısından ele almış, bu akdin taraflarını ve sıhhat şartlarını masaya yatırmış, bu akdi “sahih”, “fasit” ve “bâtıl” hâle getiren durumları detayıyla ele almışlardır.

Evlilik de bir akit olduğuna göre bu akdin geçerli olması diğer akitlerde olduğu gibi öncelikle “akıllı olma” ve “buluğa erme” şartlarına bağlanmıştır. Dolayısıyla küçüklerin bu konudaki irade beyanı, yani kıyacakları evlilik sözleşmesi geçersiz sayılmıştır. Fakat fukahanın çoğunluğu, faydalı gördüğü takdirde velisinin küçük çocuğu adına nikah akdi kıyabileceğini ifade etmiş ama zifaf için ergenliğe kadar beklenmesi gerektiğini de ilave etmişlerdir. Bu konuda kızla erkek arasında da bir ayrım yapmamışlardır. Dolayısıyla onların tecviz ettiği mesele küçük bir çocukla büyük bir kişinin evlilik akdi sonucu bir araya gelerek aile hayatı yaşamaları değildir. Küçük bir çocukla cinsel ilişkiye girmeyi tecviz eden hiçbir âlim yoktur. Onların ele aldığı meseleyi bir açıdan bazı kültürlerde mevcut olan “beşik kertmesine” benzetebiliriz.

Burada şu bilgiyi vermekte de fayda var: Klasik fukahanın bu konuda hüküm bildirdiği dönemde, eski Çin, Hindistan, İngiltere gibi dünyanın birçok ülkesinde benzeri anlayışlar ve hükümler cari olmuştur. Küçük bir araştırmayla tarih kitaplarında bunun yığınla misali bulunabilir. Meseleye bugünün örf ve anlayışını esas alarak bakıp klasik içtihatları değerlendirmek bizi yanıltabilir ve anakronizme götürebilir.

İlk dönem fakihlerinden Osman el-Betti (ö. 143), İbn Şübrüme (ö. 144) ve Ebu Bekir el-Esam (ö. 200) gibi bazı fakihler ise küçük çocuklar adına kıyılan nikahı geçersiz görmüş, velilerin küçük çocukları evlendirme yetkisinin bulunmadığını belirtmiş, evlilik akdi için ergenliğin beklenmesi gerektiğini söylemişlerdir.

Küçükler adına veli tarafından kıyılan nikah akdini “sahih” gören fakihler, Talak suresinin 4. ayetiyle, evlenilecek kimselerle ilgili farklı ayetlerde yer alan “eyâmâ (bekârlar/dullar)” (Nûr sûresi, 24/32), “imâükum (cariyeler)” (Nûr sûresi, 24/32), “yetâmâ (yetimler)” (Nisâ sûresi, 4/3), “nisâiküm (kadınlar)” (Talak sûresi, 65/4) gibi lafızların büyüklerin yanı sıra küçükleri de içine aldığını ifade etmişlerdir. Fakat bu konuda en çok üzerinde durulan delil, Talak sûresinin 4. âyetidir. Burada kadınların iddet süreleri belirtilirken وَاللَّائِي لَمْ يَحِضْنَ (âdet görmeyenler) ifadesine de yer verilir ve bunların iddetinin üç ay olduğu beyan edilir. Cevaz hükmünü veren fakihler bu ifadeyle henüz buluğ çağına ulaşmamış çocukların kastedildiğini ifade ederler.

Bununla birlikte âyet-i kerimenin ifadesi geneldir. Doğrudan çocuklardan bahsetmez. Âdet görmeme sadece çocuklara has değildir. Bir hastalık sebebiyle âdet görmeyenleri, bir illete bağlı olarak temizlik süresi uzayanları, hayızdan kesilenleri de içine alır. Kaldı ki bazı araştırmacılar âyetin başında yer alan “min nisaükum (kadınlarınızdan)” ifadesinden yola çıkarak, bu âyette mevzubahis edilen kimselerin tamamının büyükler olduğunu, çocukların bu ifadenin kapsamına girmeyeceğini de ifade etmişlerdir.

Söz konusu âyetlerin yanı sıra bazı hadisler de delil getirilir. Mesela nikahta velayeti şart koşan hadislerin ifadesinin genel olduğu, yani küçüklerin evlendirilmesini de içine aldığı belirtilir. Bu konudaki görüşü destekleme adına sahabe arasında gerçekleşmiş bazı evlilikler de delil olarak kullanılır. Bunların yanı sıra bir de “Eşyada asıl olan mubahlıktır.” kaidesine yer verilerek, velilerin küçük çocukları evlendirmesiyle ilgili naslarda kesin bir yasak olmaması gösterilir.

Ne var ki bu konuda zikredilen delillerin hiçbiri “açık”, “kesin” ve “bağlayıcı” hüküm bildiren bir delil değildir. İslâm’ın ilk dönemlerinden itibaren bu konuda farklı görüşlerin ortaya çıkmasının sebebi de bu konuda ileri sürülen delillerin yorum ve içtihada açık olmasıdır. Fakihlerin bu hükümlerinde yaşadıkları dönemin sosyal gerçekliğini, toplumsal kabulleri ve içtimai şartları dikkate aldıkları izahtan varestedir. En başta da dediğimiz gibi şayet İslâm evlilik yaşıyla ilgili belirlemeyi zamana, şartlara ve toplumsal kabule bırakmışsa, farklı dönemler için farklı düzenlemelerin yapılmasının önü açık demektir.

Velilerin çocuklar adına yapacakları nikah akdini geçersiz görenlerin istidlal ettikleri bir âyet-i kerime vardır ki, hükme delaleti diğerlerinden daha açıktır. Bu âyet, Nisâ sûresinin 6. ayetidir. Âyette şöyle buyrulur: “Yetimleri evlenme çağına varıncaya kadar gözetip deneyin. Rüşde erdiklerini (akılca olgunlaştıklarını) görürseniz mallarını kendilerine teslim edin.” Ayette geçen حَتَّى إِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ (nikah evresine varıncaya kadar) ifadesi oldukça dikkat çekicidir. Buradaki “nikah” lafzı ister hakiki manasıyla “cinsel ilişki” isterse mecazi manasıyla “evlilik” anlamında kullanılsın, neticede ayet-i kerime bir nikah çağından ve ona ulaşmadan bahsetmektedir. Kur’ân küçükler için belirli bir “nikah çağı” öngördüğüne göre, bu evreden önce nikaha tevessül edilmemesi âyetin siyakından anlaşılan manadır.

Modern dönemde din bilginleri tarafından konuyu farklı açılardan değerlendiren birçok akademik çalışma yapılmış ve -görebildiğimiz kadarıyla- bu çalışmaların neredeyse tamamında küçüklerin evlendirilmesinin dinî açıdan doğru olmadığı vurgulanmıştır. Esasen oldukça haklı gerekçelerle toplum tarafından yadırganan ve suistimale oldukça açık bulunan böyle bir olguya dinin ruhuna vâkıf bir din âliminin cevaz vermesi mümkün değildir. 

Aynı şekilde İslâm ülkelerinde dinî hükümler esas alınarak hazırlanan medeni kanunların büyük çoğunluğunda da (el-Ahvalü’ş-şahsiyye) asgari evlilik yaşı için 17-18-19 gibi rakamlara yer verilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunun da 2012 yılında aldığı 44 sayılı kararıyla küçüklerin evlendirilmesinin uygun olmayacağını hükme bağladığını ve bunun gerekçelerini ortaya koyduğunu da burada ifade etmek gerekir.

Evlenecek tarafların fayda ve maslahatı, evliliğin maksadı ve toplumsal algılar açısından meseleye bakıldığında da küçüklerin evlendirilmesini caiz görmek mümkün değildir. Zira böyle bir evliliğin pek çok açıdan risk ve zararları söz konusu olacaktır. Mesela bir âyet-i kerimede evlilikle ilgili şöyle buyrulur: “O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de: kendileriyle huzur ve itminana kavuşacağınız eşler yaratması, birbirinize karşı sevgi ve şefkat var etmesidir.” (Rum suresi, 30/21) Burada evlilikle ilgili huzur, sevgi, şefkat üzerinde durulmaktadır ki küçük birinin evliliğinde bu maksat ve maslahatların ortaya çıkması mümkün değildir. Evlilikle ilgili bazı âyetlerde üzerinde durulan “tenasül” yani neslin devamı da ancak büyüklerle yapılan evliliklerde mümkün olur.

Günümüzde birçok büyüğün bile evlilik için gerekli olgunluğa ulaşmadığı, yuvaların çatırdadığı, huzursuzluk ve geçimsizliklerin başını alıp gittiği, boşanmaların tavan yaptığı, evlilik müessesesinin ciddi yara aldığı bir dönemde küçük çocukların evliliğine cevaz vermek İslâm’ı bilmemek demektir. Bedensel ve psikolojik olarak henüz evlenme olgunluğuna sahip olmayan küçük birinin evlendirilmesinin onu ekonomik, biyolojik ve psikolojik açılardan ağır bir yükün altına sokacağı, onu pek çok fırsat ve imkandan mahrum bırakacağı da açıktır.

Klasik fukahanın “mubah” hükmü üzerinden yürünecek olsa bile, fakihlerin çoğunun devlete, mevcut şartlara göre mubah alanı düzenleme ve bu alana dair bir kısım kısıtlamalar getirme yetkisi tanıdığı unutulmamalıdır. Evlilik yaşı da buna dahildir. Kısacası, bazılarının zannettiğinin aksine küçüklerin evlendirilmesiyle ilgili İslâm’da tüm zamanlar için geçerli olacak kesin ve bağlayıcı bir hüküm yoktur. Bu konu toplumsal gereklilikler, olgular, anlayışlar, teamüller, kabul ve algılarla yakından ilgilidir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. İslâm fakihlerinin verdigi hükümler bulundugu devirlerde kaldi. Arastirmaya gerek yok bille.

    Günümüz sartlsrina göre bu uygulamaya yapan sapiktir. Yazidan anlasilan, eger istersen Islam fakihlerine göre dilersen hüküm cikarabilirsin ki Tarikatcilar cikarmislar.

    Ayetler ortada hadisler ortada Ehli sünnetin Martin Luteri cikmayacakmi ? Bu günün sartlsrina göre nett bir sekilde „haramdir“ bu kadar. denilmelidir.

  2. —- İslam hukukunda, suç işleme yaşında olmayan, teknik tabirle, CEZA EHLİYETİ yaşını doldurmamış bir çocuk, EVLENEBİLİR Mİ? şeklinde bir tartışma olsa sanırım daha anlamlı bir tartışma olurdu.–

    CEZA EHLİYETİ hususunda, İslam hukukunda, büyük bir çoğunlukla üzerinde ittifak edilen yaş, 15 tir.
    Yani, 15 yaşın altındaki biri, CEZAİ ehliyete sahip olmamış, yani, iyiyi kötüden ayırt edebilecek yaşta bile değil kabul ediliyor.

    Eğer bir dualite varsa iki hukuk sistemi arasında, ki ben anlatıcaklarımdan yola çıkarak baştan olmadığını görüyorum, tartışmaları sağlıklı bir zemine çekmek istiyorum.

    ŞÖYLE Kİ;

    İslam Hukukunda 15 yaşını doldurmamış çocuğun CEZA EHLİYETİ yaşı, 15 dir (Çoğunluk ulemanın ortak görüşü). Yani, 15 yaşın altındaki çocuk, hırsızlık yapsa, onu suç dahi kabul etmiyoruz. Bu nedenle, cezai ehliyeti 15 yaşında başlayan birinin, o yaştan daha önce evlenebileceğini söylemek, cezai ehliyeti olmasa da, hukuki ehliyeti sahip olmak yeterlidir gibi bir dualiteyi ortaya çıkarıyor.

    Şöyle bir soruyu getirir eğer evet diye kabul edersek, 15 ini doldurmamış bir çocuğu evlenmeye reşid görüyorken, o çocuk bir suç işlese, hırsızlık yapsa örneğin, bunu suç olarak kabul etmiyor, tedbir hükümlerini uyguluyor, ceza ehliyeti yaşında değil diyebiliyoruz.

    -Hukuki işlem ehliyeti ile ceza ehliyeti kavramı aynı mıdır değil midir sorusunu ortaya çıkarır bu durum.

    -Bu da her iki ehliyetin özünü oluşturan, temyiz kudretine sahip olma hususunda ortaya çıkan bir çelişkiyi de içerir ozaman.

    Böyle bir çelişki olamayacağına göre,

    Ceza ehliyeti yaşı zaten bir alt sınırdır. Kaldı ki, ve ilginç olan şu ki, İslam Hukukunda, ceza ehliyeti yaşı 15 iken, modern hukukta, Türk medeni hukukunda 12 dir. Evlilik yaşında olay tam tersine dönmekte, ki o da yukarda yazdığım hususun özüyle çelişmektedir.

    Ceza ehliyeti ile hukuki işlem ehliyetinin özü;

    Temyiz kudretine sahip olmak, iyiyi kötüden ayrıt edebilme yetisine sahip olmak ise, ve bu islam hukukunda 15 ise, ortada bir tartışma konusu yaş kalmıyor gibi.

    Daha doğrusu, istisnai hallerde, belirli şartlarda ve mahkeme kararıyla, 16 yaşında bir çocuk, evlenebiliyor zaten Medeni hukukta.
    İslam hukukunda da zaten cezai rüştlük yaşı, 15 ise,

    tartışma bence , minumum evlilik yaşı, o da belirli şartlar altında, 15 yaş mı, 16 yaş mı olmalı olsa, daha anlam ifade ederdi.

    Bunu şu varsayımdan yola çıkarak yapıyorum,

    İslam hukukunda, akıl-baliğ, büluğ ile temyiz kudretine sahip olmak aynı şey midir sorusu, gelinen noktada, yine ittifak edilen üzerinden görünen o ki, bedensel tamamlanma değil zihinsel tamamlanmayı da ifade ediyor.

    (Eğer aksi olduğunu iddia eden varsa lütfenyorumuda yazsın ve tartışmaya açalım bunu).

    Yani, temyiz kudretine haiz olma, hem islam hukukunda hem modern hukukta, aslında aynı şeyi ifade ediyor. Evlilikte de, akil-baliğlikten kasıt, rüşdiyeti de ifade ediyor.

    Devam edersek;
    ——————————————————————————-
    Değerli hocam,

    Yazınızın bir bölümünde konuyu reşitlik üzerinden ele aldınız ki, bamteli noktası da burası, tekrarlarsam.
    İster İslam Hukuku, ister modern hukuk, evlilik şartlarıyla ilgili ilkesel olarak bu konuya benzer bakıyor.

    Açayım;

    Kanunlar, ister eski Medeni Kanun, (1926 dan 2000 in başlarına), ister yürürlükteki Medeni Kanun;

    (kişi hukuku, aile hukuku-evlenme vb, eşya hukuku, miras hukuku, borçlar hukuku), içeriğindeki konularda hakk sahibinin bu hakkı kullanmasında temel şart olarak fiil ehliyetine haizliğini, onun da özünde temyiz kudredretine sahipliği arıyor. Mesela, mal ile ilgili konularda, eşya hukuku, borçlar hukuku konularda, 18 yaşı bir sınır koyarken, mesela evlilikte istisna durumlar getirilebiliyor, kazai rüşd gibi.

    Sebebi de basit, temyiz kudretine sahiplik, konudan konuya da değişebiliyor çünkü.

    Yeni Medeni kanunda “ayırt edebilme gücü” de denilen, temyiz kudretine haizlik aslında, yukarı da bahsettiğiniz İslam Hukukundaki anlatılmak istenilen ruhla örtüşüyorda.

    Dolayısıyla, asıl üzerinde düşünüllmesi gereken husus, kanaatimce, evlilikte, iyiyi kötüden ayırt edebilme durumu.

    —————————————————————————————-
    Peki, evlenme de iyiyi-kötüyü ayırt etme yetisine sahip olmayı, temyiz kudretine sahip olmayı nasıl anlamalıyız?

    Basit bir örnekle gidersek, 5 yaşındaki bir çocuk “kasten adam öldürme” suçunu işleyemez.

    Ceza kanunu, minumim ceza ehliyetini 12 yaş olarak belirlemiştir. 12 yaşın altında bir çocuk hırsızlık yaptıysa ceva sovuşturması dahi yapılamaz, sadece çocuklara özgü tedbirler uygulanır, sebebi de basittir, 12 yaşındaki bir çocuğun yaptığı davranışın neticesini bilebilecek yetisi henüz yoktur.

    Temyiz kudretine haizlik ne demek sorusunu çeşitlendirirsek,

    Biyolojik olarak kadın-erkek gelişiminin tamamlanması, temyiz kudretine haiz olmak ele alınabilir mi?

    Mesela, bu nokta da aslında çözümü de getiriyor.

    Biyolojik gelişimi tamamlamak ile, zihinsel gelişimi tamamlamak eşgüdümlü değil.

    Bu konu üzerinden gidilmesi, tartışmaların yapılması gerekiyor kanaatindeyim.

    ———————-
    Tartışmayı sorularla somuşlaştırırsak;

    1) Ceza ehliyeti ile hukuki işlem ehliyetinde kast edilen, rüşdiyet aynı mıdır?
    2) Cezai ehliyet yaşına gelmemiş birinin, hukuki işlem ehliyetine sahip olduğunu varsaymak, örneğin evlenmek gibi, bir çelişki değil midir?
    3) akil-baliğ olmak, fiziken gelişimi tamamlamak olarak mı ele alınmalı, yoksa zihinsel gelişimi tamamlamak olarak mı?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin