Derinlerin Metin – eşek durduk yere tepmez!

YORUM | Prof. Dr. MEHMET FE ÇAMAN

Türkiye Barolar Birliği diye bir meslek kuruluşu var. Her zaman sol eğilimli, devlete çoğu zaman eleştirel bakabilen avukatlarca yönetildi. İşkenceye, kötü muameleye karşı dik durdu. Bu dik duruşun sonucu olarak da ciddiye alındı. Türkiye’nin hukuk sisteminde, yargıçlar ve savcılarla beraber adalet dağıtma bağlamında çok ama çok önemli bir görevi ifa eden avukatlar, barolarda örgütlüdür.

Barolar tüm dünyada yargı sisteminin olmazsa olmazıdır. Türkiye Baroları’nın başında bugün Metin Feyzioğlu var. Kendisi salt bir avukat değil, aynı zamanda bir hukuk profesörü de. Dahası, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) eski milletvekillerinden Turhan Feyzioğlu’nun da torunu. Turhan Feyzioğlu da torunu Metin gibi bir akademisyen. Ankara Siyasal Bilgiler’in eski dekanlarından. Galatasaray Liseli. Demokrat Parti’yi eleştiren aydınların önde gelenlerindendi Turhan Feyzioğlu. 1960 darbesinden sonra Kurucu Meclis üyeliği yaptı, sonrasında Anayasa Komisyonu başkanı olarak 1960 anayasasının mimarlığını üstlendi. Dede Feyzioğlu Ecevit’in ortanın solu yönelimine cephe alan CHP’lilerdendi. Bu nedenle CHP’den ayrıldı ve Cumhuriyetçi Güven Partisi’ni kurdu. Bu parti, sonrasında Milliyetçi Cephe hükümetlerine destek verdi. Dede Feyzioğlu, hem Milliyetçi Cephe’de hem de sonrasında 1978 Ecevit hükümetinde devlet bakanı ve başbakan yardımcısı görevlerinde bulundu. Yanar-döner, sık taraf değiştiren, ama sağ Kemalist çizgide, devletçi bir siyasetçi ve akademisyen profili. 12 Eylül darbesinin esasında ilk başbakan adayı da Turhan Feyzioğlu’ndan başkası değildi. Atanmasına karşın, birkaç saat sonra görevine son verildi. Devletin has adamı, yapısı gereği devletlû tüm yapılara çok yakın bir siyasetçi ve teşkilatçı beyin oldu. İşte Metin, bu dedenin yanında, böyle bir atmosferde yetişti, yetiştirildi.

Metin Feyzioğlu dedesini daima rol-modeli olarak aldı. Babasız büyüyen Metin için dedesi babası gibiydi. Dedesinin yönlendirmesiyle hukuk eğitimi aldı. Ceza hukuku uzmanı oldu. Doktorasını bu alanda yazdı. Dedesi gibi, Ankara Üniversitesi öğretim üyesiydi. Yine Turhan Bey gibi, o da dekanlığa kadar yükseldi ve Hukuk Fakültesi’nin dekanlığında bulundu. Sağ-Kemalist ulusalcı ideoloji dışında asla bir pusulası olmadı. Adeta dedesinin izinden devam eden bir yaşamı oldu denebilir: akademide kaldı, doçent ve profesör oldu, sonra siyaset geldi tabii. Türkiye onu 2014 yılında dönemin başbakanı Erdoğan ile Danıştay’ın 146. yıldönümü toplantısında yaşadığı polemikle tanıdı. Muhtemelen Erdoğan’ın fevriliği üzerine oyun kuran Feyzioğlu, kendisine uzun konuşmasından dolayı laf atan başbakana yanıt vererek bir anda gündem oldu. Tahmin edersiniz, bir anda özellikle “sol” kesim için adı liderliği hak eden şahsiyet olarak geçmeye başladı. Popülaritesi patlama yapan Feyzioğlu, tüm basının ilgi odağı oluvermiş, siyasi falcılarca kendisine çok yakın gelecekte Türkiye’nin – veya en kötü olasılıkla CHP’nin – liderliği rolü öngörülmeye başlamıştı! Dedesinin yolunda emin adımlarla gidiyordu, onu artık kim tutabilirdi?

Fakat Feyzioğlu’nun yıldızı saman alevi gibi sönüverdi. CHP içi köpekbalıkları siyasetin acemisi değillerdi. Kılıçdaroğlu yerini konsolide ederken, partideki diğer nasyonal-solcular da parti dışından paraşütle gelecek bir akademisyen hukukçuya yılların hizip çalışmalarının sonucunu bırakmaya niyetli değildiler. Böylece Feyzioğlu, şahsi gayretlerle adını gündemde tutmaya çalışsa da, bunu başaramadı ve sol-nasyonalist CHP’liler arası klasmanda üst sıralarda yerini koruyabilse de, parti içinde somut bir ağırlık kazanamadı. Fakat dedesi gibi, siyasi bukalemun olmanın tek yolunun parti içinde örgüt içi dengeler olmadığını bilecek siyasi refleks ve deneyime sahipti. Feyzioğlu ailesinin kalıtımsal ve sosyal içgüdülerinden fazlasıyla edinmiş, donanımı ile birleşen bu içgüdüleri, özellikle de devletlû kimliği, onun ileride yedek kulübesinden her an sahaya sürülebilecek gibi hazır ve nazır olmasını sağlıyordu.

Ve 17 Aralık – 15 Temmuz dönemine geliyoruz

Bu kontrollü darbe girişiminden sonra, adı konmamış sivil darbe ile yargıyı ekarte eden Erdoğan’a destek veren grubun ideolojik ittifakı içinde olan Feyzioğlu, yolsuzluklar konusunu gündeme getirmek şöyle dursun, hiç zorlanmadan “yargı darbesi” söylemine destek çıktı. 17 Aralık’ın amacının yolsuzluk olmadığını söyledi, AKP kanadını silkelemek isteyen bir müdahaleden söz ederek, o dönem 17 Aralık’ın üzerine balıklama atlayan CHP ve MHP liderliğinden faklı düştü. Dedesi gibi, devletin ne demek olduğunu iyi biliyor, devlette bu işlerin nasıl “sessiz ve derinden” geliştiğini hissediyordu. Feyzioğlu donanımı ve sosyal becerileri/maharetleri, bu işin tek Erdoğan’dan mütevellit olmadığını kavramasına imkân verdi sanırım. Yoksa adı bir yerlerde, birilerinin listesinde miydi, bilmek zor. Ama dedesinin kariyerinden hareket edecek olursak, Turhan Bey her zaman bir şekilde doğru ata oynadı siyasette. Düşünün, 12 Eylül’cüler bile onun başbakan atanmasında herhangi bir beis görmemişti. 1960 darbesinin de anayasa komisyonunun başkanı olmuştu. Bunlar kilit görevlerdir. Turhan Feyzioğlu derin devletin görev adamıydı. Tam bir homo-respublicus (cumhuriyetin ideal insanı) olan dedesi gibi, acaba Metin de derin ilişkilerde adı joker veya banko olarak geçen bir kilit aktör müydü? Bunun her halükarda en azından beklentiler bazında Metin’in stratejisini belirlemiş olabilme olasılığı sanırım çok uçuk bir hipotez olmaz. 15 Temmuz’u katıksız şekilde desteklemesi ve Erdoğan rejiminin dışarıdaki en sağlam ve yılmaz destekçilerinden biri olması, bu hipotezi destekliyor. 15 Temmuz sonrası Kılıçdaroğlu’nun “kontrollü darbe” söylemine karşı duran ekibin içinde yer alarak, CHP’nin sağ kanadında yer aldı. Sol nasyonalist (ulusalcı) sağ kanat CHP fraksiyonu, MHP ile çok benzer pozisyona sahip – ikisi de nasyonalist neticede! Ve bu kanat için üniter devlet ile Türk kimliği, ideolojik paradigmalarının temelini oluşturuyor. Feyzioğlu bu kanadın önemli isimlerinden. Siyaset deyince de dedesinin izinden devam etti yani. CHP’li olmakla kalmadı, daima CHP içi siyasi dengelerde adı üst seviye ağır toplar arasında olan biri oldu. Kılıçdaroğlu’nun az buçuk da olsa CHP’ye çeki düzen vererek sosyal demokrat temellerle partiyi uzlaştırma gayretinin karşısında yer alan sol nasyonalist devletlû kanadın başını çekti. Fırsatın gelmesini bekledi. Bunu dedesinden iyi öğrenmişti! Hala olağanüstü bir gelişme olursa – tıpkı dedesi gibi – onun adının da bir yeni anayasa komisyonu başkanlığı için, hatta neden olması, belki de bir teknokrat türü siyasi karar alıcı pozisyon için geçmesi mümkün.

İdeolojik olarak Batı karşıtı bu ulusalcı kanat, daima Türkiye’nin AB sürecine karşı oldu. Neden mi? Çünkü AB süreci üst kimlik tartışmalarının yapıldığı, Kürtlere etnik kültürel hakların serbestçe tartışıldığı, çok seslilik ve küçük devletin reform hedefi olduğu, ideolojisiz liberal demokrat bir devlet mimarisinin inşa edildiği bir süreçti! AB-NATO çerçevesindeki kulvar, Türkiye’yi normalleştirdikçe, bu çevreler hırsından çatlayacak gibi oluyordu. Böylece, AB karşısındaki anti Batıcı Avrasyacı-Rusyacı askeri kanatla hep gönül bağı oldu Feyzioğlu’nun. Sanırım dedesi onunla bu konuda da gurur duyardı. 15 Temmuz sonrasında üç kanat tasfiye oldu. Orduda Batıcılar, siyasette Kürtler, toplumda ise Cemaat. Feyzioğlu için bunlar çok gelişmelerdi. Artık Erdoğan istedikleri gibi hareket ediyordu. Feyzioğlu da tıpkı Perinçek ve ekibi gibi, tıpkı Avrasyacı derin ekip gibi, tıpkı MHP gibi, Erdoğan’a destek olmak gerektiğine inanıyordu.

Böylece bugünlere kadar Feyzioğlu’nun siyasi algılarını ve doğrularını analiz etmiş, özetlemiş oldum. Kısa bir özet, ama yazının sonunu getirmek lazım. Peki, hikâyenin sonrasında ne oldu? Ve neden ben tutup da Feyzioğlu’na bir yazı ayırma gereği hissettim? Bunun iki nedeni var. Birincisi, Feyzioğlu’nun rejimin “adalet bakanı” ile inşallahlı-maşallahlı bir üslupla Cemaat ve Kürt siyaseti nefreti kusan konuşması. Hani milli birlik konuşması var ya, ondan bahsediyorum. “Her türlü terör örgütünü Allah’ın izniyle kahredeceğiz” diyor Feyzioğlu. Baro başkanı bu arada. Avukat. Hukuk profesörü! Bir diğer konuşma, sevgili Hrant Dink’in katledilmesinden sonra, demokratik bir refleks olarak “Hepimiz Ermeniyiz” diyen yüz binleri hedef alarak, “Hepimiz Ermeniyiz diyenlere inat, hepimiz Türküz” diyor! Ermenileri kast ederek, Türklerin Türk ve Müslüman olduğu için katledildiklerini söylüyor. Türkiye Barolarının başı olan bir profesör hukukçu, bir avukat, işkencelerin ve adam kaybetmelerin ayyuka çıktığı, 500,000 (beş yüz bin!) insanın siyasi bir cadı avı çerçevesinde hapse atıldığı, yüzlerce gazetecinin hapishanede olduğu bir ülkede, bunları söylüyor! Bu adam, solcu! Esasında değil tabi, dünya skalasında, bunu herkes biliyor da, lafta bunları söyleyen CHP ile organik bağı olan biri! Biz tabi biliyoruz ki, konuşan derin devlettir. Konuşan Türkiye’nin politogenetik dokusudur! Dedesi gibi Metin de devletinin hassas olduğu meseleleri kendisinden beklendiği gibi tekrar ederek, yemin tazelemektedir!

Ermenilerden ve Kürtlerden nefret ediyorlar!

Ediyorlar! Çünkü katledilen Ermenilerin bilinmesi kadar, Kürtlerin kendi topraklarında hala erimemiş olmaları, hala kimlikleriyle onur duymaları ve direnmeleri, ödlerini patlatıyor! Dahası, Ermeni nefreti ve Kürt nefreti üzerinden iktidar devşirildiğini biliyorlar bu ülkede. Şimdi bu ikiliye bir de Gülen Cemaati’ni eklediler. 15 Temmuz sonrası Feyzioğlu’nun ve diğer nasyonalistlerin taptığı devlet hortladı. Ve kendini güçlü sanan eğitimsiz-donanımsız, dahası haram yiyesiye aç İslamcıları bünyelerinde eritti. Kemalist bir nasyonalist İslamcı mutant ideoloji – Türk İslam Sentezi II. peyda oldu. Müslüman kimliğini evrensel kimlik kabul eden İslamcılar bugün bu pozisyonlarını çoktan terk ettiler. Koyu anti-Ermeni ve anti-Kürt oldular. Anti-Batı ile, yerelleştirdiler Türkiye’yi. Meydan artık Rusya tipi bir devletin içinde, Türk olmayanların veya devletin bireyi ezmesine karşı olan liberal kesimin sıfırlanmasına, aşamalı olarak pasifize edilip eritilmesine kaldı! Cemaat gibi yerelliğin ötesinde evrenselin peşinde olan grupların da yok edilmesinde birleştiler. Hepimiz Türküz bu demek. İşlerine geleni terörist ilan etmek bu demek! Bugün Kürtlerin kendilerini sistem içinde ifade etmelerinin, hak aramalarının bir imkânı kaldı mı? Hepimiz Türküz derken bunu sadece Kürtlere söylemiyor. Bu ses derin yapının sesidir. Üç vakte kadar aynı potada öteki ilan edilecek olan Milli Görüşçü ve diğer İslamcı grupların da takibata alınması yakındır. Feyzioğlu esasında bunu vurguluyor.

Peki, yazının başlığında neden eşek tepmesinden bahsettim? Bunu açıklayarak bitireyim izin verirseniz! Feyzioğlu bir ortamda şu anekdotu anlatıyor dinleyen topluluğa: “Bize bir gün dosya geldi Anadolu’dan talimatla. Hâkim çağırdı, dosyayı verdi. Talimat şu. Ankara’da bulunan üç profesör tespit edilecek. Bir eşek adamın birini tepmiş ölmüş. Ben dedim ki ‘ben eşeği tanımam Hâkim Bey’. ‘Ben hayatımda eşeği uzaktan gördüm, vallahi billahi üstüne binmedim’. Yani aramızda eşekle fazla bir irtibatı olan yok. Hâkime ‘bize eşeği tanıyan birini verin. Talimatı değiştirin, bize veteriner fakültesinden birini verin’ dedim. Veteriner fakültesinden eşek bilen bir profesör hocamız görevlendirildi. Geldi, eli ayağı titriyor, hayatında bilirkişilik yapmamış, ‘ben ne yapacağım?’ dedi. ‘Hocam, sen bu eşeğin Latincesinden başla habitatını anlat biz bunun üzerine hukuku bina ederiz’ dedik.Yazdı, ‘kamuoyunda eşek diye bilinen hayvanın asıl adı asinus olup habitatı şudur, huyu da yumuşaktır. Rahatsız edilmezse tepmez’. Biz aldık bu rahatsız edilmezse tepmez meselesin, anayasamızda ifadesini bulan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde güvence altına alınmış olan suçsuzluk karinesi ilkesinden hareketle sanık (eşek) yararına indirdik ve dedik ki ‘eşeğin rahatsız edilip edilmediğini bilen olmadığına göre bundan sanığın yararlanması gerekir, şüphe sanık lehinedir’. Eşeği de tanıdık bu arada.” Burada vah anayasamız, ah Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi masumiyet karinesi falan demeyeceğim, çünkü bunları zaten her gün söylemekteyiz, yazıp çizmekteyiz! Derinleri çok yazdım, onları tanıdınız artık – bu yazı da dâhil! Yeni bir şey söylemeli o zaman. Bilemedim, ne ama! En iyisi ben sorayım, yanıtını siz verin o zaman. Eşeği de tanıdınız mı?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. sayın çaman;
    Yaradana sığındım ve bir cesaretle, upuuzunnn yazınızı okudum.

    “Sol nasyonalist (ulusalcı) sağ kanat CHP fraksiyonu” sentezinizi izah eden başka 1 yazınız var mı? bu nitelemenizi anlamak istiyorum.

    belki de bu talebim, yine buradan 1 izahata vesile olur, saygılarımla.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin