Erdoğan ve Ergenekon mücadelesine doğru

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Öküz öldü ortaklık bozuldu mu? Çünkü Türkiye’deki siyaset dengeleri böyle bir şey.

Rejim içi dengelerde bir bozulma emaresi var. Genelkurmay eski başkanı emekli general İlker Başbuğ ve Erdoğan arasındaki polemik, Suriye’de konuşlu Türk askerlerine Suriye ordusunun saldırması ve birçok askerin ölümüne yol açması önemli bir gelişme. Akabinde Erdoğan’ın Ukrayna ziyareti ve bu ülkeye Ankara tarafından yüklü miktarda askeri yardım yapılacağının açıklanması, Erdoğan’ın Kırım’ın Rusya tarafından ilhakını bir anda gündemine alması gibi olaylar, buna işaret ediyor. Doğu Perinçek’in bu Ukrayna yardımını eleştirmesi ve Erdoğan’a aba altından sopa göstermesi kayda değer.

Bu olayları yorumlarken dikkatli olmak gerekiyor. Türkiye’de anayasal rejimin artık mevcut olmadığını dikkate almayan her analiz başarısız olmaya mahkumdur. Mevcut rejim bir semi-otoriter rejimdir ve bağlı olması gereken anayasasıyla bağlarını oldukça gevşetmiştir. Dahası bu rejimi oluşturan belli dinamikler mevcut ve rejim kesinlikle yeknesak, tek başına Erdoğan ve ekibi tarafından kontrol ediliyor değil! Rejimi MHP’siyle, CHP-İYİP’le, ama hepsinden de önemlisi, 15 Temmuz’da Avrasya-Rusya ittifakına karşı olan “Batıcı” TSK kadrosunu tasfiye eden Ergenekoncu-Avrasyacı-Ulusalcı unsurlardan oluşan hiziplerle beraber ele almak zorundayız. Akademik makalelerde bu meselelere girmek için elde yeterinde kanıt olmaması, Türkiye rejimini sanki demokratik ve bürokratik teamüller işliyormuş gibi analiz etmemizi gerektirmez. Tabi amacınız durumu anlamak değilse, o zaman başka.

Bugün Türkiye’deki rejim hibrit de olsa, otoriterliğe çok yaklaşmış bulunuyor. Bu tür rejimlerde orduyu kontrol edenin rejime hakim olacağı adeta matematiksel doğrulukta bir özelliktir. Erdoğan orduda üst düzey bazı komutanlar üzerinde etkin olabilir. Fakat bu a) konjonktüreldir, b) geçicidir. Şartlar onu gerektirdiği için Erdoğan’a bağlı hareket edenler de dahil olmak üzere, TSK’da çok büyük istisnalar hariç, Erdoğan’a gönüllü ve karşılıksız destek verecek subay sayısı son derece marjinaldir.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

TSK’da her zaman bazı hizipler ve gruplaşmalar oldu. Fakat özünde bu gruplaşmalar küçük hesapları dışında, ideolojik olarak İslamcı ve anti-seküler olarak algılanan Erdoğan’a sadık olmaz. Dahası, Erdoğan ve ekibi birçok suça ve şaibeli işlere bulaştığı için, pis işlerini ona yaptırmak dışında Erdoğan’a bir işlev de yüklemez. Onlar için Erdoğan istedikleri politika değişikliklerini pürüzsüzce halka kabul ettirebilen bir retorik gerekliliktir, o kadar. 15 Temmuz tasfiyelerini bilerek sivil bir siyasetçiye yaptırdılar. Kürt şehirlerinde işlenen insanlık suçlarını, 15 Temmuz sonrası işkence ve adam kaçırmaları, kamudaki mega tasfiye ve kitlesel cadı avını hep Erdoğan ve İslamcı adamları yaptı. 28 Şubat’taki gibi ortaya çıkıp antipatik olmak yerine, geride kalıp İslamcıları maşa olarak kullanmayı taktiksel gereklilik olarak gördüler.

Soruyorum: Orduyu kontrol edecek enstrümanlar nedir? Bazıları askeri şuralarda sivil egemenliği falan diyor. Ben bunun işlevsel olduğundan emin değilim. Son kertede silahlı güce hakim olan sisteme de hakim olur. Bu ille de iktidara doğrudan el koymayı falan da gerektirmez. Veto rejimi zaten böyle bir şey. İlle de kurumsallaşması veya yasal bir çerçevesi bulunmasına da hiç gerek yok. Ordu içi dengeler iktidarları belirler. Erdoğan rejimi yargı-medya kontrolüyle rejimi daha katı (esneklikten uzak) bir kıvama getirdi. Esas sorun da bu. Çünkü herkes Erdoğan’ın yargıya ve medyayı kontrol ettiğine inanıyor. Unutulmamalı ki bu kontrol gücü olduğunca sürecek. Yargı da medya da otoriter rejimlerde iktidara güzelleme yapar, onun dümen suyunda gider. Yarın bir gün rejim içi bir güç değişimi olursa aynı yargı ve medyanın yeni reislerine nasıl methiyeler düzdüğünü veya onun için çalıştığını görürsünüz. Yoksa siz cidden yargıdaki hakim ve savcıların veya havuzdaki kalemşörlerin Erdoğan’ın “ideallerine” ve “onun yoluna “inandıkları için” mi baş koyduklarını sanıyorsunuz? O zaman hemen yüzünüzü soğuk suyla yıkayın, pencerenizi açın ve biraz oksijen takviyesi yapın. Çünkü aynı yargı ve havuz, yarın güç dengeleri değiştiğinde emin olun yeni sahiplerinin eline bakacak.

Türkiye’de jeopolitik bağımlılıklar, kaygan Türkiye zeminindeki gibi değişken değil. Rusya’nın güdümüne girdiniz mi öyle “haydi taraf değiştirelim!” demekle onun yörüngesini terk edemezsiniz. Ettirmezler. Zaten bunu yapmaya kalksanız da tek başınıza altından kalkamazsınız. ABD ve Batı’ya ihtiyaç duyarsınız. İyi de, Erdoğan’ın bunu yapacak kadar aklını kaybettiğini mi düşünüyorsunuz? Batı’ya yeniden yönelmek Erdoğan için büyük, çok büyük risklerle dolu, mayınlı bir alan. Çünkü işin ucunda tasfiye edilen asker-sivil bürokrasinin geri dönüşü gibi ciddi riskler var. Yüce Divan, soruşturmalar, yolsuzluk davaları var. Bunların yanından bile geçmeyecektir. Moskova da Türkiye’deki derin yapılar da bu durumun gayet farkında. Erdoğan’ın tek şansı, Türkiye’de oyunu tümüyle kontrolü altına almak.

İyi de bunu yapabilecek enstrümanları mevcut mudur? Bu bir istek meselesi değil! Bu bir kapasite meselesi. Kapasiteden kastım, zamanı geldiğinde kıpırdamaya başlayan taşları yerinde tutabilmektir. Bu ekonomide, bu Suriye-Libya batağında, mevcut iç dinamiklerde bu iş kolay değil. Gün geçtikçe de zorlaşıyor. Çünkü Türkiye daha fazla batıyor. Battıkça, Erdoğan’a olan gereklilikler de azalıyor tabi. Yani Erdoğan artık vazgeçilmez değil. Akbabalar uçuşuyor. Herkes durumun farkında. Bir defa bu süreç başladı mı, durdurmak zordur. Ha, şu olur, mesela inanılmaz bir ekonomik dinamizm oluşur, insanlar bunu keselerinde ve yaşam standartlarında hissetmeye başlar, piyasalar coşar, durum değişir. İyi de bu olanak halen var mı? Bence bunun olma olasılığı cehenneme kar yağma olasılığına denk. Türkiye batıyor. Benzetme veya abartı değil, cidden batıyor. Batışın en ciddi etkisi insanların algıları ile alakalı. Artık kimse bu işlerin düzeleceğine inanmıyor. Yurtdışına sermaye kaçışı, bence en bariz göstergedir. Çünkü sermaye demokrasi falan fazla önemsemez de, parası riske girdi mi bak bunu önemser. Şu an milyarlarca dolarlık sıcak para Türkiye’yi terk ediyor. Güvenli limanlara kaçıyor. Diğer taraftan beyin göçü de artarak devam ediyor. Bu olan feci durumu artık yüzeysel kozmetik önlemlerle gizlemek imkansız. Erdoğan Türkiye’yi yeniden kontrolüne alamaz.

Batı ile anlaşabilir mi peki? Yani bir jeostratejik pazarlık döner mi? Bence zor. Çünkü Batı zaten Türkiye’nin öyle ya da böyle geri döneceğini biliyor. Türkiye bir Rusya veya İran değil. Doğal kaynakları sıfır. Petrol ve doğal gazı yok. Ordusu tümüyle dışa bağımlı. Bir petrol sıkıntısı olsa ne yapacak? Kaç tankının olduğu, kaç uçağının olduğu ancak onları yürütebilirsen veya uçurabilirsen önem arz eder. Türkiye bugün Rusya’ya inanılmaz bağımlı. Hem enerjide bu kadar bağımlı olacaksın, hem de tutup nükleer teknolojini bile onsan alacaksın. Bu rasyonel mi? Türkiye tüm yumurtaları tek sepete koydu. Moskova’ya asrın fırsatını verdi. Bakın aynı Moskova bugün Beyaz Rusya’yla birleşmek için baskı yapıyor. Rusya Ukrayna ve Gürcistan’ın ciddi oranda toprağını işgal etmiş durumda. Suriye’ye yerleşti. Yakında Moskova Suriye hava sahasını kapatırsa Ankara ne diyecek? Realist olun! Türkiye cidden çok zayıf. Ruslar bu şartlarda bir rejim değişikliği olmasın diye ne gerekirse yapacaktır. İçerideki müttefikleri, TSK’daki rakip ekip hapiste kalsın diye Ruslarla ortaklığa en az Erdoğan kadar gebe. Bu bir açmazdır.

Rejim içinde bence ordudaki etkin ekipler Erdoğan’dan daha güçlü. Eğer aralarında ciddi çatışmalar yoksa, Erdoğan’ın bu rejimi domine etmek gibi bir şansı bu koşullarda olamaz. Bu iş Adnan Tanrıverdi ve SADAT gibi daha görece yeni yapılanmaları aşar. İslamcılar zaten 12 Eylül’den önce de en pasif ve korkak gruptu. Asla sokağa çıkıp “davaları uğruna” risk alacak işlere giremedi. Bugün poliste ve istihbaratta, kısmen de az da olsa orduda bazı etkileri var diye zannetmeyin ki bir durum olduğunda kontrolü zor kullanarak ele geçirmeye kalkabilirler. Oransal mukayeseyi iyi yapmak gerek. 15 Temmuz sonrası rejimi inşa eden, tek başına Erdoğan değil. Beraber yola çıktığı ekiple ters düşerse, Türkiye’yi Erdoğan’a terk edecek bir TSK subay prototipi olduğunu düşünmek çok doğru bir okuma olmaz.

Gerçek, Erdoğan ve derin yapılar arasında bir güç mücadelesi olduğu. Erdoğan direniyor. Ama zafiyetinin farkında. Ya yeni bir pazarlık ve güç dağılımına razı olacak, ya da tasfiye edilecek. Otoriter rejimlerde mutlu son yok.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Güç dengelerinin aynı kalacagını düşünüyorum, en erken seçimde değişimler gözlemlenir ekonomik krizde çıksa arkasındaki halk desteği onu koruyacaktır ergenekonuda, rusyayıda, batıyıda abartıyorsunuz. En fazla seçimlerden önce tetikleyici faaliyetleri olur yıpratırlar kervan yürüyecektir.

  2. Cok dogru bir analiz. Asagidan yukaridan yolun sonu görunuyor. Herkes hakettigini yasar. Yasasinlar hakettiklerini hatta daha fazlasini. Tek ideolojisi para olan bir dikta. Hic bir öngöruleri yok kapasiteleri zaten yoktu. Kacinilmaz sona dogru kosar adim yuvarlaniyorlar….

  3. Kendimi cok sansli sayiyorum….
    Bu erdogani ömrum boyunca sevemedim sevmedim bir turlu….Hic bir konusmasini dinlemiyor onunla ilgili bir haber varsa geciyorum.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin