Erdoğan mı SADAT’ı sattı, SADAT mı Erdoğan’ı?

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Ülke bilinmezler diyarına doğru dolu dizgin yol alıp giderken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun SADAT çıkışı, siyasette farklı bir kapı açtı. SADAT Başkanı Melih Tanrıverdi’nin yaptığı savunma Erdoğan’ı fena panikletmişe benziyor… Erdoğan’ın “SADAT yöneticileriyle alakam yok” demesinin altında yatan hangi korku dersiniz?

SADAT ya da Ticaret Sicilindeki adıyla SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayii ve Ticaret Anonim Şirketi’nin yeni gündeme geldiğini sananlar derin bir yanılgı içindeler. Tartışmanın 10 yıllık bir geçmişi olduğu için CHP lideri Kılıçdaroğlu, o köklü geçmişin üzerine bu yapının kapısına dayanıp açıklama yapma gereği duydu.

SADAT denilen paramiliter yapı, 28 Şubat’ta ordudan atılanların kurduğu ASDER (Adaleti Savunanlar Derneği) bünyesinden ortaya çıktı. ASDER ile SADAT’ı ve Üsküdar Üniversitesi’ni birbirinden ayrı tutmak yanlış olur.

ASDER, 28 Şubat’ın bulutlarının dağılmaya başladığı dönemde 7 Nisan 2000’de kuruldu. Kurucu 7 üyenin tamamı, Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla ordudan atılan isimlerden oluşuyordu.

ASDER’in Kurucu Başkanı emekli Prof. Tabip Albay Ahmet Alper idi. 2004 yılında başkanlık görevini emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’ye devrettikten sonra ASDER’in merkezi İstanbul’a taşındı.

Tanrıverdi’nin görevi alması ve merkezin İstanbul’a gelmesiyle birlikte, ASDER farklı konularla da ilgilenir oldu. Tanrıverdi’nin ifadesiyle “İslam dünyasının her tarafında kanayan yaralara merhem olacak” girişimlere başladı.

Dernek faaliyetleri, tüzüklerinde yazılan faaliyetlerle sınırlı olduğundan dolayı farklı açılımlara altyapı hazırlandı.

ASDER’de yönetimi 2009 yılında emekli Tabip Albay Nevzat Tarhan devraldı. AK Parti ve Tayyip Erdoğan ile kurulan iyi ilişkiler yeni açılımlar için ASDER yöneticilerine cesaret verdi.

Daha sonra ASDER bünyesinde, Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği (ASAM) aracılığıyla TSK’nın yeniden yapılandırılmasına yönelik fikirler gündeme gelmeye başladı. Sonraki yıllarda Tanrıverdi, bu dönemde dile getirdikleri hemen her hususun iktidar tarafından hayata geçirildiğini söyleyecekti.

SADAT’ın kuruluşu için anlamlı olduğu gerekçesiyle özel bir tarih seçildi. Şirket, 28 Şubat 2012’de kuruldu. Bazı ASDER üyeleri, dernek yöneticilerinin bu çatıyı kullanarak farklı işler yapmalarına itiraz etti.

Bu tartışmalar üzerine Adnan Tanrıverdi, dernek üyeleri arasında başlayan sert tartışmalara cevap olarak bir açık mektup yayınladı. Bu mektup, 15 Ekim 2014’te ASDER’in kurumsal internet sitesinde yer aldı. Tanrıverdi, bu mektubunda eleştirilerin haksız olduğunu ve yaptığı çalışmalarla üyelerin önünü nasıl açtığını örneklerle anlattı.

TSK’da, Genelkurmay Özel Harp Dairesi gibi kritik görevlerde bulunan Adnan Tanrıverdi, bundan sonra SADAT’la bütün İslam alemine hizmet yolunu seçti. SADAT’ın resmi internet sayfasındaki “misyonumuz” başlığı altında, kurumun kuruluş sebebi şu ifadelerle yer alıyor:

“Uluslararası alanda Silahlı Kuvvetlerin ve İç Güvenlik Güçlerinin organizasyonu amacıyla, stratejik danışmanlık, özel savunma ve güvenlik eğitimleri ile donatım alanlarında hizmet vererek, İslam Ülkeleri arasında savunma ve savunma sanayi işbirliği ortamı oluşturmak ve İslam Dünyasının kendine yeterli bir askeri güç olarak da Dünya Süper Güçleri arasındaki hak ettiği yeri almasına yardımcı olmaktır.”

Asıl konuya geçmeden bir noktayı daha belirtmek istiyorum. Nevzat Tarhan ve Adnan Tanrıverdi, hem ASDER’de hem de SADAT’ta halef-selef konumundalar. Bir bütünün yarısı gibiler. Nevzat Tarhan, Üsküdar Üniversitesine iktidarın kolları altında dal budak saldırırken, Tanrıverdi ise özel harp alanında yoğunlaştı.

Tanrıverdi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu’na atandı. Atamaya ilişkin kararname 8 Ekim 2018’de Resmi Gazete’de yayınlandı.

Nevzat Tarhan, Tanrıverdi’nin SADAT adı altında yaptığı çalışmalarla ilgili şayialar ayyuka çıkmaya başlayınca SADAT’taki hisselerini, 28 Şubat 2020’de Beyoğlu 21. Noterliğinde 01540 tarihli devir sözleşmesiyle devretti.

SADAT’ın Suriye’ye yapılan silah ticaretinin merkezinde olduğu, yasa dışı pek çok işin içinde bulunduğu yolunda medyada sık sık bilgiler yer aldı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, SADAT tarafından Konya ve Tokat’ta silahlı eğitim kamplarının varlığına ilişkin iddiaları gündeme getirdi.

Ortaya atılan iddialarla ilgili Milli Savunma Bakanlığı koltuğunda oturan Hulusi Akar, “Bakanlığımızın SADAT adlı şirket ile hukuki, ticari, mali ve kurumsal yapı olarak hiçbir ilgisi yoktur, olmamıştır” açıklamasını yapıp yönetimini aklamaya çalıştı.

Akşener’in çıkışı unutulup gitmişken, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun geride bıraktığımız günlerde kurmaylarıyla birlikte kapısına dayanmasıyla SADAT yeniden ülke gündemine oturdu.

Kılıçdaroğlu, “SADAT bir paramiliter kurum. Yani işleri suikastçı, provokatör ve terörist yetiştirmek. Erdoğan kaçakları da ülkeye bu kafayla soktu. Başka ülkelerin camilerinde bu paramiliter kafayla namaz kılacaktı, ne oldu? 8 milyon sığınmacı Türkiye’nin cenaze namazını kılmaya çalışıyor” çıkışını yaptı.

Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamalarını, devlet kurumlarının AK Parti’nin paramiliter organizasyona karşı ilk ciddi adımı olarak değerlendirmek yerinde olur. Bu çıkış iktidarın oluşturmak istediği korku iklimine karşı girişilen en önemli püskürtme adımı durumunda. (Bu tespitim, devamının gelme şartına bağlı).

Kılıçdaroğlu’nun SADAT “ziyareti” önce paramiliter şirket yöneticilerini panikletti. Başındaki “Junior Tanrıverdi” birilerinin telkiniyle ekrana çıktı. Kendisine verilen görev, SADAT üzerinden Erdoğan’a gidecek bütün yolları tıkamaktı.

Melih Tanrıverdi, aslında bunu büyük ölçüde başardı da. Ancak canlı yayının azizliğinden olsa gerek akla pek çok yeni soru getirdi. Erdoğan ile Adnan Tanrıverdi’nin ilişkilerinin derinliğinden öte, SADAT’ın yaptığı faaliyetlerin iktidarın bilgisi ve izniyle yapıldığını anlattı.

SADAT’ın yeni başkanı oğul Tanrıverdi’nin açıklamaları, Saray’ın hoşuna gitmedi. Tanrıverdi, Beştepe’ye gidebilecek yolları tıkamaya çalışırken, gaf üzerine gaf yapınca Tayyip Erdoğan, topa girmeyi zaruri gördü.

Erdoğan’ın, SADAT’la ilgili söylediği sözlerin hepsi kendi tabanına yönelik çıkışlardı. Onlara takılmayın. İşin özü, kendini SADAT’ın kirli işlerinden kurtarmak için sarf ettiği “SADAT yöneticileriyle uzaktan yakından alakam yok” diye özetlenebilecek sözlerinde gizli.

Erdoğan’ın satış gücünün ne kadar yüksek olduğunu SADAT olayı bir kez daha göstermiş oldu. Her kişinin bir kullanım yeri ve kullanım süresi var.

Doğrudan Saray’a bağlı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu’na bizzat kendi imzasıyla atadığı ismi tanımayan Erdoğan, kimleri satmaz ki?

Her şey Tek Adam için. Türkiye Bir’den değil, Bir Türkiye’den büyüktür. Büyük Bir’i de korku dağları sardı.

Tıpkı geçen hafta katıldığı Danıştay’ın 154. Kuruluş yıldönümünde söylediği, “hukuk dışı taleple karşıma gelmeyin” sözleri gibi. Bütün yapılanların kaynağı olarak bilinen birisinin bu çıkışı, gelecekte kendini kurtarmak için tarihe not düşmeden ibaretti. Dünkü “SADAT’la ilişkim yok” açıklamaları da aynı endişeden kaynaklanıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. kimse kimseyi satmadi sadece SADAT in karistigi islerden dolayi dunya kamuoyunda sorun olmamasi icin danisikli dovus yapiyor yani birbirlerini satmis gorunuyorlar, kalpler ve kafalar birliktedir muhtemelen..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin