Futbolda tesadüfî şampiyonluk devri tarih oldu [Analiz: Efe Yiğit]

Avrupa’nın önde gelen liglerine yakından baktığımızda şampiyonluğun birkaç takımın tekelinde olduğunu görüyoruz. Son zamanda, Almanya’da Bayern Münih ve Fransa’da Paris Saint Germain (PSG) artarda 4 yıl, İtalya’da Juventus 5 yıl, İspanya’da Barcelona 3 yıl şampiyon oldu. İspanya’da şampiyonluk Real Madrid-Barcelona arasında gidip gelirken, son yıllarda bu düzeni bir kez Atletico Madrid bozabildi. İngiltere Premier Lig’de geçen yıl Liecester City 132 yıllık tarihinde ilk kez şampiyon olurken, bu yıl şampiyonluk yarışı yine bildik takımlar arasında geçmeye başladı. Ferguson sonrası, Manchester United şampiyonluk rotasından uzaklaşırken Arap ve Rus sermayesini arkasına alan Manchester City ve Chelsea şampiyonluğun favorisi. Belçika’da Anderlecht ve Club Brugge, Hollanda’da Ajax ve PSV, Portekiz’de FC Porto ve Benfica şampiyonluğu tekeline alan kulüpler.

Türkiye Süper Ligi’nde de benzer durum var. Şampiyonluğu Anadolu’ya taşıyan Trabzonspor son şampiyonluğu 33 yıl önce yaşarken, bu sürede şampiyonluk İstanbul dışına sadece bir kez Bursaspor’la çıktı. Çünkü futbol artık yerel liglerde sürpriz şampiyonların çıkmasına izin vermeyen bir yapıya büründü. Dev takımlar yaptıkları yatırımlar ve transferlerle şampiyonluğu şansa bırakmıyorlar. Bu sadece yerel ligler için geçerli değil. Avrupa kupalarında da benzer durum söz konusu. UEFA Şampiyonlar Ligi’ni bırakın sıradan bir ülkenin şampiyonunun kazanmasını, Fransa’nın devi PSG ve İtalya Serie A’nın tartışmasız hâkimi Juventus bile kazanamıyor. UEFA Avrupa Ligi, yine önde gelen ülkelerin takımının tekeline girdi. Artık futbolda kurulu bir düzen oluştu.

Nottingham Forest yine Şampiyonlar Ligi kazanabilir mi?

Son yıllarda Avrupa’da kupa kazanan takımlara baktığımızda İngiltere, Almanya, İspanya ve İtalya’dan olduğunu görüyoruz. Şampiyonlar Ligi’nin son 10 yılında 5 kez İspanyollar, 2 şer kez İtalyan ve İngilizler ve bir kez de Almanlar sevindi. Şampiyonlar Ligi ismiyle 1992-93 sezonundan bu yana kurumsallaşan turnuvayı da çoğunlukla bu ülkelerin takımları kazandı. Seriyi 1993’te Fransa’dan Marsilya, 1995’te Hollanda’dan Ajax ve 2004’te Portekiz’den Porto bozabildi. Avrupa’nın 1 numaralı kupasını bugün artık giderek sıradan bir takım hüviyetine bürünen Steaua Bükreş, Benfica, Kızılyıldız, Aston Villa, Nottingham Forest ve Celtic gibi takımların kazanması neredeyse imkânsız.

Bırakın bu takımları 4 kez Avrupa’nın 1 numaralı kupasını kazanan Hollanda’nın güçlü temsilcisi Ajax’ın kupada yarı final seviyesine çıkması artık hayal. Ajax’ın 1995’te kupayı kazanmasında uzun yıllar Avrupa futboluna damga vuran Rijkaard, Seedorf, Davids, Litmanen, De Boer kardeşler, Kluivert ve Bergkamp’ın varlığı etkiliydi. Keza, Porto’nun 2004’te kazandığı kupada Jose Mourinho faktörü başrol oynadı. Mourinho, aynı başarıyı 2010’da İnter’le tekrarladı. Mourinho’nun ayrılmasıyla hem FC Porto hem de İnter, Şampiyonlar Ligi’nde sıradan takımlara dönüştü. Hatta İnter, bırakın şampiyonlar Ligi’ni kazanmayı Serie A’da da zirveye hasret kaldı.

UEFA Kupası’nda Doğu Avrupa damgası

UEFA Kupası’nda durum farklı değil. Galatasaray, Feyenoord, Göteborg, Anderlecht, Parma, Schalke 04 gibi takımların da Avrupa’nın 2. numaralı kupasını kazanması artık tarih oldu. UEFA Kupası’nda bariz İspanyol takımlarının üstünlüğünü görüyoruz. Özellikle Sevilla tek başına kupaya ambargo koymuş durumda. Güçlü Rus işadamları desteğini arkasına alan Zenit ve CSKA Moskova takımları da kupayı kazanmayı başarırken, yine Rinat Ahmedov’un para gücünü, Lucescu’nun tecrübesiyle birleştiren Shakhtar Donetsk kupayı kazanan takım oldu.

Avrupa’da kupa kazanmak için artık takımların önünde iki seçenek var; güçlü sermaye desteği veya güçlü bir lig. Güçlü sermaye desteğiyle Rus ve Ukrayna takımları başarıya ulaşıyor. Hemen belirtelim bu takımlar sermaye desteğine rağmen kendilerinden hem sermaye hem de kadro olarak çok güçlü olan İngiliz, İspanyol ve Alman takımlarıyla Şampiyonlar Ligi’nde tartıya çıkıp, kupaya uzanamıyor.

Sermayen kadar başarılısın

İngiltere ve İspanya ligi hem güçlü teknik altyapıya hem de güçlü sermayeye sahip. Özellikle İngiliz kulüpleri, zengin işadamlarının desteğiyle istediği oyuncuyu rahatlıkla transfer ediyor. La Liga’da ise yayın gelirinden aslan payını (yüzde 50) alan Barcelona ve Real Madrid büyük taraftar desteğiyle ekonomik gücünü saha başarısına rahatlıkla dönüştürüyor. Keza Almanya’dan Bayern Münih, İtalya’dan Juventus hem para hem de oyuncu kalitesiyle Avrupa’da zirveye oynuyor.

Bu dört ülke takımları arasına Arap sermayesini ardına alan Fransa’nın PSG takımı girerken,  lig kalitesinin düştüğü Hollanda, İskoçya ve Belçika takımlarını Avrupa zirvesinde görmek artık imkânsız gibi. Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi kupaları bu düzen değişmediği sürece İspanyol, Alman ve İngiliz takımları arasında paylaşılmaya devam edecek. Arada Mourinho ve Lucescu karatında yeni teknik adamlar çıkarsa, kupa bu ülkeler dışına belki çıkabilir.

spor spot şampiyon

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin