‘Gerileme’ Raporu [Mehmet Dinç, Strazburg’dan yazdı]

1950’li yıllarda başlayan Avrupa’ya dâhil olma serüveni çıkmaz sokağa girdi. 1980 darbesinde ilişkilerin dondurulması kararını alan AB, AKP’nin 15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek gerçekleştirdiği sivil darbeden sonra bir kez daha aynı noktaya geldi. Bunun son işaretlerinden birisi de, Avrupa Konseyi raportörlerince kaleme alınan 9 Kasım 2016 tarihli Avrupa Birliği İlerleme Raporu. Tabi rapora da yansıyan gelişmeleri ve rapordaki uyarıları dikkate alırsak bu aslında bir ‘gerileme’ raporu. Türkiye’nin 2013’teki rüşvet ve yolsuzluk operasyonları sonrasında geldiği noktayı gösteriyor…

Rapora yansıyan eleştiriler, sanki 1990’ların Türkiye’sine yöneltilmiş gibi… İnsanlık dışı muamele, işkence, adil yargılama hakkının ihlali, ifade özgürlükleri ve özel mülkiyet hakkının ihlali bunlardan en önemlileri. Raporda yer alan tek olumlu madde ise son iki yıldır olduğu gibi mülteci meselesi. Türkiye’nin mülteci anlaşmasında üzerine düşeni, yani mültecileri Avrupa’ya göndermeme ödevini, yerine getirdiği görülüyor. Bunun yanı sıra, kadın hakları, kadın cinayetleri, ayrımcılık, nefret söylemleri ve suçları ve LGBTİ’lerin hakları konusunda da endişe verici bir geriye gidişten bahsediliyor.

Raporla ilgili en doğru yorumu insan hakları hukukçusu Kerem Altıparmak Twitter hesabında yaptı: “AB Komisyonu’nun İlerleme Raporunu kendi isminizle yayımlasanız, bir kaç farklı suçtan dava edilirsiniz, ayrıca tutuklanabilirsiniz.”

Türkiye’nin Avrupa’da pek dostu kalmadı

Türk dostluk grubundaki üyeler dâhil olmak üzere Türkiye’nin AB üyeliğine ılımlı bakan, yıllarca AB üyeliği için Brüksel’de, Strazburg’da lobi yapan Liberaller ve Sosyal Demokratlar bile artık müzakerelerin askıya alınması çağrısında bulunuyor.

Bunun yanı sıra AB ile müzakerelerin dondurulması halinde, Türkiye’nin yönünü tamamen çevireceği, demokrasiden uzaklaşacağı endişesini taşıyan bir kesim de var. Türkiye ile diyalogun sonlandırılması hâlinde AKP rejiminin tamamen anti-demokratik bir yapıya bürüneceğinden korkuyor bunlar. Mesela Avrupa Komisyonu’nda komşuluk ilişkileri ve genişlemeden sorumlu parlamenter Johannes Hahn, Türkiye’nin önemli bir ülke olduğunu ve diyaloğun devam etmesi gerektiğini her fırsatta dile getiriyor.

AB komisyonunun hazırladığı raporda müzakerelerin durdurulmasından bahsedilse de, nihai kararı AB’ye üye devletler verecek. Hahn, Aralık ayındaki bakanlar komitesinde bu konunun görüşüleceğini söyledi.

15 Temmuz sonrası işkenceler ve ‘cadı avı’ raporda

15 Temmuz darbe girişiminin ardından, bu bahaneyle on binlerce insanın işten uzaklaştırılması ve gözaltılarda yaşanan işkenceler de raporda yer alıyor. Darbenin, tüm muhalifleri susturmak için bahane olarak kullanıldığı, kapsamının çok geniş ve belirsiz olduğu AB raportörlerinin de dilinde. 111 bin kişinin işinden atılması, 75 bin kişi gözaltına alınması, 36 bin 600 kişi hapse konulması, 130 gazetecinin tutuklu olması, binlerce şirket ve kurumun kapatılması, mal varlıklarına el koyma ve kayyımlar da Türkiye’deki ‘geriye gidişi’ işaret ediyor.

Sadece Türkiye’de değil, yurt dışında bile kurulan ihbar hatları, yaşanan baskı, nefret söylemi ve hatta yer yer fizikî saldırıya varan durumlar, AB raporunun önemli bir kısmını teşkil ediyor.

Bununla beraber 15 Temmuz sonrası hükümetin yürüttüğü ‘cadı avı’nda sadece Gülen Hareketi’nin değil, Kürtlerin ve diğer muhalif kesimlerin de kıyıma uğradığı belirtiliyor. Kapatılan yayınlar, işten çıkarmalar ve HDP’li vekillerin tutuklanması da rapordaki kaygılar arasında. Ayrıca Güneydoğu’daki operasyonların da Türkiye için ‘en endişe verici’ durumlardan biri olduğu vurgulanıyor.

Hukukun üstünlüğü olmazsa yatırımcı da yok

İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü konularında geriye gidiş en net hâliyle raporda fotoğraflanmış. Bunun yanında binlerce şirkete hukuksuz şekilde el konulması, yatırımcıları kaygılandırıyor. Rekabetin ve serbest piyasanın oluşması için, mevcut uygulamalarla büyük yaralar alan hukukun üstünlüğünün yeniden tesis edilmesinin altı çiziliyor.

Terörle mücadele kanunu kırmızı çizgi

Rapora göre hükümet terörle mücadele kanununu (TMK) keyfi şekilde işlettirerek muhalif kesimleri ‘aynı çuvala koyuyor’ ve bir çeşit baskı rejimi oluşturuyor. AB, Avrupa Konseyi ve Venedik Komisyonu son üç yıldır bu konularda defalarca uyarıda bulundu fakat hükümet için TMK, her işini kolaylıkla görebilmesi için önemli bir ‘araç’, hatta ‘Allah’ın lütfu’.

Aynı şekilde muhaliflerin sindirilmesinde ceza kanununun 299. maddesindeki Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu işletiliyor. Venedik Komisyonu’nun bu yöndeki uyarıları ve AİHM’in içtihatlarına rağmen, hâlen Cumhurbaşkanı’na hakaretten çok sayıda insan soruşturma altında.

pol2

Artık ifade özgürlüğü yok

Rapordaki en büyük eleştiri maddelerinden birisi ifade özgürlüğü. Türkiye’ye ifade özgürlüğü ile ilgili meseleleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve AİHM içtihatları çerçevesinde yeniden ele alması uyarısı yapılıyor.

Ancak Türkiye medyayı ‘hizaya getirmek’ için genellikle ‘terör’ kartını kullanıyor ve muhalif sesleri TMK çerçevesi içine alarak, doğrudan yok etme yoluna gidiyor.

Türkiye rekor tazminatlar ödeyecek

Yargı bağımsızlığı ve özgürlükler alanında AB müktesebatıyla uyumlu olarak yapılan reformların yerini baskıya ve ‘Saray yargısı’na bırakması sonrasında, Türkiye’de çok sayıda hak ihlali yapıldı, hâlen de yapılmaya devam ediyor. 1990’lardaki eylemlerden ötürü çok sayıda tazminat cezası alan Türkiye, yine AİHM’e giden dosyalarda birinciliğe oturdu.

Daha önce Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, OHAL’in devam etmesi hâlinde Türkiye’den AİHM’e davaların sel olup akacağını duyurmuştu. Hâli hazırda yüzlerce başvurunun Strazburg’daki AİHM merkezine ulaştığı ve daha fazlasının yolda olduğu biliniyor. Sadece 15 Temmuz’dan sonra Anayasa Mahkemesi’ne 47 binden fazla dosya gitti.

Vize muafiyeti hayal oldu

Raporda Türkiye ile AB arasındaki mülteci anlaşması hususunda Türkiye’nin payına düşeni yerine getirdiği söylense de, AB terörle mücadele konusunda adım atmayan Türkiye’ye ‘vize muafiyeti’ vermek istemiyor. Ayrıca Erdoğan’ın sürekli şantaj yaptığı düşünülüyor. Nitekim Erdoğan’ın AB’den gelecek ‘yardım parası’yla ilgili sürekli konuşuyor olması, Avrupalı parlamenterleri rahatsız ediyor.

Daha önce 2016 Haziran’ında gündeme gelmesi planlanan vize muafiyeti önce Ekim’e ertelendi, şimdi de 2017’de ele alınacak gibi görünüyor. Şimdi ilişkilerin dondurulması gündeme gelince, vize muafiyeti de hayal oldu.

Restleşme sürüyor

AB ilerleme raporlarında geçtiğimiz yıllarda “çöpe atma, aynen iade etme” gibi polemikler yaşanmıştı. Bu yıl da hükümet tarafından tepki gecikmedi. AB bakanı Çelik eleştirileri “utanç verici” olarak nitelendirirken, Türkiye’ye yönelik eleştirilerin dozunun çok fazla olduğu, ülkenin detaylı incelenmediği tepkisini verdi.

Türkiye raportörü Katı Piri ise Ankara’nın gösterdiği tepkilerle AB’ye kapılarını kapattığını söyledi. Hukukun üstünlüğü ve insan hakları çizgisine dönene kadar Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin dondurulması gerektiğini belirtti.

pol3

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin