Erdoğan’ın akıbeti ve Kürtler

YORUM | EKREM DUMANLI

Seçim yenilgisini içine sindiremeyen Erdoğan ve ekibi, bin bir mazeret öne sürerek sonunda seçimi iptal ettirdi. Hem de neredeyse bir buçuk ay sonra… Üstelik mazbata Ekrem İmamoğlu’na verilmişken…

Türkiye hiçbir seçimde böyle bir rezalet görmedi. Herkesin malumudur ki seçime hile karıştıranlar -dünyanın her yerinde- iktidarı elinde tutanlardır. Çünkü devlet gücünü arkasına alan iktidar sandığa hileye karıştırabilir.

Seçimler zaten adil yapılmamıştı bizde. Yapılamaz da! Siyasi iktidar yaklaşık yüzde 95’ini avucunun içinde tuttuğu medyayı tepe tepe kullandı. Geriye kalan yüzde 5 ise “bizde de muhalif medya var” demek için vitrin süsü niyetine bir kenarda tutuluyor. Ne yazık ki onlar da kapatılmamak için çoğu kez havada on takla atıyor.

Bu eşitsiz, adaletsiz seçim ortamına rağmen Erdoğan Ankara’yı da İstanbul’u da kaybetti. Erdoğan’ın tabiriyle bu iki şehri kaybeden Türkiye’yi kaybetmiş demektir. Aslında Ankara’yı Mansur Yavaş’a karşı geçen seçimde de kaybetmişlerdi. O zaman da bin bir türlü hileyle Mansur Yavaş’a başkanlığı vermemişlerdi. Bu seçimde aynı senaryoyu Ankara’da oynamaya rakamlar müsaade etmedi.

İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı gayet net görünüyor. AKP cenahının gerçeği aramadığı, bir mazeret uydurduğu argümanların değişkenliğinden belli. Hangi mazerete sığınsalar içi boş çıktı. Buna rağmen seçimi YSK eliyle iptal edip ‘milli irade’yi morga kaldırdılar.

Herkesin aklında şu soru var: İstanbul’da seçimler yenilenecek de ne değişecek? Yani devletin bütün imkanları seferber edilmesine ve onca medya desteğine rağmen hezimete uğrayan Erdoğan, yenilenen seçimde nasıl tekrar kazanacak?

YSK’ya baskı yaparak seçimi iptal ettirme mecburiyetinde bırakan Erdoğan’ın oyun planını tahmin etmek çok zor değil. Haziran seçimleri sonucunda da üç gün sokağa çıkamayan, açıklama yapamayan, kimseye durumu izah edemeyen Erdoğan, o gün nasıl bir atmosfer oluşturduysa bugün de aynı çabayı sarf edecek. Güvenlik sendromu oluşturacak, istikrarsızlık riskini milletin önüne koyacak, şapkadan bir kere daha terör kartını çıkarıp kendisine oy verilmesini isteyecek…

Yeni seçimin önemli aktörlerinden birisi Kürt seçmeni olacak. Sekiz senedir avukatlarıyla görüştürülmeyen PKK lideri Abdullah Öcalan’ın tekrar görüşmelere başlaması tabii ki bir tesadüf değil.

31 Mart seçimleri öncesinde herkesi PKK ile iş birliği yapmakla itham eden, kendi destekçileri dışında herkesi hain ilan eden AKP, seçimlerde Kürt oylarını alabilmek için PKK liderinin karşısına oturmuş gözüküyor. PKK İle ilgisi olmayan kişileri ve grupları bu örgütle ilişkilendiren siyasi entrika kafası, sırf İstanbul’u bir daha kazanabilmek için Öcalan ile pazarlık masasına oturmuştur.

Neden?

Çünkü seçimi kaybetmesinin temel sebeplerinden birisi olarak HDP’yi görüyorlar. Lideri Selahattin Demirtaş’ın hapishanede tutulması, adeta esir alınmasına rağmen HDP’nin iktidara, daha doğrusu Erdoğan’a boyun eğmemiş olması İstanbul’daki hezimetin sebebi olarak görünüyor.

Şimdi derin devlet ile derin PKK bir araya gelip İstanbul’daki Kürt oylarını yeniden AKP lehine devşirmek istiyor.

Derin PKK’nın daha önce Erdoğan’ın elini güçlendirdiği kesin. Demirtaş’a ve onun söylemine pek sahip çıkmayan Öcalan, her sıkıştığında derin devletle masaya oturmayı siyasi bir zeka oyunu sanıyor. Avukat görüşmelerinin başlaması iki derin yapının yeni bir yol haritası üzerinde çalıştığına dair şüpheleri gün yüzüne çıkarmıştır.

Öcalan’ın Kürtlere “oyunuzu Binali Yıldırım’a verin” talimatını vermesi mümkün mü? Evet mümkün. Peki bunu dinleyecek bir kitle var mı? Elbette var. Geçmişteki örneklerden Öcalan’ın Kürt seçmen üzerinde etkin rol oynadığı seçimleri hatırlıyoruz.

Yalnız bu seferki durum biraz farklı.

AKP tabanında, “hani bu partilerin hepsi PKK ile iş birliği yaparak seçime girmişti? En azından biz böyle bir suçlamayla oy istemiştik” diyecek geniş bir kalabalık bulunmakta.

31 Mart seçiminde kilit rol oynayan, Erdoğan’ın saltanatının sarsılmasında oynadığı rolden dolayı gurur duyan Kürt seçmen, AKP’ye oy verir mi? Hala Öcalan’ın hatırına karar değiştirebilecek bir Kürt seçmeni olduğunu söylemek mümkün; yalnız genel kitledeki psikoloji İmralı’dan gelecek mesajın eskisi kadar etkili olmayacağını düşündürüyor. Son beş yılda yapılan korkunç zulümlerden Kürtler de fazlasıyla nasibini aldı. Kürt seçmendeki Erdoğan tepkisi bir talimatla yok edilemeyecek kadar güçlü ve şiddetli.

Tam bu noktada Erdoğan’ın “çözüm süreci” edebiyatına yeniden sığınacağını, samimiyetten uzak bir şekilde Kürtlerin gönlünü yeniden kazanmak isteyeceğini unutmamak gerekir…

Yalnız bu sefer geçmişe göre daha çetrefilli bir durumla karşı karşıya. Bahçeli ile girdikleri zoraki nikah süreci yeni bir “çözüm sürecine izin vermeyecek gibi duruyor.

AKP’nin içindeki çalkantı da işin cabası. 11.  Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve son seçilmiş Başbakan Ahmet Davutoğlu bile İstanbul’da yeni bir seçim için çevrilen entrikalara açıktan açığa karşı çıktı. Kapalı kapılar ardında ‘Reis Yönetimini’, akrabacılık ve tek adamlık sistemini yerden yere vuran AKP’lilerin haddi hesabı yok.

Erdoğan’ın artık bir başarı öyküsü çıkarması mümkün değil. Yapabileceği en kuvvetli seçenek seçimlere hile karıştırmaktır. Ne Kürt seçmeni eskisi gibi ne de milliyetçi oylar…

Erdoğan için çöküş süreci başlamıştır, bunu durdurmak artık imkânsız hale gelmiştir. Ve bu sürecin tek sorumlusu bizzat kendisidir. Metal yorgunluğu diyerek yaptığı tasfiyeler ve buna karşılık akraba ve yakın çevresine gösterdiği inanılmaz imtiyaz AKP tabanında büyük bir kırılmaya neden oldu. Nasıl bir yorgunluksa bu, herkese bulaşıyor bir tek Erdoğan’a dokunamıyordu.

Şimdi kendi tabanı da görüyor ki metal yorgunluğu Erdoğan’ın ellerini kollarını bağlamıştır. Düne kadar oynadığı alengirli senaryolar kitleleri ikna etmekten uzaktır. Sosyolojik olarak bu süreci durdurmak artık mümkün değildir.

Haksızlığın da arsızlığın da, yolsuzluğun da, çapsızlığın da bir sınırı varmış demek ki…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin