Emekli genelkurmay başkanları ve siyaset: Fevzi Çakmak örneği [Dr. Serdar Efeoğlu, yazdı]

Dünyanın her yerinde ordu, devlet kurumları içinde önemli bir yer tutar ve politikaların oluşturulmasında etkin bir rol üstlenir. Devletlerin demokratik geleneklerine ve kurumların birbirleriyle ilişkilerine göre bu etki az veya çok olabilir.

Türkiye’de de ordu 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinde ülke yönetimine müdahale ederek doğrudan iktidarı üstlendi. 12 Mart ve 28 Şubat süreçlerinde de siyaset kurumunu doğrudan yönlendirmeye çalıştı. Genelkurmay başkanları da kişisel özellikleri, siyasete istekli olmaları ve iktidara bakışlarına göre değişiklik gösterse de hükümetlerin yönlendirilmesinde her zaman etkili oldular.

İDEAL BİR İKİNCİ ADAM

Erken Cumhuriyet devrinin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’ndaki başarıları ile Atatürk devrinin sonuna kadar bu görevde bulundu. Bu sırada kendisi ve başında bulunduğu ordu, devrimlerin en büyük destekçisi oldu. Atatürk birçok inkılap hareketi öncesinde Çakmak’la görüşerek onayını aldı.

Fevzi Paşa, Atatürk’ün orduyu güvenle emanet ettiği bir komutan olarak görev yaptı. Şeyh Sait İsyanından Dersim olaylarına kadar iç isyanların bastırılması esnasında orduyu hep Atatürk’ün isteği doğrultusunda kullandı. İzmir suikastı davasında Kazım Karabekir başta olmak üzere birçok komutan idamla yargılanırken Paşa’nın tepkisi üzerine beraat kararı verildi.

Dindar kişiliği ile halk tarafından çok sevilen Çakmak, Cumhurbaşkanlığı için Atatürk’ten sonraki dönemin en büyük adayı idi. 1937’de İnönü başbakanlıktan alınmış ve yerine Celal Bayar getirilmişti. Mareşal Fevzi Çakmak, milletvekili olmasa da bir formül bulunarak aday olabilirdi.

Fevzi Paşa, birçok ricaya rağmen İsmet Paşa’yı desteklemeyi tercih etti. Herhangi bir risk olmaması için de Meclisin kuşatılması emrini vererek İnönü’nün oy birliği ile cumhurbaşkanı seçilmesini sağladı. Çakmak’ın genelkurmay başkanlığı görevi de 1944 yılına kadar devam etti.

MAREŞAL KURTLAR SOFRASINDA

Fevzi Paşa’ya uysallığından dolayı orduda “Kuzu Paşa” deniliyordu. İnönü 1944’de 2. Dünya Savaşı’nın İngiltere lehine dönmesi üzerine, Almanya yanlısı  “Değişmez Genelkurmay Başkanı”  Fevzi Çakmak’ı yaş haddinden emekliye sevk etti. Hâlbuki Çakmak, yaşadığı sürece başkanlık görevini sürdüreceğini ve kimsenin kendisini görevden alamayacağını düşünüyordu. İnönü, kendisini CHP’den milletvekili yapmak istedi ise de İsmet Paşa’ya kızgınlığından dolayı kabul etmedi. Bu sırada Milli Emlak’a ait olduğu gerekçesiyle evinden çıkarılmak istenmesi, tepkisini daha da artırdı.

Emekli edildikten sonra Harbiye’nin 100. Kuruluş Yıldönümü törenlerine diğer emekli komutanlar çağrıldığı halde en yüksek rütbeli emekli subay olmasına rağmen davet edilmedi. Hatta mezunlar arasında ismi bile okunmadı. Bu olay İnönü’ye öfkesini daha da artırdı. Paşa bütün bunlara kendisinden beklenmeyen bir tavırla 68 yaşında siyasete atılarak cevap verdi.

1946’da Demokrat Parti’den bağımsız olarak milletvekili seçildi. Çakmak, İnönü’nün karşısına cumhurbaşkanı adayı olarak çıkarılabilecek en iyi isimdi. Paşa’nın gönlünden de cumhurbaşkanlığı geçiyordu. Daha önce kabul etmese de zamanın geldiğini düşünüyordu.

Fevzi Paşa milletvekili adayı olduğu andan itibaren gittiği her yerde büyük kalabalıklarla karşılandı, halktan çok büyük ilgi gördü. Nitekim seçimde Bayar’dan bile fazla oy aldı. Mareşal, Cumhurbaşkanlığına aday olarak İsmet İnönü’nün karşısına çıktıysa da ancak 59 oy alabildi. Seçimden sonra kendisinin “Gönüllerin Cumhurbaşkanı” olduğunu söylüyordu. İnönü’nün cumhurbaşkanlığı yemin törenine de iştirak etmeyerek evine gitmeyi tercih etti.

Çakmak, İsmet Paşa’ya olan tepkisinden dolayı “muvazaa partisi” olarak gördüğü DP’nin politikalarını yumuşak bularak daha sert muhalefet yapacak olan Millet Partisi’nin kuruluşunda rol adı ve fahri başkan seçildi.

Siyasi faaliyetlerinde İnönü karşıtlığı hep ön planda oldu. Hatta hastalığının ilerleyen aşamalarında Fevzi Boztepe’ye “Asra yaklaşan ömrüm boyunca kumar oynamadım, içmedim ve israf etmedim. Bugün hastane ücretini tedarik etmekte güçlük çekiyorum. Allah versin İsmet Paşa ve akrabaları milyonerdirler” demişti.

İsmet İnönü, Fevzi Paşa’nın hastalığının ilerlediği dönemde yattığı hastanede ziyaret etmek istediğinde ailesi buna izin vermedi. Yapılan yorumlar, Çakmak’ın İnönü’yü görmek istemediği ve bu nedenle görüşmenin gerçekleşmediği şeklindeydi.

1950 seçimlerinden kısa bir süre önce 10 Nisan 1950’de vefat ettiğinde Paşa’nın eşi Fitnat Hanım tarafından “tıbbi yöntemlerle öldürüldüğü” ifade edilse de herhangi bir soruşturma açılmadı. Vefatı sonrasında eşi Millet Partisi listelerine aday olarak konulsa da seçilmesi mümkün olmadı.

Halk tarafından dindarlığı ve savaşlardaki başarısıyla çok sevilen Paşa,  Nakşibendi Şeyhi Küçük Hüseyin Efendi’ye intisap etmişti. Vefatından sonra vasiyeti gereği Eyüp Sultan Mezarlığı’nda Şeyhinin yanına defnedildi. Mareşal Çakmak, dindarlığına ve bir tarikata intisabına rağmen bu yönünü hiçbir zaman devlet yönetimine yansıtmadı ve komutanlığı süresince ideal bir ikinci adam olarak görev yaptı.

Hayatı askerlikle geçen Fevzi Paşa çok geç bir dönemde siyasete girdi ve dönemin kurt politikacıları olan İsmet İnönü, Celal Bayar ve Adnan Menderes’le aynı ortamda siyaset yapmaya çalıştı.  İnönü ile çekişmesi devam ettiği gibi Bayar’la da kısa zaman sonra yolunu ayırmak zorunda kaldı. Bunda Bayar’ın da cumhurbaşkanlığını hedeflemesi ve Çakmak gibi bir rakibin partisinde olmasını arzu etmemesi de etkili oldu.

EMEKLİLİK SONRASI CUMHURBAŞKANLIĞI

Fevzi Çakmak Cumhurbaşkanı olamasa da Genelkurmay Başkanları, sonraki dönemlerde bu makama ulaştılar. Askeri liderler tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde cumhurbaşkanlığı makamı, askerlerin gelebilecekleri en üst makam olarak değerlendirildi. Askeri okullarda eğitime bu idealle başlayan öğrenciler, rütbeleri yükseldikçe bu “yüce” makama daha çok yaklaştıklarını düşündüler.

27 Mayıs Darbesi ile askerler Cemal Gürsel’i cumhurbaşkanı seçtirerek “asker cumhurbaşkanı” uygulamasını bir teamül haline getirdiler. 1965 ve 1969’da büyük seçim zaferleri kazanan AP lideri Süleyman Demirel, o yıllarda kendisini veya bir başka sivil politikacıyı cumhurbaşkanı seçtirmeye cesaret bile edemedi. Sadece askerler arasında tercih yapabildi. Cemal Gürsel’den sonra emekli Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ve emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Fahri Korutürk bu şekilde cumhurbaşkanı seçildi.

12 Eylül’ün darbeci komutanı Genelkurmay Başkanı Kenan Evren siyasilere ihtiyaç bile duymadan 1982 Anayasası ile kendini cumhurbaşkanı seçtirdi. Askerlerin mülkü haline gelen cumhurbaşkanlığı makamı, 1989’da Turgut Özal’ın seçilmesi ile sivillere açıldı. Özal’ın başlattığı süreçle Demirel, Gül ve Erdoğan cumhurbaşkanı oldular.

Askerlerin cumhurbaşkanlığı hevesi elbette devam etti. 28 Şubat’ın kudretli generali ve BÇG ile milyonlarca kişiyi fişleyen paşası Çevik Bir bunu açıkça ifade etse de kurt politikacılar tarafından çok kolay bir şekilde diskalifiye edildi. Bir Paşa’dan sonra bu isteği açıktan dillendiren komutan olmadı.

AKAR PAŞA VE SİYASET

Bugün Genelkurmay Başkanlığı makamında Akar Paşa bulunuyor. Akar’ın askeri hayatı Mareşal Fevzi Çakmak gibi başarılarla dolu olmasa da onun gibi dindar bir kişiliğe sahip olduğu anlaşılıyor. Bu özelliği ile 28 Şubat’ın en ufak dindarlığa tahammülü olmayan dışlayıcı sistemine rağmen bu makama kadar nasıl geldiği zihinlerde bir soru işareti olarak duruyor.

Akar’ın gönlünden Cumhurbaşkanlığı makamının geçip geçmediğini elbette bilmiyoruz. Ancak bugün iyice belirginleşen “kontrollü darbe” süreci sonrasında her zaman Erdoğan’ın yanında yer almasını ve bir siyasetçi gibi hareket etmesini böyle bir sürece niyeti olduğu şeklinde yorumlamak mümkün. Belki de kendisine şu an bir dedikodudan ibaret olsa da “Cumhurbaşkanı Yardımcılığı” sözü verilmiş olabilir.

Fevzi Paşa örneğinde olduğu gibi emekli askerlerin siyasetçilerin arasında çok fazla şansı bulunmuyor. Kurmay birikimi ile Akar Paşa’nın siyasette vefa olmadığını ve “Dün dündür, bugün bugündür” sözünün temel bir kriter olduğunu bildiği tahmin edilebilir.  Yoksa büyük beklentilerin şokları da çok büyük olacaktır.

Kaynaklar: Ş. Zümrüt, Mareşal Fevzi Çakmak’ın Siyasal Kişiliği ve Millet Partisi, YTÜ SBE Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2004;  Ö. Urhal, Mareşal Fevzi Çakmak’ın Hayatı, Askeri ve Siyasi Faaliyetleri, SÜ SBE Doktora Tezi, Konya, 1997.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin