Erdoğan’ın 15 dakika efsanesi

HABER ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN

Bugüne kadar defalarca yazdık, anlattık, tartışmaya yer bırakmayacak kadar somut belgeleri ortaya koyduk ama galiba bıkmadan, usanmadan yine anlatmak ve tekrar etmek gerekiyor.

Mevzu, 15 Temmuz darbe girişimi iddiasına dair Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anlatımları.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kaçacaklar” iddiasında bulunup TÜRGEV ve Ensar Vakfı üzerinden ABD’ye aktarılan milyonlarca dolarla ilgili belgeleri paylaşması Saray’da ciddi bir rahatsızlık oluşturdu.

Beştepe sözcüleri ve kabine üyeleri ardı ardına ekranlara çıkıp Kılıçdaroğlu’na cevap verdi. Erdoğan ise üst perdeden tepki gösterdi.

Açıkçası Saray’ın tepkisi beni şaşırttı.

Çünkü CHP liderinin ortaya attığı iddialar ilk kez duyulan skandallar değil. Hem biz sürgün gazeteciler bunları defalarca anlattık hem de 17-25 Aralık gibi skandalların yanında ABD’ye aktarılan 67 milyon doların lafı bile olmaz!

Üstelik 17 Aralık’tan bu yana köprünün altından çok sular aktı ve artık Erdoğan’ın kurduğu tek adam rejimini bırakın yıkmayı, sarsacak-hırpalayacak bir güç odağı bile kalmadı.

Gerçi 2013 dönemindeki ekonomi ile şimdiki durum arasında dağlar kadar fark var ve millet aç kaldıkça Erdoğan’ın çaldıkları daha çok göze çarpıyor ama yine de Saray medya gücüyle bu gündemi rahatlıkla domine edebilir.

Bu hamur çok su götürür ve seçime doğru daha çok konuşacağımız için şimdilik oraya bir virgül koyup asıl gündeme gelelim.

Erdoğan mutat olduğu üzere uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu. Çeşitli konularla ilgili görüşlerini anlattı. Uzun süredir muhalif ya da bağımsız bir gazetecinin karşısında çıkmayan Erdoğan ‘güvenli sahada’ olmanın rahatlığı ile istediği şeyleri söyledi.

Konu doğal olarak Kılıçdaroğlu’nun “kaçacaklar” iddiasına gelince Erdoğan şunları dedi:

“Şimdi, 15 Temmuz gecesi ben eğer 15 dakika geç kalmış olsaydım bugün ne şahsım, ne çocuklarım, eşim, damadım ve torunlarım hiçbirimiz belki de hayatta olmayacaktık. Kaçan kim? Tankların arasından giden kim ? Bay Kemal. Kimin kaçtığı, kimin kaçabileceği ortada. Biz yola kefenimizi giydik öyle çıktık.”

Erdoğan böyle söylüyor.

Resmi 15 Temmuz hikayesi de böyle. Son derece çarpıcı bir hikaye değil mi? Ancak iktidar yeterince güçlü bulmamış olacak ki daha sonra bu hikayeye “toruna Kur’an öğretme” ve “darbeciler uçağa girdiler ama Erdoğan’ı göremediler” detayları da eklendi.

İçeri girip Erdoğan’ı göremeyenler hikâyesi ile kime neye atıf yapıldığını söylemeye gerek yok sanıyorum.

BELGELER ERDOĞAN’IN HİKAYESİ İLE ÇELİŞİYOR

Resmi 15 Temmuz hikayesi ilk günden böyle yazıldı ve geride kalan 6 yıla yakın sürede iktidar aynı nakaratı tekrar etti. Oysa ki iddianameler, bilirkişi raporları, görgü tanıkları ve sanık ifadeleri ortaya döküldükçe görüldü ki Erdoğan’ın anlattıkları gerçekten ‘hikaye’.

Daha önce gerek bu köşede gerekse YouTube kanalımda belgeleriyle uzun uzun anlattım ama görünen lüzum üzerine bir daha anlatayım.

Bu kez filancaların da anlayabileceği basitlikte anlatacağım.

Erdoğan yıllardır aynı şeyi söylüyor: Eğer 15 dakika gecikseler kendisiyle birlikte tüm ailesi öldürülecekti.

Peki gerçek ne?

‘Darbeci’ denen ve bu ithamla yargılanan kişiler Marmaris’e ne zaman geldiler, geldiklerinde neyle karşılaştılar ?

Aşama aşama gidelim…

Öncelikle şunu hatırlatmakta fayda var. 15 Temmuz darbe girişiminin planı geride kalan 6 yılda ‘bulunamadı’. Tuvalete gitmenin bile yönetmeliği olan TSK’da birileri darbe yapmaya kalkmış ama plan yapmayı unutmuş(!). Çünkü ortada plan yok.

Tuhaflığı geç de olsa fark eden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı uzun bir zaman sonra 15 Temmuz’un “4/4’lük bir darbe planı olmadığına” hükmetti. Savcılara göre, darbecilerin amacı darbe yaparak ülke yönetimini ele geçirmek değil, Erdoğan’ı öldürüp kaos çıkarmakmış.

Gerçi iddianamelerde bu senaryo da farklılık arz ediyor.

Bir iddianamede Erdoğan’ı öldüreceklerdi diyor öbüründe Akıncı’ya götüreceklerdi diye yazıyor.

Yani farklı iddianamelerde bile farklı senaryolar var. 

Resmi 15 Temmuz söylemine göre Erdoğan son anda tatil planı yaptı ve Marmaris’e gitti.

Fakat bu söylemde de çelişkiler var.

Mesela 5 Temmuz’da dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve kuvvet komutanları Marmaris’teki askeri birlikleri ziyaret ediyorlar.

Bu da hayli ilginç bir ‘tesadüf’.

Erdoğan’ın görüntü verdiği son program 9 Temmuz’da Antalya’da gerçekleşti.

Bir gün sonra ise, 10 Temmuz’da, Sahil Güvenlik ve Jandarma, Cumhurbaşkanlığı Gökova Körfezi’ndeki Devlet Konuk Evi’nin önündeki tekneleri uzaklaştırdı.

Bu tarih şu açıdan önemli: Erdoğan’ın konakladığı otelin sahibi ve daha sonra AKP’den siyasete atılan Serkan Yazıcı, TBMM Meclis Araştırma Komisyonu’na yaptığı açıklamada Erdoğan’ın Marmaris’e gelme planının 11 Temmuz günü yarım saat içinde yapıldığını ve programın tamamen tesadüf olduğunu söylüyor.

Ancak Serkan Yazıcı’nın ifadeleriyle Jandarma ve Sahil Güvenliğin yaptıklarını kıyaslayınca birinin yalan söylediği açıkça görülebiliyor.

Resmi kayıtlara göre Erdoğan, 11 Temmuz saat 21.00’de Marmaris’e doğru yola çıktı. Fakat sıradışı bir şey yaptı. Askeri yaverlerine gideceği yeri söylemediği gibi yanında bulunmalarına da izin vermedi.

Erdoğan gizlice İstanbul’dan Marmaris’in yaklaşık 150 km kuzeyindeki Çıldır Havalimanı’na uçtu. Buradan da Serkan Yazıcı’nın helikopteri ile kalacağı yere geçti.

GİZEMLİ CUMA!

Normal şartlarda Erdoğan’ın Marmaris’e 40 km uzaklıkta olan Dalaman Havalimanı’na uçması ve buradan da Cumhurbaşkanlığı’nın helikopteri ile kalacağı otele geçmesi beklenirdi.

Ancak Cumhurbaşkanlığı’na ait helikopterle değil de Yazıcı’nın helikopteri ile Marmaris’e gitmesi, Grand Yazıcı Oteli’nde kendisine hizmet edecek aşçısı ve hizmetlilerini bile getirmiş olması, kaldığı villadan dışarıya çıkmaması (Cuma namazı dahil) 15 Temmuz’a dair bir ön hazırlık yapıldığına dair şüpheleri güçlendiren detaylar.

Eldeki veriler Erdoğan’ın 15 Temmuz’a çok ciddi hazırlık yaptığını gösteriyor.

15 Temmuz’a dair bir başka ilginç tesadüf ise dönemin Hava Kuvvetleri Değerlendirme ve Denetleme Başkanı Korgeneral Yılmaz Özkaya’nın İstanbul’daki meşhur düğüne katılmayıp Marmaris’te kalmasıydı.

Hava Kuvvetleri’nin iki numarası sayılan Mehmet Şanver’in kızının düğününe katılması gereken Korgeneral Yılmaz Özkaya nedense düğüne gitmedi.

Tuğgeneral Sönmezateş komutasındaki timin helikopterlerine yakıt verilmesini engelleyerek kritik bir müdahalede bulundu.

İddialara göre bir askeri uçak Erdoğan’ı alıp Akıncı’ya getirecekti.

Fakat o gece Erdoğan’ı alması planlanan uçak kalkmadı bile. Bir başka ifadeyle Marmaris’e giden timin başarısız olması garanti altına alınmıştı.

Erdoğan, o gece torununa Kur’an öğretirken çekilmiş bir fotoğrafı referandum öncesi medyaya servis ettirdi.

Fakat fotoğraftaki detaylar şüpheleri arttırdı. Çünkü daha önce “İşte saldırıya uğrayan otel odası” diye medyaya servis edilen görüntülerdeki otel ile bu fotoğraf aynı yere ait değildi.

Ya bu fotoğraf ya da önceki fotoğraf doğruyu yansıtmıyordu. Bu detayları anlatmamın nedeni şu: 15 Temmuz’u kurgulayanlar en ince ayrıntıya kadar hesaplamışlardı.

UÇUŞ YASAĞINA RAĞMEN NASIL UÇTULAR?

İfadeler ve iddianamelere göre darbeciler 23.00’da Çiğli’de hazırlar.

Uçuş yasağına rağmen İstanbul’dan İzmir’e uçabilmeleri de cevapsız sorulardan birisi.

Üç saat boyunca Çiğli’de bekletiliyorlar. Birkaç kez görevin iptal edildiği söyleniyor sonra tekrar hazırlanılıyor.

Erdoğan’ın darbe girişimi gecesi 00.04’te kaldığı otelin önünde yerel gazetecilere açıklama yaptığını hatırlayalım. Havuz medyasının nedense yayınlamadığı bu açıklamada görülebileceği gibi bir gazeteci Erdoğan’a “Marmaris’te olacak mısınız?” diye soruyor.

Erdoğan’ın cevabı “Hayır, hayır” şeklinde.

00.24’te CNNTürk’te Hande Fırat ile yaptığı FaceTime bağlantısında ise halkı meydanlara çağırdıktan sonra, “Ben de Cumhurbaşkanı olarak meydanlara geliyorum” diyor.

Görüldüğü gibi Erdoğan’ın Marmaris’te olduğu 00.04 itibariyle tüm Türkiye’de öğrenilmiş, Marmaris’ten ayrılacağını bizzat Erdoğan’ın kendisi söylemiş. Bu gelişmelerden darbecileri yönlendiren kişilerin veya darbecilerin bizatihi kendilerinin haberinin olmadığı söylenemez.

İfadelerde de görüleceği gibi sanıkların cep telefonlarından gelişmeleri takip ettikleri anlaşılıyor. Kaldı ki Erdoğan kendi ağzıyla ayrılacağını söylemese bile aklı başında herkes darbe başladıktan sonra Erdoğan’ın bulunduğu yerden ayrılacağını bilir.

DARBECİLER ÇİĞLİ’DEYKEN ERDOĞAN DALAMAN’DAN AYRILIYOR

Akıncı iddianamesinde yer alan detaylara göre Erdoğan’ı taşıyan helikopter saat 01.30’da alçak irtifa seyrederek Dalaman Havalimanı’na iniyor. 01.31’de Erdoğan helikopterden inip Cumhurbaşkanlığı uçağına biniyor. (Ki o uçağa aslında hiç binmediğine dair kuvvetli şüpheler de var ama biz iddianameden gidip bindiğini varsayalım.)

01.43’te ATA uçağı Dalaman’dan havalanıyor.

Saat 03.20’de ise Erdoğan’ı taşıyan uçak (THY-8456 koduyla havalanıyor) İstanbul havalimanına iniyor. Cumhurbaşkanı’nın 01.30’da Dalaman Havalimanı’na geldiği düşünüldüğünde otelden 01.00 sularında ayrıldığı anlaşılıyor.

Darbecilerin Çiğli’den hareketi ise tam 02.14’te oluyor.

Yani Erdoğan’ın gazetecilere açıklama yaptığı andan 2 saat, Marmaris’ten ayrılmasından 1 saat ve uçağının Dalaman Havalimanı’ndan kalkışından 31 dakika sonra.

Düşünsenize…

Darbe planlıyorsunuz ve darbenin en önemli hedefi olan Cumhurbaşkanı’nı ‘almaya’ o hedeften ayrıldıktan yarım saat sonra çıkıyorsunuz.

Otel bölgesine vardıkları saat 03.20. Erdoğan çoktan İstanbul’a varmış bile.

Devam edeceğim ama bu aşamada dönüp en temel soruyu soralım: Erdoğan’a suikast iddiasıyla yargılanan ve müebbet hapis cezası alan askerler Erdoğan’ın kaldığı otele 03.20’de varmışlarsa (bazı kayıtlarda 03.38 olarak geçiyor) Erdoğan’ın “15 dakika geciksek öldürülecektik” sözü ne anlama geliyor?

Erdoğan yalan mı söylüyor yoksa gerçekten de 15  dakika sonra oraya gelen başka bir helikopter timi mi vardı?

Bu soruyu aklınızda tutarak kaldığımız yerden devam edelim.

Darbeciler Erdoğan’ın kaldığı oteli bile bilmiyor, yoldan çevirdikleri Atilla Barbaros Teoman isimli vatandaşa soruyorlar. Bu nasıl bir suikast ya da darbe girişimidir ki, yoldan geçen vatandaşın adres tarifi ile hareket ediyorsunuz!

Şurası net: Askerleri Çiğli’de bekletip Erdoğan güvenli bir şekilde Dalaman’dan ayrıldıktan sonra onları yola çıkartan irade, sanıkları bile bile kumpasın içine çekmiş.

Askerler Marmaris’e ulaştıklarında Erdoğan da İstanbul’a inmişti.

3 HELİKOPTERLİK SIR TİM!

Gelelim ‘sır’ suikast timine.

Sonuçta Erdoğan’ın koruma ekibinde yer alan iki polisin şehit edilmesi ve sağa sola ateş edilmesi olayı gerçek.

Onlarca görgü şahidi var, maddi deliller var.

Detayıyla yazdığım gibi Tuğgeneral Gökhan Sönmezateş komutasındaki askerlerin gece 01.00 sularındaki saldırıyı yapma ihtimali yok çünkü o saatte hala Çiğli’deler.

Sanıkların ifadelerinde bu şüphe dikkat çekiyor.

Mesela ekibin lideri Tuğgeneral Gökhan Sönmezateş şunları diyor: “15 yaşında çocuğa bile böyle bir planlama yaptırılmaz. Esas benim aradığım soru 4 saat boyunca neden, kim tarafından bekletildik? Cumhurbaşkanı Marmaris’ten ayrıldıktan ve Semih Terzi öldürüldükten sonra saat 02.20’de biz yola çıkarıldık. Tuzağa düşürüldük.”

Diğer sanıkların da benzer ifadeleri var.

İddianamede polislerin “güvenliği sağlamak üzere orada bırakıldığı” yazıyor. Güvenliği sağlanacak kişi ayrıldığına göre oradaki az sayıda polisi bırakma amacı şüpheli!

Şurası kesin: Askerleri yönlendiren Akıncı Üssü’ndeki darbeciler Erdoğan’ın çok daha önceden ayrıldığını kesin olarak biliyorlardı. Amaçları sanık askerleri polislerle çatıştırmak ve ortaya çıkan kanlı görüntü yardımıyla, “Cumhurbaşkanına suikast” algısını güçlendirmekti.

Sürece yakın kaynaklardan edindiğim bilgiye göre Gökhan Sönmezateş ve timini Erdoğan ayrıldıktan sonra Marmaris’e yollayanlar ikinci bir Semih Terzi olayı planlamıştı. Nasıl ki Semih Terzi’nin Ankara’ya gelişine zemin hazırladılar ve yakalayıp konuşturmak yerine infaz ettiler aynı şeyi Sönmezateş için de yapacaklardı.

Böylece “Erdoğan’a suikasta giden Sönmezateş öldürüldü” propagandası üretilecekti. Ayrıca Terzi’den sonra Sönmezateş de susturulmuş olacaktı.

Gelin görün ki, bütün süreçte olduğu gibi burada da ağır bir sansür var.

Özel timde görev alan sanıklar mahkemeden, Erdoğan’ın otele geliş, ayrılış ve kendileri gelmeden önceki ilk saldırı anının güvenlik kamerası görüntülerinin incelenmesini talep ettiler ancak talepleri reddedildi.

Ayrıca şehit polise dair çok çarpıcı bir detay daha ortaya çıktı. Şehit polislerden Cengiz Eker’in ölüm saati tüm belgelerde 00.43 ve ölüm nedeni kesici-delici alet yaralanması olarak görülüyor. Ancak nasıl olduysa duruşmalar esnasında “kesici alet” yaralaması “ateşli silah” yarasına, ölüm saati de 00:43’ten, önce 03:43’e sonra da 04:42’ye çevriliyor.

DARBECİLERİN KONTROLÜNDEKİ HAVALİMANINA GİTMEK!

Erdoğan’ın uçağına THY kodu verilmişti fakat internet başındaki herkes uçağın rotasını görebiliyordu.

‘Darbeciler’ hariç.

Kayıtlara göre Erdoğan’ın uçağı Biga üzerinde 47 dakika bekledi. İddialara göre o saatte havada darbecilerin kontrolünde F-16’lar vardı. Fakat hiçbiri Erdoğan’ın uçağını göremedi. Erdoğan ‘işgal altındaki’ İstanbul Atatürk Havalimanı’na güvenle indi.

Resmi 15 Temmuz söylemine göre İstanbul yakınlarında uçan darbecilere ait F-16’lar Erdoğan’ın uçağını bulmaya çalışıyordu. Bu esnada ise Erdoğan’ın uçağı Biga üzerinde 47 dakika boyunca turladı.

Düşünün, darbecilerin elinde son derece gelişmiş silahlarla donatılmış F-16’lar var ve siz sivil bir uçakla hiçbir şey yokmuş gibi geziniyorsunuz. Rejim söylemi aslında komik ayrıntılarla da dolu. Mesela Yeni Şafak yayın yönetmeni Hüseyin Likoğlu son günlerde yazdığı yazıda bu hikayeye atıf yapıp “darbeciler gece görüş dürbünleriyle üzerinde Cumhurbaşkanlığı yazan uçak arıyorlardı” diye yazdı.

AKP seçmeni de bu hikayeyi yıllardır tekrar ediyor.

Uçakların hızı, gece karanlığı, çapı vs. düşünüldüğünde çok absürt gelen gece görüş dürbünüyle Cumhurbaşkanının uçağını aramak teorisi iktidar yandaşlarınca sürekli tekrar ediliyor.

SIR 3 HELİKOPTER HAZIR 4 UÇAK

Erdoğan 29 Temmuz 2016 tarihinde A Haber’de katıldığı bir televizyon programında o gece, “Darbecileri şaşırtmak için 3 havalimanında daha uçaklar hazır bekledi,” dedi. Benzer açıklamayı damadı Berat Albayrak da yaptı.

Erdoğan, darbeyi eniştesinin araması sonrası 21.30 sularında öğrenmişse, normal şartlarda Ankara Esenboğa Havalimanı’nda konuşlu bu uçaklar hangi arada hazırlandı ve 4 ayrı havalimanında hazır bekletildi?

O gece yarısı 4 ayrı uçağın 4 ayrı havalimanında hazır bekletilmesi Erdoğan’ın darbeyi çok önceden bildiği ve kapsamlı bir kaçış planı yaptığını teyit eden bir durum.

15 Temmuz’a dair soru işaretlerinden birisi de şu.

Erdoğan’ın kaldığı otele 15-20 dakika mesafede Türkiye’nin en büyük deniz üslerinden Aksaz Deniz Üssü var. Üs komutanı Tuğamiral Namık Alper, 16 Temmuz sabahı gözaltına alınıp tutuklandı.

Eğer Erdoğan’a yönelik bir girişim olacaksa, emrinde 2 tugay ve 4 bin askerin bulunduğu, savaş gemilerinin, uçaksavarların olduğu bir üssün kullanılmayıp nereye gittiğini bile bilmeyen bir grup askerle bu işe kalkışmaları da ayrı bir tuhaflık.

15 Temmuz’un Marmaris ayağına dair daha çok şey anlatabilir, detaylandırabilirim ama mevzu dağılacak. O yüzden en temel konuya geri gelelim.

Erdoğan ne diyor? “15 dakika geciksek tüm ailem öldürülecekti.”

Oysa ki Marmaris’e giden tim Erdoğan İstanbul’a vardıktan sonra yola çıkarılmıştı. Yani şu anki resmi sanıkların bu saldırıyı yapma imkanı sıfır.

Ama ortada göstermelik de olsa bir saldırı olduğuna göre mahkemelerin ve iktidarın failleri araması gerekmez mi?

Gerekir ama başka davalarda olduğu gibi burada da iktidar konuyu kapattı. Onlarca görgü şahidine ve kamera kaydına rağmen savcı 3 helikopterlik bu timi yok saydı.

Dahası söz konusu üç helikoptere ait radar kayıtları ve hava izleri ‘bir el’ tarafından silindi. Düşünün, 15 Temmuz’u kurgulayan yapı nasıl bir güce sahipse tüm uçuş kayıtlarını sildiriyorlar, radar izlerini yok ediyorlar.

Gökhan Sönmezateş ve timi yıllardır Marmaris’te yaşanan kumpasa dikkat çekmeye çalışıyor. Mahkemelerde adeta isyan ediyorlar. Ancak seslerini kimseye duyuramıyorlar. Komutanları onlarla yüzleşmediği için işin muhataplarına da soramıyorlar.

15 Temmuz’a ait HTS ve radar kayıtlarını istiyorlar ancak mahkeme duymazdan geliyor.

Bir başka şekilde söylersek…

15 Temmuz kumpasını kuranlar bir yandan “onu almaya gidecek timi” Erdoğan Marmaris’ten ayrılıncaya kadar bekletiyorlar, sonra suikast girişimi imajı için siyah kamuflajlı üç helikopterle silahlı ekipleri Erdoğan’ın oteller bölgesine yollayıp iki polisi şehit ettiriyor, sonra da tüm radar ve kamera kayıtlarını silip olayı Erdoğan İstanbul’a indikten sonra Marmaris’e ulaşabilen ekibe fatura ediyorlar.

Erdoğan’ın yıllardır anlattığı “15 Temmuz’da 15 dakika ile kurtulduk” hikayesinin aslı bu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile röportaj yapan gazetecilerden birisi de çıkıp “Sayın Erdoğan, 15 dakika ile kurtulduk diyorsunuz ama saatler tutmuyor. Şu an yargılananlar fiziken size saldıranlar olamaz. Size gerçekten saldırıldı mı? Kim saldırdı? Radar ve kamera kayıtlarını kim neden sildi?” diye sormadı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Gerçekten de hikaye hep tek taraflı anlatılıyor. Hikaye anlatanların kendi içinde ve birbirleri arasındaki çelişkili açıklamalar önemli delillerdir. Fakat hikaye normalde darbeciler ve mağduru oynayanlar diye ikiye ayrılıyor. Ama hikayede darbeciler adeta karanlığa gömülmüş durumdalar. Sanki darbeciler uzaydan gelmişler gibi tek taraflı bir hikaye anlatılıyor. Karşı tarafta koskocaman bir derin karanlık çukur var. Bu çukuru kimse görmüyor. Neleri yuttu bu çukur da tek ses çıkarttırmadılar. Koskoca türkiye cumhuriyetini bu çukura attılar da hiçliğe mahkum edildi. İnsanlar karanlıktan korkarlar. O yüzden bu çukur aydınlatılmıyor ve darbecilerin varsayalım darbeci, konuşmaları duyulmuyor. İnsanlarda çukuru lanetli kötü sanıyor. Ve herkes bu çukur hakkında efsane üretiyor. Karanlığı herkes kendine göre dolduruyor. Herkesin kafasının içinde aydınlatamadığı karanlıklar vardır. İşte darbecileri, cemaati, natocuları, türk ordusu, güçler ayrılığı, meclis, cumhuriyet, yargıyı attıkları derin çukur insanların kafasındaki karanlığa denk gelmektedir. İnsanlar kendi karanlıkları ile yüzleşmekten korkarlar. İşte hikaye anlatıcıların korkusu kendi karanlıklarıdır. Karanlıklarından yüzleşmekten korkarlar. Cumhuriyeti gömerken o karanlığın içine gömdüler. Ve bu karanlık ile yüzleşmek istemediklerinden cumhuriyeti, meclisi, yargıyı, cemaati darbecilerle beraber içine gömdükleri karanlık çukurun aydınlanmasını istemiyorlar. O yüzden yıllardır hikayeyi hep tek taraflı dinliyoruz. Karşı tarafta derin karanlık bir çukur oluşmuş ve kimse bu çukuru aydınlatmak istemiyor. Hala komik insanlar darbecilerin neden darbe yapmaya kalktığını tartışıyor. Çünkü karanlık çukura giderek yüzleşmekten, soru sormaktan korkuyorlar. Darbecilere göstermelik yargılama olsa bile mahkemelerle beraber karanlık çukura gömüyorlar. Hatta meclis te o çukurun içinde. Meclisten de ses gelmiyor. Milletçe cumhuriyeti, orduyu, yargıyı, meclisi gömdük ve bakıyorum herkes normal gibi davranıyor. Demek ki insanın içinde çok alan kaplayan karanlıklar var. Ve insanlar cumhuriyeti ile yüzleşmekten korkuyor. Bu işi kolaylaştırmak yani insanların kendilerini aldatmasına yardım etmek için fetö uydurdular. Cumhuriyeti karanlığa gömsen bile insanlar bu zor durumla baş etmek zorunda kalmayacak. Fetöyü gömdüler diyecek ve rejimin aferinini kapacak ve kahraman olacak. Ama o koca kafasında o karanlıklarına yaklaşamayacak. Kendi karanlığından korkacak. Hatta az vicdan varsa karanlık kendini ifade etmeye çalışacak ve kabuslar şeklinde ortaya çıkacak. Uzun vadede sinir krizleri, kendinden yabancılaşma olacak. Rejime tapar gibi bile bile aldanmış gibi yapmak kendi öz saygısını düşürecek. Rejime karşı hesap soramasa bile kendi içinde bu karanlık durumla hesaplaşması gerekir. Bunun için sizden isteğim çarpıcı sanık ifadelerini de ara sıra belirtmeniz iç dünyada yalancı hikaye anlatıcılar ile hesaplaşmada faydalı olacaktır. Mesela darbecilerden duymak istediğim darbe amacını duyamıyoruz. O zaman herkes kafasından yazıyor. Bende yazacak olursam; 1- laik devlet tehdit altındaydı yavaş yavaş şeriata doğru gidiyorduk müdahale ettim, 2- ülkeyi bölmeyi planlıyorlardı bu uluslararası oyunu bozmak istedim, 3- şeytan bir devletti, şeriatı hakim kılmak için iran benzeri bir islam devleti için sokağa çıktım, 4- devlet avrasya eksenine yanaşıyordu, batı ekseninde kalması için mücadele ettim. Bunlar gibi açıklamalar duymak yerine hala amaç kaostu, amaç humeyni gibi gelmekti, amaç pkk yı sınırdan geçirmekti gibi şeyler söyleniyorda bunların darbe ile ne alakası var. Yani pkk orduya mı sızmış yada köprüyü trafiğe kapattılar gerçekten o gece kaos yaşattılar, bu muydu yada şeriat ilan edilecekti de tayyip mi laik cumhuriyeti korudy. Ne tuhaf darbeciler humeyni gibi gelmek için humeyni olmak isteyen lideri devirecekler. Humeyni humeyniye karşı. Pardon bu süreçte laik subaylar nerede? Bırakalım birbirlerini yesinler mi dediler? Tayyipten rahatsız genç subaylar tayyip ile el ele tutuştular. Darbe gecesi sokakta kemalistler varmıydı? Yoksa bu cumhuriyet onların da değilmiydi? Yoksa onlarda mı yesinler birbirini dedi. Ama derin işbirlikleri gözden kaçmıyor. Fetö kavramını uydurduktan sonra laiklik ve irtica kavramlarını kullanımdan kaldırdılar. Yani sadece birbirlerini yesinler diyerek sanki tarafsızmış gibi görünmeye çalışıyorlar ama aslında kemalistler irticaya sessiz destek vermiştir. Zaten maksat rejimi ortadan kaldırmaktı başardılar. Batıdan doğuya çevirdiler rejimin yönünü. Ne ilginçtir ki bu 180 derecelik dönüş 15 temmuz sayesinde oluyor. Ve bu dönüşü sıradan insan iktidar ve muhalefetin uyumu sayesinde hiç farketmiyor bile. Biraz açlıkla fark etmeye başladılar ama otokrat rejimlerin karakteri budur. Zaten insanlar güçler ayrılığının sonlandırılmasına evet diyerek, muhalefette hileli pusulalar üzerine gitmeyerek fakirliğe gönüllü evet demiş oldular. Sağına dönüp bakıyorsun adamlarda petrol var ama insanlar fakir, soluna bakıyorsun modern devletler var ve insanlar refah içinde yaşıyor. Türkiyede yaşayan canlılar sağa sola bakmasını bildikleri halde bilerek sağı seçtiler. İnsan modern olmak istemiyorsa zorla olmaz. Hep bir düşman icat edip o düşmana saldırmak daha eğlenceli oluyor. Bu sayede ucuz yoldan kahraman oluyorsun. Bunun adını da din diyerek süslüyorsun. Böyle kolay yol varken batılılar gibi kafa yormak, çalışmak neden olsun. Gerçek darbeciler insanların bu yapısını bildiğinden onun önüne cemaati yem atıyor ve asıl darbeyi kendisi yapıyor. Resmi olarak suçlama anayasal düzeni ve meclisi ortadan kaldırmaktır. O halde darbe başarılı olmuştur diyebilir. Sanki kendi suçlarını başkasına iftira atıyorlar. Yani birine suç atarken kendi işlediği suçu itiraf eder gibi karşı tarafa atıyor. Aslında anayasayı rafa kaldıran, meclisi fesih eden kendileri.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin