Gönüllü hareketlerde maaş alıp almama

YORUM | PROF. DR. OSMAN ŞAHİN

Son zamanlarda çok konuşulan konulardan birisi de hizmet eden insanların Hizmet’ten maaş alıp almamaları hakkındadır.

Yaşanan süreçte bu kurumlara el konulmuş ve Hizmet’in finansman imkanları ellerinden alınmıştır. Hizmet insanlarının ekseriyetinin çalışma imkanları da azalınca maddi imkansızlıklar had safhaya ulaşmıştır. Hizmet fertlerinin zaruri ihtiyaçlarının karşılanmasında bile çok büyük problemler yaşanılır hale gelmiştir. Dolayısıyla her şeyden önce, bu mazlum ve mağdur edilen insanların ihtiyaçlarını karşılamak, Hizmet’in en önemli meselesi haline gelmiştir. Durum böyle olunca, halen Hizmette bir takım hizmetleri yerine getiren insanların maaş alıp almamaları konusu gündem olmaya başlamıştır.

Günümüzde bu şekilde çalışanların sayısı, süreç öncesine göre çok önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır.  Daha önce Hizmet birimlerinde vazife yapan çok sayıda insan, gittikleri yeni coğrafyalarda kendilerine yeni işler bulmuşlardır. Bunlardan özellikle Batı’ya hicret edenlerin büyük ölçüde ihtiyaçları gittikleri yerlerden karşılanmaktadır. Yeni gelinen noktada, bu yerlerde, mümkün olan bazı yerel imkanlar da seferber edilerek, Hizmet’e maddi anlamda bir yük getirmeden de bir takım hizmetler deruhte edilebilmektedir.

Bütün bunlar, acaba hiç bir maaşlı eleman olmadan bu hizmetler yapılamaz mı gibi  düşünceleri gündeme getirmiştir. Maddi sıkıntıları da hesaba katınca ve mesele bütüncül bir bakış açısıyla ele alınmayıp, sadece bazı hususlara odaklanınca bu düşünceler kulağa hoş gelmektedir. Ama unutulmamalıdır ki, bütüncül bir bakışla konular tahlile tabi tutulmadan, ifrat ve tefritlerden uzak sağlıklı analizler yapılmadan, sebepler ve sonuçlar arasındaki ilişkileri daha doğru olarak ortaya koymak mümkün olmayacaktır.

Maaş almak beklentisizlik düsturuna aykırı değildir…

Öncelikle Hizmet Hareketi’nin bugünlere gelmesinde, bütün mesailerini bu işe hasreden, kendi mesleklerini ve kariyerlerini feda eden, çok büyük özverilerde bulunarak koşturan insanların emeklerinin çok büyük payları ve rolleri vardır. Hocaefendi’nin sohbetlerinde, bu beklentisizlerin yaptığı hizmetlerin destanlaştırılmasına çok defa şahit oluruz. Bütün ömürlerini Hizmet’e veren bu insanlar da ağaç kovuğundan çıkmadıklarına göre, bunların ihtiyaçlarına cevap verecek bir maaşın onlara takdir edilmesi kadar doğal bir şey yoktur.

Üstad hazretleri de hem kendisinin, hem de bazı talebelerinin ihtiyaçlarını telifden gelen sermayeden karşıladığını Emirdağ Lahikası’nda “Vasiyetnamenin Bir Zeyli” başlıklı mektupta ifade etmektedirler. Hocaefendi de “Tiranlar ve Adanmışlar” başlıklı Bamteli’nde kendi geçimini ve misafirlerinin masraflarını telif haklarından gelen parayla karşıladığını ifade etmektedirler. Ayrıca okuttuğu talebelerinin bursları gibi giderlerlerin de bu sermayeden karşılandığı bilinmektedir.

Hz. Ebubekir (ra) efendimiz kendisine hilafet vazifesi verildiğinde, hayvanların sütlerini sağmaktan elde ettikleri parayla geçimini temin etmekteydiler. Fakat bu iş, hilafet vazifesini yerine getirmeye engel olunca, O’na bir maaş takdir edilmiş ve mesaisinin tamamını hilafet işine tahsis etmesi kendisinden istenilmiştir.  Maaş almamak gerektiğini savunanlar her nedense, süt sağmakla geçinme meselesini delil olarak ileri sürmekte, ama sonrasında, buna engel olunarak bir maaş takdir edildiği hakikatini gözardı etmektedirler.

Dolayısıyla mesailerini Hizmet’e tahsis edenlerin maaş almalarında hiç bir engel bulunmamaktadır. Bilakis, özelliği olan bazı işlerde, vazifelerin sağlıklı eda edilebilmeleri  açısından böyle olmasında zaruret vardır. Bu zaruri olan maaşların takdir edilmesi, beklentisizlik düsturuna aykırı olmayan ve realitenin de gerektirdiği bir durumdur.

Hocafendi imamlık ve vaizlik yaptığı dönemde, Allah’ı (cc) anlatmanın karşılığında maaş almanın verdiği huzursuzluğu, Mustafa Sungur Ağabeyin Üstad Hazretlerine ait bir hatırasını dinledikten sonra aşabilmiştir. Bir cami imamı devlet tarafından kendisine takdir edilen maaşı alıp alamayacağını sorduğunda, Üstad Hazretleri, eğer başka bir geçim kaynağı yoksa bu maaşın kullanılabileceğini  ifade etmişlerdir.

Eğer bu işte bir yanlışlık olsaydı bugüne kadar geçen zaman zarfında böyle bir uygulamaya herkesten önce Hocaefendi karşı çıkardı. Nitekim hususi bir sohbetinde, geçmişte farklı ele aldığı üç hususta artık farklı düşündüklerini, bunlardan bir tanesinin de eskiden sıcak bakmadığı ama artık öyle düşünmedikleri Hizmet’ten maaş alma konusu olduğunu ifade etmişlerdir.

Realitenin gereği olarak bazı hizmetlerin yapılabilmesi için bütün mesailerini bu işe tahsis eden insanlara ihtiyaç vardır. Aksi takdirde çok sayıda hizmetler yapılamayacaktır. Böyle bir düşünce, dengeden uzak ifrat derecede uygulandığı zaman, önemli bazı işlerde istihdam edilecek insan bulma problemi baş gösterecektir.

Günümüzde, başarılı olmak ve daha verimli olabilmek için ihtisaslaşmaya verilen önem bütün dünyada kabul edilen bir husustur. Benzer şekilde, Hizmet içindeki  bazı işlerin tam olarak yapılabilmesi için de uzmanlaşmaya ihtiyaç vardır. Uzmanlaşma gerektiren işler için de bazı elemanların istihdam edilmesi zarureti vardır.

Bu ifade edilenler ile beraber, Hz. Ebubekir (ra) efendimizin hilafet gibi çok ağır bir vazife yükleninceye kadar süt sağarak ve İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretleri’nin yaptıkları onca manevi hizmetlerinin yanısıra tüccarlık yaparak geçimlerini sağladıklarını da unutmamak gerekir. Buna binaen mümkün olduğu kadar, Hizmet insanlarının bir taraftan üstlerine düşen hizmetleri yerine getirirken, diğer taraftan da geçimlerini kendi imkanları ile sağlamaya çalışmaları da bir hedef olarak kabul edilmelidir. 

İfratlara ve tefritlere girmeden mesele ele alındığında, aşağıdaki hususların realize edilmesine ihtiyaç vardır.

Hizmette yapılacak işlerin bir sınıflandırmaya tabi tutularak, hangileri için tam mesai gerektiği ve hangileri için yarı zamanlı mesai gerektiğine dair bir planlama çalışması yapılması gerekmektedir. Tam mesai gerektiren işlerde maaş takdir edilmesi zaten normaldir. Yarı zamanlı işlerin hangileri için ve ne kadar maaş takdir edileceği ise ayrıca çalışılmalıdır.  Buradaki amaç, maaş alma meselesini minimize etmek olmalıdır.

Hulefay-ı Raşidin efendilerimizin uygulamalarından hareketle, takdir edilecek maaşın halkın ortalama yaşam standartlarına uygun ve hatta biraz da altında olmasına ve böylece bunun bir kazanç kapısı olarak görülmemesi gerektiği tavsiye edilmektedir. 

İstişarelerin de hakkı verilerek, finansman kaynaklarının en verimli bir şekilde kullanılmasına gayret edilmelidir. Gereksiz istihdamların ortadan kaldırılmasına ve mümkün olan bazı işler için ise maaş almayacak insanların istihdam edilmesine çalışılmalıdır. Su-i istimallerin ve yanlış istihdamların önünün alınabilmesi için, bu hususta alınan kararların denetime açık olması ise bir zarurettir. İstihdam ile ilgili bütçe çalışmaları yapılmalı, yapılacak denetimlerle, bütçelere uygun hareket edilip edilmediğine bakılmalıdır.

Tam mesai ile çalışan maaşlı personelin yarı zamanlı da olsa kendi mesleklerini ifa etmeleri ve donanımlarını geliştirmeleri de planlanmalıdır ki, birgün istihdam edilememeleri durumunda ciddi mağduriyetlere maruz kalmasınlar.

Ayrıca yönetim kararlarının alındığı istişare toplantılarında, maaş alan ve almayanların dengesine de dikkat edilmelidir. Kararlardaki isabetliliğin artması açısından maaş almayanlardan da yeterli sayıda insan bu toplantılarda bulunmalıdırlar. Bu husus, istişarelerin sıhhati ilgili daha önceki yazılarda ayrıca ele alınmıştır.

Bir gün yaşanan hadiseler zorlar ve yapılan hizmetler için imkanlar yetersiz hale gelirse, gerektiğinde Hizmet insanlarının pazarın yolunu tutmasını da bilecekleri Hocaefendi tarafından ifade edilmiştir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

16 YORUMLAR

  1. Hocam avrupada işsizlik sorunu yok. Türkiyeden bir çok eski bölgeci avrupaya geldi ve şu an sosyalden geçiniyorlar. Burda insanlar. Az çalışıp geçinebiliyorlar. Özellikle bölge sistemi için bu insanlar değerlendirilebilir. Yazınız güzel ama genel yazmışsınız. Her şekilde yorumlanabilir. Keşke daha detaylı yazsaydınız.

  2. Bu yazilanlar hikaye, neden maas alirlarki? Hz Ebubekir’den(ra) daha mi yogunlar, sabah herkes ciksa rizkini arasa, sonra oglenden Sonra vs isini bitirse gelip hizmet edemez mi? Illaki kulliyen sistem dibe mi vurmali ki, bunlar anlasilsin, turkiyede insanlar temizlik ciraklik yapiyorlar once diploma vs yes ragmen, bizim yurtdisindaki muhtesem “abiler” sabahlari oglenleri calismayinca ne yapiyorlar? Ziyaretler mi yapiyorlar? Cok ziyaret etselerdi, etraftaki garibanlarin kapilarini calarlardi patron ve CEO Lar. Sagligi yerinde plan Herkes sabah calisabilir ve mesaisini ona gore tanzim eder ve etmeli.

    • Arkadaşlar niye yorum yazmıyorlar bu yazıyı iki kişi mi okudu?Salih beyin yazısı değerlendirilinebilir
      Arkadaşlar gerçek anlamda kendine çeki düzen vermeli yeni yetişen nesle gerçekten örnek olmalı haz Ebubekir örneği sözde kalmamalı

    • Benim bulundugum yerde abilerin gayretlerine ben sehadet ederim. Eger bir burs aliyorlarsa da analarinin ak sutu gibi helal olduguna eminim. Lutfen herkesi bir keseye koymayin.

  3. Merhabalar. Söyledikleriniz çok makul ve surat-I müstakim üzerine bir çerçeve çiziyor. Yaptığı manevi vazifelere mukabil maaş alma hususunda insanları itiraz etmeye iten şey, bazı yerlerde bulunan bu şahısların yaşam standartlarıdır. Bulunduğum yerde bu şekilde gelen şahıs etrafta normal şekilde çalışan ve orta düzeyde geçinen hiç kimsenin binemeyeceği kadar pahalı bir jipe binmektedir. Yaşadığı ev normal bir insanın kirasını karşılamakta zorlanacağı bir muhitte ve büyüklükte bir evdir. Kendisinin şu anda binmekte olduğu jipi bulabilmek için bir sene boyunca araştırma yaptığını duymuştum. Hizmetten bu dönemde maaş alan bir insanın böyle bir şeyle anılıyor olması kadar çirkin, rahatsız edici bir şey bilmiyorum. Bu tür insanlar yüzünden hizmetten soğuyan onlarca kişi sayabilirim. Tüm bunları gördükten sonra o şahısların manevi bir söylemleri şahsen bana ve bir çok kişiye tesir etmemekte ve zaten kimse de onları kale almamaktadır. Tevazu ve mahviyetin mümeyyiz vasfı olduğu Hocaefendi ve üstad hazretleri gibi ve onların talebeleri gibi zatların yaşayışlarını biliyoruz. Burada manevi vazifeyle gelen birisi vasat ne ise o şekilde yaşamalıdır. Eviyle, arabasıyla, kılık kıyafetiyle lükse kaçmamalı ve asla göze batmamalıdır. Aksi halde manevi anlamda kopuşlar kaçınılmaz olur. Bizler Zübeyir abilerin, Tahiri abilerin hayatları ile büyüdük. Kendimizi yozlaşmış görsek de manevi olarak bize önderlik etmesini beklediğimiz kişilerin aynı yozlaşmaya maruz kalmadığını bilmek isteriz. Ama bir abi benim asla satın alamayacağım bir jipe binebilmek için bir sene araştırma yapmışsa ona karşı benim nasıl bir manevi muhabbetim olabilir? Bir karar vermeli insanlar, hakikaten bu hizmetin manevi lideri olmaya namzetler mi? Vazgeçebilecekler mi dünyevi (ekstra lüks) hazlarından? Yok vazgeçemiyorlarsa başkalarının katili olmaktansa vazifeyi bıraksınlar. Burada o jipi helal parayla alıp almadığını sorgulamıyorum. Zaten helal paradır onda şüphem yok. Ben burada manevi temsilci görmek istiyorum. Tevazuu görmek istiyorum. Ama göremiyorum. Benim için gerisi hiçbir mana ifade etmiyor. Ben derken orta sınıf, hizmet dairesi içinde yetişmiş sıradan insan prototipinden bahsediyorum. Hocaefendi’nin bu konuya onca vurgusu varken bamtelilerde, daha kendisi sindirememiş insan mı bana onun manevi vekaletini sunacak? Sadece gülüyorum artık inanın 🙂

  4. Hep nedense hizmet-maas meselesi ele alinsa Hz.Ebu Bekir(r.a) ornegi veriliyor,pek guzel,pekala herkes Ebu Bekir(r.a) in yaptigi isimi yapiyor?Keske herkes bir Ebu Bekir(r.a.) azmi, gayreti ve hassasiyeti gosterse.Calisanlar(ise baslama bitis vakti belli,hesap verecegi bir patronu olanlar) erken kalkip isine gidiyor gun boyu rizkini kazanmak icin, ya mesai kavrami olmadan calisip maas alanlar? (ise baslama bitis ve patrona hesap verme sorunu olmayanlar)
    Hz.Ebu Bekir yeri geldiginde malinin yarisini bagislayabiliyor,ya gunumuzun Ebu Bekirleri?

  5. Hayırlı günler ;Aslında bu yazı hizmetin bundan sonra nasıl yapılacagiyla ilgili. Şeffaf olması gereken konuların başında hizmet ve kurumlarının işleyişi geliyor. Bu da her aşamasında gerekiyor.”Bolgecilik” denen sistem tamamen kalkmalı.Herşey resmi kurumlar dernek,sosyal kulup,vakıf….ülkelerdeki insanlar hangi kurumları kullanıyorsa o şekilde yapılmalı. Şuan geldiğim bu ülkede gönüllülük ne demekmiş bir kez daha idrak ettim.Lütfen herkes rızkını kazanacağı bir işte çalışsın. Kurulan kurumun resmi bir tane başkanı yöneticisi neyse prosedür olsun. Bunun dışında herkes “gönüllü” olsun. Verilen aidatlar belli, yöneticinin maaşı ve giderleri belli ,etkinlikler için yapılanlar belli olmalı..Ülkemizde ve iltica edilen ülkelerde çok zor durumda olanlar var.Butun yardımlar onlara ulaştırilmalı. Şimdiye kadar “fedakarlık ya hu” çekenler bunun hakkını vermeli. Teşekkürler.. .

    • Zeynep hanım cok iyi ifade etmiş. Tüm maas ödemeleri resmi kayıtlı şeffaf olmalı, sadece resmi olarak gösterilen insanlar tam zamanlı olmalı,
      Kısacası içimiz dışımız bir olmalı.

  6. Eski hal muhal artık. Dolayısıyla bir kurumda veya şirkette çalışanlar hariç kimse hizmetten maaş almamalı. Sistem gönüllülük esasına göre planlamalı ve iyi bir mesai tanzimiyle isteyen bu işleri meccanen yapmalı.
    Bu kolay mı? Hayır. Çünkü içten büyük bir direnç var. Kimse yeni bir sisteme geçmek istemiyor, eski alışkanlıklarını devam ettirmek istiyor. Ancak değişim kaçınılmaz ve bu realiteyi göremezsek Hizmet, küçük ve marjinal bir gruba dönüşebilir. Bu kadar hadiseden sonra hiçbir şey yokmuş gibi hareket etmek en büyük faciadır. Allah sonumuzu hayretsin.

  7. Gelir azaldikca, calismalarin azaldigi inkar edilemeyecek bir gercek. Iyi bir organizeyle, bedava gonulluluk enerjisinin (free voluntering energy) devreye sokulmasi, verimliliği olumlu yonde etkiler. Oncelikle yapilmasi gerekenlerden biri guven ortaminin saglikli bir sekilde tesisidir. Ben bu satirlari yazarken, bunu okuyacak yorum editoru arkadasima guveniyor muyum? Idare ne kadar guveniyor. Mesela: “simdi haftasonu oldugundan muhtemelen cok gec gorecek” diye mi dusunuyorum? Veysel beyler: “paramiz yok, gonullu birkac kisi bulup su okuyucularla etkilesimi arttiralim, yorumlari cogaltalim” diye dusunuyor mu mesela? Ya da “bosver, kimseyi ucretsiz calistiramayiz, biz zaten yazacagimizi yaziyor, diyecegimizi diyoruz; okuyucunun yorumlari cok da lazim degil” diye mi dusunuyorlar…

  8. Hocam, dimağınıza, ağzınıza, elinize sağlık. Bam telimi bilmem ama önemli tellerden birine dokunduğunuz belli. Yeniden akort edilinceye kadar da, kabiliyetlere göre değişik yerlerde farklı tınıların dinlenmesine yol acacak gibi görünüyor… Yani demem o ki, arkadaşların da kulaklarına sağlık…

  9. Hocam ellerinize saglik. Cok guzel, cok yerinde bir yazi olmus. Bazi isler var ki tam zamanli yapilmayinca olmuyor. Bizim burda boyle dediler herkesi piyasaya gonderdiler ama maalesef simdi cocuklarimiza bakacak rehber bulamiyoruz.

  10. Calismayanlar,sahabeden bahsetmesin lutfen,bana sen Carsinin yolunu goster demeyenler abi olamaz, zeynul abidin gibi beklentisiz bir sekilde insanlari ziyaret etmeyenler neyi temsil ediyorlar? Hz Ebubekir, Halife iken, (peygamberden sonra insanlarin en hayirlisi) birinin yaninda calisiyordu, vefat ettiginde, geriye biraktiklari icinde(hz omer diyordu) bunu kullandim bunu biraktim, …

    Varsa Boyle abilerimiz ki, varlar, ama kac tane? Mehmet akifin dedigi gibi…

    Gosterin sahabeye gercekten benzeyen bana….(varlardi eskiden cok fazla)

    Kaç hakiki Abi gördüm duydumsa, hep makberdedir;(gerci Hala azda olsa var)

    Hasbilik digergamlik kardeslik, bilmem amma, galiba göklerdedir;…

    Yazik, hala koltuk makam sevdasi devam, hala maas devam..uyanmayacaklar malesef. Oysa alem perisan,

    Turkiyedekiler perisan…dunyadakiler perisan ama abi dedilerimiz imkan var ama calismiyorlar, in a in siz calisinca bu hizmetler daha derli toplu surer..(sozum 60 yas altina) ustundekilere vefa geregi sozum yok).

    Neyse, asLinda anlayana iki laf yeter,

    Edep yahu….

  11. Basimiza ne geldiyse bu profesyonel dediklerimizden geldi (burada KYD, GYV gibi kurumsal dernek ve sirketleri dahil etmiyorum). O profesyoneller (!) oyle sahiplendiler ki i$e, kimi zaman geldi daha basarili olabileceklerin bile onlerini tikadilar. Artik bundan sonra birakin herkesin helal bir kazanci olan meslegi olsun, bu gonulluluk islerini yari-zamanli yurutsunler. Hatta sik sik yonetim kurullari degissin, kurul uyeleri degissin. Bunu yazili metinle kayit altina alsinlar. 2 -3 yilda bir yonetim kurulu kendini feshetsin ve devami olan bir kurulu secene kadar en fazla 2-3 ay gecici olarak yonetsin. Kurullar canli organizmalar gibi olsunlar, kendilerini surekli yenilesinler. Iste o zaman saha kalkar bu hareket. Surec oncesinde herkes statukocu ve herkes statik idi. Cunku biliniyordu ki, ne deseler ne yapsalar baskana laf anlamayacaklar. Bunu da zaten 1 denediler olmadi, 2 denediler olmadi, sonra vazgectiler akintiya karsi kurek cekmekten. Iste o yuzden hiz,erler geriledi ve dinamizm kayboldu. Artik gelinen noktada statukoyu birakalim da, herkesin sozu gecsin, kimse baskana yakin diye sozu kabul edilir olmasin ya da baskan gibi dusunmuyor diye diger uyelerce de soylediklerine biyik altindan gulunmesin, ki bu alaya alma hadisce de kinandigi/yasaklandigi halde, akli evveller hic bir yazili emri (kurani) umursamadiklari gibi, sunneti de cocuklarini sunnet ettirme gelenegi gibi algiladilar.32 farzi kuran kurslarinda ezberleyenler, ezberledikleri ile kaldilar sadece. Gercek manada hakkiyla ne farzi bilebildiler ne de sunneti. Eee, devranin boyle devam etmeyecegi cok acikti da, kafaya tokmagi yemek akli basa ancak getirebildi. Vesselam.

  12. Ben hizmetin vakıflarında ücret mukabili çalışmış biriyim ve yeminle söylüyorumki israftan başka birşey görmedim .. esnafın muhalefetine rağmen saray gibi dernekler, içi boş bir faydası olmayan çok dernek gördüm.. kuruluş amaçları illaki faydalı olmak , hizmet etmek ama uygulamada böyle olmuyor işte.. Hz Ebu beki örneği çok doğru bir örnek olmamış kanaatimce. Çünkü O zaatlar kazandıklarını ciddi bir şekilde himmet edebiliyorlardı.Hizmetteki en büyük sıkıntı maaş almaktan ziyade , “ maaş alanı eğri kılıçlarıyla düzeltecek” bir tabanın olmayışıdır. Herkes tavandakilerin hesap vermesini bekliyor ama bir hata gördüğünde taban genel olarak halı altına süpürüyor.. şuan bir çok arkadaş mülteci.. bulundukları ülkeleri iyi irdelersek iyi bir organizasyonlar az personel istihdamı ile bir çok işin gönüllü olarak halledilebileceğini görebiliriz.. bunun için taa 1500 sene evveline gidip hz Ebu bekiri yattığı yerden rahatsız etmeye gerek yok .. yazarda bu hataya düşmüş günümüzde 1500 sene evvelinden daha güzel ve yakın örnekler bolca mevcut .dönüp avrupa ve ABD kiliselerinin vakıf ve derneklerin gönüllülük esasıüzerine nasıl güzel hizmetler yaptıklarını incelese daha daydalı olurdu diye düşünüyorum.. ayrıca bu konudaşöyle bir düşünceye sahibim ; Tr de iken her yerde olmak namına aşırı israfcı bir hal alan hizmet kurumları Avrupa ve ABD de bu düşünce yapısından vazgeçmelidir. Çünkü 10 senesini derneklerde geçirmiş biri olarak bir çok vakıf ve dernekte hizmetle duygu ve düşünce birliği içinde olmayan yaptığı işi sırf maaş için yapan çok insan tanıdım..diyelimki bulunduğumuz bölgede toplam 500 kişiyiz ve bunlardan 5 kişi gönüllü çalışmaya razı . İnanın bu 5 kişideki saffet ve durulukla elde edeceğiniz bereketi parayla çalıştıracağınız 50 kişiden elde edemezsiniz.Tr döneminde bir çok yönetici arkadaş işin manevi boyutunu genel olarak hep atlayarak “ profesyonelce” iş yapmaya çalıştılar.. sanki kendileri o makamları hak ederek geldiler.. bir kısmı iş bilmez, sadece baştaki abi ile iyi ilişkiler sahip olduklarından dolayı o makamlara gelmişlerdir.. ama sorsan bir halt bildiğini sanmaktadır. Piyasada iyi derecede bir memur kaç para maaş alırken bizim bölgeciler , idareciler istanbulda ne maaş almaktaydılar..ciddi israflar yapılmıştır.bir örnek vermek isterim .. bulunduğum kurumdaki bir arkadaş geçim derdinden dolayı toplantı sonu “abi” denen insani ilişkileri hizmette en berbat diyebileceğim tanınmış bir zaattan aldığı maaşa zam yapılmasını talep eder bu “ insan görünümlü abi denen zat” arkadaşa gülerek “ hizmetten aldığın para ile ev mi alıyorsun” diyerek mevzuyu kapatır…ama 15 temmuzdan sonra bu “abi” nin çok lüks bir siteden 1.5 milyon tl ye yıllar önce ev aldığı ortaya çıktı…bu örnekte 2 yanlış durum var 1. Arkadaşın geçinemiyorum diyerek zam istemesi .. bu arkadaş hizmette vazifeye başlarken kendi kendine şunu demesi gerekiyor “ burası bir hizmet kurumu ve ben her anlamda fedakar olmalıyım gerekirse az maaşla budurumu idare etmeliyim. Ha edemiyorsam ben bu vebalin altına girmemeliyim..
    2- “abi” diye bu kurumun başında olan kişinin örnek birisi olması, altında çalışanlara güzel bir örnek teşkil etmesi..ama bizim “abi” ülke ziyaretlerinde yereldeki ülke musullerinden bile küfür yiyecek bir kişiliğe sahipti.. hatta bir gezide bir büyük bölgecinin abiye beddua ettiğine bile şahit oldum .kardeşim işin özeti bir tarafına güvenmiyorsan kimsenin parasıyla kendine bir hayat kurma git piyasada çalış bari vebale girmezsin.. bırakın hz Ebu bekiri , ortada kapı gibi EBU ZER EL GIFFARİ var birazda bundan örnekler vererek hizmet nasıl yapılır onu anlatın …hizmet niye avrupada güçlü değilde fakir ülkelerde güçlü.. çünkü avrupaya para ile birşey anlatılamıyor ama garibim afrikya parayı bastırdın mı hizmet oluyor .. bu mantık problemli…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin