Denetleyemeyen demokrasi! [Sefer Can, yazdı]

Siyaset teorisinde ‘denetleyemeyen demokrasi’ kavramı var mı? Bilmiyorum. Fakat denetlenemeyen bir yönetim şeklinin demokrasi olmayacağı çok açık. Demokrasiyi oluşturan temel ve belirleyici önermelere ters zira. 2011 seçimlerinde demokratik anayasa vaadiyle yüzde 50 civarında oy alan AKP lideri Tayyip Erdoğan gizli ajandasını yürürlüğe koymaya başladı. Prof. Dr. Ergün Özbudun’un başkanlığındaki kurulun hazırladığı ve parlamenter sistemi güçlendirmeyi önceleyen anayasa taslağı ile başlayan serüvenin hazin sonunu yaşıyoruz. Türk tipi denen ucube başkanlık, hukuk devletinin de sonu oldu.

SAYIŞTAY’LA BAŞLADI

Erdoğan’ın kafasındaki tamamen sorumsuz tek adam rejiminin artık rötuşları kaldı. Tamamen denetimsiz ve sınırlanamayan bir iktidara alanı için gücünü hukuktan alan bütün mekanizmaların ele geçirilmesi gerekiyordu. Erdoğan aşama aşama bunu gerçekleştirdi. Bugün Meclis’in yasama yetkisinin elinden alındığında şikâyet ediyoruz. Ama süreç Sayıştay eliyle gerçekleştirilen bütçesel denetimin akim bırakılmasıyla başladı. Bütçe yapma ve doğal olarak bütçenin hukuka uygun kullanımı, parlamentoların olmazsa olmaz yetkilerinden. AKP’li yöneticilerin “Sayıştay raporları gelirse duman oluruz” konuşmaları bir gerçeğin ifadesiydi. Devleti ele geçirirken kamu kaynaklarının kullanılmasının itirafıydı. Derenin taşıyla derenin kuşunu vurma kurnazlığıydı.

Bütçe yetkisine sahip çıkamayan TBMM bugün yasama yetkisini de kaybetmiş durumda. Siyasal denetimin içler acısı halini görmek için 15 Temmuz Araştırma Komisyonu tutanaklarına bakmak yeterli. AKP’nin örtme operasyonunun basit bir aparatı olarak kullanıldı. İstenmeyen ve senaryoyu bozacak konuşmalar ufukta görününce emirle kapatıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakal’ı dinlemeyi başaramayan komisyon onun yerine, Metro Turizmin sahibi Galip Öztürk ile Borsa İstanbul’un ve Kızılay’ın Başkanı gibi alakasız isimlerle yetindi. Bir de birkaç basit itirafçının, maklube tarifinden öteye geçmeyen cemaat geyiği ile vakit doldurdular. Aylar geçti rapor hâlâ ortada yok.

HUKUKSAL DENETİM KORKUSU

Erdoğan’ın en büyük korkusu hukuk karşısında hesap vermek. Bunu engellemek adına bütün yargı sistemini alt üst etti. Danıştay ve Yargıtay üyelerini bir gecede kanunla görevden aldı. Yerlerine 15 Temmuz’un hemen akabinde özel seçilmiş isimleri atadı. Anayasa Mahkemesinin iki üyesi tutuklandıktan sonra hepsi hizaya geldi. Bununla yetinmeyen Erdoğan atama yetkisini kullanırken tamamen biatlıları tercih ediyor. ABD Başkanı Yüksek Mahkemeye atadığı üyeyi Kongreden geçirmek için birçok dengeyi gözetmek zorunda. Biz de en son atan üyeler cumhurbaşkanlığı başdanışmanı Recai Akyel ile Türk tipi başkanlığın müelliflerinden Yusuf Şevki Hakyemez. Akyel’in Sayıştay’ın anahtarlarını Erdoğan’a teslim eden başkan olduğunu da unutmayalım. Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna atadığı isimler de farklı değildi. Özel avukatlarından tutun partide aktif siyaset yapmış kişilere kadar vardı iş. Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok’u AYM’ye atadığında kıyamet kopmuş, kanuni zorunluluk olmamasına rağmen Özok istifa etmişti. Suçu CHP’ye üyelikti. Şimdi ne kadar naif kalıyor bu örnekler.

HSYK’NIN TAMAMINI ERDOĞAN SEÇECEK

HSYK’da meslektaşlarının oylarıyla gelmiş üyeler Erdoğan’ın hayalinde yargı sistemine tam oturmuyordu. Ulusalcı kanatla koalisyon vardı ama tam emin olamıyordu. Şimdi 13 üyenin tamamının seçimi Erdoğan’ın inisiyatifine verildi. 6 tanesini Cumhurbaşkanı olarak kalanları da AKP Genel Başkanı sıfatıyla seçecek. Biz de bu yapının adalet dağıtmasını bekleyeceğiz. Parti teşkilatlarından seçilen hâkim ve savcıların listesi kamuoyun yansıdı. Bundan sonra istisnalar haber yapılmaya başlanacak.

Erdoğan hiçbir denetim mekanizmasını kendi haline bırakmıyor. Kamu Baş Denetçisi (ombudsman) olarak Şeref Malkoç’u atadı. 30 yıllık siyaset arkadaşı, AKPnin Yüksek Seçim Kurulundaki üyesi ve başdanışmanı…

Tedbirin büyüklüğü korkunun dolayısıyla riskin büyüklüğünü gösteriyor. Bu kadar panikleyecek ne yaptılar dersiniz?

NOT: “Türkiye’de hukuk devletinin sonu” tezini ortaya koyan derli toplu bir rapor yayınlandı. Stockholm Center of Freedom’un hazırladığı rapor bilhassa “iç hukuku tüketin gelin” diye ısrar eden uluslararası insan hakkı kurumlarının önüne konulabilecek bir çalışma.

http://stockholmcf.org/wp-content/uploads/2017/04/Turkey’s-Descent-Into-Arbitrariness-The-End-Of-Rule-Of-Law.pdf

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Eğer asrın liderimiz Dominik’e Reis olsaydı; tüm sembol kolyelerini Berna takar, Sabriye her hafta performans birincisi seçilir, İlhan diskalifiye olur, Anıl’ın kuklası Survi ile Erdi Kıbrıs’ta final oynardı! Ödül oyunlarını kim kazanırsa kazansın yemeklerin hepsini Eser West yer, Dr.Metin abinin diploması iptal edilir, iletişim ödülü kazanan takım ByLock’tan tutuklanırdı! Barakaların yerine Cengiz inşaat toplu konut yapar, oyun alanına AVM ve katlı otopark dikilir, Nusr-et’e yardım ve yataklıktan dolayı kayyım atanırdı! Ada Konseyi’nde açık oy gizli sayım yapılır, oylamada ismi hiç çıkmayanlar adaya veda ederdi! SMS sonuçlarını veren Noter bir KHK ile kapatılır, oy atanlar memurluktan çıkartılırdı! Sonuç; iyi ki varsın Acunn 😛

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin