Derdi duyan neylesin?

UMUT VERA TUNA

Empati, teoride bilinen, pratikte uygulaması zor bir hüner, ilişkilerin kalitesini artıran bir değer, sorunları kolayca çözen bir tılsım, dertle bezmiş gönüllere derman, kendini yalnız hissedenlere şefkat, ruhsal ve bedensel hastalıklara tiryak, iletişimde önemli bir basamak. Herkesin kendisi için kolayca beklediği ama başkasına öyle kolay göstermediği, sözde bol, harekette az görülen bir beceri, katalizörü ise şefkat ve merhamet hissi.

Empatinin ‘bence’si olmaz, o hep muhatap etrafında örgülenmeli, onun penceresinden olaylara bakılmalı, onun hislerini anlamalı ve asla yargılamamalı ve bunlar sağlandıktan sonra iletişime geçilmeli. Bu alanda yapılmış 53 araştırmayı inceleyen Theresa Wiseman tam olarak bunları söylüyor.

Bu araştırmaların 40 tanesinin üzerinde durduğu nitelik ise “yargılamamak”. İnsanlar  bazen bilerek bazen bilmeyerek çok fazla birbirini yargılıyor.

“Bu da dert mi”

“Üzüldüğün şeye bak”

“Küçük şeyler bunlar”

“İnsanlara takılma”

“Fazla duygusalsın”

“Çok alıngansın”

“Sen bu kafayla çok yaşamazsın”

Sonra bir de bunların dini değer soslu olanları var.

“İsyan ediyorsun”

“Haline şükretmiyorsun”

“İmtihanına sabretmiyorsun”

Ve en popüler olanları, “en azından”la başlar, “beterin beteri var” diye devam eder.

“İşten atıldım… En azından hapiste değilsin.”

“Eşim hapiste… En azından şen çocuklarının başındasın.”

“Yurt dışına alışamadım… En azından özgürsun.”

“Atina’da mahsur kaldım… En azından Meriç’i sağ salim geçtin.”

Bunlar masum birer teselli gibi görünse de, aslında empati eksikliğinden gelir ve çoğu zaman yargılama ifadesidir. Muhatabın derdiyle gerçekten dertlenen kimseler bu tip cümleler kurmaz. Bu cümlelerde, dert kıyası vardır. Derde sathi bakılırsa o dertten daha büyük dertler görülür, halbuki dert bir iç haldir. Kıyasa girildiği vakit, her beterden daha bir beter bulunur ve çevremizde derdine üzüleceğimiz kimse kalmaz.

Kimsenin bir başkasının derdini küçük görmeye de hakkı yok. Kaplumbağanın kaldırdığı taş, filin taşıdığı kayaya nispeten küçük de olsa, adalet terazisinde eşittir. Herkesin derdi kendi omzuna yüktür. Size hafif gelen, bir başkasına ağır gelebilir, ya da başkasının kolayca kaldırdığı yük sizi ezebilir, herkesin ağrı eşiği farklıdır. Dert kaldırabilme, sadece derdin ağırlığına da bakmaz,  karakter, kaygı eğilimi, geçmiş tecrübeler, kişinin içinde büyüdüğü çevre gibi birçok faktörün de etkisi vardır. Bunların hepsini tartacak hassas bir teraziniz yoksa, kimsenin derdinin ağırlığını ölçemezsiniz. Ama hissedebilirsiniz. İşte empati, muhatabın derdini anlamak değil derdini hissetmektir. Duygusal mağduriyet yaşayan birine ilk lazım gelen akıl ve nasihat değil, kalbi dokunuştur. Nasihat vermede aceleci olmak empati eksikliğinden gelir. Belli ki o dert onu günlerce uyutmamış ama siz 5 dakikada çözeceğinizi sanıyorsunuz. Bu tavır kişiye kendini değersiz hissettirir. Muhatabın hislerini anlamadan söylenen her söz yukarıdaki gibi teselli görünümlü, vasat cümleler olacaktır.

EMPATİ SONRADAN KAZANILABİLİR

Empati gösterilmesi gereken yerde mantığın devreye girmesi tam olarak sizin suçunuz değil. Son araştırmalar, insan beyninde analitik düşünceden sorumlu olan bölümün, empatinin yönetildiği bölgeyi baskıladığını gösterir. Aynı şekilde, başkalarıyla duygusal yakınlık kurmak da, analitik düşünmeyi bastırır. Mantık-duygu dengesi insan için çok zor ama öğrenilebilir.

Harvard Üniversitesi’nden psikiyatr Helen Riess bir çalışmasında empatinin geliştirilebilir olduğunu gösterir. İki ay boyunca Empati Eğitimi verilen doktorların empatik yönlerinin, hastaları tarafından değerlendirilen empati ölçeğine göre önemli orada arttığı tespit edilir. Kendisi bu eğitimi E.M.P.A.T.H.Y akronimi ile özetliyor: Dikkatle bak (eye gaze), yüz ifadelerini oku (muscle of facial expression), duruşuna dikkat et (posture), duyguları tanımla (affect), duy (tone of voice), dinle (hearing) ve konuş (response).

Empati geliştirmede ilk şart, dikkatli bakmak yani nazardır. Bediüzzaman Said Nursi’nin kırk senelik ömründe otuz senelik tahsilinde öğrendiği dört kelimeden biri olan nazar. Beden gözü, derde sathi bakar. Bir iç hali olan derdi görüp hissetmek için, ruhun dışarıya açılan penceresi nazara müracaat etmeli. Muhataba o latif hislerin nuruyla bakıldığı vakit, yüzündeki her bir çizgi bir anlam ifade eder ve siz o anlamları birleştirdiğinizde üzgün mü yorgun mu, çaresiz mi , mutlu mu, umutlu mu olduğunu okursunuz.

Empati kazanımında bir diğer önemli düstur, doğru postür. Bir araştırma hastalarıyla uzaktan konuşan doktorlarla, bütün vücudu hastayı görür vaziyette yanlarında oturarak konuşan doktorları kıyas ettiğinde ikinci grubun, hastalarının iyilik haline daha pozitif etki ettiğini gösterir. Dertli insanı kuyuda kalmış biri gibi düşünürsek, kuyunun başından kafa uzatıp geçmiş olsun demektense, kuyuya onun yanına inip geçecek bunlar diye sarılmaya gayret etmek gerek.

Empati sahibi olmak için dikkat edilmesi gereken diğer husus, duygu senkronizesi yani duygudaşlık. Bunun için öncelikle muhatabın duygularının tanımlanması ve somut olarak ifade edilmesi gerek “Ayşe, üzgündü” “Ali öfkeliydi” gibi.. Bu tanımlama, o kişiyi daha çok düşünmenizi ve  onun duygularına eş duygular oluşturmanızı sağlar.

Dikkatli bir nazar, samimi bir duruş ve duygu tanımlaması sizi muhatabın penceresinden bakmaya götürür. Zor olan o pencereye ulaşmak, sonrasında duymak, dinlemek ve konuşmak empati eksenli olacaktır. Zira, hisseden insan hissiz cümleler kurmaz, dinlerken yargılamaz, bir sıcak sarılmanın, bir omuz sıvazlamanın çoğu zaman sözden daha tesirli olduğunu bilir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin