Haymatlos Bir Entelektüel-Âlim: Muhammed Hamidullah Hoca

Yorum | Dr. Yüksel Nizamoğlu

Muhammed Hamidullah Hoca’nın ismini ilk defa duyduğumda üniversite birinci sınıf öğrencisiydim. O sırada almakta olduğum İslam Tarihi dersinde hocamız Caetani, Nöldeke ve Wellhausen gibi müsteşriklerden bahseder ve derste onların çalışmalarına geniş yer ayırırdı.

Ben de İslam Tarihi dersini farklı kaynaklardan öğrenmeye gayret ederken bir dostun tavsiyesiyle Hamidullah Hoca’nın “İslam Peygamberi” kitabıyla tanışmış ve Hoca’nın farklı bakış açısı beni bir hayli etkilemişti.

Bir süre sonra da isminin “haymatlos” kelimesiyle birlikte anıldığını görmüş ve bu kelimenin sadece Hoca için değil yeryüzünde belki milyonlarca insan için ne ifade ettiğini sorgulamaya başlamıştım.

Haymatlos 

“Haymatlos”  TDK sözlükte çok açık bir şekilde “vatansız” şeklinde ifade edilmektedir. Kelimenin aslı Almanca “Heimat-vatan” ve “los-sız” dan oluşmaktadır. Almancada ayrıca “heimatlos” karşılığı olarak “staatenlos-uyruksuz” ve “heimatvertrieben-yersiz, yurtsuz, vatanından kovulmuş” kelimeleri de kullanılmaktadır.

Haymatlos kelimesi, 1933-1945 yılları arasındaki “Nasyonal Sosyalizm” döneminde Almanya ve Avusturya vatandaşlığından çıkarılan ve çoğunluğu Yahudi olan kişilerin Türkiye’ye gelmeleriyle Türkçeye geçmiştir.

Nazi Almanya’sı tarafından vatandaşlıktan çıkarılan ve sürülen, 1000 civarındaki bilim adamı, sanatçı ve zanaatkârlar Türkiye’ye geldiklerinde pasaportlarına büyük harflerle “HAYMATLOZ” yazılarak herhangi bir ülkenin vatandaşı olmadıkları kastedilmiştir.

Hamidullah Hoca 

Muhammed Hamidullah Hoca’nın “haymatlos” olma hikâyesi ise biraz daha farklıdır. 1908’de bugünkü Hindistan’ın Haydarabad şehrinde doğan Hamidullah Hoca, dini eğitim aldıktan sonra Osmaniye Üniversitesi’nde “devletler hukuku” alanında yüksek lisans yaptı ve bu üniversite tarafından doktora eğitimi için Almanya’nın Bonn şehrine gönderildi.

Mekke, Medine, Kahire, Beyrut ve Şam kütüphanelerinde de çalışmalar yapan Hoca, 1932’de İstanbul’a da geldi. 1933’de doktorasını tamamladıktan sonra Paris Sorbonne Üniversitesi’nde ilk dönem İslam diplomasisi üzerine tamamladığı tezle ikinci doktorasını bitirdi. Sonrasında Osmaniye Üniversitesi’ne dönerek İslam Hukuku ve Devletler Hukuku profesörü olarak dersler verdi.

Hoca’nın akademik kariyeri 1946 yılında Haydarabad Nizamlığı’nın Birleşmiş Milletler’e üye olması için oluşturulan heyete seçilmesiyle farklı bir aşamaya geldi. Hoca’nın yurt dışında bulunduğu sırada Hindistan, Haydarabad’ı işgal etti ve Muhammed Hamidullah bir daha doğduğu topraklara dönemedi. O, Gandi’nin Hindistan, Cinnah’ın Pakistan için verdiği mücadeleyi Haydarabad’ın bağımsızlığı için yapmış ve bu durum Hint hükümetinin tepkisine neden olmuştu.

Haydarabad Nizamlığı 

Haydarabad Nizamlığı, Hindistan’a hâkim olan Babürlülere bağlı bir eyalet iken vali Nizamülmülk Kılıç Han’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle kurulmuştu. 1724’de bağımsız olan Haydarabad Nizamlığı yıkılışa kadar Kılıç Han’ın soyu olan Asafcahi hanedanı tarafından yönetildi.

Haydarabad Nizamlığı 19. Yüzyıl başlarında İngiliz himayesi altına girdi ve İngiliz etkinliği giderek arttı. Zaman zaman çıkan isyanlar da İngilizler tarafından bastırıldı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlık talepleri ortaya çıksa da İngilizler bu duruma izin vermediler.

1947’de İngilizler Hindistan’ı terk ederken bağımsızlık yeniden gündeme geldi. Bu gerçekleşmediği gibi bölgenin Pakistan’a katılması söz konusu olunca Hindistan, Haydarabad’ı işgal ederek buranın kendi toprağı olduğunu açıkladı. Sonraki dönemde de Haydarabad toprakları iki ülke arasında problem olmaya devam etti.

Son halife Abdülmecid Efendi yurt dışı sürgününde ekonomik sıkıntılar yaşayınca dönemin Haydarabad Nizamı Osman Ali Han, kendisine maaş bağladığı gibi halifenin kızı ve Şehzade Selahaddin Efendi’nin kızını oğulları ile evlendirmişti.

Vatandan Uzak Bir Hayat

Muhammed Hamidullah Haydarabad Nizamlığı’nın bağımsızlığı için yaptığı çalışmalar nedeniyle Hindistan’ın tepkisi yüzünden bir daha doğduğu yerlere dönemedi. Hindistan hükümetinin pasaportunu iptal etmesiyle hayatını önce İngiltere, iltica başvurusunun kabulünden sonra da Fransa’da devam ettirdi. Ancak ülkesinin yeniden bağımsız olacağına olan inancı nedeniyle Fransa vatandaşlığına da geçmeyerek hukuken “haymatlos” olarak yaşadı.

Başlangıçta Paris’te çok zor şartlarda yaşayan Hamidullah, Arapça ve Farsça dersler vererek geçimini sağlamaya çalıştı. Ekonomik problemlerini, Paris CNRS (Centre National des Recherches Scientifiques) üyeliğine seçilince aşabildi.

1954’de İstanbul’da düzenlenen Dünya Müsteşrikler Kongresi’nde Zeki Velidi Togan’ın dikkatini çekince kendisine sözleşmeli misafir hocalık teklifi yapıldı ve Hoca 1955-1975 arasında bahar dönemlerinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde ders verdi.

Hoca’nın Arapça, İngilizce ve Fransızca olarak verdiği dersler, üniversitenin diğer fakültelerinde okuyan öğrencileri tarafından da ilgiyle takip edilmiş, konferans şeklindeki derslerde amfiler dinleyicileri almamış ve konferanslar daha geniş mekânlara taşınmıştır. Ayrıca diğer dillerde yayınlanan eserleri de Türkçeye kazandırılmıştır. Bu dersleri takip edenler arasında Suat Yıldırım, Bekir Topaloğlu ve Yusuf Ziya Kavakçı hocalar da yer almıştı.

Enteresan Bir Kişilik 

Hamidullah Hoca’nın yurt dışındaki zorluklarla dolu hayatı her yönüyle bir ders niteliğindedir. Hoca kendisini Müslümanların ve insanlığın dertlerine adayarak çalışmalarını bu istikamette yoğunlaştırmıştır.

Hamidullah, Haydarabad’ın işgaliyle yüzlerce yılın ürünü kurumların yok edilmesi ve Müslüman devletlerin bu işgale karşı çaresizliği nedeniyle ciddi bir hayal kırıklığı yaşamış ve bundan sonraki akademik hayatında sadece bir Hoca değil aynı zamanda İslam dinini tebliğ etmeye çalışan bir “mübelliğ” olarak hareket etmiş, dersleri ve çalışmalarını bu doğrultuda sürdürmüştür. Bu durum Fransa’da entelektüel kimliğinin yanında Müslümanların lideri olarak algılanmasına yol açmıştır.

Bu yönlerine rağmen Hoca her zaman bilimsel metotlara bağlı kalmış, bu durum yazdığı eserlerin Batılı ilim adamları tarafından da dikkate alınmasını sağlamıştır. Hoca Müslümanlığın savaşlar yoluyla yayılmasının mümkün olmadığını, bu yüzden İslam’ın en güzel şekilde yayınlar vasıtasıyla anlatılacağını savunmuştur.

Hamidullah Hoca yazdığı eserlerden telif almamış, kendisine verilecek parayla bu eserlerin daha çok kişiye ulaştırılmasını tercih etmiştir. Hatta talebeleri kendisine eserlerinin korsan baskılarla çoğaltıldığını söylediklerinde bundan rahatsız olmamıştır.

Hoca’nın çalışmalarının önemli bir amacı Peygamberimizin hayatının doğru bir şekilde ortaya konulmasıdır. Bunun için yazma eserlerin bulunduğu kütüphanelerde uzun süreli çalışmalar yapmış, Doğu ve Batı kaynaklarını karşılaştırarak tespit ettiği yanlışları ortaya koymuştur.

Güzel Örnek

Hamidullah Hoca’nın hayatı ilginçliklerle doludur. 1992’de Paris Camii’nde bayılan Hoca yoğun bakıma kaldırılmış ve vücudunun bu duruma düşmesinin nedeninin günlerce aç kalmasından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

Bunun nedeni ise banka hesabının boşaltılması ve Hoca’nın kimseden bir şey istememesi nedeniyle sağlığını kaybetmesidir. Bundan sonra 1996’da yeğeninin talebiyle Amerika’ya taşınan Hamidullah, 2002’de vefat etmiştir.

Zamanı çok iyi kullanan Hamidullah Hoca’nın 130 kitap ve 2.000 kadar makale kaleme aldığı tahmin edilmektedir. Hiç evlenmeyen ve paraya değer vermemesiyle tanınan Hoca, Pakistan hükümetinin “İslam Peygamberi” eserinden dolayı verdiği para ödülünü almamış ve İslam Araştırmaları Enstitüsü’ne bağışlamıştı. Hâlbuki kendisi Paris’te bir evin son katındaki tek odalı bir dairede yaşamaktaydı.

Hamidullah Hoca’nın bütün imkânsızlıklara rağmen Paris’te kurduğu “Centre Culturelle İslamique (İslam Kültür Merkezi) önemli bir misyon üstlenmiş, cami yerine bir lokalle faaliyet göstererek önyargıları kırmaya çalışmıştır. Ayrıca birçok benzer kuruma da öncülük yapmış, bu faaliyetleriyle Paris’te aralarında entelektüellerin de bulunduğu birçok kişinin Müslüman olmasına vesile olmuştur.

Nurettin Topçu da Hamidullah Hoca’yı “bir başka adam” şeklinde değerlendirmiş ve yine Salih Tuğ Hoca’nın bir röportajından öğrendiğimize göre “Hoca’nın seyri sülûkunun olup olmadığını” merak etmişti.

Hamidullah Hoca’nın doğduğu topraklara dönememesi ve “haymatlos” olarak yaşaması onu usandırmamış, ilmi çalışmalarını devam ettirdiği gibi Batı dillerine hâkimiyetinin de etkisiyle İslâmiyeti Batı dünyasına ve özellikle entelektüel kesime bilimsel ve doğru bir şekilde aktarmayı asıl hedef haline getirmişti.

Hamidullah Hoca’nın mütevazı imkânlarla Fransa’da İslâmiyeti anlatma adına yaptığı çalışmalar hiç unutulmayacak ve kendisinden sonra benzer şartlara maruz kalanlar için de bir ümit ışığı olmaya devam edecektir.

Kaynaklar: M. Arslan, “Haymatlos Kavramının Türkçedeki Serüveni”, Türkbilig, 2014, S. 27; S. Tuğ, Prof. Muhammed Hamidullah, Marife, 2002, S. 3; S. Uluhan, “20. Yüzyılın Yetiştirdiği Bir Âlim Olarak Muhammed Hamidullah ve Din Anlayışı”, IV. Lisansüstü Çalışmalar Kongresi Bildiriler Kitabı, C. IV;  A. Özcan, “Haydarabad Nizamlığı”, C. 17, S. Tuğ, M. Kâmil Yaşaroğlu, “Muhammed Hamidullah”, C. 30, TDV İA; “Vatansız Bırakılan Bir İslam Alimi: Muhammed Hamidullah”, son peygamber.info.

1 Yorum

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin