Fatura kime kesilecek?

HABER-YORUM | EFE YİĞİT

Bir Dünya Kupası hevesimiz daha kursağımızda kaldı. Tarihimizde iki kez katıldığımız Dünya Kupası’nda 2002’de 3. olarak tarihi bir başarıya imza atmıştık. Aradan geçen yıllarda kupayı televizyon ekranların seyrettik. Rusya 2018 kuraları çekildiğinde ümitlerimiz artmıştı. Grupta mutlak favori yoktu. Euro 2016’ya katılmanın havasıyla grupta ilk ikiye gireceğimizi ümit ediyorduk. Ama bir kez daha evdeki hesap çarşıya uymadı.

YAPISAL PROBLEMLER VAR

Türk futbolunun yapısal sorunları bulunuyor. Elde ettiğimiz başarılar kurumsal değil kişilere bağlı olarak gelişiyor. 1990’lı yıllara kadar ‘şerefli mağlubiyetlerle’ övündük durduk. İngiltere, Polonya ve Macaristan gibi ülkelere karşı farklı mağlubiyetler aldık. Arada futbolun büyük ülkelerine karşı aldığımız beraberlik veya hazırlık maçlarındaki galibiyetlerle mutlu olduk. Makus talihimiz 1990’da milli takımın Sepp Piontek’e emanet edilmesiyle döndü. Piontek ilk iş olarak isimlere veya takımına bakmadan milli formayı kalpten giyecek oyuncuları tercih etti. ‘Bu takım başarısız olmaz’ düşüncesinde olan oyuncuları yıldız da olsa birer birer kadrodan çıkartıp, Ogün, Abdullah ve Hakan Şükür gibi gençleri kadroya aldı. Rıdvan Dilmen ve Tanju Çolak gibi o dönemdeki futbolun starlarına milli takım kapılarını kapattı.

PİONTEK’İN ATTIĞI TEMEL

İlk kez bir milli takım hocası olarak Anadolu’yu gezdi. Oyuncuları yerinde izledi. Sadece A Milli Takım ile ilgilenmedi. Genç ve ümit millileri yakından takip etti. Kafasındaki oyun şablonuna uygun sistemin tüm kategorilerde uygulanmasını sağladı. 3 yıllık Piontek dönemi milli takımın aynı zamanda saha sonuçları açısından en başarısız olduğu dönem oldu ama herkes Türkiye’nin doğru yolda olduğunu görüyordu. Piontek’in bu dönüşümü gerçekleştirmesinde dönemin federasyon başkanı Şenes Erzik’in rolü büyüktü. Alman hocanın ne yapmak istediğini çok iyi anlayan Erzik, her yenilgi sonrası soyunma odasına indiğinde ‘Hocam moralini bozma doğru yoldayız’ deyip destek oluyordu.

Piontek, 1993’te ülkemizden ayrılırken geriye kazanma azmi olan bir milli takım bırakmıştı. Nitekim Piontek’in temelini attığı bu kadro ile tarihimizde ilk kez 1996’da Avrupa Şampiyonası’na katıldık, Euro 2000’de çeyrek final oynadık ve 2002’de Dünya Kupası’nda 3. olduk. Piontek – Şenes Erzik ikilisinin 1990’da attığı temeller sayesinde bu başarı geliyordu. Elbette bu süreçte milli takımı çalıştıran Fatih Terim, Mustafa Denizli ve Şenol Güneş’in payı büyüktü ama ilk harcı koyup temeli sağlam atan Piontek taraflı tarafsız herkesin zihninde başarının mimarı olarak görüldü.

POPÜLERLİK ÖN PLANA ÇIKTI

Sonraki yıllarda 1990 öncesi hastalığımız nüksetti. Kurumsallıktan taviz verip popülerliği tercih ettik. Fatih Terim bu süreçte en uzun görev yapan isim oldu. Tam 3 kez milli takımı çalıştıran Terim, Piontek’ten öğrendiklerini maalesef son yıllarda terk etti. Piontek, sadece iyi oynayan bir takım kurmakla kalmayıp Terim’e tüm bildiklerini ve tecrübesini aktarmış ve iyi bir teknik adam olmasının yolunu açmıştı. Terim ise yardımcılarıyla çoğu kez problemler yaşadı. Başarıda aslan payını hep kendi hanesine yazdı. Euro 2008’de çeyrek finalin uzatma devrelerinin son dakikasında Hırvatistan’dan yediğimiz gole bir dakika sonra Semih’le cevap verip, penaltılarla rakibimizi elediğimizde Slaven Bilic, ‘Bugün sahada izah edemeyeceğimiz şeyler oldu’ demişti. Bu açıklama Terim’e sorulduğunda ‘Sahada ben vardım’ deyip, mucizevi gelen golü ve başarıyı kendine bağlamıştı.

DEMİRÖREN’İN FEDERASYONA ATANMASI

Türk futbolunun en talihsiz anlarından biri federasyon başkanlığına Yıldırım Demirören’in seçilmesi veya daha doğru ifadeyle ‘atanması’ oldu. Beşiktaş’ı iflasın eşiğine getiren Demirören, Türk futbolunu da bir enkaza dönüştürdü. İktidarla yakın ilişkisi – siz buna biat ilişkisi deyin – sayesinde koltuğa oturan Demirören döneminin tek başarısı Euro 2016 finallerine katılmak oldu. 24 takım arasına girmek büyük başarı değildi ama bunu büyük başarı gibi lanse etmeyi bildi. Grupta hüsran yaşayıp 3 maç sonra evimize dönmemize rağmen hatalara neşter vurmayı tercih etmedi. Euro 2016 ve Türkiye deyince akıllarda oyuncuların prim kavgası kaldı. Demirören, başarısızlığın faturasını kesmesi gereken Terim’in arkasında durarak 2018 Dünya Kupası biletini kaçırmamızı sağladı. Prim kavgasıyla Euro 2016 başarısızlığını unutturan Fatih Terim, yeni bir takım kurma yerine mevcut oyuncuları kadroya almayıp, polemiklerine devam etti.

2018 Dünya Kupası’na gidememenin faturasını ilk ödemesi gereken isimler Yıldırım Demirören ve Fatih Terim’dir. Bu topraklarda başarısızlık değil başarı cezalandırıldığı için eski tas eski hamam ile yola devam ederiz. Muhtemel Lucescu gönderilir, yeni hocayla biraz daha gaza geliriz. Sonra Euro 2020 bileti kaçar yeniden filmi başa sarıp kaldığımız yerden devam ederiz. Nasılsa hesap soran yok…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin