Güneydoğu’da internet kesildi… Diyarbakır’da polis müdahalesi

Gözaltına alınan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve Eşbaşkan Fırat Anlı’nın gözaltına alınmasından sonra Belediye ve DİSKİ’de yapılan aramalar sona erdi. Gözaltıları protesto etmek isteyen gruba polis müdahale ederken Güneydoğu’da internet erişilemiyor.

Diyarbakır’da Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’nın gözaltına alınmasını protesto etmek isteyen, aralarında HDP’li milletvekillerinin de bulunduğu gruba polis müdahale etti ve 25 kişi gözaltına alındı.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Aaa onemli degil canim. Tipki Fransa’daki gibi.
    Hem ABD’de de olaganustu hal ilan edilmisti.
    Efendim “Fransa’da bir ilin interneti kesilse yer yerinden mi oynar”; “ABD’ki OHAL kasirga sebebiyle ve tehlike suresince ilan edilen OHALdi” mi dediniz?

  2. Güçlü toplumu oluşturmanın önemli yollarından biri, “asayiş”tir. Bediüzzaman’a göre, özgürlüklerle donanmış bir huzur ve güven ortamı, fertlerin yeteneklerini geliştirmede önemli bir etkendir. Bu nedenle, Bediüzzaman, hayatını “asayişin temini”ne vakfettiği gibi, kitaplarını okuyanları da bu konuda sürekli uyarmıştır. Koruyucu dinamikler bağlamında, sosyal barışı engelleyen manilerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bu bağlamda, sosyal hayat okulundan elde ettiği tecrübelere dayanarak, sosyal barışı dinamitleyen etkenleri şu şekilde sıralamaktadır:

    “Birincisi: Ye’sin, ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.
    İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.
    Üçüncüsü: Adâvete muhabbet.
    Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.
    Beşincisi: Çeşit çeşit sarî hastalıklar gibi intişar eden istibdat.
    Altıncısı: Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek.”

    Bediüzzaman’a göre, bu hastalıkların iyileştirilmesi için, Kur’an eczanesinden alınan ilaçlar kullanılmalıdır. Bu bağlamda, bu ilaçları sunan Risale-i Nur aracılığıyla verdiği mesajları şu şekilde özetmek mümkündür:

    Bir: Güçlü toplum olabilmek için, umutlarını sürekli koruyan ve Allah’ın rahmetinden asla ümidini kesmeyen fertlere sahip olmak gerekir. Toplumsal gücün korunmasında etkili bir dinamik olan “ümit”, aynı zamanda, öncü olmanın da çıkış noktasıdır. Onun verdiği ümit yüklü mesajlarından biri şudur:

    “İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyet’in olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur’âniye ve imaniye olacak. Öyleyse, şimdiki kader-i İlâhî ve kısmetimize razı olmalıyız ki, bize parlak bir istikbal, ecnebîlere müşevveş bir mâzi düşmüş.”

    Bu mesajını delillere dayandıran Bediüzzaman Said Nursi, koruyucu dinamikler bağlamında en çarpıcı cümleyi şu şekilde ifade eder:

    “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehâlet edecekler.”

    İki: Güçlü toplum dinamiklerinden biri de doğruluktur. Bediüzzaman’a göre, doğruluk İslamiyet’in özüdür. Manevi hastalıkların kaynağı da doğruluğun zıddı olan “yalancılıktır”. O halde yapılması gereken, özellikle İslam toplumlarından yalancılığı yok edip, doğruluğu ihya etmekle güçlü toplum oluşturulabilir. Bu, aynı zamanda toplumda güveni de tesis eder. Ticari, sınai ve kamusal ilişkileri de düzene sokar.

    Onun, toplumun koruyucu dinamiklerinden doğruluğa ilişkin verdiği önemli ölçüyü şu cümlesinden anlamak mümkündür: “Evet, her söylediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru değil. Bazen zarar verse sükût etmek… Yoksa yalana hiç fetva yok. Her söylediğin hak olmalı; fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yok. Çünkü hâlis olmazsa su-i tesir eder, hak, haksızlıkta sarf olur.”

    Üç: Bediüzzaman’a göre, toplumu güçlendiren ve bu gücü koruyan önemli dinamiklerden biri de “sevgi”dir. Onun deyimiyle “muhabbet”tir. O, bu konuda şunu ifade etmektedir:

    “Muhabbete en lâyık şey muhabbettir; ve husumete en lâyık sıfat husumettir. Yani, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi temin eden ve saadete sevk eden muhabbet ve sevmek sıfatı, en ziyade sevilmeye ve muhabbete lâyıktır. Ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi zîr ü zeber eden düşmanlık ve adâvet, her şeyden ziyade nefrete ve adâvete ve ondan çekilmeye müstahak ve çirkin ve muzır bir sıfattır.”

    Dört: Bediüzzaman’a göre, sosyal barışı sağlayan ve toplumun koruyucu bir dinamiği de “sosyal bağları” anlamaktır. Özellikle bireyselleşmenin yanlış kullanımından doğabilecek “bencillik”, “neme lazımcılık” ve “adam sende, bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi yaklaşımların önünü kesmek için, Bediüzzaman “müsbet milliyet” kavramı içindeki “hamiyet” duygusunu öne çıkarmaktadır.

    “Kimin himmeti milleti ise, o tek başına bir millettir” derken, “Ben neyim? Benim ne hükmüm var ki…” gibi düşüncelerden bireylerin arınmasını istemiştir. Sosyal bağların fark edilmesini isteyen Bediüzzaman’ın şu cümleleri tüm açıklığıyla ortadadır:

    “Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil. Çünkü, insanın fıtratı medenîdir. Ebnâ-yı cinsini mülâhazaya mecburdur. Hayat-ı içtimaiye ile hayat-ı şahsiyesi devam edebilir. Meselâ, bir ekmeği yese, kaç ellere muhtaç ve ona mukabil o elleri mânen öptüğünü ve giydiği libasla kaç fabrikayla alâkadar olduğunu kıyas ediniz. Hayvan gibi bir postla yaşayamadığından, ebnâ-yı cinsiyle fıtraten alâkadar olduğundan ve onlara mânevî bir fiyat vermeye mecbur bulunduğundan, fıtratıyla medeniyetperverdir. Menfaat-i şahsiyesine hasr-ı nazar eden, insanlıktan çıkar, mâsum olmayan câni bir hayvan olur. Bir şey elinden gelmese, hakikî özrü olsa, o müstesna…”

    Beş: Bediüzzaman sosyal dinamiklerin koruyuculuğu bağlamında, Kur’an-ı Kerim’de önemle vurgulanan meşveret kavramını öne çıkarmaktadır.

    Danışan, eylemlerini başkalarının gözüyle de sorgulamasını bilen fertlerden oluşan toplumların daha güçlü olduğu bilinen bir gerçektir. Demokrasinin temel taşlarından olan “danışmak” kavramı, fevriliğe yatkın olan doğu toplumlarında, nefsin ve duyguların dizginleyici bir özelliği olabilir. Bediüzzaman bu konuda şunları ifade etmektedir:

    “Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şûrâdır. Yani, nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şûrâyı yapmaları lâzımdır ki, üç yüz, belki dört yüz milyon İslâm’ın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak, meşveret-i şer’iye ile şehamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir ki, o hürriyet-i şer’iye, âdâb-ı şer’iye ile süslenip garp medeniyet-i sefihanesindeki seyyiatı atmaktır.”

    Altı: Bediüzzaman’a göre, güçlü toplumun koruyucu dinamiklerinden biri de özgürlükçü ve demokratik bir ortamın sağlanmasıdır. O, meşrutiyet algılamasını vatandaşa sunarken, “dağ ve sahrâyı bir medrese ederek meşrûtiyeti ders verdim” şeklinde ifade etmektedir. Hatta, her yenilikte olduğu gibi, meşrutiyete tepki verenleri, “Birden bana göründü ki, meşrûtiyeti gâyet garip bir sûrette telâkkî etmişler” diyerek, “Nurdan zarar gelmez; gelirse, huffâşa gelir, murdar şeylere gelir. Size, cemî kuvvetimle, âleme işittirecek tarzda bağırarak müjde veriyorum ki; ‘umum İslâm’ın, lâsiyyemâ Osmânîlerin fecr-i sâdıkının geldiğini, hattâ Bâşid başında görüyorum. Faraza, şu devletin yarı milleti, pahasında verilse idi gene erzân ve zulmetle beraber yansa idi gene ucuz!”

    Demokratik ortamın oluşması kadar, güçlü toplum dinamiğini engelleyen istibdadı kaldırmak da Bediüzzaman’ın hedeflerinden biridir. O, istibdada o kadar karşıdır ki, onu “hayvanlık” olarak tanımlamaktadır.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin