Genç sivillerin erken emekliliği [Sefer Can]

AKP’nin demokrasi treninden henüz inmediği günlerde dikkat çeken bir ekip vardı: Genç Siviller. İsimlerinin hakkını verircesine, genç ve sivil oldukları gibi zıpırdılar. Zekice eylemlerle kendilerinden söz ettirir, geleceğe dair umut pompalarlardı. Takım elbise altına giydikleri Converse ayakkabı da zekice bir farkındalık oluşturma girişimiydi. Belki de en akılda kalan eylemleri ‘Darbeci baro Taksim’e hoşgeldin!’ pankartıydı. Bugün Kemal Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşüne bir partinin organizasyonu olduğu için katılmayan baronun, CHP ile elele darbe soruşturmalarına karşı eylem yaptığı zamanlardı. Ve tam 12’den vuran bir protestoydu.

Genç Sivilleri anlık ve slogana dönüşmüş eylemlerden ibaret saymak haksızlık. Genç ve iyi eğitimli bir kitleydi; çoğulculuğu da yanına alınca ses getiren ve sonuç doğurma ihtimali yüksek işlere imza atıldı. ‘Darbelere DUR de!’ yürüyüşleri, kitlesel mobilizasyon ve taban hareketlenmesi adına önemli adımlardandı. Fakat beni en fazla umutlandıran Yassıada projesiydi. 1960 askeri müdahalesinin 50. yıl dönümünde Yassıada’nın “müze, enstitü ve sivil toplum merkezi” yapılması amacıyla imza kampanyası başlattılar. Bir 27 Mayıs günü adaya çıkarma yapıp Demokrasi Adası tabelası dahi astılar.

YASSIADA İLE ORTAK KADER: KAMULAŞTIRMA

Genç Siviller hareketi ile bu Yassıada projesi dramatik biçimde örtüşmeye başladı. AKP demokratikleşmeyi ‘özgürce bina dikmek’ olarak anladığını göstermeye başladığında acı son yaklaşıyordu. Türkiye’nin demokrasi müzesi olmayı hak eden ada bir anda müteahhitlerin gözdesi oldu. İmara açıldı, ağaçları kesildi; artık yat limanı gibi sektörel haberlerle gündeme geliyor. Genç Siviller de Yassıada’yla aynı kaderi paylaşıyor. Kamulaştırıldı ve imara açıldı. Projeye aykırı duran unsurlar, adadaki ağaçlara benzer şekilde budandı. Turgay Oğur ve Mücteba Kılıç gibi ‘demokrasi’ diye diretenler ayıklandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kafasındakini bilmeyen uyumlu tipler, melez proje umuduna kapıldı. Kim bilir belki de yaşama alanı içinde bir müzenin daha iyi olabileceğini düşündüler. Aynı şekilde hayatın içinde bir sivillik daha ‘yararlı’ olabilirdi. Gençlik geçiyor, bari çeşme akarken testiyi doldurmak da fena fikir değildi. Hem demokrasi karın doyurmuyor ev kirasını bile denkleştirmelerine yetmiyordu. (Hilal Kaplan-Yıldıray Oğur kavgasıyla ortaya çıktı ki kimisi yalı kimisi rezidans sakini olmuştu.)

YALICILAR-REZİDANSÇILAR KAPIŞMASI

Kamulaştırılan genç sivillerin bir kısmı tam biat içinde sonuna kadar paralı asker haline geldi. Onlar mutlu-mesut yaşıyorlar; tetikçiliğin hakkını verdikleri sürece, ihtiyaç da devam ediyorsa sorun yaşamayacaklar. Ancak bazıları ‘biraz elit takılalım her işe gitmeyelim’ havasındaydı. Ahmet Davutoğlu döneminde bu bir nebze mümkündü. Tetikçiler ayak işlerini yapanlar ve kendilerini ağırdan satanlar olarak ayrılabiliyordu. Hilal Kaplan’ın öncülüğündeki Pelikanlar/Yalıcılar, Davutoğlu’nu gönderme operasyonunda aktif rol aldı. Onun tahkir edilerek gönderilmesi Yıldıray Oğur’un başını çektiği rezidansçıların da kaybettiği anlamına geliyordu. Yazdıkları 15 Temmuz destanı da onları kurtaramadı; önce Oğur, dün de Ceren Kenar, Türkiye Gazetesinden gönderildi. Kenar, Nasrettin Hoca’dan esinlenerek ‘zaten inecektim’ pozu yaptı ama o da geri tepti. Hem de en kirli tetikçiye infaz ettirdiler; ‘kovuldu’ açıklaması Cem Küçük’ten geldi.

Genç Siviller, hayal kırıklıklarıyla dolu yakın siyasi tarihin özeti olabilecek bir örnek. Diz çökmeyenler hapishanede, firarda ya da köşesine çekildi. Biatçılar erken emekliye ayrıldı. İyi bir emekliliğe yetecek kadar kazandılar ama diğerleri rahat bırakacağa benzemiyor. Hocacılar deyip Erdoğan’ı onlara karşı kışkırtmaya devam edecekler. Filmin sonunu henüz görmedik.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin