Etrafınıza hep ümit pompalayınız!..

YORUM  | Prof. Dr. OSMAN ŞAHİN

Hizmetteki fertlerden bazılarının sürecin şiddeti ve halen çok sayıda insanın yaşamakta olduğu zulümler ve mağduriyetlerin de etkisiyle kuvvey-i maneviyeleri sarsılmakta ve gelecek hakkında ümitsizliğe düşebilmektedirler. Bir taraftan sürecin yaşanmasına sebebiyet verenlerden hesap sorulmasını, onların cezalandırılmasını isterlerken, diğer taraftan süreçte yaşanan ve yaşanmakta olan mağduriyetler ve yapılan yanlışların sorgulanması sürekli olarak gündemleri haline gelmiştir.

Böyle olunca da Hizmet hareketine Allah’ın (cc) süreç öncesi lütfettiği güzellikler, süreç esnasında hikmet ve melekut cihetiyle bakıldığında görülebilecek harikuladelikler ve gelecekte yaşanması beklenen/müjdelenen baharlar unutulmakta veya görülememektedir. Kur’an’da ve hadiste net olarak ifadesini bulmuş olan hakikatlere bile kulak vermek istenmemekte ve bunlar dillendirildiğinde ise beklenmeyen tavırlar sergilenebilmektedir. Örneğin Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ayet-i kerimelerle ve hadis-i şeriflerle ve yaşanmış örnekleriyle ispatlayarak ortaya koyduğu “Yolun Kaderi” yaklaşımı bile bazı insanları irrite edebilmektedir.

Kur’an, Hadis, Risale-i Nurlar ve Pırlanta serisinde bu yaşananlar ısrarla haber verilmiş şeylerdir. Bu konudaki ayetler, hadisler ve peygamber varislerinin beyanları önceki bazı yazılarda ele alınmıştır. Aslında yaşananların Hizmet insanlarının ümitlerini kırmak değil, tam tersine imanlarını ve ümitlerini kanatlandırarak arttırması beklenir. Çünkü yaşananlar tam da Allah (CC) ve Rasûlü’nün ve peygamber varislerinin haber verdikleri şekilde gerçekleşmiş ve gerçekleşmeye devam etmektedir. 

Yaşananlar yolun doğruluğunun delillerindendir…

Bu husus şu ayetlerde ne kadar da açık olarak ifade edilmektedir: “Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine: “Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun!” dediklerinde, bu tehdit onların imanlarını artırmış ve “Hasbunallah ve ni’me’l-vekil” “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!” demişlerdir.” (3/173) “Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz kalmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?..” (2/214) “Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele!” (2/155) 

Bu mahiyetteki ayetler ve “Mü’minler saldıran o birleşik kuvvetleri karşılarında görünce, ‘İşte bu, Allah ve Rasûlü’nün bize vâd ettiği (zafer)! Allah da, Rasûlü de elbette doğru söylemişlerdir.’ dediler. Mü’minlerin, düşman birliklerini görmeleri onların sadece iman ve teslimiyetlerini artırdı.” (33/22) ayeti böyle hadiseler karşısında “İşte bu, Allah ve Rasûlü’nün bize vâd ettiği!.. Allah da, Rasûlü de elbette doğru söylemişlerdir.” dememiz gerektiğinin ve bütün bu yaşananların bilâkis imanlarımızı arttırması gerektiğinin dersini vermektedirler.

 “De ki: “Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım!  Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, gafur ve rahîmdir.” (39/53) ve Allah’ın rahmetinden asla ümidinizi kesmeyiniz. Çünkü kâfirler güruhu dışında hiç kimse Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” (12/87) gibi ayetler ümitsizliğin küfürle eşdeğer tutulduğunu ortaya koymaktadır. 

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin eskiden beri sürekli işlediği konulardan biri bu olagelmiştir. Cemal Türk Hoca’nın tespit edip ifade ettikleri gibi; Kur’an’i bir üslûp olan insanların ihtiyaç duydukları önemli konuları değişik üslûp ve kelimelerle tekrar be tekrar anlatması- ki bu üslûp tasrif olarak ifade edilmektedir- Hocaefendi’nin sohbetlerinde ve yazılarında takip ettiği ve kullandığı bir yöntemdir. Bu yaşanacaklara ve bunlar karşısında Kur’an’i ve Nebevi duruşun nasıl olması gerektiğine dair sürekli tahşidatlar yapmıştır. O yazılanlara bakınca hayret ediyor ve “Bugünleri nasıl da bu kadar güzel anlatmış” demekten kendinizi alamıyorsunuz. 

Günümüzün karasevdalıları zaten yaşanacakların farkındaydılar ve biliyorlardı!..

Onlardan sadece bir tanesinden konumuz ile ilgili bazı kısımları ele alalım. “Günümüzün kara sevdalıları” başlıklı, 2002 yılında yazılmış yazısındaki tespitleri yukarıda verilen ayet-i kerimelerdeki hakikatler hakkındadır: “Yürüdükleri yol yürünmez gibi görünebilir; ne var ki onlar, zaten bunun böyle olacağının farkındadırlar. Evet onlar bir gün yolların bütün bütün sarpa saracağını; bütün köprülerin yıkılacağını daha baştan hesaba katmışlardı; biliyorlardı zaman zaman bir kısım gulyabanîler tarafından yollarının kesileceğini.. çevrelerinde kin, nefret ve düşmanlık fırtınalarının estirileceğini; evet yürüdükleri yolun doğru olduğuna inançları tamdı ama, akla-hayale gelmedik bazı şeylerle engellenebileceklerini de hiçbir zaman göz ardı etmemişlerdi. 

Bu itibarla da onlar, bütün olup biten bu şeyleri ve olacakları Hak yolunun hususî meşakkatleri sayıyor ve heyecanlarından hiçbir şey kaybetmeden sürekli koşuyor; endişelerine takılan menfilikler karşısında da Allah’a teslim oluyor, imanın o sarsılmaz kalesine sığınıyor, yaşadıkları çağı ve hâdiseleri iyi okumaya çalışıyor ve Cenâb-ı Hakk’ın muvaffakiyet vaadine güvenerek yürüyorlardı/yürüyeceklerdi rıza ufkuna doğru.”

Ne kadar enfes tespitler! Günümüzün kara sevdalıları zaten bu ifritten sürecin yaşanacağını biliyorlardı deniyor. Çünkü bu defaatle onlara bildirilmişti. O zaman ne oluyor ki “Bunlar da nereden çıktı, bunlar neden başımıza geldi, geliyor, bizler hak yolda değil miyiz ki bu zulümlere maruz kalıyoruz” denilmektedir. Rabbin, peygamberin ve onları bize anlatan mâna sultanları defaatle bunun böyle olacağını söylememişler miydi ki bunları kabullenmiyoruz, imanla ve ümitle gerilip daha bir aşk ve şevkle yoluna devam etmiyoruz. 

Hocaefendi aynı yazının devamında bu kıvamı sergileyebilmek için Hizmet insanlarında olması gereken özellikler ve bunların elde edilebilmesi için yapılması gerekenlere vurgu yapmaktadırlar: “Onlar boş durmayı ve avare ömür tüketmeyi hiç mi hiç sevmezler. Sürekli hareket halinde ve her zaman din ü dünyayı imar peşindedirler: okuyup yazma biliyorlarsa, bir şeyler karalayarak, bilmiyorlarsa bilene bir kalem armağan ederek, ne yapıp yapıp hizmet kervanına iştiraklerini devam ettirmeye çalışırlar. Her zaman ilmi sever; âlime karşı saygılı davranır; aklı başında ve kalbi hüşyâr kimselerle oturur-kalkar ve sürekli, sohbet-i Cânan’la nefes alır verirler…”

Kara sevdalılara düşen şey sürekli olarak hizmet etme ve imar peşinde koşmaktır. Hadiselere takılıp kalmazlar. O yüzden geçmişi sorgulamakla uğraşmaz, onun yerine ibret alarak gelecekteki hizmetlerinin güzergâh emniyetini sağlamaya çalışırlar. Yollarda takılıp kalmamak, kazanma kuşağında kaybedenlerden olmamak için de ilimle uğraşır, âlimlere kulak verir, “Sadıklarla beraber olunuz” (9/119) emrine ittibaen akıl ve kalp bütünlüğüne sahip olan insanlar ile oturup kalkar ve asla temel kaynaklardan beslenmeyi ihmal etmezler.

Geçmişteki hadiselere takılıp kalan insanların onları bekleyen hizmetlere konsantre olmaları ve çok ciddi mesai ve enerji gerektiren hayati öneme sahip işlerine devam etmeleri mümkün değildir. 

Konumuzla alâkadar Hocaefendi’nin hususi dairede ifade ettikleri bazı beyanları ise şöyledir;

Müsibet zamanında güçlü iman lazım ki toplanıp dua edebilsinler. İtikatta ciddi zafiyetler var. Olumsuz şeyleri anlatırken bile ümit verici ve metafizik gerilimi arttırıcı olmalı. En kötü işgallerden daha kötü bir işgal altındadır şimdi orası. Buna değinirken bile ümitleri kırmamalı. Bir de Allah imhal eder de ihmal etmez. Üstad’ın yolunda olmak lazım, “Ümitvâr olunuz. Şu istikbal inkılâbâtı içinde en yüksek ve gür sada, İslâm’ın sadası olacaktır.” demiyor mu?””

 “Başaklar toprağa düşünce zannederler ki çürüyorlar, hayır çürümüyorlar. Yeni başaklara yürümek için çabalıyorlar. Etrafınıza hep ümit pompalayınız, ümitsiz olacak hiçbir sebep göremiyorum, şu anda olan güzellikler tarihte çok ender olmuştur. İNANIN BUNA”.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Işsiz olsaydınız evinize bir tane ekmek alacak paranız olmasaydı kir pas içinde bir- akademisyen iken- asgari ücretle çalıştırılmaya razı olup  sonrada khkliymissin diyerek asagilayip atılsaydınız gittiğiniz her kapı kimi zaman korku ile kimi zaman tiksinti ile yüzünüze kapansa,, kimse hatırınızı  sormasaydı birde başkalarının yanında sığıntı gibi kalsaydınız, caresizlikten evlatlariniza bakacak  yüzünüz olmasaydi, gitmek isteyipte gitmek için bir kuruşunuz olmasaydı, kimse sizi önemsemeseydi.
    Akraba ve dostlariniz aci icinde kimi issiz kimi hasta kimi essiz olsaydi, fakat sizin gibi olupta her türlü ihtiyacı karşılanan eski kelli felli arkadaşlarıız olsaydı ve size ümit pompalamaya çalışsaydı… HÂLÂ ” ümitsiz olacak hiçbir sebep göremiyorum,” diye bildirimiydiniz.
     
    Ekmek bulamadığımız için pasta mi yiyelim. Ne kadar dar dairede düşünüyorsunuz. Biraz toplum bilim okuyun lütfen.

     ASLINDA USLUBUNUZ YANLIS HALA INSANLARI NEYIN INCITTGININ FARKINDA DEGILSINIZ. 
    Yayınlamayın okuyup tahlil yapin acinasi durumumuza. Icine dusuruldugumuz durumu anlayin. Sizin anlattiginiz piknikte mangal yakayim derken ormani yakip kul eden sonra da ya yuzyil sonra burasi allahin izniyle yine orman olur demeye benziyor. Allah aşkına mangal yakmayı bilmiyordun da niye aldin a atesi eline niye onca can ve canliyi heder ettin. … Bunuda tahlil edin. ALLAHA EMANET OLUN

  2. Aslına hocamın bütün yazılarını ilgiyle ve severek okuyorum.ama kendileri güvende olanlarda hep bu polyannacılığı oynuyor ve sanki birazda bizim aklımızla oynuyorlar.istikameti şaşırmamak için zaten çokkk fazla mücadele veriyoruz.yazılanlara katılmıyor değilim.ama lütfen zorlamayın artık

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin