Filtresiz felaket! (2)

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Kızılay ve AFAD skandallarıyla ilgili iktidar elinden gelen algı oyununu ardına koymazken, canı yanan, acı çeken halk bu tür siyasetten çok etkilenmez diye düşünmekteyim. 

Hoş, bazıları enkaz başında bile, “Bin kere sallansak yine oyum Reis’e” diyecek kadar efsunlanmışsa onlar için yapacak bir şey yok. Ancak yaşanan saf ve kahredici bir gerçeklik var. 

Dün, size bir yedek subayın bölgedeki hatıralarını “Filtresiz felaket” başlığıyla aktarmıştım. 

Bugün aynı asteğmenin hatıralarına davam edeceğiz. Ben mümkün mertebe araya girmemeye çalışacağım. Bugün 6 Şubat’ı aktaracağım. Epeyce uzun o sebeple, bir günü ikiye bölmek durumunda kaldım. 

Dün de söylediğim gibi, yazının orjinalliğini halel gelmesin diye, imlaları özellikle düzeltmediğimi yazmama rağmen bazı dostlar nedense eleştirdiler. O sebeple bugün imlalı şekilde yayınlıyorum. 

“6 Şubat sabah 07:30’da 3 uzman çavuşun evlerinde olduğunu ve haber alınamadığını öğrendik. Asker kışladan çıksın diye söyleyenler daha çıkmadan tugay komutanımız emir verdi. İnisiyatifi aldı ve o uzman çavuşlara bakmak-insanlara yardım etmek için ilk etapta 40 kişi çıksın dedi. 2 transit araç birçok kumanya malzemesi ve su kolileriyle çıktık. Kırıkhan civarında gördüğüm manzara dehşet gibiydi. İnanılmaz bir yağmur inanılmaz bir kaos vardı. Yollarda kaza yapmış araçlar, yarılmış yollar, yollara tepelerden düşmüş kayalar, hatta kaza yapan bir aracın içinde vefat etmiş bir sürücü. Allah’ım! Allah’ım Amerikan katastrofik film mi bu? Apokaliptik dünyanın sonu filmlerini mi izliyorum? Yağmurlar, trafik, ölen insanlar, kazalar, yıkılmış binalar ve kaos. Çıldırmamak elde değil. 

Sonrasında tabii bizim uzman çavuşların kaldığı yere geldik. Üstelik 4,5 saatte. Konum Antakya Odabaşı Mahallesi. İl Jandarma Komutanlığı’nın yanından geçerken tamamen yıkıldığını gördüm. 

Odabaşı Mahallesi’ne geldiğimizde saat 13:23’tü. Saatlerce gelemedik yollardaki kaos yüzünden ne yazık ki. Aracımdan ben ve 15 askerim (astsubay, uzman çavuş ve sözleşmeli er karışık) indik. Diğer aracı Antakya’ya göndermiştim. Ayağımı yere bastığım anda ikinci 7.6’lık deprem gerçekleşti. 

Bu deprem daha paralel ve yanlış anımsamıyorsam batı-doğu istikametinde sarsıntıyla tahminimce 35 saniye kadar sürdü. 

İnanın hatırlamıyorum ama gece olan kadar sert olmadığı kesindi. İnsanların ‘bitmeyecek mi bu cehennem?’ diye bağırdığını duydum. İnsanlar binaların ortasında ve altında bekliyor, binalardan yakınlarını çıkartmaya çalışıyordu. Hemen yüksek sesle herkesi sokaktan çıkartıp yere çömelttim. Deprem bitmeye yakın maalesef bir bina tamamen yıkıldı gözlerimin önünde.

O sırada yaşadıklarımı anlatmak istiyorum. Araçtan indiğim anda insanlar depremin sona ermesi ile üstümüze koştu. Bir kadın beni paramparça etti.

‘Asker abi, devlet nerde? Devlet nerde asker abi? Nerde bizim babamız asker abi?’

Başka biri bizi görünce ‘devlet geldi!’ diye bağırdı. Bir başka adam ‘Asker geldi, asker geldi!’ diye bağırdı. Ve biz daha bizim uzman çavuşların kaldığı binaya gidene kadar etrafımızı saran insanlar sebebiyle dağıldık. Çünkü her gören bir yere götürdü, kendi yakınlarını çıkartmak için.
2 Kişiyi bodrum kata girip çıkarttım. Birinin kolu kırıktı. Zor bela kurtulup bizim uzman çavuşların kaldığı binaya geldim. 

Yerle bir olmuştu. Yandaki 7 katlı bina, 4 katlı binanın üstüne yıkılmıştı. Tam bir yere giderken birine yardım ederken bir başkası kolunuzdan tutup çağırıyordu. “Allah’ım ben nereye nasıl yetişeceğim? Ne ekipmanım var, ne bilgim, ne adamım, ne tecrübem?” 

Ve insanlar kendi yapamadıklarını senin yapacağını sanıyor. Allah’ım cehennem burası! Çığlıklar, ağlamalar, isyanlar, bayılanlar, yerde cesetler. Yağmur daha da hızlanıyor. “Allah’ım yardım et” diyorum içimden sadece. O an yaşadığım ve asla unutmayacağım bazı şeyleri anlatmak istiyorum.

– Bir adam secde pozisyonunda kolonla yatak arasına sıkışmış. Yanında bir yaşlı kadın bacağı. Adama diyorum ki “Abi önce yanındaki teyzeyi çıkartayım bekle seni çıkartamayız”. 

Gelen cevabı Allah canımı alana kadar unutamam. Acı duyan bir insanın o çığlığıyla ama tamamen duygusuzca “Abi, abim, komutanım o benim annem, öldü, onu değil beni kurtar”. 

“Annemi bırak beni kurtar…” Bu cevabı nasıl unutabilirim? Yazarken bile gözlerimde yaşlar birikti şu an. O adama hiçbir şey yapamadık. Sonra UMKE çıkarttı. Her yeri kırılmıştı. Saatlerce sedye bekledi. Yoldan araç çevirdim, “Bekleyin yaralıyı getiriyorum” dedim, yerde yatak üstünde yatan adamı tek başıma çektim götürdüm ama her durdurduğum araba arkamı döndüğümde kaçtı. En sonunda bir polis aracı aldı.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Orduda benim, afadda benim. Hiç farkı yok demek istiyor. Ordunun Tayyipten bağımsız olarak çok ilgi görmesini istemiyor. Bütün sevgiyi kendisinde toplamak istiyor. İnsanların bin yıllık ordu sevgisini kırmak istiyor.

    Bütün sevgiyi ortalıkta ve Tayyipin yanında ceketli dolaşan Hulusiye indirgiyor. O da zaten Tayyipin emir eri gibi. Ama bunun dışında bir ordu algısı istemiyor. Ordunun insanlara yardım etmesiyle insanların gönlünde yer alan ordunun reklamının yapılmasını istemiyor.

    Ordu dediğin şey ceketli Hulusi ile bana bağlı demek istiyor. Zaten orduyu bu hale getirmek için kırptı. Ordunun eski gücüyle tekrar hatırlanmasını, insanların gönlünde yer almasını istemiyor.

    Çünkü artık Tayyipin tek adam istihbarat devleti kuruldu. Bunu muhalefetle birlikte yaptılar. Çünkü bu rejim özünde Esad benzeri rejimi içermektedir. Tabi muhalefet bunu makyajlayacak.

    O yüzden eski Kemalist rejimin ordu algısının kırılması gerekiyor. Zaten böldüler, parçaladılar. Türkler bu sırada bunu alkışlarken biz hızla Avrupa birliğinden uzaklaşıyorduk.

    Mesela muhalefetin 2400 maddesinde avrupa birliğini bulamazsınız. Askeri vesayet yerine istihbarat vesayetine geçildi. Eski sistemde Türkler bütün bariyerleri yardılar ve avrupa birliğine yani demokrasi, insan haklarına hızla yol alıyorlardı. Bu da sermayenin daha dengeli dağılacağını gösteriyordu. ‘Türk’ sermayesi bundan rahatsız oldu. İngiliz sermayesi ile birlikte Türkiye Cumhuriyetini yıktılar.

    Askerin varlığı tekrar Türkiye Cumhuriyetini hatırlatacağı için ve yeni rejimde askerin rolü sınırlı olduğu için, insanların eskiyi hatırlamasından korkuluyor.

    Suriye savaşı sadece Esadı etkilemedi. Esad ayakta kaldı. Türkiyede de muhaberat rejimi kuruldu. İnsanlar uyanmasın diye muhalefet iran oluyoruz bile demiyor. Hatta laiklik elden gitti bile demiyorlar. İslamcılar bu süreçte ışid görevi görecek. Tıpkı Suriye muhalefetinin demokrasi mücadelesinden ışide dönüşmesi gibi. Kılıçdaroğlu ise Esad görevi görecek. Rejimini ışide karşı korumaya çalışacak. Yani muhaberat rejiminde Kılıçdaroğlu kazanacak, müslümanların adı ise tıpkı Suriyeli sünniler gibi ışid olacak.

    Ordunun gönüllerdeki eski yerinin tekrar hatırlanması istenmiyor. Tek sevginin Tayyipe karşı ve Tayyipin Devletine karşı olması isteniyor. Geçmişin unutulması isteniyor. Türklerin avrupa birliğini konuşması istenmiyor. Sermayenin eşit dağılması istenmiyor. Bu yüzden türbanı serbest olan çünkü türbanla başedemediler ve ergenekon kaybetti, dünyaya kapalı muhaberat rejimini Türklere İngiliz sermayesi ve dostları uygun gördü. Bunun için batının düşmanlaştırılması gerekiyordu ve bu dünyaya meydan okuyan Tayyip ile gerçekleşti.

    Bir ara Tayyip panikleyip tekrar Batıya dönecekti. Bu Kılıçdaroğlu, Bahçeliyi belki hdp yi de çok gerdi ve Tayyipe ilk gerçek muhalefeti Kılıçdaroğlu o zaman yaptı. Sen dedi soykırım yapıyorsun dedi. Türkleri batı kendi içine almadan kendi kontrollerinde tutacaklar. Yani sermaye kontrol altında olacak.

    Bu sistemi Türklere sevdirmek için eski Türkiye Cumhuriyetinin hatırlanmaması gerekiyor. Eski Cumhuriyet fetö adı altında tasfiye edildi ve yıkıldı. Bakalım Türkler yeni yuvalarına alışabilecek mi? Yeni standartlar hayatlarını değiştirecek mi? Acaba ne oldu da böyle oldu diye sorgulayacaklar mı? Yoksa nerede kalmıştık diye hayatlarına kaldığı yerden devam edecekler mi?

    Yine çürük binalar yaparak, rüşvet vererek, rüşvet alarak birbirlerinin hayatı ile oynayacaklar mı? Sermaye elbet insanların bir kısmını zengin ederek diğer kısmını kontrol altına alacaktır. Sonra yeni düşmanlar üreterek bu düşmanlara öfkelenenler kendilerini vatanın asıl sahibi gibi hissedecek, kimisi de yani komşusu, akrabası düşman olacak. İnsanları da böylece oyalayacaklar.

    ‘Devlet’ yani sermaye yanında olan kendini sahipmiş gibi hissedip tatmin duyguları yaşarken, düşman dayatmasına maruz kalanlar kendilerini düşman olmadığını savunmaya çalışacak. Milyonlar ikiye ayrılacak. Vatanın sahibi gibi kendini hissedip tatmin duygusunu yaşayanlar ile gerçekleri savunup ötekileştirilenler. Sermaye kendini tatmin edenleri haksızlık karşısında susmayanların üzerine salacak.

    Eğer yabancı sermaye isteseydi ordunun yüzde 90 ını hain diye tasfiye edebilirdi. Demek yüzde 50 yi yeterli gördü. Şimdi bunun üzerini örtmek istiyorlar. O yüzden ordunun çok göz önünde bulundurulmasını istemiyorlar.

    Deprem altında ordudan yardım bekleyen çok fazla Tayyipçi vardı. Yardımı göremeden öldüler. Halbuki yukarıdaki hikayede bir askerin alet edevatsız ayaküstü kaç kişiyi kurtardığı anlatılıyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin