Hak arama bir görevdir, ihmal edilmemeli!

YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR

Türkiye ağır ve taşınması zor bir süreçten geçiyor. Demokrasi bütünüyle bitti, her şey bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştı kaldı. Ne kuvvetler ayrılığı bırakıldı, ne demokratik denetim araçları, ne hukuk, ne de adalet. Her gün insanlar yüzer, biner sorgusuz sualsiz, uydurma gerekçelerle hapislere dolduruluyor. İşlerinden oluyor; açlığa-yokluğa mahkûm ediliyor. Mallara, banka hesaplarına, dededen miras emlaka hatta maaşlardan kesilen emeklilik primlerine el koyuyorlar.

İmkanları elinden alınan, hapislere atılan insanlar avukat tutacak para, kaynak bulamıyor. Öte yandan bazı avukatlar bu insanlara vekalet etmek istemiyor; zira binlerce avukat da hapislere atıldı. Sadece yargıçlar değil, savunma bile baskı ve tehdit altında. Toplumu bir korku havası kapladı. Düne kadar en yılmaz Erdoğan-AKP savunucusu olanlar yapılanları gördükçe kendinden korkuyor. Artık susmak yetmiyor, lehte açıklamalar yapmak, poz vermek, slogan atmak, mitinglere katılmak zorundasınız. Zulüm düzeninin bir parçası değilseniz anında “terörist” ilan ediliyor kodese tıkılıyorsunuz. Bir suçlama atılıyor ve deliller sonra toplanmaya çalışılıyor. İddia edenler iddiasını ispat külfetine girmiyor. Hukukun bu en temel ilkesi tersinden işletiliyor. Hapse atılan, tutuklanan, hakkı elinden alınan insandan masum olduğunu ispat etmesi, kendini aklaması isteniyor.

Türkiye, hiçbir darbe döneminde görülmeyen ağır ve yaygın hukuk cinayetlerine muhatap. Bu zulme maruz kalanlar tabii olarak umutsuz ve yılgın. Hukuki mücadelenin sonucunun olmayacağına inanıyor. Bu nedenle de dava açmayı, avukat tutmayı, ulusal ve U.A mercilere müracaatı abesle iştigal, zaman ve enerji israfı sayıyor. Eylemsizlik bir strateji halini alabiliyor. Öte yandan pek çok insan zulümhaneye dönen adliye binalarından, karakollardan, kamu kurumlarından uzak durmaya “başına iş açmamaya” çalışıyor.

Geniş bir kesimde tükenmişlik hissi ve umutsuzluk var. Fakat hukuki başvurular ve mücadele zaten bugünler için yapılmıyor. Adalet mevcut yönetimden istenmiyor, zulmü sistematik hale getirmiş bu yargıdan beklenmiyor.

Herkes ve hepimiz biliyoruz ve tarih çok defa gösterdi ki bu tür dönemler geçici. Bu günler elbette bitecek ve adalet-hukuk geri dönecek. Bugünkü hukuki başvurular ve müracaatlar adaletin yeniden işleyeceği zamanlar için yapmamız gerekenleri ihmal etmemekten ibaret. Başvurular adalet geri döndüğünde elimizde belge oluşturmaya, zulmü ve mağduriyeti, çökmeyi, gaspı ispata yönelik. Hiç kimsenin zerre şüphesi olmasın ki zulüm düzeni bitecek, işkence, baskı, dikta uygulamaları son bulacak. Herkes hakkını alacak!

Ama eğer bugün bir şekilde hak/hukuk ihlallerini tespit etmez, hukuki süreçleri başlatmaz, hak arama yoluna girmezseniz; haklarınız, mülkleriniz, el konulmuş birikimleriniz, yitirdiğiniz işiniz, statünüz zaman aşımından veya dosyaya sahip olmamaktan dolayı geri dönülmez şekilde yitip gidebilir.

Şu günlerde adaletten, hukuktan, ülkenin sisteminden, devletten hatta milletten ümidinizi kesmiş olsanız dahi haklarınızla ilgili hukuki süreçleri takibi ihmal etmeyin!

Neden?

  1. Zalime teslim olup onlara yardımcı olmamak için
  2. Hakkınızı alabilme imkanlarınızı yitirmemek için
  3. Tarihe ve gelecek nesillere yaşanan zulümlerle ilgili belgeler bırakmak için
  4. Dünya kamuoyuna mağduriyetin boyutlarını belgeli, dosyalı gösterebilmek için
  5. Sonraki zalimlerin topluma yeniden böyle bir zulmü, gaspı kolayca yaşatmamaları için!

İslam insanların canını ve malını, neslini, namusunu dokunulmaz ve her şeye rağmen korunacaklar arasında sayar. Hz. Peygamber Veda Hutbesi’nde bu dünyadan göçerken tekrar bunları ümmetine hatırlatmıştır. Hak müdafaasından vazgeçmek hukuka demokrasiye, evrensel değerlere ve kendimize/ailemize ihanet etmek yanında en başta inandığımız kutsallara saygısızlıktır. Bu hakları müdafaa ederken ölen insan şehit mertebesine yükselir. Kur’an’ı Kerim kötü akıbete uğrayacakları sayarken: “İman edip salih amel işleyenleri, Allah’ı çok ananları ve haksızlığa uğradıklarında kendilerini savunanları” müstesna tutmaktadır (26/227).

M.Akif merhumun dediği gibi “Dünyada tek hak sahibi hakkımı vermem diyendir”. Hiçbir zalim merhamete gelip insanlara hakkını bahşetmez, kendi eliyle vermez. Zalime ve zulme galip gelmek için Don Kişotluk yapmak, kendini açık hedef etmek gerekmez ancak meşru ve tabii hakların takipçisi olmak gerekir.

Mağdurların şu anda hukuk ve adalet beklentisi olmasa dahi mevcut hukuki süreçler işletilmeli ve müracaatlar yapılarak dosya numaraları alınmalı. Bu noktada tecrübeli hukuk adamlarının, avukatların açtığı web siteleri, portallar var ve yardımcı oluyor, bilgilendiriyorlar. Dilekçe örneklerini, başvuru yollarını, nelere dikkat edileceğini ücretsiz olarak paylaşıyorlar. Defalarca kapatılıp engellenmelerine rağmen hukuki yardımlardan yılmıyorlar.

Bu portallar, KHK ile ihraç edilenlerin, KHK ile kapatılan ve mallarına el konulan şirket ve kurumların ve KHK ile öğrencilikleri sonlandırılanların AİHM kararı doğrultusunda OHAL Komisyonuna başvurmaları gerektiğini söylüyorlar. Maalesef bu konuda zaman aşımı var ve son tarih 14 Eylül 2017 görünüyor. Bazı konularda hak arayabilmek için bir buçuk ay kadar bir zaman var.

Hakkınızı aramaktan vazgeçerek Zalimin/Zulmün güçlenmesine, yeni mazlumların doğmasına katkı vermeyin!

Geniş bilgi için aşağıdaki sitelerden yararlanılabilir.

https://medium.com/neyapılabilir

http://www.nasilyapilabilir1.net/#!/OHALKOMISYONUBASVURUSU 

https://drive.google.com/drive/u/0/folders/0B7BYaoTEA4nKdDBScndfUkRvaTg 

Ayrıca neyapilabilir@gmail.com hesabına sorular sorulabiliyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin