Herkesin sormaya korktuğu soru!

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Hem Washington’da yaşanan olayları bizzat yerinde izleyip, canlı yayınlarla TR724 ekranlarında anlatırken hem de Brezilya’da yaşananları takip ederken aklımda hep aynı soru vardı; 

Benzeri bir durum Türkiye’de olabilir mi? Olursa ne olur? 

Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı alkışlayan generaller ya da önünde abartılı şekilde eğilen yüksek yargıçlar nasıl tutum takınırlar? 

Medya sivil darbe girişimlerine karşı nasıl bir tavır alır?

YALANIN GÜCÜNÜ HAFİFE ALMAYIN

Açıkçası ‘popülist liderlerin sosyal medya manipülasyonlarıyla demokrasi için tehdit oluşturacağını’ savunanlar bile ABD Kongresi’nde yaşananları hayal edemezdi

Düşünsenize, ABD Başkanı Donald Trump seçimi kaybedince ‘oylarımızı çaldılar’ dezenformasyonu ile taraftarlarını sokağa döktü ve 6 Ocak 2021’de ABD Kongre binasının basılması ile sonuçlanan olayları başlattı.

Dünya nefesini tutup canlı yayında darbe girişimini izledi.  Benzeri bir durum geçtiğimiz günlerde Brezilya’da yaşandı. 

Güney Amerika’nın en büyük ülkesinin popülist lideri Bolsonaro seçimi kaybedince tıpkı Trump gibi, ‘oylarımızı çaldılar’ diyerek taraftarlarını sokağa döktü. 

Bolsonaro destekçileri önce ülke çapında otoyolları kapattılar. Ardından birçok şehirde kışlaları kuşatıp askeri darbe çağrısı bile yaptılar. 

Nihayetinde Bolsonaro ülkeden kaçtı, Lula görevi sorunsuz bir şekilde devraldı ama sular durulmadı. Bolsonaro taraftarları ülkenin dört bir yanından başkente akıp Brezilya Kongresi ve kamu binalarını bastı. 

Tıpkı Trump’ın son anda yaptığı ‘evinize dönün’ çağrısı gibi Bolsonaro da olayları kınayan bir mesaj yayınlayıp kendini kurtarmaya çalıştı ama sular durulmadı.

Her iki ülkede de operasyonlar, soruşturmalar ve bunlara bağlı yargılamalar sürüyor, daha uzun süre de gündemde olmaya devam edecek. 

Ancak gelişmeleri izleyen herkesin kafasında aynı soru var; popülist liderler yalan haberlerle taraftarlarını sokağa döker, sonuçları kabul etmezse ne olacak?

ABD VE BREZİLYA NASIL KURTARDI?

Gerek ABD gerekse de Brezilya’nın yaşanan krizleri nispeten az hasarla atlatabilmelerinin altında aslında basit bir neden var; her iki ülkede de demokrasiyi ayakta tutan kurumlar vardı.

Trump ve Bolsonaro yargı, bürokrasi ve medya gibi demokratik bir sistemin olmazsa olmazlarını yıpratmaya, kendi kontrolü altına almaya çok çalıştı ama çeşitli gerekçelerle bunda başarılı olamadı. 

Mesela ABD yargısı, medyası ve güvenlik bürokrasisi Trump’ın anti demokratik taleplerine-talimatlarına direndi. 

ABD kadar olmasa da benzeri örnekleri Brezilya’da da gördük. 

Daha kapsamlı analizler yapmak mümkün ancak özetle söyleyecek olursak Trump ve Bolsonaro’yu dizginleyen güç merkezleri vardı.

Peki benzeri bir durum Türkiye’de olursa ne olacak?

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP iktidarı İstanbul yerel seçimlerinde yaptığını yapıp yani ‘Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey oldu deyip seçim sonuçlarını kabul etmediğini ilan ederse, Erdoğan 15 Temmuz akşamı yaptığı gibi, ‘oylarımız çalındı’ deyip taraftarlarını sokaklara çağırırsa ne olacak? 

ERDOĞAN ÜLKEYİ PARTİ DEVLETİNE DÖNÜŞTÜRDÜ 

Tam da bu sorulara kafa yorarken referans almamız gerekecek bir gelişme yaşandı. 

Daha önce yüksek yargıçlarla çay toplamaya giden, hepsini Sarayında toplayan Erdoğan bu kez de TSK’nın komuta kademesini parti programında kullandı. 

Gerçi daha önce de Org.Metin Temel bir parti programında muhalefeti eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı coşkuyla alkışlamıştı ama bu kez tavır ‘kurumsal’.

Genelkurmay Başkanı Org.Yaşar Güler ve komutanlar, muhalefeti eleştiren Erdoğan’ı coşkuyla alkışladı. Medyanın tamamı Erdoğan’ın kontrolünde olduğu için bu durum haber bültenlerine bile konu olmadı. Ta ki CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu konuyu partisinin TBMM Grup Konuşması’nda ele alıncaya kadar. 

CHP lideri “komuta kademesi haddini bilsin, siyaset askerin işi değildir” diyerek tepki gösterdi. Aslına başka bir yazı konusu ama Türkiye’nin de gerçekten bir ayarı yok. Çok değil birkaç yıl önce de siyasetçiye omuz atan, siyaset üzerinde vesayet kurmaya çalışan, her on yılda bir darbe yapan askerden muzdariptik. Asker siyasete müdahale etmesin diye yıllarca mücadele ettik ama böyle bir şeyi de hayal etmemiştik

Neyse biz esas konumuza dönelim; Cumhurbaşkanını alkışlayan, parti marşları söyleyen askerlerin konuşulduğu günün akşamında sosyal medyaya bir başka görüntü düştü

Bir grup silahlı maskeli adam suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı’ya tekbirler eşliğinde destek mesajları yayınladı. 

Bu tabloya bir de Ankara’nın göbeğinde suikaste kurban giden Ülkü Ocakları eski başkanı Sinan Ateş olayına karışan polisleri ekleyin. Sosyal medya mafya liderlerine selam yollayan, parti marşları söyleyen ya da ‘Reis için öldürme vaadi’nde bulunanlarla dolu

Partili yargıçlar ya da Saray’ın şakşakçısı medya grupları da cabası. 

İşte işin bam teli burası. 

ABD ve Brezilya’yı ayakta tutan kurumlar maalesef Türkiye’de yok. Ne ABD’de olduğu gibi “Biz başkanın değil Anayasanın emrindeyiz” diyecek ordu ne de Brezilya’da olduğu gibi siyasete direnen yargı var

Onun yerine parti polisi, parti ordusu ve parti yargısı var. 

Bir başka ifadeyle Erdoğan ülkeyi parti devletine dönüştürdüğü için artık demokrasiyi koruyacak, hukukun üstünlüğü için direnecek kurum yok. 

MUHALEFETİN BÜYÜK YANILGISI 

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu generallerin Erdoğan’ı alkışlamasına tepki gösteriyor ama bence asıl tehlikeyi hala görebilmiş değil. 

Çünkü Erdoğan 2011 sonrası hız verdiği ‘parti devletine dönüşüm’de çok ciddi mesafe aldı. 

Ülkenin tüm kurumlarını tek tek ele geçirdi ve artık demokrasilerin olmazsa olmazı ‘denge denetim’ mekanizmalarından eser yok.

Hiç lafı eğip bükmeye, etrafından dolanmaya gerek yok. Gelinen noktada muhalefetin de en az iktidar kadar payı var.

Erdoğan kurmayı planladığı parti devletinin önündeki engel olarak gördüğü Gülen Hareketi’ni muhalefetin de desteğiyle ezip geçti. Reza Zarrab ile kurdukları suç imparatorluğunun deşifre olduğunu, suç üstü yakalandıklarını fark eden Erdoğan-hakkını teslim etmek lazım- ustaca ‘dershane’ gündemini açtı.

Ortaya dökülen rezaleti “dershaneleri kapattığım için bana operasyon yaptılar” söylemiyle kapatmayı başardı. 

Başta CHP olmak üzere muhalefet partileri “Bunlar kendi içlerinde kavga etsinler, birbirlerini yıpratsınlar, biz sonra ikisinden de kurtuluruz” çıkarcılığının peşine düştü. 

Oysa ki herkes biliyordu 17 Aralık operasyonunun nizami yolsuzluk soruşturması olduğunu. 

Erdoğan en büyük hamleyi 15 Temmuz’da  yaptı. 

Muhalefet 15 Temmuz’da bir ‘bit yeniği’ olduğunu bildiği halde koşa koşa Yenikapı’ya gitti. Erdoğan rejiminin ‘fetö’ söylemine sarıldı

CHP başta olmak üzere muhalefet 15 Temmuz’a dair yalanlara inanmadı. 

Ancak 17-25 Aralık’ta olduğu gibi burada da fırsatçılık yaptılar. Onbinlerce iyi yetişmiş insanın KHK’larla atılıp yerlerine partili memurlar doldurulurken de ‘fetö sakızı’nı çiğnemeye devam ettiler. 

İster ideolojik körlük deyin ister basiretsizlik. Ama sonuç değişmiyor; Erdoğan’ın parti devletini kurmasında en büyük pay bugünün muhalefet partilerine ait. 

Dolayısıyla muhalefetin bugün çıkıp “askerler askerlik yapsın, muhalefeti eleştiren cumhurbaşkanını alkışlamak nereden çıktı?” diye şikayet etmesinin bir anlamı yok. Tıpkı ortaya dökülen onca rezalete rağmen harekete geçmeyen savcılarla ilgili ‘nerede bu savcılar’ diye sormasının anlamı olmadığı gibi.

Çünkü olay bir kaç generalin alkışlamasının çok ötesinde. 

Artık benzerini İran’da gördüğümüz devrim muhafızı benzeri bir yapı var. Mesela Genelkurmay eski hakimi Albay Cemil Çelik’in 15 Temmuz kitabında okuduğum bir anekdot hayli düşündürücü. 

Özetle şöyle; Kars’ta bir birlikte gece eğitimi görevi var.

Subayların bir kısmı eğitime çıkmıyor. Hatta AKP İl Başkanlığını arayıp “Böyle bir durum var, çıkalım mı?” diye soranlar bile var. Ankara’dan cevap gelince göreve çıkan subaylar oluyor. 

En ücra şehirdeki birlikte bunlar yaşanıyorsa başkentte neler oluyor bitiyor siz düşünün. Kara Harp Okulu mescidinde Cuma namazını hangi tarikatın kıldıracağı kavgasının devede kulak kaldığını söylemeliyim.

Sonuç itibariyle; Brezilya ya da Amerika örneklerine bakıp seçimi kaybeden isim sonuçları kabul etmezse bir şey olmaz demeyin. Oralarda demokratik kurumlar hala ayakta. 

Muhalefet sanki seçimi kazanmışlar gibi bakanlık paylaşımları yapacağına seçim güvenliğine çalışmalı. Çünkü ‘patron çıldırırsa’ ‘dur’ diyecek bir güvenlik ve yargı bürokrasisi kalmadı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin