Hakan Atilla Kararı ve ABD ile ilişkilerin geleceği

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN, WASHINGTON

Sizi bilmem ama ben “Erdoğan ABD’ye diz çöktürdü, Türkiye ne istediyse aldı” tezine fazlasıyla ihtiyatlı yaklaşıyorum. Çünkü varılan anlaşmanın Trump’ın Erdoğan’la yaptığı görüşmede ‘çizdiği sınırların’ içinde olduğunu iddia edebilirim.

Hem Trump hem de Erdoğan tamamen iç politik nedenlerle anlaşmayı başka türlü yansıtsa da bugün Suriye’de yaşanan gelişmeler süreci yakından takip edenler için sürpriz değil.

Washington’da yaşananlar ve ‘bundan sonrasına dair ihtimallere’ geleceğim ancak Pazartesi günü yaşanan önemli bir gelişmeye değinmek şart oldu.

Geçtiğimiz hafta Washington DC’ye gelmesi beklenen ancak ‘sürpriz bir şekilde’ programını iptal eden Bakan Berat Albayrak Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın Borsa İstanbul’un başına atandığını açıkladı.

Takip eden saatlerde de Atilla’nın makam odasından fotoğraf paylaşıldı.

İktidar cenahı ve Havuz medyası bu atamayı Atilla’nın ‘ödüllendirilmesi’ olarak yorumladı. Tabi ‘Atilla’nın haksız yere tutuklandığı, Halkbank dosyasının kumpas olduğu ve ABD’deki davanın 17-25 Aralık operasyonlarının devamı olduğu tezini’ işleyerek.

Peki bu atama ne anlama geliyor? Bize yakın gelecek hakkında neler söylüyor?

Havuz medyası nadiren de olsa doğruyu söyleyebiliyor. Evet, Atilla’nın bu göreve getirilmesi bir ödüllendirilme. Atilla New York’taki mahkeme sırasında savcıyla işbirliğine gitmedi, savunmasında siyasilere yönelik bir ifşaatta bulunmadı.

Zarrab’ın itirafçı olduğu bir ortamda Atilla’da savcılarla işbirliğine gitse Erdoğan ve aralarında Berat Albayrak’ın da bulunduğu bazı üst düzey AKP’liler için durum daha da zorlaşabilirdi.

Gerçi Atilla’nın, parası Türkiye tarafından ödenen pahalı avukatları daha ilk duruşmada Erdoğan’n 17 Aralık tezlerini çökertti. Atilla’nın avukatları dönenim Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinden çıkan dolarların ‘imam hatip parası’ değil rüşvet olduğunu, Zarrab ile siyasiler arasında milyonlarca dolarlık rüşvet trafiği bulunduğunu itiraf ettiler.

“Evet rüşvet var ama rüşveti alan Atilla değil.” diyen avukatlar AKP’nin ’17 Aralık darbe girişimiydi’ tezini de çöpe atmış oldu. Halk Bankası avukatlarının bu savunmasından sonra Türkiye’deki davanın yerinden açılması, 17 Aralık operasyonunu yaptığı için 5 yıldır cezaevinde olan polislerin tahliyesi ve siyasilerin hesap vermesi gerekirdi. Ancak muhalefet 17 Aralık’ın rantını yemeyi tercih etti. Medya ise -Ruşen Çakır’ın tabiriyle- “17 Aralık iddialarının doğru olması Cemaati aklamaz” modunda.

Erdoğan Türkiye içinde rahat. Bütün hakim savcıları tasfiye etti, polisi dağıttı, tamamen kendine bağlı bir bürokrasi inşaa etti. Bu saatten sonra Erdoğan’ın başını ağrıtacak bir soruşturma açılması mümkün değil.

En azından bu siyasi atmosferde.

Ancak ‘yurtdışı’ Erdoğan’ın kabusu olmaya devam ediyor. Özellikle de Zarrab’ın halen ABD’li savcılarla işbirliği yapıyor olması uykularını kaçırıyor. Nitekim geçen hafta ABD medyasına yansıyan detaylara göre Erdoğan Başkan Trump’tan Zarrab’ın iadesi, Halkbank davalarının düşürülmesi için talepte bulunuyor. Trump ise bu taleplere olumlu yaklaşıp bakanlarına talimat veriyor. Bakanlar ‘bu durum yargıya müdahaledir’ deyip Trump’ın talebini geri çeviriyorlar.

Türkiye’de yargıya talimat veren siyasilere alışığız ancak ABD’de bu durum anayasal suç ve Trump’ın başını çok ağrıtabilir.

Mevzu kapsamlı, alt başlığı çok. Dağıtmadan toparlayacak olursam; Erdoğan’ın en büyük korkusu Zarrab ve ‘Zarrab gibiler’in konuşması.

Daha büyük korkusu ise ‘yeni Hüseyin Korkmaz’ların’ olması. Malum olduğu üzere 17 Aralık operasyonunu yapan Istanbul Mali Şube ekibinden komiser yardımcısı Hüseyin Korkmaz ‘tanık’ olarak New York mahkemesine gelmiş ve şahitliklerini anlatmıştı.

Polis memuru Hüsyin Korkmaz

Erdoğan ve AKP yönetimi ‘yeni Hüseyin Korkmazlar’ olabilir endişesi taşıyor.

Hatta bu yüzden yurtdışına çıkmayı başarmış polislerin peşine takıldılar. Ulaşabildikleri kişilere ‘bir şekilde arayı bulalım, bu kavga sürdürülemez’ mesajı gönderirken bir yandan da ‘tanıklık’ yapabilecek isim var mı yok mu öğrenmeye çalıştılar.

Bunun için Washington’a bir heyet yolladıkları sır değil.

Öte yandan Hakan Atilla’nın ödüllendirilmesi ise bürokrasiye “yanımda durur, beni satmazsanız sizi ödüllendiririm” mesajıdır.

Gerçi Zarrab davasını izlerken yazdım, Periscope yayınlarında anlattım.

Hakan Atilla bu davanın en zayıf halkasıydı. Milyonlarca dolar rüşvetin havalarda uçuştuğu, Zarrab’a selam verenin zengin olduğu bir ortamda rüşvete bulaşmamıştı. Belki korktuğundan belki de kariyer hesabından önünde dönen kirli çarklara müdahale etmemişti. Bu durum onu temize çıkarmıyordu ama milyonlarca dolar rüşvet alan bakanların, genel müdürlerin, ‘aile fertlerinin’ olduğu bir ortamda Atilla’nın sanık sandalyesinde hakkaniyetli değildi.

ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını delme davasında altı suçlamadan beşinden suçlu bulunan Atilla, 16 Mayıs 2018’de 32 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

Allah’tan hakim Berman insaflı biriydi de Atilla’nın avukatlarının bile ‘makul’ bulduğu sürenin çok altında bir cezaya hükmetti. Atilla hapis yatıp Türkiye’ye döndükten sonra AKP rejimi tarafından ödüllendirildi. Erdoğan Atilla üzerinden bürokrasiye mesaj vermis oldu.

Gelelim Suriye Operasyonu ve Washington’un nabzına…. 

Öncelikle şunun altını çizmek lazım: Ortada çok büyük bir sorun var. Erdoğan-Putin ve Trump üçgeninde ne döndüğünü kimse bilmiyor. Öyleki ABD bürokrasisi, siyaseti ve medyası günlerdir bu sorunun etrafında  dönüyor.

Çünkü kimse Trump’ın Suriye’den çekilme kararını izah edemiyor. Dahası sıkı Trump yandaşı Fox Tv bile “Trump ile Erdoğan arasındaki görüşmelerin kaydı yayınlansın” modunda. Zira onlar bile Trump’ın bu hamlesini savunamıyor.

Hal böyle olunca da Türkiye’nin Suriye operasyonu ve beraberinde gelişen olayları analiz etmek kolay değil.

Gelişmeler malum; Rusya Suriye’de en büyük kazanan. Esad rejimi ve İran’da sürecin kazananı. Erdoğan ise daha çok iç politika da kazanıyor. Erdoğan Türkiye içinde gücünü toparladı, anketlere göre oyu artıyor. Trump ise azil tartışmasını geri plana itmeyi başardı.

Ancak bu durum sütliman bir gelecek vaad etmiyor.

Birincisi Trump faktörü. ABD Başkanı öngörülemez bir siyasetçi. Nerede ne yapacağını, nasıl tavır alacağını kestirmek mümkün değil. Mesela bir yandan Erdoğan’a övgüler yağdırırken öbür yandan Türkiye’ye askeri güç kullanmayı bile düşünebiliyor. Ayrıca ABD kamuoyunun yoğun baskısı altında. Ukrayna skandalı nedeniyle azli gündemdeyken oluşan kamuoyu baskısını dizginlemek için sivri çıkışlar yapabilir. Konge baskısı da Trump’ı zorluyor. Kürtlerin yüzüstü bırakıldığı yönündeki hava Trump’ı sıkıştırıyor. Geri çekilen ABD askerlerinin Kürtler tarafından taşlanması görüntüleri travmatik bir etki yaptı.

Eğer Erdoğan ilişkileri germeye devam ederse Kongre devreye yaptırımları sokacak. Bu noktada Senatör Lindsey Graham’ın başını çektii yaptırım paketi hayli kritik. Çünkü doğrudan Erdoğan ve ailesinin şahsi mal varlığı hedefe kondu. Bu madde Erdoğan’ın yumuşak karnı olduğu için Trump’ın nezaket yoksunu mektubunu bile sineye çekti.

İkincisi Putin faktörü. Putin bölgenin neredeyse tek hakimi haline geldi. ABD’nin çekilmesi ile gücünü pekiştirdi. Suriye topraklarında Türkiye ve Türkiye’nin desteklediği güçlere barınma imkanı tanımayacaktır. Erdoğan ‘güvenli bölge’ ve Suriyelileri bu bölgeye yerleştirmede ısrarcı olursa Putin ile arasının bozulması kaçınılmaz. Erdoğan her geçen gün Putin’e daha fazla bağımlı hale geliyor.

Üçüncüsü ABD’de devam eden yargısal süreçler. Geçen hafta açılan yeni Halkbank davası Erdoğan’ın huzurunu kaçıran tek konu değil. Erdoğan tüm planını Trump’ın gönlünü hoş tutmaya göre yaptı ama ABD kamuoyundaki yükselen dalga Trump barajını da aşabilir. Ayrıca unutmamak gerekir ki başta ‘terörün finansmanı’ olmak üzere eli kulağında başka davalar da olursa kimse şaşırmasın.

Aslında uzun lafın kısası şu; Erdoğan Putin lehine ayarı kaçırdı. Bu saatten sonra ABD ile eski zeminde buluşması mümkün değil. Trump ile ilişkileri iyi ama bu hiç bir şeyin garantisini vermiyor. Üstelik ABD’de ‘Erdoğan karşıtı’ geniş bir koalisyon var.

O yüzden Erdoğan’ın ABD’ye karşı yumuşaması, uyumlu çalışması mümkün değil. Ne bugün ne de yarın tamamen kişisel nedenlerle ‘alttan almayacak’

Sahi, Trump’ın mektubu Erdoğan’a ‘ikinci one minute’ şovu yapması için adeta muz ortayken neden o topu taca atmayı tercih etti ? ‘Sihirli sözcük’ yaptırım paketinde geçen ‘şahsi mal varlığı’ olabilir mi?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Merhana.. görülen o ki abd ekonomik rusya da askerî tehditte bulunuyor yeni siyasetleri… tehdit edilen tc! güney sınırına dayanmış kuzeyindeki rusya.. ekonomik olarak ipler abdye bağlı… böylece kıskaca alındı.. yerni bir boğazda biritiş donanması toplar saraya hedefli pederi cumhurun elleri kolları bağlı tiyatral komedyası…tabii ki yine bize kaldı draması.. Köprüsü Yârdır TevaZû yoksa geçilmez…hırgürle bu kavga bitmez! AyaSofya Hayy O Safiya hepimizin Dîr ama Köprüsü Hacer BAŞtır erişilmez* bu durumda bize düşen herzaman olduğu gibi Vicdan~
    VeSelam ÎS L*Âme

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin