Demek ki diktatör değilmiş!

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

Dün anladık ki Recep T. Erdoğan diktatör değilmiş.  Devletin sahibi değil sadece bir muvazzafmış. Yani mal sahibi değil mal sahibinin atadığı bir genel müdürmüş. Genel Müdürlükteki yetkilerini hunharca ve haddi çok aşan zalimane bir şekilde kullandığı için uzaktan bakınca diktatör zannediliyormuş.

Dünkü seçim sonuçlarında göremediğimiz bir tuzak, bir hinlik var mı bilemiyorum ama gördüğüm kadarıyla Recep T. Erdoğan kesinlikle istemediği bir seçim sonucuyla karşılaştı ve bunu değiştirecek hamleler yapmadı ya da yapamadı. Bunun çok önemli bir eşik olduğunu düşünüyorum. Asıl garip olan şey 27 bin oy farkı maniple edemeden yenilgiyi kabullenmesi.

Oysa AKP Genel Başkanının; İstanbul’a ne kadar önem verdiğini, ‘İstanbul’da teklersek, Türkiye’de tökezleriz’ dediğini bilmeyen yok. Hatta seçim öncesi Saray’ın her türlü yola başvurarak İstanbul’u ve Ankara’yı bırakmayacağı düşüncesi hakimdi kamuoyunda. Ancak AA’nın son verileri bir türlü girmemesi ve YSK’nın geç açıklamalarından başka bir şeye kalkışmadı.

AA’nın son verileri girmemesi, YSK’nın geç açıklamaları da muhalefete zafer psikolojisi yaşatmamak, Erdoğan’ın balkonda, kuyruğu biraz daha dik tutarak bir konuşma yapabilmesi içindi.

Çok komplocu bir yaklaşım olacak ama yine de düşündüğüm şeyi yazmak istiyorum. 1 Kasım ve ondan sonraki bütün seçim sonuçlarının kontrollü olduğuna ama manipülasyon Erdoğan’ın lehine de olsa  kumandanın onda olmadığa iyice kanaat getirdim.

24 Haziran seçimlerinde muhalefetin, tek kurşun atmadan Selanik’i teslim eden Hasan Tahsin Paşa gibi, hemen beyaz bayrak çekmesini sağlayanların da aynı odaklar olduğunu düşünüyorum. Seçimleri kontrol edenler muhalefetten fazla direnç göstermemelerini istediler.

Her neyse yazının konusu seçim şaibeleri olmadığı için bu konuyu burada noktalayalım.

Bence 31 Mart seçimleri Recep T. Erdoğan’ın diktatör olmadığını açığa çıkarması bakımından çok önemli.

Her seçime olduğu gibi bu seçimlere de çok önem veriyordu Recep T. Erdoğan ve iyi bir sonuç alabilmek için yapabildiği her şeyi yaptı. Kutuplaştırdı, ayrıştırdı, kamplaştırdı, şeytanlaştırdı, bütün ulusal televizyonlar, bütün gazeteler ve internet siteleri aracılığıyla 7/24 propaganda yaptı. Devletin bütün imkanlarını kullandı, bütün rüşvetlerini verdi, karşı tarafa oy verenleri ve adayları tehdit etti ama istediğini alamadı.

Alamamak bir yana küçük farklarla yenilgiyi kabul etmesi bana bir hayli garip geliyor. Yani dünyaya Türkiye’de demokrasi var diye gösterme kastıyla böyle bir şeye giriştiğini hiç zannetmiyorum. Daha basit rötuşlarla da bu algıyı oluşturabilir. Ne oldu da çamura yatmadan, kargaşa çıkarmadan, oy çalmaya girişmeden İstanbul ve Ankara’yı teslim etti işte tam bir muamma.

Diktatör olmaması onun zalim, gaddar, kinci, harami olmadığı anlamına gelmiyor. Zannediyorum ülkenin yönetim kurulu üyeleri bu yüzden, yani dinci kisvesiyle hizmet hareketine zalimane tutumu nedeniyle onu şimdilik genel müdürlükte tutuyorlar.

Bu seçim sonuçları devletin kontrolünün Recep T. Erdoğan’da olmadığının çok açık gösteriyor. Zaten siyasal İslamcıların evvelden beri devlette hiç kadroları olmadı ve bunu çok da talep etmediler. Belediyeler onlar için çok daha cazip yerlerdi. İmar oyunları oynayabilir arazi rantlarından çok büyük gelir elde edebilirlerdi öyle de yaptılar. Devletin içinde bulunup laik sınır uçlarına dokunma ve işsiz kalma riski onları devletten uzak tuttu. Devletin sinir uçlarında dolaşmadan, büyük paralar kazanmak mümkünken gidip standart bir memur maaşına talim etmek onlara göre değildi. Yani şimdi AKP adı altında iş görenlerin siyasal İslamcı olmadıkları bu seçimle iyice ortaya çıktı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin