Hizmet’i eleştirmenin dayanılmaz hafifliği

Konuk Yazar | Prof.Dr. Adnan Aslan

Son zamanlarda Hizmet’i eleştiren bir çok yazı ve röportaj okudum. Bunların kahır ekseriyetinin meselenin özünü, yani Hizmetin mahiyet ve misyonunu yeterince anlamadığını düşünüyorum. Bu vesileyle bu tür yazı ve mülakatlarda gördüğüm ve bana temel yanılgı olarak görünen bazı hususları ifade etmek istiyorum.

Eleştiri meselesi bu gibi mülakatların önemli konularından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Hizmet’e yönelik eleştirilerin isabetli olup olmadığı hususu tamamen Hizmet’in gaye ve misyonunun nasıl anlaşıldığıyla alakalıdır. Ben Hizmet’i bir ‘tecdit hareketi’ olarak görüyorum. Tıpkı İmam Gazali, İmam Rabbani ve Halidi Bağdadi gibi Bediüzzaman’ın kurduğu temeller üzerinde Fethullah Gülen Hocaefendi dini yaşayışı yeniden tanımlamış ve dini yaşayışı ferdi ve cemaat planında yeniden inşa etmiştir. Hizmetin asıl misyonu budur. Bu perspektiften bakılınca Hizmet eşittir dini hayatın inşası denebilir. Bu inşa özü itibarıyla manevi bir inşadır ve fikri değildir. Hizmet mensupları Hocaefendi’nin vaaz ve sohbetlerinin manevi tesiriyle, aynı zamanda bu cemaate üye olma süreci içinde dini yaşayışında belirli bir değişim yaşadılar ve yaşamaya devam etmekteler.

Bu süreç manevi ve sosyal alanda icra edilen aksiyonla bir kimlik, daha doğrusu “cemaat” kimliği oluşturdu. Türkiye ve dünyada yüzbinlerce insan İslami yaşayışa Hizmet yoluyla girmiş ve bugün de Hizmet’le olan iltisakı sebebiyle dini yaşayışını belli bir kıvamda devam ettirmektedir. Eğer bu tespitimiz doğruysa, şunu rahatlıkla iddia edebiliriz: Bugün Türkiye ve dünyada belki de yüzbinlerce insan Hizmet’i tanımasaydı İslami bir yaşayıştan uzak olacak ve hatta beş vakit namazı dahi kılmayacaktı. Şimdi bu şartlarda sorulması gereken soru şudur: Hizmetin bu misyonu devam ediyor mu? Evet; içinde bulunduğumuz şartlardan dolayı kemiyet ve keyfiyette biraz düşüş olsa da, Hizmetin bu misyonu devam etmektedir. Bugün dünyanın dört bir yanında yüzbinlerce insan haftalık sohbetlerle, Risale ya da Hocaefendi’nin kitaplarını okuyarak dini yaşayışına nitelik kazandırma gayreti içinde olmaktalar ve samimiyetleri ölçüsünde de bu niteliğe ulaşıyorlar.

MENSUPLARINA KAZANDIRDIKLARI ÜZERİNDEN ELEŞTİRİ

Eğer Hizmet eleştirilecekse öncelikle bu misyon bağlamında, yani mensuplarına dini nitelik kazandırmada başarı ve başarısızlığına göre eleştirilmelidir. Fakat Hizmet bu nokta-ı nazardan eleştirilmiyor. Eğer Hizmeti misyonu açısından, yani yüklendiği tecdit vazifesindeki başarı ve başarısızlığı noktasından eleştirilseydi, eminim yapılan bu eleştirileri kimse göz ardı edemeyecekti. Bence yapılan bunca eleştiriyi uygulayıcıların ciddiye alınmaması eleştirilerin mahiyetinden kaynaklanmaktadır.

Hizmet sadece dini yaşayışı yeniden inşa etmekle kalmamış aynı zamanda, bu nitelikli dini yaşayıştan mülhem ahlaki standardı esas alarak bir iktidar ve güç oluşturmuştu. Bu iktidar ve güç kurumlar üzerinden; dershaneler, kolejler, üniversiteler, sivil toplum ve bürokratik yapılanmalar üzerinden varlık kazanıyordu. 15 Temmuz meşum hadisesinden sonra, Hizmet kurumlar yoluyla elde ettiği gücü ve iktidarı tamamen kaybetti. Şimdi Hizmeti bu ilişkiler ağında oluşmuş müesses yapılardan ibaret görenler ve Hizmet’in dini hayatı tecdit hareketi olduğunu unutanlar, Hizmet’in tamamen bittiğini düşünüyor ve onu ölüm döşeğinde bir hasta olarak niteliyorlar. Bunları bu vahim hataya sevk eden şey, Hizmet’in dini misyonunu yeterince idrak edememiş olmalarıdır.

GÜCÜNÜ KAYBEDENLER NE YAPIYOR?

Buna ilaveten Hizmet’le ilişkilerini bu müesseseler üzerinden kuranlar ve bu müesseselerin bir parçası olanlar, müesseseler yıkılınca kendi kısmi iktidar ve güçlerini de kaybetmiş oldular. Bu insanların çile ve imtihanın ağırlaştığı bu dönemde Hizmet’in manevi kanatları altına iltica edip, dini ve ahlaki yaşayışlarını daha da kuvvetlendirmeleri beklenirdi. Ama verdikleri mülakatlarda ileri sürdükleri tenkitlerde meselenin öyle olmadığı anlaşılıyor. Aksine, Hizmetteki yerlerini iktidar ve güç yoluyla tayin edenler, ya da Hizmet’i müeseselerden ibaret görenler, veya Hizmeti formel ve informel ilişkiler ağı olarak telakki edenler isyan bayraklarını çektiler. Bu hezimete sebep olanlardan hesap sormak istiyorlar. Aslında onlar daha önceki iktidarlarını veya müesselerini ya da müessese içinde, kendi kimliğini tayinde önemli rol oynayan ilişkiler ağı içindeki konumlarını ve dolayısıyla güçlerini geri istiyorlar; talepleri bu. Talepleri o kadar güçlü ki bu durum, bunca muazzam muaffakiyete sebep olan sistemi bir lahzada müflis ve başarısız ilan etmelerine sebep oldu. Bununla da yetinmiyorlar sorgulama ve eleştirilerini sistemin ‘Mimarı’na yöneltiyorlar. Mimar’ı doğrudan hedef alamayanlar eleştiri oklarını ‘Abi’lere yöneltmekle tatmin olmaya çalışıyorlar. Abiler eleştirisinde Lider’i olan bitenlerden habersiz biri olarak gördüklerinin farkında bile değiller.

15 TEMMUZ HİZMETE BAKIŞIMIZI DEĞİŞTİRMEDİ

Eğer mesele Hizmet’in misyonuna bağlılık ve dini yaşayışın yeniden inşası ise, 15 Temmuz’un öncesi ile sonrası arasında mahiyet farkı yoktur. Diğer taraftan, 15 Temmuz sonrası manevi yaşayışın yoğunlaşıp derinleşmesi için daha uygun bir ortam hazırladığını bile iddia etmek mümkündür. Hizmet’le olan ilişkisini dini yaşayış merkezli tayin edenler; gücü, iktidarı ve müesseselerin bir parçası olmayı ikinci plana koyanlar bu çile dönemini manevi ve uhrevi açıdan verimli bir dönem haline getirmenin bir fırsatı olarak görme gayreti içindeler. Meseleye bu ‘varoluş noktayı nazarından’ bakıyorlar. Öyle değil mi? Ağır çile ve mihnet dönemi İslami varoluşumuzu daha da güçlendirmektedir. Bu ağır imtihanlar içinde çeliklenen karakterler, ahlaki niteliklerini güçlendirip manevi seviyelerine seviye katanlar büyük sorumlulukları yüklenmeye hazır hale geliyorlar. Farid Esack’ın Quran, Liberation and Pluralism isimli kitabında söylediği gibi Kuran-ı Kerim İslami mücadelede içinde bulunduğun çile ve mihnet halinin her bir safhasında bize başka şey söylemektedir. Bunu şimdi en iyi hapishanede çile dolduranlar anlarlar.

Hizmet’i bir fikir hareketi ya da modern bürokratik yapılanma olarak tasavvur edenler Hizmet’in dini ve manevi misyonunu fazla ciddiye almamış görünmüyorlar. Zira eleştirileri hep rasyonel bir fikir hareketine yöneltilen eleştiriler cinsinden. Bunlar Hizmeti liberalizm ya da sosyalizm gibi bir fikir hareketi gibi tasavvur ediyorlar ve böyle bir fikir hareketini eleştirir gibi eleştiriyorlar. Dolayısıyla fikri eleştirilerin bir önemi olduğunu düşünüyor ve bu yolla yeni düşünceler oluşturacaklarını, bu düşüncelerin Hizmete yön vereceğini hayal ediyorlar. Doğrusu başladıkları nokta yanlış olduğu için nihayetinde ulaşacakları noktada yanlış olacaktır. Dolayısıyla bu tarz eleştirenleri icranın içinde bulunanların afaki bulması ve ciddiye almaması normaldir.

MODERN DEVLET YAPILANMASININ GETİRDİKLERİ

Diğer yoğun eleştiri ise hizmetin yapılanmasına yönelik, özünde bürokratik modern devlet modelini esas alarak yapılan eleştirilerdir. Bu eleştirilerden ben modern devlet yapılanmasının ta iliklerimize kadar işlemiş olduğunu görüyorum. “Kargadan başka kuş tanımam” fehvasınca modern bürokratik devleti ideal yapı olarak telakki etmekten kurtulamıyoruz. Tarihten ve Nebevi tecrübenden süzülerek oluşturulmuş örnekleri kendinden olan bu hareketi modern devlet yapısına mahkum etme gayretini de bir türlü anlayamıyorum. Yok efendim bütçe olacakmış, alttan yukarı seçimle insanlar sorumluluk alacakmış, yok efendim denetleme mekanizmaları kurulacakmış, daha neler. Böyle bir yapılanma bana göre Hizmetin sonunu getirecektir. Bürokratik bir yapıya dönüştürülmüş Hizmet bundan sonra o yapının bekası için mücadele edecek ve misyonunu tamamen unutacaktır. Bir başka ifadeyle rasyonel bürokratik sistem haline getirilmiş Hizmetin ne Hocaefendi ne de Bediuzzaman’a ne de dine ihtiyacı kalacaktır. En sonunda kapitalizmin Protestanlığı sırtından attığı gibi, böyle bir yapı İslamı da yük olarak görmeye başlayacak ve sırtından atacaktır.

Moderniteyi dönüştürmek için yola çıkmış bir hareketi modern devlet modeline mahkum etme ne acı bir durum. Böyle bir eleştirinin neresinden tutacaksınız. Neresinden tutsanız orası elinizde kalıyor.

‘DEMOKRATİK LİBERAL BEN’ KARAKTERİNİN ZAYIFLIĞI NEREDE?

Peki bu eleştirilerin kaynağı nedir? Nereden gelmektedir. Hizmet mensupları elbette içinde yaşadıkları toplumlardan, kültür ve akademik çevrelerden etkilendiler. Bazan bu etki düşünme tarzlarını değiştirecek mahiyete ulaştı. Bu etkilenmeler neticesinde Hizmet içinde bir nevi  “demokratik liberal ben” karakteri oluştu. Alasdair MacIntyre, After Virtue isimli kitabında modern dünyadaki ahlaki yozlaşmanın kökenini kendisini hakikatin ölçüsü gören bu “demoktatik liberal ben”de görür. Ne kadar da haklıymış. Kendine has esaslı bir mahiyeti olmayan ve daha çok bulunduğu kabın rengini alan bu “ben”, kendi birikim ve düşüncesini hakikatin ölçüsü saymaktadır. Bence bu “liberal ben” in en önemli özelliği cevherinin zayıf olmasıdır; varlığı kendisine ve kendi niteliklerine değil ilişkilerine dayanır. İlişkileri ve irtibatlı olduğu kişi ve kurumlar üzerinden kendini tanımlar. Hizmetin bu “ben”in kişilik oluşumunda ve dolayısıyla ilişkiler ağında, dolayısıyla kendi varlığını tayinde çok önemli rolü olmuş olmalı. Şimdi bunu kaybetti; ilişkiler bitti ve bu “ben”in varlığı ağır yara aldı ve çırpınması doğaldır.

Hizmet’in bu “liberal demokratik ben” karakteriyle imtihanı zor olacağa benziyor. Çok gürültü koparacak. Bu kesimden bazıları belki de Hizmet’ten kopacak. Bazıları ise ilişki ağları hala Hizmet içinde devam ettiği ve Hizmet dışında yeni ilişki ağları geliştiremedikleri için Hizmette kalmaya devam edecekler. Ama nihayetinde bunlar “havadisin evlatları” oldukları için hadiseler değiştiğinde bunların da değişmesi kaçınılmaz olacaktır. Vesselam.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

29 YORUMLAR

  1. Hedefine en uç örnekleri alıp sonra da cevap verdiğini zannetmek olmaz!? Hizmeti eleştirmek başkadır, hizmette makam sahibi olup yanlış yapanları eleştirmek başkadır.
    Hocaefendinin herşey den haberi var! demek ise Hocaefendiyi de yanlışa ortak biri olarak göstermektir ki bu iftirayı sen kaldıramazsın Allah seni affetsin.
    Eğer cemaatin büyük abileri bir büyük yanlış yaptığında (bu muhteşem zaati böyle bir hata dan ayrı tutarım ama Hz Halid gibi) Onbaşı bile değil, Er statüsüne düşürülmeyi kabul edemiyorlarsa kokuşma başlamış demektir. Ve sizin bu (size göre hafif) sorulara ve sorunlara cevap bulmanız gerekir.
    Bir professor olarak cevap vermenizi bekliyorum. Dünya da yanlışı olmayan bir sistem, bir icraat, bir insan, bir düzen olabilir mi? Var olabilir diyorsanız diyecek bir şey yok söz hakimindir derim. Eğer olmaz öyle şey diyorsanız! Dünyanın bir ucundaki bir büyük abi tarafından yapılacak hizmeti zor durumda bırakacak cinayet derecesinde bir yanlışın sadece Hocaefendi tarafından duzeltilecegini beklemek! bilmem ki nasıl tabir olunur. Eğer bunu zaten sende beklemiyorsan hafif olmayan çözümünü yazsaydın bende aydinlansaydim. Madem Prof sunuz ve problemi Hafife alıyorsunuz, çözümünüzu okumak isterim.

  2. yazara bir cok yonden katilmiyorum,
    prof. unvanli insanlardan daha farkli yazilar beklerdim malesef.
    denge bir turlu tutturulamamis, elestirenlerin hemen hepsi cok agir ve haksiz ithamlara maruz birakilmis
    ne diyelim.. madem hersey sut liman, elestiri yapanlar hain ve menfaatperst,
    buyrun siz calin siz oynayin…
    NOT: yazarin gozunden kacmis ama yapilan elestirilerin hemen hemen hicbirinde hizmet elestirilmiyor, yanlis yapan kisiler elestiriliyor.

  3. Aslinda, 15 Temmuz Hizmet’e bakis acimizi ciddi anlamda degistirdi.

    Itaat ile yuruyen bu hizmet artik gelen hicbir emri suzgecinden gecirmeden hareket etmeyecek. Itaat et kurtul anlayisi bitti artik en azindan ben ve cevremden gorundugu kadariyla.

    Itaat et kurtul diyenler devletin masasi olup hizmetin evlatlarina yanlis isler yaptirtmaya calisti cok da az olsa.

    itaat et kurtul anlayisi icinde olanlar maalesef torpille sorularla atamalar yaptilar.

    Kimse Hizmet mensuplarinin bir yere girmesinden rahatsiz degil, asil rahatsizlik bunun torpille olmasi ya da sorularla belli kimselerin belli yerlere yerlestirilmesidir. Bu oran belki %5 belki %10 belki %1 bilemiyorum ama suyu kirletmeye yetti.

    Ve buna sebep olan hic bir abi ne insiyatif aliyor ne ozur diliyor. Ne de hata ettim diyor.

    Herseyi aciklayan hizmet 15 Temmuz’u aciklaymadan sorular ve torpil konusunu aciklayamiyor. O halde birakin elestirmenin dayanilmaz hafifligini, ben bu surecte Hizmeti elestirmeyenin sakirtliginden suphe ederim. Kuran talebesi arastirmali sorgulamali gercegin pesine dusmeli..

    Hocaefendi de elestirilmeli etrafindaki abiler de. Hesap vermeyen yukaridaki husulara cevap vermeyip bizi elestirmeyin diyen herkes elestirmeli be buna fitne hareketi diyen herkes fasittir.

  4. Yazdıklarınıza katıldığım noktalar olmakla beraber eleştiri yapanları anlamak istemediğinizi de düşünüyorum. Sahip oldukları imkan ve makamları kaybetmeyi hazmedemeyenler illaki olacaktır ama sanki eleştiri yapan herkes böyle mantığı tamamen haksızlık. Insanlar yaşadıkları travma sonrası ilgi ve alaka beklediler ve bekliyorlar. Kimse hizmette sistemsel bir değişiklik istemiyor zaten sadece bu yaşananlar sonrasın da diğer ülkeler de ki kardeşlerimizin hassasiyetleri ve tavırları insanları elestiriye yoneltiyor.
    Birde olaylara tersten bakalım diyorsunuz ya insanlar kaybettiklerinin yansıması olarak elestiriyor. O zaman bunu kabul etmeyen ve elestirilere kulak tıkayanlar da sahip olduklarını kaybetme korkusu taşıdıkları için mi kulak tıkıyorlar.
    Son olarak paraniz kadar değerlisiniz, tanıdıklarınızın etkin ve yetkinliği kadar kabul görürsünüz. Tabi bu söylem biraz hazmedilmesi zor ama maalesef buyuk orada gerçek.

  5. Değerli yazar…
    Yazıyı okuduğumda hayret ettiğim şey şu oldu; hem “dini” bir misyona vurgu yapıp, hem de o din ile (islam) uyumsuz bir temellendirme ve “tecdid” bağlamında anlaşılma isteği ve tecdidin ruhuna aykırı düşünceler bir araya nasıl geldiler..!

    Bir kere “hizmet”, günümüzün dünyasında ehli-sünneti temsil eden, Hz.Peygamber s.a.v.’in namını heryere götürmeyi amaçlamış, “iman davasını” herşeyden üstün gören, Kur’an-ı Kerim in bir delilinin inkişaf etmesini dünyevi en yüksek makamlara tercih eden tek kollektif yapıdır..!

    Böyle bir yapı nasıl olmalıdır? Nasıl olmamalıdır?

    Sizin yazdığınız yazının detaylarına giremeyeceğim. Fakat şunu iddialıca yazayım:

    Yazınızın hem Kur’ana, hem sünnete, hem ilme, hem bilime, hem tasavvufa, hem şeriata, hem ebrara, hem mukarrebine, hem velayeti suğraya, hem velayeti kübraya, hem esma-ül hüsnaya, hem sıfatı subhaniyeye, hem irşada, hem şatahata uygun bir bilgi üretmediğini rahatlıkla söyleyebilirim.

    Metniniz sarrafınca net anlaşılmaktadır.

    İsteyen olursa iddialarımı delillendirmek için yazabilirim.

    Hamd, iki zıttı bir araya getiren, bütün noksanlıklardan münezzeh olan Allah c.c.’a, selam O c.c.’nun Habibine s.a.v.

  6. Yazara katılıyorum zaten asıl problem Yönetici Abilerin mürşid ve mübelliğden daha çok holding yöneticisi gibi bir tavır içine girip uzman olmadıkları konularda ahkam kesmelidir.

    Bir büyük birimin Yönetici Abi’si altındaki küçük birimlere ziyarete gittiği zaman önceliği “İnsanlar ve o insanların ahireti” ise şayet, kurumları tek tek ziyaret edip brifing almaktan daha çok insanların ruhlarına misafir olmayı tercih eder.

    Yılda bir kaç kez yaptığı ziyaretlerde “ben 45 dk. da olsa asıl vazifem olan İrşad ve Tebliği en rantabl şekilde nasıl icra ederim” diye düşünür ve Hocaefendi’den geldiğini iddia ettiği kısa ve konu bütünlüğünden uzak notlar okumak yerine efradını cami ağyarını mani bir Risale ya da Pırlanta dersi yapar.

    Yönetici abiler yazıda bahsettiğiniz gibi iman ve kuran hizmetini her şeyden daha önemli gören ve buna göre hayatını ve ilişkilerini dizayn etmiş insanlar olsalardı zaten yapılan eleştiriler vicdanlarda makes bulmazdı.

  7. Yazınızda eleştirenleri anlamadığınızı gösteriyor yahut siz sadece cevab verdiklerinizi okumuşsunuz hizmet içi hizmete zarar veren virüsları görmek istemiyorsunuz misal hizmetin medyası nerdeyse dilsiz malum mahluk gibi olmuştu sizin güya cevab verdiğiniz vermeye çalıştığınız konuları HE eleştiriyordu siz HE eleştirilerine nediyorsunuz varsa ilminiz HE nin eleştirilerine cevap verin

  8. Gökhan Bacık “Cemaat’teki merkezin ümitsiz bir vaka olduğunu düşünüyorum” dediğinde biraz abartılı bulmuştum.

    Eğer bu yazı merkezin düşünce yapısını yansıtıyorsa, maalesef Sn Bacık haklıymış.

  9. 1) Hizmet maalesef tecdit hareketi olma vasfına erişemedi, en şaşaalı günlerde bile tecdit hareketi olma yolunda bir işaret de vermedi. Kanaatime göre Hizmet eğitim, medya ve toplumsal barış adına yaptıklarıyla ancak bir açılım hareketi olmayı başardı. Fakat eğittiği kitleler, medya anlayışı ve toplumsal barış adına yaptıkları bu zamana kadar yenilenme noktasında somut bir fark ortaya koymadı. Sunduğu farklı eğitim, farklı medya anlayışı, farklı barış etkinlikleri olmadı. Bu açılımlardaki en büyük ve tek amil fedakarlık, son yıllarda da para para para oldu. Gazali de, İmam Rabbani de, Bediüzzaman da somut bir yenilenme formülü ortaya koyarak İslam’ın asıl hüviyetinden uzaklaşmasını önlediler. Bizim hangi yenilenme hareketi ile İslam’ın asli hüviyetinden sapmasını önlediğimiz tartışmalı bir konu. Şu an modern dünyada akademik seviyede saygı gören tek konu faizsiz ekonomi. Biz Hizmet ve Hizmet bireyleri olarak bu ve bunun gibi konuların neresindeyiz ki tecdit iddiamız olsun!
    2) Bu bir manevi inşadır fikri değil diyerek ne demek istiyoruz? Geçen 88 yaşında bir dede ile tanıştım, Almanya’da emek verdiği camii anlatıp durdu, biraz küçümsedim anlattıklarını, işlerini pek de iyi yapmadığım imamları aklıma getirerek. Cami için çok şeyler yapmış olmanın bu dedeye baya manevi bir haz verdiği anlaşılıyordu bu dedenin ama kendisine neden diye sorsam kesin anlatacağı şeyler vardı ve işte bunlar fikirdi. 1930 senesinde doğup Kuran öğretenlerin hapse atıldığı, ezanın Türkçe okunduğu bir dönemde gençliğini geçiren işçi kesiminden bir insan yapabileceğinin en iyisini yapmıştı. Fakat sonuç ortadaysı işte. Sanırım kimse fikirsizce, neden diye sormadan insan yetiştirmez, gazete, televizyon kurmaz, sağı-solu, Aleviyi-Sünniyi aynı sofraya sırf manevi lezzet aldığı için oturtmaz diye düşünüyorum ve böyle bir avuntulu düşüncenin bir profesörden nasıl neşet edebildiğini gerçekten anlayamıyorum.
    3) Bugün Türkiye ve dünyada belki de yüzbinlerce insan Hizmet’i tanımasaydı İslami bir yaşayıştan uzak olacak ve hatta beş vakit namazı dahi kılmayacaktı demiş profesörümüz. Bunu diyanet de yaptı, Süleyman Efendinin talebeleri, Nakşibendiler, İsmailağa Cemaati, bilimum Nur cemaatleri, hepsi yaptılar. Onlar da bu misyonlarını devam ettiriyorlar. Hiç kimse artık insanların namaz kılmasına yoğunlaşmayalım, sırf iktidar için savaşalım demiyor. Hizmet’in bu misyonu da devam ediyormuş. E, şimdi tam olarak ne istiyorsunuz benden?
    4) Profesöre göre Hizmet, mensuplarına dini nitelik kazandırmada başarı ve başarısızlığına göre eleştirilmelidir (amenna ve eleştirilerin çoğu da zaten bu yönde) ve şu an eleştirenler de Hizmetle olan ilişkilerini müesseseler üzerinden kuran ve eski konumlarını geri isteyenlermiş. PES!
    5) Hizmet’le olan ilişkisini dini yaşayış merkezli tayin edenler; gücü, iktidarı ve müesseselerin bir parçası olmayı ikinci plana koyanlar bu çile dönemini manevi ve uhrevi açıdan verimli bir dönem haline getirmenin bir fırsatı olarak görme gayreti içindelermiş. Bütün o müesseselerdeki, şatafat, girilen astronomik borçlar esnasında dini yaşayış merkezli olanlar neredeydi diye sormak lazım o zaman? Sahi neredeydiniz. Şimdi o aptal borçları ödemek yerine ihtiyaç sahibi insanlara ne güzel yardım edilirdi di mi, himmetler her zamankinden daha ali tutulabilirdi di mi? Tutulabiliyor mu? Hani öyleyse 15 Temmuz sonrası manevi yaşayışın yoğunlaşıp derinleşmesi için gerekli olan daha uygun ortam? O manevi ve uhrevi insanlar motive edebiliyorlar mı insanları bu kadar bariz somut bir hayır için? Hayır! Neden? Çünkü Hizmet’in formel ve informel ağ biçimine dönüştüğü zamanlarda seyretmekle meşguldünüz. Şimdi kalkmış insanları ikiye bölüyorsunuz, maddi ve manevi diye. O kadar adil bir bölücülük ki hem de, sen ben maneviyattan yanayım ama bu olmaz arkadaş dedin miydi maddisin. Bu kadar olur!
    6) Eleştirenler bununla da yetinmiyor, güya abileri eleştirirken, esasen bu işlerin mimarını eleştiriyorlarmış. Sosyal medyada görünür olan ama eleştirileriyle ancak marijinal bir kesimi oluşturan insanları baz alın, bütün eleştirenleri aynı sepete koyun! Ne kadar ahlaki değil mi? İnanamıyorum gerçekten! Siz hiç eleştirenlerin doğru düzgün bir analizini yaptınız mı yoksa Twitter ortamını eleştiri dünyasının merkezi mi sanıyorsunuz?
    7) Modern devlet yapılanmasını tarif ederek yeni yapılanma isteyenlerle ilgili yoruma kısmen katılıyorum. Fakat siz maneviyatla meşgul olurken hayat akıp gidiyor ve sizi eksikliklerinizle tarif ediyor. Şeffaf değilsiniz diyor mesela! Eğer sizler şu kadar insanın hizmet ettiği bir ortamda hakkı-hukuku korumaz, düzelteyim derken bozarsanız, zamanın ruuna göre kendi kaynaklarınızdan beslenerek modern çağa da alternatif teşkil edeceke şekilde yeni yapılanma arayışlarına girmezseniz, ne diyordunuz, tecdit hareketi değil mi, işte o zaman maneviyatla pek de meşgul olmayanlara sendika, nümayiş, seçim, oylama, beşinci güç olarak medya demekten başka bir şey kalmaz. Onların bunu söylemesi değildir garip olan, sizin ortaya hiçbir şey koymamanızdır.
    8) Duydunuz mu, Hizmet içinde bir nevi “demokratik liberal ben” karakteri oluşmuş. Çok güzel hoşunuza gitmeyen bütün eleştirileri bu torbaya doldurun böyle, yakında gürültü bunlardan kopacak diye bölün insanları, kardeşlik ve güvene en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde bundan daha iyi bir motivasyon olamaz!
    9) Hele yazının başlığına ne demeli? Resmen dalga geçer gibi!

  10. Bir kisinin iradesine birakilarak kararlar alinmadi mi yani daha once? Ya da daha once pozisyon sahibi guclu birileri digerlerinin fikirlerini ve kararlarini manupule etmedi mi? siz simdi diyorsunuz ki denetleme olmayacak, e o zaman birisi yanlis yapinca nasil duzelteceksin? Daha da onemlisi hakkina girilen insanlarla nasil helalleseceksin? Gokten herhangi birisine vahiy geldi de biz mi duymadik?
    Sonra protestanliktan kopan kapitalistler gibi, hizmette yeni bir yol cizenler de islami sirtindan atacak diyorsunuz.. islamdan kurtulacagina gore herhalde gayri muslim ya da kafir olacaklar, soylediginiz buraya cikiyor.. Hizmetteki birisinin yine hizmetteki birileri hakkinda boyle dusundugunu gormek ne aci. Fikirlerinize saygim var ama sunu soylemeden edemeyecegim. Elestirdiniz insanlar kendilerince hizmette eksik gordugu yanlari ifade ettiler, sizin ise adamlari bir kafir ilan etmediginiz kaldi, onu da yollari oraya cikiyor diye ima ediyorsunuz.

  11. Bu yazi bana, Ben demeyi unutacagiz biz diyecegiz ve bizde onu bulup biz bemeyide unutacagiz hep O kalacak iste meslegimizin esasi bu dusturunu haturlatti, biz (cemaat) olmamiz ben i unutmak icin biz ise onu bulmak icindi, demekki bu asamalarda takilmisiz hedefe varamiyoruz. Ve simdi takildigimiz seyleri yikiyor rahman.

  12. hizmeti tenkit edenlerin kullandıkları ilk malzeme de son malzeme de; zihinlerinin bulanmasında ilk etken de son etken de hep dini argümanlar olmuştur..
    Ve halen de bu böyle devam ediyor…
    Şayet insanlar, “hizmet yolun başındaki dini misyonunu yitirdi” gibi bir noktada bulunmasalar, sırf dünyevi bağlantılar, bürokratik ilişkiler ve kurumlar tarumar oldu diye hizmeti bırakmaz ya da tenkit etmezlerdi… ya da terk etmezlerdi…
    Düşünsenize, şuan bir çok insan hizmete bakış açısında “hedefe ulaşmak için her yolu mübah gören” ve “dış destekli bir örgüt” ekseninde bulunuyor…
    Bu insanlar müslüman..
    Fakat buna inanıyorlar..
    Niçin?
    Çünkü papayla hocaefendi görüşmesini; başörtüsü-fürûât bahsini; Cebrail parti kursa cümlesini; Haçlıların saldırmasından korkmayın meselesini ve dahasını, “dini bir zemine oturtamadıkları ve usul de bilmedikleri için, “cemaatin cevap veremediği sorular” bağlamında değerlendiriyorlar…
    Bunlar bu millete anlatılabilseydi ve ikna edilebilselerdi, hizmete bakış açıları “bunları söyleyen neler yapmaz ki!” noktasına evrilmezdi…
    Bu, “dışarıdakiler”in durumu..
    Dairenin içindekilere gelince; onlar da “cennet ucuz değil” sözünü düşünüp, bu sözden kendi hissesinin ne olduğunu idrak etmeye çalışmaktansa, “cehennem dahi lüzumsuz değil” modunda ilerlemeyi tercih ediyorlar.. Tabii herkes böyledir demiyorum..
    Ve işin ilginç yanı da şudur ki, yukarıda sıraladığım türden sorulara, bu insanların zihinlerinde de mukni cevaplar bulunmuyor…
    Yani demem o ki, hizmetten kopmalar, yalnızca sayın yazarın işaret ettiği hususlara dayanmıyor; bilakis “cemaatin dinden kopmuş olması” ve “cevapsız soruların varlığı” gibi hususlar, meselenin görünmeyen arka planının zeminini oluşturuyor.
    Ho, bunların hepsine de cevap verildi..
    Okuyanlar okudu..
    Okumayanlar cevapsızlık girdabında kalakaldı…
    Hizmetle olan bağı da, bir “his insanı” olmaktan öteye geçemedi.. (tırnak içindeki ifade h.e.’ye aittir)
    His insanı olan da, cevapları başka mecralarda arayan da kaybetti..
    Ve biliyor musunuz sayın yazar; hizmet bitmedi, güzel günler pek yakın diyen de; bu iş bitti, bir daha toparlanamaz diyen de, hep dini argümanlara dayanıyorlar aslında.. İşin “görünmeyen arka planı”nda tabii…
    Ayrıca, yazı boyunca, gayet “dünyevi” bir kritik yapılıyor; atıflar yabancı yazarlara ve saire…
    “Bencesi çok olanın inhirafı da çok olur” demişti h.e. zamanında..
    Siz bunu “liberal demokrat ben” ile ifade etmeye çalışmışsınız…
    Sanki “ben”in zararlı türü bu “ben”miş, yoksa “ben” o kadar da kötü bir şey değilmiş gibi…
    Hocam, başımıza ne geldiyse bu “ben” ve “bence”lerden geldi ve “ben”in her türlüsü zararlıydı.. illa bir vahid-i kıyasi olarak görülmesi müstesna.. Bakın burada da yine din bize gerekli cevabı veriyor aslında… Siz bile cevabınızı bazı yabancı yazarlarda aramışsınız (kızmayın); halbuki bizim kaynaklarımız bize yetiyor ve tatmin olmak isteyene gerekli cevaplar orada duruyor…
    Son bir nokta: Şu bizim dairede ilahiyatçıları “problem” olarak gören kafanın bilimsel adı nedir hocam? Hayır yani, şimdi bu problem ilahiyatçı başına gelenlere rağmen hala hizmet diyor da, onu problem olarak gören adam nerede duruyor acaba? Hizmete yöneltilen din eksenli tenkitlere bu problem ilahiyatçı cevap veregeldi de, onu problem görenin bir cevabı bulunuyor mu acaba?
    Evet ilahiyatçılar problemdi, fakat çözümsüz bir problem değildi.. Zamanında çözmediğimiz ilahiyatçılar, şimdilerde zalimin “taylasanlısı” oldu diye, kimi suçlamalıyız sizce? H.E. imam hatip liselerine sahip çıkıp, öğrencilerine bedava yurt sağlayın diye “emrederken”, bu öğrencileri bile nasıl paraya çeviririz hesabı yapan kafalar gördük biz.. Hocaefendi fen liseliler için aynı şeyi emrettiğinde, “fen liseli öğrenci yurtta bedava kalacak diyen her kimse, gelsin yurt parasını o ödesin” diyen müdür de gördük.. “liberal demokrat ben” mi yaptı bunları sizce? Şimdi bunları söyleyince, ben hangi kategoriye giriyorum peki? Peki ben bunları bu siteye bir defa daha yazmıştım ve yayınlanmamıştı. Yayınlamayan editör hangi kategoride oluyor bu durumda?
    Yani hocam; biz dini okumaları ihmal ettik, dini ilimler sahasını ihmal ettik ve böylece bu açık bıraktığımız noktadan sille üstüne sille yedik/yiyoruz… Bu gün hizmet ehlinin müslümanlığı bile sorgulanırken, halen sabitkadem olanların bir kısmına “demokratik liberal ben” yaftasıyla “havadisin çocukları” demek de çok ağır olmuş gerçekten.. Belki de “cebr-i lutfi” ya da “lütf-u cebri” nedir, bir daha okumalısınız!
    Neyse, belki tam ifade edemedim, fakat kelimelerin ucundan tutulursa, çok şeyler dediğim görülecektir.. Yani biraz mücmel oldu affola..

  13. Prof. Dr. Adnan Aslan’ın yazısını okuyunca birkaç sebeple çok mutlu oldum. Birincisi kendisinin selamette ve yazı yazabilecek bir ortamda olmasına sevindim. Sayıları fazla olmayan entelektüellerin de hapishanelerde heba edildiği bir dönemde kendisinin dışarıda olması sevinilecek bir durumdur. İkinci olarak kritik ettiği konulardaki yaklaşımının zenginliği ve farklılığı yeni şeyler öğrenmeme ve kafamdaki bazı konuları berraklaştırmama yardım etti. İnşallah çok daha zengin ve çeşitli yazılarını okuruz. Yazdıklarının tamamına katılmakla beraber bir konuda önemli bir saptama yapmak durumundayız. Bu saptama tartışmaların nirengi noktasını oluşturacaktır diye düşünüyorum.
    Evet elhak doğrudur Hizmet bir “tecdid hareketi”dir, tıpkı öncekiler gibi ve onların devamı olarak. Onu bir bürokratik yapılanmaya yada kurumsal yapılara indirgemek, kesinlikle anlamamak demektir. Yazarın deyimiyle “Şimdi Hizmet‘i bu ilişkiler ağında oluşmuş müesses yapılardan ibaret görenler ve Hizmet’in dini hayatı tecdit hareketi olduğunu unutanlar“ kesinlikle yanılıyorlar ve Hizmet’i hakikatiyle anlamamışlar demektir. Ben Sayın Yazar’ın Hizmet’in bürokratik bir yapıya dönüşmemesi gerektiğini vurgulayan cümlelerini de hararetle alkışlıyorum. Ama korkarım ki bugüne kadar olan tartışmaların nirengi noktası da tam burasıdır: Evet Hizmet birilerinin kafasında yada kabülünde/uygulamasında bürokratik bir yapıya indirgendi gibi. En azından bazı alanlarda, bazı kişiler tarafından böyle zannedildi/zannediliyor. Bu kabul/yaklaşım kendisine “Abi” denilen yada Hizmet kurumlarında/organizasyonlarında görev alan kişilere de ait olabilir, tamamen bunun dışında olanlara da. Ancak böyle bir durum/algı maalesef var ve korkarım ki en büyük kaybı da buradan yaşadık ve yaşıyoruz. Hiç kimse böyle bir şey demese bile yapılacak her işte, atılaca her adımda, söylenecek her sözde bir yerlerin onayını arayan insanlarımız var ne yazık ki. Bunu, onların “onay makamı” gördüğü/zannettiği kişiler istese de/istemese de, bu bir gerçeklik.
    Evet Üstad’ımız Bediüzzaman’ın ifadesiyle “hakikat inhisar altına alınamaz” diyerek Hizmet’in kimsenin tekelinde olmadığını, Hakka hizmet etmek için bürokratik bir yaklaşım gerekmediğini, Hizmet kurumlarında veya organizasyonlarında görev almamının Hizmet’in sahibi olmak demek olmadığını hakkıyla idrak etmek durumundayız. Şu anda yaşanan bir çeşit sıfırlanmayla bu kısmen gerçekleşmiş olsa da gene de teorik planda idrak edilip yerleştirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hizmet’i sahiplenme yaklaşımları ve benzeri sınırlamaların yanlışlığını her seviyede anlayıp bir davranış modeline dönüştürmemiz gerekiyor.
    Hizmet’in insan yetiştirme ve insanları Hakk’a yöneltme misyonunda maalesef yıllar içinde ciddi bir gevşeme oldu ve başka sıkıntıları da beraberinde getirdi. Burada Hizmet kurumları ve gönüllüleri arasındaki iletişimin yetersizliği ve yapılan eleştirilerin bir mecra bulamaması nedeniyle yanlışların devamlılık kazanması söz konusu oldu. Duamız bunların suhuletle aşılmasıdır.

  14. Sayın editör,
    Yazarımız gibi modern yapılanmalara ben de hep kuşkuyla yaklaştım ve ilahiyatçılarımızla bilimadamlarımızın bir araya gelip modern dünyaya da örnek teşkil edecek bir değerler sistemi oluşturmasını veya dünyaya gelişen bilim ve icatların beraberinde getirdiği sorunlar karşısında çözüm önerileri getirdiği günleri iple çektim. Bunu ancak Hizmet yapabilir diye düşündüm.
    Bugünün modern dünyasında düşünceler genellikle işte böyle haber portalları üzerinden paylaşılıyor ve altına da okuyucuların görüşlerini paylaşabilecekleri bir alan açıyorlar ki, onlar da olumlu-olumsuz tepkilerini paylaşarak tartışmanın bir parçası olsunlar.
    Bu güzel ve zannımca İslami de olan imkanın beraberinde getirdiği problemler için de çözümler düşünmüş elin Avrupalısı. Belli kıstaslara uymayan okuyucu yorumları olduğunda, ne bileyim, yorumunuz küfür, hakaret falan içerdiği için onaylanmamıştır gibi bir ifade konuyor ve o okuyucu hatasını anlayabiliyor veya bu durum diğer okuyuculara örnek de oluyor icabında. Mesela ben editör olsam ‘arpalığı kesilmişler’ ifadesini kullanan okurun yorumunu onaylarken biraz düşünürdüm.
    İnsan, modern bir haberleşme aracına başvurduğunuz için yine problem durumunda modern bir çözüme gideceğinizden yola çıkıyor ama ben şu an sizin hangi değerler sistemine göre onay verdiğinizi tam olarak anlayabilmiş değilim. Şöyle mi oluyor: Yazarı destekleyenlerin ağzını bozmasında bir beis yok onu anladık, peki desteklemeyenlerde ne gibi bir yol izliyorsunuz? Burda farklı, mesela İslami, ya da Hizmetsel bir yapılanmanın yön gösterdiği bir onay süreci işliyorsa, kendimi bu grubun mensubu olarak gördüğüm için bu süreç hakkında aydınlanmak istiyorum.

  15. Reviewer notu: 1/5. Guzel fikirler var ama hem icerik hem etik olarak cok zayif, uzerinde ciddi calisilmasi lazim.

    Hizmet, manevi bir tecdit hareketi, fikir hareketi degil.
    – Yazinin ozu bu tanimlamada ama tanim net degil dolayisi ile butun yazi cokuyor, kavramlarin aciklanmasi lazim. Bu minvalde yine denilmis, “Hocaefendi dini yaşayışı yeniden tanımlamış ve dini yaşayışı ferdi ve cemaat planında yeniden inşa etmiştir”, nasil tanimlamis, nasil insa etmis? Ayrica yazar, bunlari demigod olarak mi goruyor yoksa aksiyonist fikir adami gibi mi, hicbir sey belli degil (daha cok ilki gibi sound ediyor, sanki Mimar elestirilemez deniyor zira).

    Hizmet’in Dependent Variable’i (DV) “kazandirdigi manevi nitelik”, sadece buradan degerlendirilmeli
    – Process’i degerlendirmeden outcome’i nasil gelistireceksin –eger boyle bir niyetin varsa?
    – Ayrica, nasil olcuyor DV’yi, cunku tam tersini iddia edenler de cikabilir, aciklamasi lazim.

    Elestirenler, sahsi gucleri/nufuzlari azaldigi icin elestiriyor
    – Kotu ornek, ornek sayilmaz. Ayrica bu genelleme hic etik degil.
    – Ve yazarin bu tarz yargilara nasil vardigini aciklamasi lazim.

    “demokratik liberal ben” yara aldı ve çırpınması doğaldır, Hizmet’in bu karakterle imtihanı zor olacağa benziyor
    – yazar, sanki aci ceken bir canliyi zevkle seyreden bir sadiste donusuyor burada. Hangi cilenin kutsal olduguna yazar nasil karar veriyor? Etik olarak sinifta kaldi.
    – ayrica, “demokratik liberal ben” tanimi ve uzerinden yapilan ithamlar cok temelsiz.

    Trajikomik cumleler:
    – “eleştirileri hep rasyonel bir fikir hareketine yöneltilen eleştiriler cinsinden”
    – “fikri eleştirilerin bir önemi olduğunu düşünüyor ve bu yolla yeni düşünceler oluşturacaklarını, bu düşüncelerin Hizmete yön vereceğini hayal ediyorlar”

  16. 1. “Yok efendim bütçe olacakmış, alttan yukarı seçimle insanlar sorumluluk alacakmış, yok efendim denetleme mekanizmaları kurulacakmış,…” Bu üslupla bir yere varacağınızı zannetmiyorum.
    2. Eleştirilemeyen HER KİŞİ ya da OLUŞUM kısa sürede biter.
    3. “Biz”i eleştirmezseniz batıda tutunamazsınız bu ampulvari kafayla…

  17. Dediklerinizin aksine, hizmetin yegane kıymeti, bir fikir akımı ve uygulayıcısı olmasıdır. Direk olarak içtimai, dolaylı olarak da siyasi hedefleri olan bir örgüttür hizmet. Bu hedefler en muhtasar haliyle;

    Esasta; hertürlü fundamentalizm ve radikalizmden uzak yorumlarla islami ve ahlaki değerleri yaşamak, yaymak, tanıttırmak ve kabul ettirmektir.

    Usülde ise; müslüman dünyanın çocuklarına gerçek dünyanın okullarında eğitim imkanı sunmaktır.

    Yoksa sizin dediğiniz gibi; manevi bir inanış ve yaşayış yolu değildir hizmet, zira kimse hocaefendiyi Mehdi veya mesih olarak kabul ettiği için bu hizmette faaliyet göstermez. Bilakis yol, amaç ve gaye mantıklı geldiği için kişiler bu hizmette vazife alırlar. Bunun hilafına, bir zatı asrın sahibi diye nitelendirip, rüyalar, menkıbeler ve duygu sömürüleri üzerinden insanlara güya hizmeti anlatmaya çalışanlar, en masum ifadeyle ya zır-cahil, yada Hz Musa’nın duasındaki gibi “kendileri yüzünden helak gelmesi muhtemel içimizdeki sefihlerdir”

    Hizmetin, Hocaefendi’ye (lider deyip durmanız da hiç yakışık almamış) ihtiyacı kalmayacak olması diye bir kavramı eleştirmeniz de, en saçma çıkarımlarınızdan biri olmuş. Zira bu eleştirilecek değil alkışlanacak bir şey olurdu. Doğrusu siz bu cümleleri yazarken yanınızda olsaydım, Hz Ebubekir’in, efendimizin cenazesinde herkes kendinden geçmiş iken “Her kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki Muhammed ölmüştür! Kim de Allah’a tapıyorsa bilsin ki Allah, Hayy’dır” dediği gibi deyip, “Peygamberin sahip olmadığı makamı sen başkasına nasıl verirsin” diye haykırıp, bir Ömer sillesini suratınıza aşketmek isterdim.

    Velhasıl, hizmet bu topraklarda neşv-ü nema bulmuş en kıymetli cemiyetlerden/ faaliyetlerden/ cemaatlerden bir idi ancak, eğer bu yazdıklarınız, şayet merkezin veya merkezdeki bazılarının düşüncesini yansıtıyor ise biliniz ki, ben ve benim gibi binler sizlerden fersah fersah uzağız.

  18. Kaleminize sağlık Adnan Hocam.
    ‘Hizmet’e yönelik eleştirilerin aslında hizmete değil, modern devlet anlayışının kıskacından kurtulamayan kurumsallaşma sürecinin sonuçlarına ve liberal ‘ben’ zihniyetinin orataya koyduklarına yönelik olduğunu öne çıkaran bir tespit olduğunu düşünüyorum.
    Dolayısıyla meselenin misyon ve kıymetinin bu süreçte yara almadığı, aksine değerine değer katacak bir ivmeyle ilerlediği ve ilerleyeceği düşüncesini de hizmet mensupları adına oldukça umutvari buldum.
    Yalnız, hizmet hareketinin tecdid anlayışının Üstat ve Hoca Efendi’nin referans gösterilmesinin ötesinde farklı argümanlarla da desteklenerek daha geniş bir persfektiften ortaya konulmasını gerekli kılmış bir yazı olduğunu düşünüyorum.  Farid Esack’ı referans gösterdiğiniz kısım, yaşanan zorlu sürecin izahı açısından oldukça kuvvetli; ancak bu sürece gelinceye kadarki dönemin, ‘Hizmet Hareketi’nin tecdidi bir din anlayışını merkezine alarak ortaya koyduğu kazanımların diğer dini cemaatlerden ya da düşünce sistemlerinden farklı olarak ortaya koyduklarının da ön plana çıkartılması gerektiğini düşünüyorum.
    MacIntyre’den mülhem “liberal demokratik ben” tespitiniz, bu sürecin yalnızca bir taraf(hatta doğru olduğunu bildiğiniz bir taraf) olmakla ilgili olmadığını ve bu süreçte insani zaafların etkisiyle her an savrulmak gibi bir tehlikeyle ne kadar iç içe olduğunuzu çok açık izah etmiş. Tespitiniz bu açıdan ürkütücü ancak; dini yaşamın tavizsiz bir anlayışla güçlendirilmesi gerektiği düşüncesi temel alındığında da bir o kadar ümitvari. Mesele , bu noktadan ele alındığında, söz konusu ümidin ortaya çıkması ya da güçlendirilmesinde “Hizmet Hareketi”nin bir misyon olarak benimsenmesinin önündeki engeller de kalkmış oluyor aslında.
    Saygılarımla

  19. Bu yazinin elestirilere cevabi olmayanlarin bir nevi susturma ve oyalama yazilari oldugu kanaatindeyim. Denetleme mekanizmasi sigorta gibidir. Cok buyuk ve yuce sorumluluklar bir kisinin yani imamlarin insiyatifine birakilamaz. Gecmiste hizmet ediyprum diye kalp kiranlar hak yiyenler insanlari magdur edenler gidip teker teker hak sahiplerinden helallik almadan ve allaha tevbe edip yalvarmadan kimse surecin bitmesini beklememeli. En ufak ve cok normal elestirilere tahammulsuzluk bu konuda malesef ne durumda oldugumuzun gostergesidir. Hep demiyormuyduk. Basimiza bir bela ve musibet geldiginde ne yaptik da boyle oldu semeyecegiz mustehaktik oldu deyip tovbe edecegiz. Buyuralim tovbe istigfar ve bagislanma zamani geldi de catti. Allah bizi bize dusurmeden hepimize dogruyu gostersin insallah..

  20. Lutfen bu tarz kiskirtici ve asagilayici uslubla yazilmis yazilari prof.larda yazsa yayinlamayin. Umidimizi zedeliyor. Onlarca elestiri yazanlar oldu hangisinde bu kati uslup var. Hic yakismamis acikcasi yazar ozur dilemeli…

  21. Anlamadigim konu su. Bu Prof. düsmanligi, ön yargisi nereden geliyor. Yazinin icerigi önemli. Yazar takma isimle yazsaydi ne olacakti. Ilk okul mezunu olupta daha iyi konusan ve yazan insanlar var. Nereden cikti bu Prof. düsmanligi.
    Saygilarimla

  22. Adnan Bey..
    Görüşleriniz’in bir çoğuna katılıyorum,ancak üslübunuza katılamıyorum,başka düşüncelere(art niyetli yapılan ve nifak çıkarma amaçlı olanlar hariç) açık olmamız gerekmez mi?
    Rabbim yâr ve yardımcımız olsun..Ne yazarsanız yazın ,ancak kuvve-i maneviyeyi kırmamaya çalışın Allah rızası için..

  23. Siddiki Ekberin Hz. Omere:
    Ey Omer, uzerinde zerre kadar suphe olmayan vahyi kesildi artik haram ve helalleri Allah bize bildirdi Allah ve Resulu bunu bize acikladi dunya ve siyasi meselelerimizde gucumuz yettikce Allahtan korkariz sonra gorusumuzu sunar istisare ederiz Allahtan yardim dileriz. Keske onumuze cikan her isin dogru olup olmadigini yada yanlis olup olmadigini hemen ayirt edip dogruyu bulabilsek ve boylece aramizda bir anlasmazlik cikmasa, Ama maalesef boyle degil. Allah neden bize istisare etmemizi emretti? Bir mevzunun cevabi acik ve netse mesele yoktur. Icimizde biri Allahin farz kildigi ibadetler konusunda istisare edebilirmi? Namaz oruc ve zekat gibi. Dunya goruslerinde ise farkli goruslerin ortaya cikmasi Allahin koymus oldugu bir olgudur. Ancak istisare etmek ve Allahtan korkmak kaydiyla o zaman farkliliklar anlasmazliga ve gorus ayriligi catismaya donusmez……herbirimizi dayandigi zayif yada guclu dayanagi vardir..Allaha hamdolsun ki bana Omerin destegini verdi, onunla birlikte dogruyu bulmakta zorlanacagimi sanmiyorum..

  24. Yazar özetle;

    -Hizmetin mefhumunun arkasına saklandık, yaptıklarımızı Hocaefendi’ye danıştık “dolayısıyla” bize bişey diyemezsiniz

    -itiraz edenler “liberal ben” torbasına itinayla yerleştirilecektir

    -yine itiraz edenler iyi gün dostu olan , eski güzel günlerini intizar eden rahatperver gafillerdir, çile çekmek istemiyorlar.

    -Yaptığımız hatalı hamlelerin hesabını sormayın, size Cevşen, Kuran, Namaz, Teheccüt öğrettik, bunların hürmetine susun ve güzelce çilenizi çekin!

    Demektedir!!!

  25. Harika tespitler. Kaleminize sağlık. Yorumların çokluğu ve uzunluğu da yazınızın kalitesini gösteriyor. ( ben benzer bir yazı kaleme alsaydım ki alamam ) kimse yorum yazmazdı. 🙂
    Meyve veren ağaç taşlanırmış.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin