UĞUR TEZCAN | YORUM
Başlıktaki ifadeler ve bunların türevleri olan benzer suçlamalar süregiden soykırımı aklama çabaları kapsamında, işlenilen suçları örtmek, toplumun dikkatini dağıtmak; fikirle, analitik mantıkla ve hukuki delillerle destekleyemedikleri bir ‘cadı avını’ sürekli canlı tutabilmek adına sergilenen gayretler niteliğinde.
AKP de Ergenekon terör örgütü de bu tarz söylemleri aslen tabanlarını “ütmek” adına kullanıyorlar. Cevaplayamadıkları durumlar ve sorular ile karşılaştıklarında hem AKP’lilerin hem de Ergenekon’un algı ajanı bazı siyasilerin ve medyacıların sergiledikleri ortak bir refleks bu. Bir önceki yazımda Hizmet Hareketi’ne, mevcut soykırım kapsamında uygulanan duygusal taciz (gaslighting) yöntemlerinden bahsetmiştim.
Bu başlıkta ele aldığım söylemler de bu yöntemle ilintili olan metotlar dahilindeler. Yani sırf diskur yetersizliğinden ve ahmaklıktan beslenmiyorlar. Bu ifadelere sığınarak kendilerine fikri kaçış alanı açmaya çalışıp tabanlarını kandıran bu tipler son derece ahlaksızlar ve o derecede de suça batmış durumdalar.
2012 yılından itibaren yazdığım yazılarda Erdoğan-Ergenekon ortaklığının açık bir soykırım uyguladığını dile getirdim hep. Daha en başından beridir Erdoğan liderliğindeki siyasi oluşumun ürettiği retoriğe, icraatlara ve geliştirdiği reflekslere baktığımda ekip olarak artık bir mafya örgütüne dönüşüyor olduklarını ve gittikçe artan oranda da mafyalaşacaklarını yazmıştım.
Bugün ortaya saçılan itiraflar, sızan bilgiler ve belgeler sadece benim değil; tüm Camia olarak bu öngörülerimizde ne kadar haklı olduğumuzu gösterdi. Muhalefetin ve muhalif gazetecilerin bile birçoğu, bizim kanattaki insanların geliştirdikleri argümanlardan besleniyorlar; itiraf etmeden, kaynak göstermeden ve gecikmeli olarak…
Hatta bizlerden öğrendikleri muhalif söylem ve analitik çıkarımları kendi tabanlarını konsolide etmek adına, hükümeti eleştiriyor gibi görüntü vermeye çalışırken, kaynak veremeyecekleri ve Erdoğan’ı direk olarak itibarsızlaştırmama emri de aldıkları için başlıktaki “fetö yöntemi, fetö ruhu” külahına doldurup tabanlarına servis ediyorlar. Sokak röportajlarında pahalılığa veryansın ettikleri halde yine Erdoğan’a oy atacaklarını söyleyen cahil insanlardan gram farkları yok.
Erdoğan’dan dayak yerken bile Cemaate küfür ediyor olmalarının ana sebebi ahmaklıklarından ziyade, ortağı oldukları soykırım diskurunu devam ettirme gayreti ve bunun da ötesinde muhalefet yapıyormuş gibi görüntü verme çabaları. Çünkü hepsi derecesine göre mevcut yolsuzluklardan ve güç devşirmelerden nasipleniyorlar.
AKP kanadı da Ergenekon kanadı da bu ifadeleri iştahla kullanırlarken aynı ahlaksızlıktan beslenseler de onları kullandıkları bağlam biraz farklılık arz ediyor. Şöyle ki; suçüstü yakalandıkları halde hala açıktan çalmaya ve devleti soymaya devam eden yavuz hırsız AKP cenahı otoriter reflekslere ve derin vicdani krizlere duçar olduğu için alternatif argümanların sebep olabileceği hakikat tsunamisinden ciddi şekilde korkuyor.
O nedenle de en ufak bir eleştiri duyduklarında hemencecik; bunlar “FETÖ dili” diyerek aşağılıyormuş gibi rol yaparak karşıdakini etkisizleştirmeye, gerçeği kamuoyunun dikkatinden kaçırmaya, yani topu taca atmaya çalışıyorlar.
Mesela, hükümet yardakçısı Hürriyet gazetesi yazarı Fuat Bol, Kasım 2022’deki bir yazısında Erdoğan’ı ve hükümeti eleştiren Batı medyasını topluca bir poşete doldurup, “Fetö ağzı ile ortak hareket eden Batı medyası” algısı pompalıyordu kamuoyuna. Erdoğan ise Fransa’da kendisine soru soran Laurent Richard isimli bir gazeteciye aklınca fırça çekerken, “Bu tamamıyla Fetö ağzıdır” demişti.
Yine Kasım 2022’de CHP’li Murat Bakan, Bütçe Komisyonu’nda intihar eden polisleri gündeme getirdiğinde İçişleri Bakanı Soylu kendisine, “Fetö ağzı” diye bağırmaya başlamıştı. Ergenekon’un algı operatörü OdaTV bile bu ifadeyi, sırf Ergenekon ve Balyoz davalarını onların istediği şekilde eleştirmediği için DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan hakkında kullanmıştı. 18 Mart 2022’deki bir haberde Babacan’ı “Fetö ağzıyla” konuşmakla itham etmişlerdi.
Hükümet Sözcüsü İbrahim Kalın da kendisine, “Türkiye’nin uluslararası suçlular için bir sığınak olup olmadığını” soran İsveçli bir gazeteciye hemen, “Bu Fetö ağzı!” diyerek yanıt vermiş ve yayını terk etmişti. Oysa aleyhinde böyle bir kanı varken bunu rakamlarla ve verilerle dünya kamuoyu önünde fırsat bulmuşken çürütebilecek bir konumda idi kendisi. Son olarak da geçenlerde Hizmet Hareketi’nin Kazakistan’daki okullarına el konulmasının ardından oraya giden Bakan Çavuşoğlu basın toplantısında kendisine soran Baglan Omarov isimli gazetecinin sorusu üzerine ilk tepki olarak, “Fetö ağzı ile sorulan soruya cevap vermem.” diyerek sıyrılmaya çalışmıştı.
İşin CHP ve Ergenekon kanadında da daha farklı bir görev tanımı ve refleks olduğu için onlar daha çok “Fetö ruhu”, “Fetö yöntemi” gibi ifadelere sarılıyorlar. Onların Ergenekon ve Balyoz davaları ile yaşadıkları varoluşsal krizler ve el altından kendilerine verilen, “Asıl düşman Cemaat, Erdoğan’ı fazla yıpratmadan kontrollü muhalefet yapın!” tarzındaki emirler onları bu tür söylemler kullanmaya itiyor. Hükümet geçenlerde o kesime yakın birkaç gazeteci, teğmen ve belediye başkanını gözaltına aldığında da hemen “Fetö” korosuna başlamışlardı.
Murat Kubilay isimli bir akademisyen gözaltına alınan Kemalist subaylar haberi üzerine hemen, “Fetö’nün ruhu hala yaşıyormuş!” diyerek algı yaptı. Halk TV de sanki bir yerlerden servis edilmişçesine aynı cümleyi kullandı haberinde. CHP Başkanı Özgür Özel, gözaltına alınan Belediye Başkanı haberi üzerine, “Başkanımızı Fetö yöntemleriyle gözaltına almak acizliktir.” dedi. CHP’li Tüncay Özkan da hükümeti eleştirirken, “Fethullah’ın yöntemiyle memleketi baskı altına almak istersen o baskı bir gün kırılır.” dedi. Oysa tek yapmaları gereken şey, gerçek müsebbip olan Hükümeti eleştirmek ki bir “demokrasi ve hukuk” devletinde bir muhalefet partisi tarafından verilmesi gereken asıl tepki biçimi de budur!
İlginçtir ki; sürekli eleştirdikleri Ergenekon ve Balyoz davalarından itibaren içinde “Fetö” ifadesi geçmeyen ve sadece Erdoğan’ı ve hükümeti sorumlu tutan hiçbir savunma yöntemi, analiz, muhalif söylem geliştirmediler!
Fazla söze ve delile gerek yok. Sizler 2012 yılından beridir istihbarat destekli bu stratejik saldırı yöntemlerini yakından takip ediyorsunuz. Ben sadece sosyolojik bir çerçeve çizip konunun sosyal-psikolojik yönüne cılız bir ışık tuttum. Erdoğan’ın da hükümet yetkililerinin de CHP liderliğinin de bu konu kapsamında karşımıza çıkıp konuşmaya cesaret edemeyeceklerini iyi biliyorum; tıpkı 15 Temmuz ve hatta soru çalma iddialarında olduğu gibi. Muhataplarımız hazır olduklarında bizler zaten hazırız. Ama amaçları sadece algı yaparak suyu bulanık tutmak olduğu için bu hesap, inşallah, gelecekteki mahkemelere ve ahirete kalacak.