‘İşkence yapmanızda sorun yok ama neden ilan ediyorsunuz?’

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN 

Başlıktaki ifadeyi tırnak içi verdim ama bu cümleler bir kişinin değil toplumsal bir kesimin hissiyatını yansıtıyor.

Lafı hiç eğip bükmeden bir başka ifadeyle ‘kitabın ortasından’ ifadelerle anlatayım.

Malum olduğu üzere Erdoğan rejimi 17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası başlattığı değişim-dönüşüm sürecini 15 Temmuz sahte darbesi ile yeni bir aşamaya getirip KHK’lar ile kalıcı hale getirdi.

Bu süreçteki en büyük desteği ise hiç şüphesiz seküler-Ergenekoncu-elitist kesimlerden aldı.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Şöyle ki:

Erdoğan’ın oğlu Bilal ile yaptığı sıfırlama konuşmalarının, Reza Zarrab’ın dağıttığı çuvallar dolusu rüşvetlerin ortaya döküldüğü günlerde söz konusu kesim imdada yetişti.

Normal şartlarda rezaletin üzerine gitmeleri gerekirken “Hükümet ile Cemaat kavga ediyor, biz karışmayalım” stratejisini uygulamaya koydular. Hatta başta Washington ve Brüksel gibi kritik başkentlerde aynı türküyü yaygın olarak tekrar ettiler.

Batılı muhataplarına “Bu aile içi bir kavga, siz karışmayın. Bırakın birbirlerini yesinler. Erdoğan Cemaat’in kökünü kazısın biz sonra Erdoğan’ı indiririz” şeklinde dahiyane (!) taktikler verdiler.

Türkiye içinde ise bir yandan 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının nimetlerinden yararlanalım, ama aynı zamanda ‘FETÖ’ sakızını çiğneyelim dediler.

Mesela CHP, 17 Aralık tapelerinin doğruluğuna dair resmi raporlar aldı, Reza Zarrab’ın ABD’de anlattıklarını temsilci gönderip takip etti bunlar üzerine kampanya yürüttü ama bir kez olsun o operasyonu yapanların adını bile ağzına almadı.

15 Temmuz çakma darbesi sürecinde de desteklerini esirgemediler. Erdoğan’ın “Eniştemden öğrendim” yalanına inanmış gibi yapıp cadı avına gaz verdiler.

TBMM’de yaşanan darbe araştırma tiyatrosunda seve seve figüranlık yaptılar. Düşünsenize sözde darbeyi araştırmak için komisyon kuruyorsunuz ama lüzumlu hiç kimseyi çağırmıyorsunuz.

En temel soruları sormuyorsunuz.

Listeyi uzatmak mümkün. Süreç zaten herkesin gözünün önünde yaşandı.

Şimdi ise yeni bir aşamaya geçtik.

Malum olduğu üzere Erdoğan-Ergenekon-MHP ittifakı her şeye rağmen gün gün eriyor. Erdoğan hem fiziken çöktü hem de gündem belirleyemiyor.

Sağlığı ile ilgili ciddi şüpheler var.

Parti içinde ve koalisyon ortakları arasında yaşanan ‘Bizans Oyunları’ akıl alır gibi değil. MHP lideri Bahçeli her an masayı devirebilir.

İşte bu noktada ilginç ama şaşırtıcı olmayan bir kampanya ile karşı karşıyayız. Erdoğan rejimi ve müttefiklerinin Gülen Cemaati’ne karşı yürüttüğü soykırım sürecine tüm güçleriyle destek veren bu kesimler şimdilerde iki aşamalı bir planı uygulamaya koydular.

Planın ilk aşaması “Gülenciler yalnız değil, AKP işlenen suçun ortağı” şeklinde özetlenebilir. Nitekim 15 Temmuz çakma darbesinin en kritik isimlerinden olan Adil Öksüz’ün Akıncı Üssü’nden görüntüsünün servis edilmesi böyle bir hamle.

O görüntüyü servis edenler “Beklentilerimizi karşılamazsanız, elimizde başka görüntüler de var” diyor. Özellikle Yüksek Askeri Şura toplantılarının olacağı şu günlerde stratejik hamleler ardı ardına geliyor.

İkinci aşama ise “Aman ha bir şekilde Cemaatin masumiyeti ortaya çıkmasın” şeklinde özetlenebilir.

Mesela başta 15 Temmuz olmak üzere Erdoğan rejiminin eli ne zaman zayıflasa imdada koşuyorlar.

‘Akıl veren’, ‘tavsiyelerde bulunan’ yazılar-yayınlar hızlandı. Medyascope ve T24’te çıkan bazı dosyaları bu kapsamda değerlendirmek mümkün.

Mesela Ruşen Çakır.

Medyascope yayınlarında ve yorumlarda Erdoğan rejiminin Cemaat ile mücadelesindeki yanlışlara-hatalara dair paylaşımlar yapıyor.

Yalnız Çakır’ı rahatsız eden işkenceler, tutuklanan hamile-lohusa kadınlar, yaşlı insanlar yada liseli çocuklar değil.

Onun derdi “bu işin beceriksizce yapılması”.

Çakır sık sık “Cemaate karşı yürütülen soykırım sürecinin nasıl olması gerektiğini anlatan” ifadeler kullanıyor. Bir kez olsun ekranlarını suçlanan insanlara açmayan Ruşen Çakır kullandığı yabancı fonların tartışılması nedeniyle linç edildiğini iddia ediyor.

Oysa ki tarafsız bir gözle kendi yayınlarına baksa ‘linç nedir nasıl yapılır’ rahatlıkla görebilirdi.

Bahsettiğim kampanyanın diğer ayağını T24 yazılarında sıklıkla görüyoruz. Ankara’nın göbeğinde işkence edilen diplomatları görmeyen diplomasi yazarları “Yurt dışında Cemaat’le nasıl mücadele edilmesi gerektiğini” anlatan stratejiler paylaşıyorlar.

Onlara göre öğretmenin, ev kadınının, gazetecinin işkence görmesinde bir beis yok. Mesele bunun ifşa edilmesi, hükümetin kendi eliyle duyurması. Zira, “bu hatalar nedeniyle medeni ülkelerde Cemaatle mücadelede başarısız olunuyor, aklı başında kimse ‘FETÖ’ söylemini ciddiye almıyor” diye dert yanıyorlar.

Düşünsenize…

15 Temmuz’la ilgili sorgulamalar artmış, gecikmeli de olsa AİHM’den ByLock saçmalığına dair bozma kararları gelmiş, Erdoğan rejiminin işlediği suçlara şu ya da bu şekilde şahit olmuş, bir parçası olmuş kişiler itiraflara-ifşaatlara başlamış…

Tam bu dönemde “Siz bilmezsiniz, bunlar soru çaldı, kumpas davaları organize ettiler, aman ha yanlış olmasın modundalar.

Soru çaldı denen kişiler cezaevinden girdikleri sınavlardan derece ile çıkarken, Meriç’ten geçmek zorunda bırakılan kişiler AB ve ABD’de başarı hikayeleri yazarken onlar ülke içinde “soru çaldılar” diye kesin hüküm içeren yayınlara giriştiler.

Oysa ki özü itibariyle mahkemeleri ilgilendiren, suçla alakalı konularda konuşması gereken şey, deliller-belgelerdir.

AKP yargısı bile soru çalma iddiasından vazgeçerken sözüm ona seküler-muhalif çevreler aynı hikayeye geri döndü.

Bine yakın şirkete el konmuş, Cemaat’e selam verenin malına mülküne çökülmüş. Uydurma dosyalarla masum insanlara iftira atıp, sonra ‘FETÖ borsası’ kurularak mağdurlar ikinci kez mağdur edilmiş.

Bunları görmeyen, ağzına bile almayan sözüm ona siyasetçi-yazar-akademisyen-gazeteci, “böyle giderse yabancı sermaye gelmez” diyor.

Nasıl olsa işkenceyle ölen, kanser hastası olmasına rağmen tahliye edilmeyip cezaevinden cenazesi çıkan, malına mülküne çökülüp yağmalanan Cemaatçilerin canı can değil!

Medyadan yargıya, ekonomiden spora her alanda örnekleri uzatmak mümkün.

Ancak ben artık bu iki yüzlülükten, demokrat maskesi takıp soykırım destekçiliğine soyunan çevrelerin tiyatrolarından fena halde tiksindim.

Sahi…

Yıllardır linç ettiğiniz, yargısız infaz yaptığınız kişilerin-kurumların haklı ya da masum çıkması ihtimali sizi neden bu kadar rahatsız ediyor?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Çünkü cemaate ölümüne düşmanlık yaptılar/yapıyorlar ve suça onlar da ortak. Cemaat haklı çıkacak diye tir tir titriyorlar. Zulümlerinde boğulsunlar!

  2. Bir çok Hakim, Savcı, Cemaati bitirmenin, tam zamanı deyip :

    -Devlet izniyle açılan ve peryodik denetimleri yapılan, dersane, okul, yurtlara çocuğunu göndermeyi,
    – yine aynı şekilde bir yardım kuruluşuna SMS le 5 tl bağış yapmayı,
    – yine aynı şekilde Uluslararası faaliyet gösteren bir bankaya para yatırmayı
    – veya kendisi yatırmasa bile eşinin hesabının bulunmasını,
    – Dijitürk abonelik iptalini,
    – yasak olmayan gazete dergi aboneliğini,
    ….vb.

    Terör örgütü üyeliği suçuna delil gösterip, İddianame düzenleyerek Gerekçeli kararda sayarak 5 yıl üzerinde hapis cezaları verdiler.

    Bu şekilde Ter.Müc. Kanununda terörün bir parçası sayılan “Anayasal Özgürlükleri Ortadan Kaldırma” eylemini yaparak, GERÇEK TERÖR SUÇUNU işlediler.

    Üstelik kamu gücünü kullanarak işledikleri bu suçun delillerini UYAPa kaydettiler. Tam bir akıl tutulması…

    Kendisine böyle direktiflerin üst makamlarca verildiğini söyleseler de, komik olduğundan ancak gülünür.

    AİHM’ne gitse bu Terör Suçluları, alacakları cevap açık:
    ” Kardeşim sen açıkça, Kamu Gücünü kullanarak Anayasal özgürlükleri ortadan kaldırma suçunu işlemişsin.
    Bir de üstelik UYAPa kaydetmişsin. Biz Avrupa olarak neler çektik diktatörlerden. Başka kapıya…”

    Başka bir ülkeye kaçsalar, sığınsalar aynı nedenlerle sınırdışı…

    Hukuksuzluğun sonunda ekonomik krizler kaçınılmaz ve bu buhranlardan sonra ilk yapılan iş; HUKUKU İŞLER Hale getirmek,
    bir dünya kanunu…

    Devlet aygıtını bir kamyona benzetirsek freni YARGIdır. Maalesef şu zamanda frenler çalışmıyor…!!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin