Erdoğan nereye koşuyor? (5) [Göksel İlhan]

Erdoğan’ın Yargısı -1

Yargı, çoğulcu demokrasi anlayışının hakim olduğu hukuk devletlerinde kişi hak ve hürriyetlerinin teminatı, insan onurunun koruyucu mekanizmasıdır. Baskıcı sistemlerde ise rejimi meşrulaştırma, diktatörü koruma aracıdır.

Tarih boyunca tüm despotlar rejimlerini kendilerine tam bir bağlılık içinde çalışan biatçı yargıçlar vasıtasıyla ikame etmişlerdir. Bu tip rejimlerde tarafsız ve bağımsız olması imkansız olan yargı düzenin tek işlevi vardır. Despot ve icraatlarına görünür bir meşruiyet kazandırmak.

Despotizmin rutin uygulamaları

Muhalifleri önceden suçlu ilan etme, halka teşhir ve aşağılama despotizmin rutin uygulamalarıdır. Tarihte okuduğumuz diktatörlerin insanlık dışı uygulamalarına 15 Temmuz kontrollü darbe girişimi sonrasında bizzat yaşayarak şahit olduk. Bu uygulamalardan biri de yargılama sürecinde sanıklara yaşatılan insan onuruna aykırı, aşağılayıcı uygulamalardır.

15 Temmuz kontrollü darbe girişiminden sorumlu tutulan bir grup askerin Sincan’daki duruşma salonuna götürülüşleri sırasında yaşananlar despotizmin yargı sürecini gözler önüne sermektedir.

Darbe girişimini takip eden ilk günlerde kafası gözü yarılmış, sargılar içinde itirafçı diye teşhir edilmelerinden hatırladığımız askerler, bu kez başka bir teşhir tiyatrosunun figüranı haline getiriliyor.

Sanık askerler tek sıra halinde, elleri kelepçeli, kollarına girmiş askerler tarafından adeta sürüklenerek bir meydandan geçiriliyor. Protesto için organize edilmiş kalabalıkların arasından geçirilerek teşhir ediliyorlar. Önceden hazırlanan tiyatral sahnenin tüm malzemeleri hazır. Askerlere küfür ve hakaretler eşliğinde idam ipleri atılıyor. Yargılamanın yapılacağı mahkeme görünümlü tiyatro salonuna doğru lincin en ağırına maruz kalarak, bedenleriyle birlikte ruhları da adeta yerlerde sürüklenerek götürülüyorlar.

Hiç birisinin üzerinde ceket, takım elbise ve kravat yok. Cezaevi yönetimi müsaade etmemiş. Kimse hangi hakla ve hangi mevzuata dayanılarak bu kısıtlamalara gidildiğini sorabilecek durumda değil.

Özel Kuvvetler Komutanlığı davasında sanık askerlerin giyimi kuşamı, kendilerinden emin duruşu birilerini rahatsız etmiş; önceden suçlu ilan etme planlarını bozmuş, ortaya çıkın ifadeler oyun kurucuların huzurunu kaçırmış olacak ki yeni talimatlar verilmiş anlaşılan.

Toplumsal lincin tüm figüranları ve malzemeleri kusursuz bir şekilde hazırlanmış. Askerlerin toplum nezdinde peşinen suçlu ilan edilmesi için gereken oyunun provaları eksiksiz yapılmış.

Nedense bu sahneler ortaçağ engizisyon mahkemelerini, cadı avını, meydanlarda kazıklara bağlanarak kalabalıklar önünde yakılan zavallı kadınları, Hitlerin yargıçlarını ve Humeyni rejiminin ünlü hakimi Sadık Halhali’yi hatırlattı. Halhali, 1979’da, Humeyni tarafından İslami Devrim Mahkemesi Başkanı olarak seçildi. Devrimin ilk günlerinde yeryüzünde sapkınlığı yayma ve Allah’a karşı savaşma suçlamalarıyla “yüzlerce eski hükümet görevlisini” idama mahkûm etti. Sanıkların çoğu bir avukat veya jüri görememişti.

2 yıl içinde aralarında yüzlerce diplomat, akademisyen ve siyasetçinin de olduğu binlerce kişiyi  karşı devrimcilik suçlamasıyla idam etmiş, bu yüzden de ona Cellat Yargıç ve Devrimin Kasabı lakapları takılmıştır.

Yürütme ile uyumlu yargı

Tüm despot liderler gibi Erdoğan da rejimini adım adım inşa ederken, yargıyı kendi anlayışına uygun dizayn etmeyi ihmal etmedi. Özellikle 17/25 Aralık soruşturmaları sırasında yaşadığı korkunun da tesiriyle, yargı tüm kurumlardan daha önemli bir öncelik halini aldı Erdoğan için.

Erdoğan’ın yargıyı imha ve yeniden kendi rejimine uygun inşa süreci, bir tek yazıya sığmayacak kadar uzun ve önemli bir meseledir.

O’nun yargısında masumiyet karinesi, sanık hakları, savunmanın kutsallığı, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı gibi evrensel ilkeleri aramak abesle iştigal olur. Bunu ancak tarihteki benzerleri ile kıyaslayarak anlayabiliriz.

Engizisyon mahkemeleri ve cadı avı

Erdoğan yargısına dikkatli bir gözle baktığımızda Ortaçağ Engizisyon mahkemeleri ve cadı avı sürecinde yaşanan insanlık dışı manzaraların kap karanlık gölgesini görürüz.

Katolik kilisesinin kabul ve inançlarına aykırı tüm inanç ve fikir sahipleri tehdit olarak görülmüş; kilise bünyesinde kurulan mahkemelerde yargılanmışlardır.

Bu mahkemeler vasıtasıyla Katolik kilisesinin kendisi için tehdit olarak gördüğü diğer dini tarikatlar ortadan kaldırılmış, büyücü olduğu kabul edilen insanlar vahşice katledilmiştir.

Engizisyon mahkemeleri de şimdiki gibi ihbar, tanık ve işkence ile itiraf ettirme esasına göre çalışırdı. O zaman da sanık lehine delil toplanmaz, dedikodular, söylentiler suç delili sayılırdı.

Tanıkların ismi asla açıklanmaz, gizli tutulurdu. Sanıkların kendilerini savunması için avukat atanmazdı. Engizisyona düşmek ölüm ile eşdeğerdi. İşkencenin en korkuncu uygulanır, itiraf edenler suçlu kabul edilip cezalandırılır, itiraf etmeyenler ise işkence ile öldürülürdü.

Katolik kilisesiyle bilimsel görüşleri çelişen Giordano Bruno adında bir bilim adamı sırf bu yüzden kazığa bağlanıp yakılarak cezalandırıldı. Çağdaşı Galileo Galilei bundan ders almış olacak ki, Kilise’nin görüşüne aykırı bulunan fikirlerinden vazgeçtiğini belirterek Kilise’nin görüşünü yücelten savunma yaptı.

Cadı avının ise kurbanları büyük oranda kadınlardı. Cadı olduğuna inanılan kadınlar en ağır işkencelere maruz bırakılarak itiraf etmeleri sağlanır; bazen bağlanarak suya atılır, kurtulursa cadı olduğu kabul edilerek yakılırdı. Kurtulamayıp boğulursa bu onun imanlı olduğuna delili sayılır ve ailesinden özür dilenirdi.

‘Cadı avıysa cadı avı’

Erdoğan için tehlikeli görülen muhalif her kesimden insanın terörist yaftasıyla tutuklanması Engizisyon’un iz düşümü gibidir. Erdoğan yargılamaları temelinde soruşturma aşamasında işkence ile itiraf ettirme ve yeni isimler söyletme esasına göre yürümektedir. Bir çok dosyada yargılama, ismi hiç bir zaman açıklanmayacak beyanları doğrulanamayan gizli tanık anlatımlarına göre sürdürülmektedir. Sanıklar lehine deliller toplamamakta etkili savunma yapan avukatlar sanıklarla aynı suç kapsamına alınarak tutuklanmaktadır.

Erdoğan’ın 2014 yılında söylediği ‘cadı avıysa cadı avı’ beyanı bugün tam olarak yerine getirilmektedir. Cadı avında da öte Erdoğan’ın muhaliflerine yönelik kin ve nefreti bir sürek avına dönmüştür.

Cadı avının kurbanları kadınlar ve çocuklar

Doğumhane kapılarında bekletilen polisler, kollarında sürüklenerek götürülen üç günlük lohusa kadınlar; Erdoğan’ın cadı avı söyleminin en somut örnekleridir. Ortaçağ cadı avında çocuklara dokunulmazken, Erdoğan’ın cadı avında kundaktaki bebekler de mahpushanelerin soğuk sert zemini ve aşılmaz korkunç duvarlarının kurbanı olmaktadır. Ceza evine götürülen lohusa kadınların acı ve keder dolu masum bakışları Engizisyon kararı ile kazığa bağlanarak yakılan zavallı kadınların yürek yakan son çığlıklarını hatırlatmaktadır.

***

Serinin önceki yazıları

1) Erdoğan sınırsız bir iktidara mı kendi sonuna mı koşuyor? 23 Ocak 2017

2) Erdoğan’ın iktidar serüveninin üç dönemi 31 Ocak 2017

3) Demokrasi yoluyla demokrasiyi askıya almak 16 Şubat 2017

4) Humeyni’nin rehberliğinde İran olmaya doğru 13 Nisan 2017

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin