Erdoğan’ı bu defa kim sırtlayacak?

YORUM | MAHMUT AKPINAR

Erdoğan her seçimde yelkenlerini şişirecek, halkı kendisine itecek rüzgar buldu. Her zora girdiğinde imdadına bir el yetişti. Bunların bazıları rastlantı olabilir, bazıları Erdoğan’ın siyasi becerisine verilebilir ama 21 yıldır hep dört ayak üstüne düşmesi, her defasında birilerinin ona el uzatıp yukarıya çekmesi çok da rastlantı değil. Bazen tersten, bazen doğrudan desteklerle Erdoğan hep koltukta kalmayı başardı. 

Bunda iç aktörler mi dış faktörler mi daha etkili bilemiyoruz. Ama sanki içten ve dıştan eller uzanıp can suyu veriyor. Ağız dolusu küfür eden siyasetçiler bir süre sonra koltuk değneği, yardımcısı, bakanı oluyor. “Dünya, Batı karşısında mücadele edemez!” dediğimizde konjonktür değişiyor, yeni kapılar açılıyor, umulmadık devletler/kuruluşlar Erdoğan’a prim veriyor. AKP’nin kuruluş öncesi bazı “dıj güçler” ile görüşmeler yaptığı biliniyor. Yalan üzere birleşmesi mümkün olmayan farklı isimlerce (Abdurrahim Karslı, Abdurrahman Dilipak, Ali Bulaç, Erol Mütercimler) bu görüşmeler, taahhütler dile getirildi. AKP cenahından bir savunma veya yalanlama duymadık. 

Bugünlere uzanan misyonunun başarıya ulaşmasında çok önemli bir itici güç olan olan “mağdur ve kahraman” oluşturma süreci şiir okumasıyla başladı. Belediye başkanlığı görevinden alınıp otel konforunda ve özel hazırlanan Pınarhisar Cezaevi’nde yatarken yaptığı siyasi görüşmelerle parti altyapısı olgunlaştı. Onunla hapse giren, kirli ve karanlık işlerinde yanında olan Hasan Yeşildağ’ın stratejik konumunu, derin yönlerini Sedat Peker’den Erk Acarer’e, Cevheri Güven’e kadar herkes anlattı.  

Erdoğan’a cansuyu olan dönüm noktalarından birisi de 367 krizi ve E-muhtıradır. Bilerek veya bilmeyerek Kemalistler, laik(çi)ler Erdoğan’dan bir defa daha “kahraman” ve “mağdur” çıkarmak, siyasi ömrünü uzatmak için cansiperane uğraştılar. O dönemde esen laikçi dalganın itici gücü Yaşar Büyükanıt’la yaptığı, “mezara gidecek” görüşmeyi bazı yıkımlara/kıyımlara matuf taşeronluk anlaşmasının netleştirildiği tarih olarak görüyorum. Erdoğan’ı önce “mağdur” edip sonra parlattılar ve ciddi halk desteğine ulaştıktan sonra da 28 Şubat’ın yarım kalan projesini uygulattılar. Doğrusu Erdoğan da rolünü oynamakta çok mahir. Aynı anda hem dindarları, muhafazakarları güdüp, ölümüne peşine takıyor, hem de rejimin, derin odakların projelerini başarıyla uyguluyor. 

Erdoğan’a muhalifmiş gibi görünüp yelkenini dolduran, payanda olan isimler saymakla bitmez. Kızını AKP’ye emanet eden Deniz Baykal her sürçtüğünde imdadına yetişti. Seçim yasaklısı olup parlamentoya giremediği dönemde Siirt’ten seçtirip başbakan olmasını sağladı. 2015 Haziranında seçimleri kaybedince yine imdadına yetişti. Çığırtkan, muhafazakarları rencide eden söylemleriyle sağdaki herkesi Erdoğan’ın kucağına itti. 

Devlet Bahçeli 2002’de olmadık zamanda seçim çağrısı yaparak AKP’nin tek başına iktidara gelmesinin önünü açtı. 17/25 sonrası ağzına geleni söylerken 2015 Haziran sonrası koalisyonun kurulamamasında ve AKP’nin tekrar iktidar olmasında Bahçeli’nin katkısı büyük. Sonraki yıllarda resmi ortağı ve koltuk değneği oldu.

15 Temmuz sonrası Demirtaş dışında bütün liderler Yeni Kapı’da Erdoğan’ın arkasında hiza aldı. Ürettiği tezleri sorgulamaksızın satın almalarının ve tekrar etmelerinin (derin) devlet aklıyla, refleksiyle olduğunu düşünüyorum. Bugün yaptıkları, muhtemelen Dolmabahçe Görüşmesi sonrası Erdoğan’a misyon olarak verilmişti. Sonra derin devletle angajmanı olan gazeteciler, siyasetçiler, sendikacılar, baro başkanları, meslek kuruluşları ideolojik olarak onaylamasalar da Erdoğan’a destek oldular. Bu destekçilerin arasına Numan Kurtulmuş’tan, Süleyman Soylu’ya, Doğu Perinçek’ten Öcalan’a, Muharrem İnceye, Ümit Özdağ’a, Ergenekoncu paşalara kadar pek çok ismi katabilirsiniz. Bunu anlamanın turnusolu Erdoğan’a hakaret etmek, ağır söz söylemek değildir. Erdoğan’ın ürettiği 15 Temmuz projesini sorgulamaksızın satın almak ve bazı söylemlerini (F.TÖ gibi) tekrar etmektir.

Erdoğan’ın kutsal görevi bitti mi, ülkenin ayarlarını yeterince bozup hedeflenen yeni noktaya taşıyabildi mi emin değiliz. Anayasaya  aykırı olduğu halde kimsenin Erdoğan’ın 3. defa aday olamayacağını dile getirmemesi, normal görmesi, misyonunun daha bitmediği hissini veriyor. Eğer “misyon” devam ediyorsa bu seçimlerde de onu sırtlayacak birileri çıkacaktır.

Tablo gayet açık ve net. Erdoğan MHP ile birlikte seçimi alamaz. At değiştirmek durumunda. Bunun için öne çıkan iki alternatif var. HDP ve İYİ Parti. Kürt oylarının çok stratejik öneme sahip olduğu herkesin malumu. Bu nedenle Erdoğan düne kadar “terörist” ilan ettiği HDP ile görüşmelere başladı. Babasının hastalığı nedeniyle Demirtaş’a jest yaptı. Yansıyan tablodan HDP’nin de boş olmadığını anlıyoruz. Taksim patlamasının, Erdoğan’ın HDP ile yakınlaşmasını sabote etmeye yönelik Ergenekoncu kesimin hareketi olduğu yorumları akla yatkın. Geçen hafta HDP ile masaya oturmayı problem etmeyen Bahçeli’nin bir haftada tornistan yapması, Doğu Perinçek’in konuşmaları bu tezi güçlendiriyor.

Erdoğan İYİ Parti’ye de tehditle karışık bir davette bulundu. Akşener bu daveti reddetti ise de çok kimse bu ittifakın mümkün ve muhtemel olduğunu düşünüyor. Zira bünyesinde epeyce Ergenekoncu barındıran İYİ Parti ile ittifak Erdoğan-Ergenekon ittifakının sürüdürülmesini mümkün kılacaktır. Ayrıca Millet İttifakına ciddi bir darbe vurulacak, halk umutsuzluğa itilecektir. 

Erdoğan bir defa daha uçurumun kenarında ve payandaya ihtiyaç duyuyor. Eğer ona misyon yükleyenler hala yapacağı şeyler olduğunu düşünüyorlarsa bir defa daha seçilmesi için destek verir, yolları açarlar. Ama derin odakların ve uluslararası proje merkezlerinin halka rağmen her şeye muktedir olduğu, her dediklerini yapabildikleri düşüncesinde değilim. Halk güçlü şekilde isterse Erdoğan’a ders verebilir. Kaldı ki Erdoğan HDP ile anlaşsa bile Kürtlerin çoğu bu uzlaşmaya oy vermeyecektir.  Keza İYİ Parti ortaklık kursa seçmen kitlesi lideri takip etmeyecektir. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin