‘Gezi Davası’nda neler oluyor? (1)

YORUM | RAMAZAN FARUK GÜZEL

Yeni parti kurma hazırlığında olan eski bakan Ali Babacan’ın ekibinde olduğu konuşulan eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Türkiye’de yargının siyasi öfkenin silahı olarak kullanıldığını” söylemişti.

Bu hakikatli söz, AKP dönemindeki bütün önemli davaların temel kodlarını veriyordu: Ergenekon, Balyoz, KCK ve şimdilerde FETÖ ve Gezi Davaları… Hukuk ve yargı, mevcut siyasi iktidarın kendisine muhalif/potansiyel tehlike gördüklerini sindirme aracı.

Gezi davası da muhalif kesimleri sindirmek için mühim bir sopa ve sonuna kadar kullanılacak. Davanın günah keçisi yapılan Kavala’yı da rehin tutmaya devam edecekler! Duruşma 8-9 Ekim’e ertelenirken, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinde değişiklikliğe gidilmesi ayrı bir tartışma konusu oldu. Hakimler Savcılar Kurulu, bu değişikliğin heyettekilerin talebi üzerine yapıldığını iddia etse de inandırıcı olamadı.

Tutuklu sanıklardan Yiğit Aksakoğlu’nun tahliyesi yönünde oy kullanan Mahmut Başbuğ ile üye Şule Yıldız, ikinci heyete kaydırıldı. Başkan Başbuğ, Kavala’nın da tahliyesini istemiş, azınlıkta kalınca tahliye gerçekleşmemişti.

İktidarın iradesine aykırı karar verecek olan yargı mensupları soluğu uzak bir köşede alıyor. O kadar şanslı olmayanlar ise kendisini hücrede buluveriyor…

Sadece tutukluluk yanlısı üyeyi heyette tutan HSK, Gezi torbasını, başka muhalifleri de doldurmak üzere açık bıraktı. Karara göre birinci heyet, bağlantılı açılabilecek davalara da bakmakla yetkilendirildi.

Erdoğan pek çok örnekte olduğu gibi burada da hem muhalifleri yargı sopasıyla dövüyor hem de suçu ‘cemaate’ atarak bir taşla bir kaç kuş vuruyor.  Gezi’yi başlangıcında tabanını konsolide etmek için kullanmıştı, şimdi de bir öcü gibi hatırlatarak aynı işlevi görmesini sağlıyor.

GEZİ ve KAMU GÖREVLİLERİ

Gezi olaylarının üzerinden 6 yıl geçse de tartışmaları dinmiyor…

İktidar bunu bir darbe teşebbüsü olarak yansıtıyor, karşı taraf ise barışçıl demokratik hareket olduğu görüşünde… Gerçekte Gezi’de ne oldu, daha doğrusu Gezi ne idi?..

Üzerinde günlerce konuşulabilir ama kısaca 3 bölüme ayırıp ona göre değerlendirilebilir:

1- İlki masum çevreci eylemler,

2- Sonra Erdoğan’ın Afrika gezisine giderek meydanı Abdullah Gül ve Bülent Arınç’a bırakması, onların konuşarak eylemleri sonlandırma girişimi,

3- Erdoğan’ın uzlaşma tutumları ve sonrasında MİT’in devreye girmesi, ardından bir takım örgütlerin sahaya inmesi ile eylemlerin çığırından çıkarılması.

Gezi olayları gibi toplumsal hadiselerde gözden kaçırılmaması gereken husus şudur: Hangi görüşten, gruptan olursa olsun, vali, kaymakam, polis, jandarma veya savcılar kamu görevlileridir.

Olağan durumlarda ve Gezi Olayları gibi beklenmeyen olaylarda, kolluk hizmetinin genel politikasının belirlenmesi ve yürütülmesi hükümetin yetkisindedir. Emniyet birimlerinin soruşturma aşamasında adli kolluk şapkası giyip savcının emrine girmesi yanlış bir algıya sebep oluyor. Asayişin sağlanması ve genel kolluk hizmetlerinde yani vazifesinin büyük bölümünde hükümetin emrindedir. Daha önemlisi tayin ve terfilerde adliyenin hiç bir söz hakkı yoktur, tamamen idarenin yetkisindedir.

Gezi olaylarında polis orantısız ve hukuka aykırı şekilde aşırı şiddet kullanmışsa bunun sorumlusu amiri pozisyonundaki yetkililerdir. Hükümete rağmen yapılıp yapılmadığının kontrolü çok kolaydır. Uygulayıcıları görevden almak, idari tahkikat yapıp gerekirse mahkemeye çıkarmak sadece bir emre bakar. Bunlar yoksa; ki 17-25 yolsuzluk soruşturmalarına kadar yoktu. O halde başka suçlu aramak samanlıkta kaybettiği iğneyi dışarda aramaktan farksızdır.

NUH DİYOR, PEYGAMBER DEMİYOR!

Nitekim, youtube’ya vs yansıyan dönemin İçişleri Bakanı Muammer GÜLER’in yakın arkadaşı bir iş adamıyla telefon görüşmesi de bu içeriği reyit ediyor.. Orada Bakan Güler, işadamının sükûnet ve mülayemet çağrısına, ‘Abi biz de aynı kanaatteyiz, ama adam Nuh diyor Peygamber demiyor’ şeklinde karşılık veriyordu. Gezi Parkı eylemleri sırasında ‘dağıtın’ talimatını Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala’nın verdiği öne sürüldü. Bakan ve Vali Hüseyin Avni Mutlu’nun yeterince sert olmadığı, onun için by-pas edildiği belirtiliyordu. ala, bu iddiayı yalanlamadığı gibi bakan olarak Mecliste yaptığı konuşmada, Gezi’yi yeniden başlayan terörün sebebi ve işaret fişeği olarak gösterdi.

Erdoğan’ın kolluğun daha şiddetle müdahale etmesi gerektiği yönünde açıklamaları fotoğrafı tamamlıyor. (O dönemi yaşamış, bilgi sahibi Emniyet’ten birileri ulaşıp bildiklerini paylaşırsa memnuniyetle yer veririm. Şu anda kendini hukuk önünde rahatça savunamayan insanlarla ilgili ortaya atılan iddialara en güzel cevap, somut verilere dayalı açıklamalardır.)

Normal savcılar tarafından ”gösteri kanununa muhalefet” olarak başlamış bir soruşturma ve orada elde edilen bir kısım deliller var ortada… Sonra da bu savcılar değiştirilmiş ve buna dayanarak ihtimallere dayalı bir soruşturma geliştirilmiş ve 6 yılda (bir kar topu gibi başlamışken) ortaya dağ gibi bir dava çıkmış durumda…
..

Vali Hüseyin Mutlu ve İçişleri Bakanı Muammer Güler o dönemde Başsavcısı Vekili olan birisine şunu söylüyor. (Bir düğün töreninde gerçekleşen diyalogun taraflarından da teyit edebilirsiniz.):

”Biz başbakana diyoruz ki, ‘Efendim, siz bir yurtdışı gezisine gidin, biz sizin yokluğunuzda bu sorunu tamamen uzlaşı ile çözeceğiz.’

Başbakan, “Arkadaşlar ben bu sorunu uzlaşma ile çözmenizi istemiyorum. Gösteriye katılanların kafasını gözünü kırıp gözaltına alın. Bu böyle suhuletle bitmeyecek” diyor. Bunun üzerine de emniyet birimleri şiddeti arttırıyorlar.”

Bir sonraki yazımızda ise Gezi ile ilgili soruşturmaların gelişimini ve açılmış davalara genel sürecine ve de soruçlarına göz atalım.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin