Gölgede kalınca solan yıldız: Figo 

HABER-PORTRE | HASAN CÜCÜK 

Luis Figo, ‘Avrupa’nın Brezilyası’ Portekiz’in Eusebio’dan sonra yeşil saharala sürdüğü ikinci büyük yıldız oldu. Sporting’de başlayan kariyerinde Barcelona döneminde dünyanın en iyilerinden biri oldu. Real Madrid’e giderek, Barcelona taraftarının öfkesini üzerine çeken Figo, Zidane’nin gelmesiyle ikinci plana düşmenin sıkıntısını yaşadı. Figo’nun kariyerinde gölgede kalmak diye kavram yoktu. Önce Zidane ardından David Beckham, Portekizli oyuncuyu gölgede kalmaya zorlayınca kalitesine yakışmayan bir performans ortaya koymaya başladı. Kariyerini noktaladığı Inter dönemi ise adına hiç yakışmayacak şekilde sonlandı. 

Luis Filipe Madeira Caeiro futbol dünyasının Figo olarak tanımladığı yıldızın tam adıdır. 4 Kasım 1972’de Almada’da doğan Figo 1990- 95 yılları arasında Portekiz’in ‘yetenek fabrikası’ Sporting Lizbon’da top koşturdu. Gençlik döneminde Portekiz’i Avrupa ve Dünya şampiyonasında zirveye çıkaran takımın en önemli figürlerinden biri olan Figo aynı başarıyı büyüklerde gösteremedi. Johan Cruyff tarafından Michael Laudrup’un boşluğunu doldurmak için 1995 yılında Bercelona’ya transfer edilen Figo gerçek kimliğini Nou Camp’ta buldu. Kısa sürede Katalanya’nın sevgilisi olan Figo sağ kanatta öldürücü çalımları ve müthiş ortalarıyla Avrupa’nın yıldızları arasına adını altın harflerle yazdırdı. 

Barcelona – Figo ayrılmaz ikili olduğu bir dönemde 2000 yılında Barcelona’dan ayrılıp ‘ezeli’ rakip Real Madrid’e transfer oldu. Figo sevgisi bir anda Katalanya’da yerini nefrete bıraktı. Para için Real Madrid’i tercih eden Figo’ya tepkiler bitmek tükenmek bilmedi. Figo’nun resminin olduğu paralar yakıldı, Real Madrid formasıyla Nou Camp’ta çıktığı ilk maçta pet şişe yağmuru ve ıslıklarla 90 dakikayı tamamlayamadan oyundan çıktı. Real Madrid’de Raul’la birlikte ilk sezonda iyi işler yapan Figo’nun futbolunun gerilemesi, üzerine ‘kuma’ gelmesiyle başladı. Zidane’nin gelmesi Figo’yu gölgeye iterken, Ronaldo ve Beckham’ın Real Madrid forması giymesiyle Figo yıldızlıktan ‘sıradan’ bir kimliğe büründü. Özellikle 2003’te futbolundan çok reklamıyla gündemi meşgul eden Beckham’ın gelişi Figo’yu bir anlamda küstürdü. Zidane Real Madrid’e damgasını vururken Figo sadece attığı ve kaçırdığı penaltılarla gündemde yer buldu. Barcelona’da oynadığı dönemde Figo için ‘lk 15 dakikada rakip defansın özelliklerini öğrenir sonrada rakip defansla dalga geçer’ yorumları yapılıyordu. Yorumdan ziyade bu tespit gerçeğin ta kendisiydi. 

Real Madrid’de başarısız yıllara rağmen Figo, Portekiz milli takımının her şeyiydi. 2002 Dünya Kupası’nda alınan başarısız sonuç bile Figo’nun yıldızını söndürememişti. Ülkesinde hâlâ milli kahramandı. Figo için Portekiz’de ‘seçimler öncesi oyunun rengini açıklasa iktidarı değiştirir’ yorumları yapılıyordu. Bunun bilincinde olan Figo için Euro 2004 son fırsattı. Avrupa şampiyonası sonrası milli takımı bırakmayı planlayan Figo, Portekiz’i zirveye çıkarmanın mücadesini vermek istiyordu. Ancak milli takımda da Figo artık eskisi gibi ‘tek yıldız’ değildi. 

Deco’nun Portekiz vatandaşı olması ve M. United’in genç yıldızı Cristiano Ronaldo’nun gösterdiği yüksek performans Figo’yu milli takımda da geri plana itiyordu. Deco’nun Portekiz vatandaşı olmasına en büyük tepkiyi Figo ve Rui Costa’nın göstermesinin altında yatan sebepte buydu. Figo, Deco için ‘Milli marşı söylemek Portekiz milli takımında oynamak için yeterli değil’ diyerek sıkıntısını açıkça ortaya koydu. Rui Costa ve Figo’nun muhalefetine boyun eğen teknik patron Felipe Scolari, Euro 2004’te Yunanistan maçında Deco’yu yedek soyundurdu. Cristiano Ranoldo’da da Deco ile aynı kaderi paylaştı. Deco, Rusya maçında ilk 11’de sahaya çıkarken Cristiano Ranoldo oyuna sonradan Figo’nun yerine girdi. Figo’nun çıkmasıyla oyuna giren Ranoldo oynadığı futbolla göz doldurup, takımın 2. golünü hazırlayan oyuncu olurken, seyircinin sevgilisi konumuna yükseldi. Her şeye rağmen takımın o dönemde tartışmasız tek ismi Figo, Euro 2004’te ülkesini kupaya taşıyıp, şampiyonaya damga vurmak istiyordu. Portekiz finale kadar geldi ama Figo’nun buna katkısı fazla olmadı. Finalde Yunanistan’a boyun eğmesi ise Figo’nun kariyerinin en kötü finali oldu. 

Euro 2004’te hüsranın adı olan Figo’nun Real Madrid’le sözleşmesi 2006’da bitiyordu. Ancak Portekizli’nin serüveninin bu tarihe kadar sürmesine ihtimal verilmiyordu. Hayalinin Premier Lig’de top koşturmak olduğunu açıklayan Figo’nun bu arzusunun gerçeğe dönüşmesi mümkün değildi. En iyi ihtimal futbola başladığı kulüp olan olan Sporting’de veda etmesi gösterilirken, 2005’de İtalya yolunu tutup Inter’le anlaştı. 60 milyon Euro’ya geldiği Real Madrid’den bedelsiz olarak Inter’e giden Figo için Çizme dönemi oldukça sıradan geçmeye başladı. O artık dünya çapında bir yıldızdan ziyade, apoletleri sökülen bir general konumuna geldi. 

2003’te kendini ilk kez hissettiren Cristiano Ronaldo rüzgarı ilerleyen yıllarda fırtınaya dönüşürken, Portekiz milli takımında da tahta değişim oluyordu. Real Madrid’de Zidane, Beckham ve Ronaldo (Brezilyalı) gölgesinde kalmanın sıkıntısını yaşayan Figo, milli takımda bu kez Cristiano Ronaldo’ya starlığı devretmek zorunda kaldı. Milli formaya 2006 Dünya Kupası’nda veda etti. Cristiano Ronaldo’nun katkılarıyla Portekiz yarı finale kadar gelirken, final yolunda Fransa engelini aşamadılar. Figo’nun final yoluna taş koyan isim ise, Real Madrid’de gölgesinde kaldığı Zidane oldu. 

2005-09 arasında Inter formasını giyen Figo’un son yılları oldukça sıradan geçti. Yeşil sahalara veda ettikten sonra teknik adamlığı tercih etmeyen Figo, 2017’den bu yana UEFA’da danışman olarak görev yapıyor. Barcelona, Real Madrid ve Inter’le şampiyonluklar yaşayan Figo, 2000’de Altın Top’un sahibi oldu. Sonrasında ise bir daha 1995-2000 arasındaki performansını tekrarlayamadı. Sebep mi? Gölgede kalmaya razı olmayan kişiliği oldu. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin