Gül ve Kılıç’ın Erdoğan’a yaptığını ABD, Putin’e yaptı

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Dünkü yazımda Rusya’nın saldırganlığıyla ilgili iki soruyu gündeme getirmiştim. İlki, “Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin nasıl bu kadar saldırganlaşacak ortamı buldu?”, diğeriyse “Putin nerede ve nasıl durdurulacak?” sorusuydu. Başka sorulara cevap ararken, bu soruların cevabına girememiştim. İki soru da cevabını bulmuş gibi.

Rus lider Putin’in, nasıl yetiştiği ve ülkesinin başına ne şekilde geçtiğini, pek çok yazıda okumuş, ekranlarda izlemişsinizdir. İşin başkan olmadan önceki boyutuna girmeye gerek yok. Ancak zirveye çıktıktan sonra, Putin dünyada hemen her konuda kapıların bir bir kendisine açıldığını gördü.

Dünyadan yükselen tepkilerin etkisizliği Putin’in bir sonraki adımını daha cesur atmasını sağladı. Yaptığı her hamlede başta ABD olmak üzere Batılı devletlerden önce bir tepki yükseliyor, sonra bu tavsayıp gidiyordu.

Putin bu fütursuz hamleleri insan hakları konusunda, muhaliflerini bertaraf etme konusunda, Gürcistan’dan Kuzey Osetya’yı Abhazya diye koparıp almada, Kırım’ı ilhak sürecinde yaptı…

Putin, bu hamlelerin yanı sıra bir şey daha yaptı. Ülkesinin sahip olduğu zengin doğalgaz ve petrolü, en çok ihtiyaç duyduğu Avrupalı ülkelere en uygun fiyata ve en sorunsuz şekilde vermeyi sağladı. Uyguladığı bu taktikle de Avrupa ülkelerini kendine bağlı değilse de bağımlı hale getirmiş oldu.

Putin yönetimindeki Rusya, bu “ucuz ve sorunsuz gaz verme” politikasını özellikle sanayisine en çok ihtiyaç duyan Almanya için yaptı. Alman sanayisini ve toplumunu kendine bağımlı hale getirmeye çalıştı.

Ekonomik bağlarını Batıyla, bağımlılığını ise Rus doğalgazı, petrolü ve buğdayıyla kuran Türkiye ise en olumsuz etkilenen ülkelerden biri olacak gibi görülüyor. Türkiye, enerjide yalnız bugününü değil, Akkuyu nükleer santralini de bu ülkeye kurdurarak geleceğini de bir anlamda Rusya’ya ipotek ettirmiş oldu.

Rus liderin saldırganlıkta kendini bu kadar pervasız ve engellenemez görmesinin ardında ABD’nin ve Batılı ülkelerin etkili tavır takınamamaları yatıyor. Kendini durdurulamaz zanneden Putin, şimdi hem dünyaya aslında da kendi ülkesine zarar veren bir lider haline dönüştü.

ERDOĞAN’I HUKUK TANIMAZ NOKTAYA GETİREN ABDULLAH GÜL OLDU

Putin’in global çapta yaptığını biz de ülke içinde deneyimledik. Tayyip Erdoğan, başbakan olduğu ilk dönemde kuvvetler ayrılığı ilkesine uymaya azami titizlik gösterdi. 2007’de Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olarak seçilmesinden sonra Erdoğan, yeni bir kimlikle karşımıza çıktı.

Her defasında sınırlarını biraz daha zorlayan, kimi zaman yasamanın, kimi zaman yargının alanına giren Erdoğan, karşısında kararlı bir tavır görmeyince bir adım ötesine geçti.

Erdoğan’ın sınır aşımlarını durdurması gereken iki isim vardı. Biri Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Abdullah Gül, öteki Anayasa Mahkemesi başkanlığı koltuğunda bulunan Haşim Kılıç idi.

Erdoğan, elinde tuttuğu medya gücünü ve kamuoyu desteğini bu iki isim üzerinde baskı, dahası korku salmak için kullandı.

Gül’den “İcra makamında ben varım” diye gönderdiği her yasayı onaylamasını isteyen Erdoğan, bu çıkışlarından her defasında istediği sonucu aldı. En tipik örneğiyse 2014 yılında hükümetin kısıtlamalar getirmek için hazırladığı İnternet Yasasında yaşandı. İktidar, 17-25 Aralık sonrasında ortaya saçılan yolsuzlukların gizlenmesi amacıyla hazırladığı yasayı onay için Köşk’e gönderdi.

Cumhurbaşkanı Gül, hükümetin hazırladığı yasayı onayladı ardından da sosyal medya hesabından dert yanma acizliğini sergiledi:

“Bir süredir gündemdeki internet yasası hakkında yoğun mesajlar gönderiyorsunuz. Mesajlarınızda özellikle iki husus üzerinde itirazlar ilettiniz. Bu iki noktaya ilişkin sakıncaların esasen ben de farkındayım. Nitekim, Hükümetimizle temasa geçip bu iki noktaya ilişkin düşüncelerimi paylaşmış ve bunların düzeltilmesini istemiştim.”

AYM Başkanı Haşim Kılıç ise, anayasaya aykırı olduğu bilinmesine rağmen çıkarılan pek çok yasanın iptali yerine iptal talebini geri çevirdi.

Sonra da bu iki isim, pişmanlıklarını farklı ortamlarda değişik şekillerde ortaya koyarak yakındılar. Kaybeden hem kendileri, hem ülke oldu. Dahası, dizginleri eline alan şahıs için de sonu kimseye hayır vermeyen bir süreç başladı.

Erdoğan örneği yerelde, Putin örneği dünya çapında yaşanıyor. Birisi Türkiye’yi ötekisi dünyayı bir belirsizliğe doğru hızla sürüklüyor.

DÜNYA PUTİN’E GEREKLİ DERSİ VERECEK, KAYBEDEN RUS HALKI OLACAK

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalde neler yapacağı ve dahası nerede duracağı sorusu şu sıralarda cevabı aranan en önemli soru haline geldi. Bu soruya net bir karşılık vermek henüz mümkün değil.

Putin bu duruma ABD sayesinde geldi. Ama bundan sonra yaşanacaklar, geliş sürecinden hayli farklı olacak.

Batılı ülkeler, İngiltere’nin öncülüğünde başlattığı en ağır ekonomik müeyyidelerin kapısını açmış oldu. Rusya’nın uluslararası döviz transfer sistemi olan Swift’ten atılması iki ucu keskin bıçak olmasına rağmen en çok Moskova’yı sıkıntıya sokacak. Putin’in savaşı finanse etme yeteneği ve ülkesinin ihtiyaçlarını karşılama imkanı büyük ölçüde azalacak.

Bu adımdan sonra Rusya’nın yurt dışından bir mal alması ve mal satması belli kalemler dışında kolay olmayacak. Yeni yaptırımlar, Rusya Merkez Bankası’nın varlıklarını da kullanılamaz hale getirecek.

Rusya, 640 milyar doları bulan döviz rezerviyle yürümeye çalışsa da bunu ancak çok zorlu yollardan yapabilecek.

Öyle anlaşılıyor ki Putin’in ihtiraslarının bedelini, Ukrayna halkı canıyla ödeyecek. 21. yüzyılın Hitlerine, kısa süre içinde ülkesinden öngörülenden daha çok tepkiler yükselecek.

Putin’in saldırılarına karşı İkinci Dünya Savaşı günlerini yaşayan Ukrayna halkı, direnişini sürdürürse dünyayı değiştirme yolunda bir adım atmış olacak.

Hem ülkesi içinden yükselen tepkiler, hem de Ukrayna’da sergilenen direniş sayesinde dünya Putin belasından kurtulmuş olacak.

“Komedyen” diye dalga geçilen Volodimir Zelenski’den gerçek bir lider çıkar mı? Bu sorunun cevabı muhtemelen bir haftadan daha kısa sürede alınmış olacak.

Batılı ülkeler, Putin’in oluşturduğu kaos ortamını fırsata çevirip Rusya ve Çin’in gücünün kırıldığı bir ekonomik düzen oluşturmaya giriştiler.

“Alçalır elbette haddinden ziyade yükselen” sözünü Muallim Naci söylemişse de onay makamı bütün insanlık olmuştur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Çok yerinde bir tesbit.Yurekten tebrik ederim . Abdullah Gül ve Haşim kılıç tarihe kara bir leke olarak düşecekler.
    Tarih en ağır şekilde yargılayacak bu iki korkak ve makam sevdalısini.Tarih te affetmeyecek bizde!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin