IŞİD (ve benzerleri) nasıl mağlup edilebilir?

HABER-ANALİZ | KEMAL AY

Önceki gün bir başka Avrupa şehrinde IŞİD saldırısı oldu. Barselona’da ve Katalan bölgesinin güneyinde araçlarla düzenlenen terör eyleminde 14 kişi öldü 100’den fazla kişi yaralandı. Daha büyük saldırılar için hazırlanmış bazı teröristlerin polis tarafından ele geçirildiği akşam saatlerinde medyaya yansıdı.

IŞİD’in Batı ülkelerindeki ne ilk ne de muhtemelen, maalesef son saldırısı. Bazıları bu terör eylemlerinin Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı yürütülen kara harekatlarına bir ‘cevap’ niteliğinde olduğunu düşünüyor. Musul’da başlayan ve Rakka ile devam eden IŞİD’i ‘yok etmeye’ yönelik harekatlar, askerî anlamda ‘başarılı’ gidiyor. Ancak siyasi ve toplumsal etkileri konusunda henüz yeterli bilgimiz yok. Sadece bazı öngörüler var. Bunlardan en ürkütücü olanıysa şu: IŞİD’i yok ettiğimizde, ona benzer başka örgütler devreye girecek.

Bu analizin sebebi belli. IŞİD’in militan devşirmesini, para kazanmasını ve terörist eylem yapma motivasyonu bulmasını sağlayan gerekçeler ortadan kalkmayacak. Peki, nedir bu gerekçeler?

  1. IŞİD’in 2003’teki Irak İşgali sonrasında ortaya çıktığı, bu işgal sırasında ‘onurlarının çiğnendiğini’ düşünen Sünni gençlerin zamanla radikalleştiği düşünülüyor. Ancak sadece onlar değil. Irak ve Suriye’de sadece Batılı ülkelerin değil bizzat o ülkelerin diktatörlerinin eliyle ‘radikalleştirilmiş’ yığınlar var. Üstelik IŞİD’in Avrupa’dan ve Amerika’dan militan devşirdiği, son yıllarda Orta Asya’dan ya da diğer Asya ülkelerinden de IŞİD ve benzeri örgütlere katılımın arttığı bir gerçek. Bu durumda ‘radikalleşme’ konusu tek bir olguya bağlanamayacak kadar ‘yaygın’.
  1. IŞİD’in kontrol ettiği topraklarda (Suriye ve Irak) var olabilmek için ciddi bir maddi yardıma ihtiyaç duyduğu ortada. Bunun Körfez ülkelerindeki iş adamlarından, Ortadoğu’daki rejimlerin ‘illegal’ örtülü ödeneklerinden geldiği düşünülüyor. Bölgede ‘silah temin etmek’ çok zor değil. Neredeyse yüzyıldır buralarda devlet altı gruplar çeşitli şekillerde silah bularak, ‘meşru otoritelerle’ çarpışıyor. Bunun yanı sıra Avrupa ve Amerika’daki eylemlerin lojistiği son yıllarda daha da ‘kolaylaştı’. Bir bıçakla, bir kamyonetle ya da silah elde etmenin kolay olduğu ülkelerde ateşli silahlarla ‘terör estirmek’ neredeyse çocuk oyuncağı.
  1. Terörün motivasyonu konusunda çeşitli yaklaşımlar var. Bu türlü eylemlere başvuran kişiler öncelikle derinlikli bir ‘yenilgi’ duygusuyla hareket ediyorlar. Bu duygunun oluşmasında ‘radikalleşmeye’ imkân veren doktrinasyonun etkisi var. Yani bir ‘nefret vaizi’ çıkıp insanları belirli otoritelere karşı her türlü yöntemi kullanmanın meşru olduğu konusunda ikna edebiliyor. Bu yenilgi duygusu, içinde yaşanan toplumun genel karakteristiğini ifade edebiliyor. Yoksulluk, kenara itilmişlik, ‘önemli biri olma arzusu’, kontrolsüz öfke gibi iç motivasyonlar kolaylıkla IŞİD gibi örgütlerce sömürülüyor. Bu hissiyatı Afganistan kırsalında edinmek mümkün olduğu kadar, Fransa’nın varoşlarında içselleştirmek de ihtimal dâhilinde.
  1. Radikal cihatçı örgütler ‘düşmanın’ hamlelerini kendilerini meşrulaştırmak için kullandıkları gibi ‘dostların’ yetersizliğini de militan devşirmekte işlevsel hâle getiriyorlar. Ortadoğu coğrafyasında bir zamanlar ‘muteber’ görülen ne kadar ‘ılımlı’ cemaat, tarikat varsa şimdilerde ya liderleri IŞİD benzerleri tarafından öldürülmüş durumda ya da diktatör rejimler tarafından bu yapılar radikalleşmeye itilmiş. Bazı ülkelerde Batı tarafından da desteklenen sivil ya da siyasî İslamî gruplar, partiler ise çeşitlilik arz ediyor. Tunus’taki Nahda gibi ‘kapsayıcı’ olmayı tercih edenlerle Türkiye’deki AKP gibi ‘yoldan çıkanlar’ arasında geniş bir yelpaze var.
  1. Ortadoğu’daki ‘Batı imajı’ konusunda elbette Ortadoğu’nun ‘nefret vaizlerinin’ ciddi bir sorumluluğu var. Ancak ta Napolyon’un Mısır Seferi’ne kadar geriye götürülebilecek bir ‘Batı müdahalesi’ tarihi de gözümüzün önünde. Coğrafyanın sistemsel sorunları olan yoksulluk, cehalet ve kan davaları (politik ayrışmalar) gibi meselelerine karşılık Batı’nın taraf tutan politikaları, sistemi daha da tıkamaktan başka işe yaramıyor. Buralarda evrensel değerler olarak yüceltilmek istenen insan hakları, demokrasi ve seküler politika gibi değerlerin Batı’da iki yüzlülerce ‘iğdiş edilmesi’ Ortadoğu’ya yüzyıllık yaralarını hatırlatıyor ve anti-Batı söylemi güçlendiriyor.
  1. Irak ve Afganistan’ın işgal edilmesiyle El Kaide nasıl bitmediyse, Suriye ve Irak’ta askerî operasyonlarla da IŞİD bitmeyecektir. Batı’daki göçmen sorunu derinleştikçe, bu problemin Avrupa ve Amerika’daki şehirlere taşınacağını görmek için kâhin olmaya gerek yok. İslam’ın içinde bu türlü radikalleşmenin panzehiri mevcut. Ancak silahlı (bir çeşit güçle cazibe bulan), ‘sonuç alan’ ve ‘propaganda gücü’ yüksel radikal örgütlerin karşısında ‘ılımlı’ İslamî grupların, liderlerin fazla şansı yok. Hele ki bu gruplar bulundukları her yerde Müslümanlar tarafından ‘fazla ılımlı’ olmakla, Batılılar tarafından ise ‘Batılı değerlere sahip olmamakla’ itham ediliyorlar. ‘Batılı İslam’ olarak medyada temsil edilen ve Doğulu Müslümanlara ‘marjinal’ görünen yüzlerin ise bu soruna çare olamayacağı açık.
  1. Batılı politikacıların kısa vadede seçim kazanmak için gösterdiği ‘göçmen karşıtı’ tutumlar, uzun vadede IŞİD gibi yapıların propagandasına destek veriyor. Bunun yerine göçmenlerin dâhil edileceği diyalog masaları kurmak, eğer Müslüman göçmenler bu ülkelerin bir gerçeğiyse ona göre hareket etmek ama her şeyden çok Müslümanlara ‘medya görünürlüğü’ vermek çok daha etkili bir çözüm olarak önümüzde duruyor. Bunun için de kendini toplumun politik tepkilerinin ‘güvenli sularına’ bırakan değil inisiyatif alarak öne çıkan liderlere ihtiyaç var.
  1. Müslümanların yoğun yaşadığı ülkelerdeki siyasî ya da toplumsal sorunlar kısa sürede çözülecek gibi görünmüyor. Bu krizler Müslümanların her açıdan sürekli bir yoksulluk döngüsünde kalmasına sebep oluyor. Madem Birleşmiş Milletler’in (BM) ya da Dünya Bankası’nın ‘kalkınma hedefleri’ var, Batılı liderler bu ülkelerle daha uzun vadeli projeler geliştirerek ‘taraf ülke’ değil ‘hakem ülke’ olmanın yollarını aramalı. Bunun yolu da küreselleşmenin nimetlerinden faydalanarak daha eşit ilişkiler geliştirmek ve diyalog kapılarını açmaktan geçiyor.
  1. Sadece IŞİD’in değil uzun vadeli olarak bütün devlet altı silahlı grupların kaynaklarının kesilmesi için geniş bir katılımla ciddi bir koalisyon oluşturulabilir ve bu gruplara yardımda bulunan ülkelere ve liderlere ciddi yaptırımlar uygulanabilir. Yeter ki insanlığın ortak çıkarları, bencilce taleplere feda edilmesin.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin