Dağlarca altın-2

YORUM | VEYSEL AYHAN

Suyu arayan adam değil

Suyun aradığı adam ol sen de

Sen doğu olursan güneş sana gelecektir

Sen kuşluk olursan kuş sende ötecektir

Sen kuyuda oturacak bir ders taşı bulursan

Bir kabri dışından oyan yontan değil

İçinden insan biçiminde kışkırtan olacaksın

Her lambanın bir kuyusu vardır

Ordan aldığıyla aydınlanır

Kuyusuz Bedir, Bedir midir?

(Hızır’la kırk saat, Sezai Karakoç)

 

-Yıl 2008. Kurban Bayramı arefesi imsak vakti, A’mâk-ı hayal’de kurgusal bir yolculuk-

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

– “Büyük fırtınalar” dediniz. Neler olacak şimdiden sonra?

– Yetişme dönemi bitti, sınanma dönemi başlayacak. Kehf süresini bilir misin? Sizin hikâyeniz orada.

– O niyetle bakmadım.

– Ashâb-ı Kehf kıssası pek çok devirde misalleri yaşanmış bir kıssa. Siz de o dönemleri yaşayacaksınız. İç içe üç dönem: Zindan ve işkence dönemi, kaçış dönemi, gaybubet dönemi…

– İlle zor zamanlar mı yaşamamız lazım?

– Kur’an’ı elinizde taşıyorsanız içindeki kıssalarla imtihan olmayı kabul etmişsiniz demektir. Yoksa niye okuyorsunuz? Her çile bir duanın neticesidir. Allah, kim neyi severse ve dilerse onu verir.

– Yani yaşanacak ağır çileleri biz mi istedik.

– Ağızdan çıkan samimi her söz bir dua ve davettir. Neyi zikrederseniz karşınıza o çıkar. “Mus’ab, Mus’ab” diye zikrederseniz Mus’ab olma yolları açılır. “Abdullah bin Revaha, Abdullah bin Revaha” derseniz; Abdullah bin Revaha olma yolları önünüze çıkar. “Gazilik” derseniz gazilik çıkar, “şehitleri gıptayla anarsanız” o yol size açılır. “Meryem” derseniz Meryem, “Asiye” derseniz Asiye, “Hatice validemiz” derseniz Hatice validemiz karşınıza çıkar. Bedeli öder onların ardı sıra, yanı başlarına oturursunuz.

– Ama herkes bunları diyor onlara bir şey olmuyor?

– Kalpten demiyorlardır. “Kişi sevdiği ile beraberdir.” Siz en mükemmellerin peşine düştünüz. Sevdiğiniz insanlar minarenin en zirvesinde. Aynı merdivenleri tırmanmadan oraya nasıl çıkacaksınız? Sevdiğinizle beraber olmak bir bedel ister. Bedelsiz sevgi olur mu?

– Doğru olmaz.

– Bıldırcın eti, kudret helvası yiyin sonra da Hz. Hamza’dan bahsedin, gül şerbeti için Hz. Hatice sevgisiyle içiniz yansın! Mümkün mü? Her şeyin ağırlığınca bedeli vardır.

– Peki bu zor imtihanları herkes mi yaşayacak?

– İmtihan umuma gelir.

– Yüz binlerce insan nasıl toptan imtihan olur ki? Savaş mı olacak, iç savaş mı? Ruslar mı saldıracak, Haçlılar mı? Zulmü kimler yapacak? Zulüm nasıl herkese temas eder ki?

– Moğol istilasından beter günler yaşayabilirsiniz. Düşman istilası geçici ve umumi bir musibettir. Bu Celâli tecelliler sizinle sınırlı olur. Ülkenin tamamının buna liyakati yok. Az evvel dedim. Rububiyet (Allah’ın terbiye ediciliği) her tebliğ topluluğunda üç farklı yüzüyle tecelli eder. Yusuf misal zindan hayatı. Kehf ashabı gibi mağarada, gaybubetlerde inziva. Ve cebri hicret. Gurbetler, hicranlar, göz yaşları… Ebedi beraberliğin fani ve küçük bedelleri.

– Pek küçük görünmüyor.

– Siz ve sizinle beraber olmuş, sizi seven herkes bu Celâli tecellilerden nasiplenir. Allah rızası için çile ve işkence dünya diliyle dağlarca altına ve elmasa karşılık gelir. Cevvâd-ı Kerim sizi seviyor. Sizi sevenleri de seviyor. O sebeple de çile tecellilerinin boyası bebeklerden ihtiyarlara herkese çalınacak. Samimi olarak sizinle yol yürüyenlerin hiçbiri unutulmaksızın hissesini alacak. Yaşadıklarınızdan dolayı anne ve babalarınız, aileleriniz, akrabalarınız da mihnetkeş olacak. Yoksa ahirette sizinle buluşamazlar. Sonra hepiniz birer cennet müjdesi olan Celâli tecelliler için ahirette şükran secdesi yapacaksınız.

– Bakış ufku mezarın ötesine varmıyorsa bunu hazmetmek zor.

– Musa Nebî’nın ümmetine gökten bıldırcın eti ve kudret helvası iniyordu. Farzımuhal gökyüzünden size dağıtılmak üzere tonlarca altın külçesi inse, bu külçeler dağıtılırken sizden bazıları unutulsa. Az da olsa emeği olanlara verilmese… Nasıl karşılarsınız? Adaletsizlik dersiniz. Önümüzdeki dönemin mahrumiyetlerinin uhrevi karşılığı bundan farksız. O sebeple de Allah bir sebep halk eder herkese çile ve ıstırap boyası çalınır.

– Ne zaman başlayacak bütün bunlar?

– Mevsim değişimi ani olmaz zaman alır. Bekleyin göreceksiniz.

– Kim bu zulümleri yapacak?

– Moğollardan beteri içinizden çıkabilir. Bugüne kadar hep böyle oldu. Her memleketin kendi ‘Moğol’u vardır. İmkânını ve fırsatını bulduğunda peydahlanır.

– Yani bize kendi milletimiz mi zulmedecek?

– Evet sizin milletinizin sefil ve aşağı takımı size zulmedecek. Sizin dost zannettikleriniz onlara rehberlik yapacak. Adetullah’a bakıp konuşuyorum. İstikbali bilemem.

– Nasıl bir bahane bulacaklar zulmetmek için, ne kusur bulacaklar?

– Âdem Nebî ve Havva validemiz yeryüzüne niye indi? Zelle yaşanmasaydı insanlık yaratılmayacak mıydı? Yaratılacaktı. Cenâb-ı Allah “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara, 30) diye irade buyurmuştu. Onların beşeri münasebeti bir sebepti. O “zelle” olmasa bir başka beşerî boşluk buna sebep kılınabilirdi.

– Yani elma olmasa incir olurdu, hurma olurdu. Öyle mi?

– Öyle, kader kalemleri çile ile olgunlaştırmaya hüküm verdiğinde bunu yapan birileri ortaya çıkar. Firavun yoksa Nemrut gelir. Yezit yoksa Hülagu gelir. Sebep yoksa Müsebbibü’l Esbab sebep halk eder. Kader Hz. Yusuf’un en narin yaşında zindana girmesine hükmettiğinde buna sebep olarak Züleyha’nın iftirasına fırsat halk etti. Züleyha olmasa, başka bir sebep yine onu zindana düşürecekti. Zulüm hepinize temas edecekse kader onun ağlarını örer. Hepinize dokunan bağlar olur. Ki zulüm size o bağla ulaşır, herkese varır.

– Mevkute bağı gibi.

– Başka da olabilir.

– Evet. Peki, Hz. Yusuf, Allah’ın sevgili bir kulu, önemli bir peygamber. İftira atılmasa, zindana düşmese olmaz mıydı?

– Misal ile izah edeyim. Senin Hz. Yusuf yaşında bir kızın veya oğlun olsa onun zindana düşmesini ister misin?

– Katiyen istemem.

– Evladının senin nazarındaki değeri, Hz. Yusuf’un Allah nazarındaki değerinin yanında ne kıymet ifade eder?

– Hiç.

– Allah, sevgili nebîsi Hz. Yusuf için “On bir yıldızın, güneşin ve ayın” önünde secde edeceği bir makam takdir buyurmuştu. Bu, çok yüksek bir makamdı. Kuyulara düşmeden, zindanlarda çürümeden o burçlara tırmanamazdı. Ben bir soru sorayım. Hz. Yakup, gözünün nuru Yusuf ortada kaybolduğunda bunun bir aldatmaca olduğunu anlamıştı. Çocuklarına “Nefisleriniz sizi aldatmış, bu işe sevk etmiş. Artık bana düşen, ümitvar olarak güzelce sabretmektir” (Yusuf, 18) demişti. Peki niçin böyle dedi de işin peşine düşmedi? Uzun sorgulamalar yapmadı? Hadisenin geçtiği yeri araştırmadı? Takip etmedi?

– Bilmiyorum.

– Aslında onu kurt yemediğini biliyordu. Fakat Yusuf’un gördüğü rüyayı tevil ederek onun o rüyadaki makamlara çıkabilmesi için bazı dev musibetlerle karşılaşmasını bekliyordu. Bir yandan olgunlaşmanın şartının bu olduğunu görüyor bir yandan da hasret ve hicranla sabredip bağrına taş basıyordu. Peygamber firaseti. Hadiselerin dilini çözmüştü.

– Yani Hz. Yakup oyunu okudu, o yüzden gidişatı kabullendi.

– Evet. Çilesiz bir insanın ruhu olgunlaşmaz. Allah’ın sevgili kulu olup da gurbet, hicret, iftira, sürgün yaşamayan kimse biliyor musun?

– Aklıma gelmedi.      

– Sahabeler bir yana İmam Şazilî, Abdulkadir Geylanî, İmam Gazzalî, İmam Rabbanî … hemen hepsinin hayatında zindan var. Sizin asrınızda Bediüzaman da öyle. Siz zindanı dünya gözüyle değerlendiriyorsunuz. Öyle olunca da ürkütücü ve karanlık görünüyor. Halbuki nurdan bir ukba kapısıdır. Çıkanlar o günleri ve o aydınlıkları özler.

– Bu nurlu ahiret kapısı başka yerden açılmıyor mu?

– Göz dünyaya, kapanmayınca ukbaya açılmaz. Dünya nimetleri, görmeyi engelleyen kalın bir katarakt perdesidir. Zindan cerrahi olarak o perdeyi yırtar atar. Elinizdeki kitaplarda bu size anlatıldı. Okuyayım: “Ciddî bir tecerrüt, uzlet ve halveti olmamış, iradî veya gayri iradî böyle bir çile devrini doldurmamış insanların ‘vâsıl’ olmaları elbette mümkün değildir. İşte bu merhale, bir şekilde katedilmelidir ki, Hızır’la buluşma yoluna girilebilsin.”

– “Vasıl” olmak ne demek?

– Çile ve uzlet ilim kapısını da açar. Sizler ehli ilim değilsiniz. Bildiğiniz ve okuduklarınız sathi malumat. Gaybubetlerde, zindanlarda size ilim hatta ilmi ledün kapıları açılacak.

– Peki bu ilim ve ilmi ledün kapıları kadınlara nasıl açılacak?

– Onlar da zindana girecek.

– Nasıl kadınlar da mı zindana girecek? Ama bu tarih boyunca olmamış.

– Bu da bir duanın neticesi. Sizin topluluğunuzdaki kadınlar fevç fevç ila-yı kelimetullah için çalışmıyorlar mıydı?

– Çalışıyorlardı.

– Sabahın seherinde çoluk çocuklarını terk edip Allah rızasını aramaya çıkmıyorlar mıydı?

– Çıkıyorlardı.

– Bunun emsali bu ölçüde tarihte yaşanmadı. O sebeple de tarihte olmayan zindanları onlar da yaşayacak. Semanın burçlarına onların da adı birer yıldız gibi kaydolacak. Hz. Yusuf’un önünde secde eden güneş, ay ve yıldızlar nübüvvete verasete sadakatleri oranında, kendi ufukları nispetinde, boyları ölçüsünde onların da önünde serfüru edecek. Cenabı Allah İmam-ı Azam’lara, Ahmed b. Hanbellere açtığı kapıyı Rabiatu’l Adeviye’lere, Asiye’lere açtığı gibi onlara da açacak.

– Yani bu çağda bu evsafta kadınlar da mı olacak?

– Mukayese bana düşmez.

– Evet güzel de kadınlara zindanı pek yakıştıramadım.

– Zindan ürkütücü ve karanlık ama kalanlara çıkınca özleyecekleri nurdan bir ukba kapısı olacak.

– Aklen kabul ettim de kalbim yine de… Zindan şartları çok ağır, kötü ve yakışıksız, onur kırıcı muamele ihtimali var.

– İma ettiğini anladım. Şunu unutma…

(Devamı var.)

1-Kıyamet Saati– https://buff.ly/34zH2II

2-Dağlarca Altın– https://buff.ly/3aIFfov

3-Yanlış sevgi, hatalı niyet– https://bit.ly/2KzjooM

4-Zindanın yedi merdiveni– https://buff.ly/2WM46zL

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Yazılarınızı okuyor, çok istifade ediyorum. Öncelikle teşekkür ediyorum. Allah daha kuşatıcı, öğretici ve çağımızı resmeden yazılar yazmanızı lutfetsin.
    Bu son makalenizdeki şu paragrafı tam anlayamadım.
    “Rububiyet (Allah’ın terbiye ediciliği) her tebliğ topluluğunda üç farklı yüzüyle tecelli eder. Yusuf misal zindan hayatı. Kehf ashabı gibi mağarada, gaybubetlerde inziva. Ve cebri hicret. Gurbetler, hicranlar, göz yaşları… Ebedi beraberliğin fani ve küçük bedelleri.”
    Burada Rububiyetin tebliğ topluluklarında üç farklı tecellisi denilmiş, fakat ben iki olarak algıladım. Üçüncü boyutu göremedim. Eğer Kehf Suresine göre değerlendirecek olursak:
    Mağara dönemi (iman; tevhid ile şirk, küfür mücadelesi) çilesi; zindan, inziva, gaybubet.Bu dönemde önemli olan aktualiteden uzak durma. Bu ise inziva ile mümkün.
    Mağaradan çıkış dönemi (hayat; tevhid ile nifak mücadelesi) çilesi; iradi-cebri hicret, gurbet, maddi-manevi imkanlardan mahrumiyet. Bu dönemde talattuf esas; hal diliyle dostları rekabete, düşmanları hücuma sevketmeme.
    Hakimiyet dönemi (şeriat; hukukun üstünlüğü ve özgürlüklerin tahkimi) çilesi; makam, yetki, şöhret, imkan peşinde koşma.
    Tabiiki bu üç dönemde de insanlığa rehber olacak kişiler -Hz. Musa ile Hızır yolculuğunda olduğu gibi- ilmi ledün sahibi, yani zahir ve batın ilimlerini bilmeleri gerekir. Çağını iyi okuyamayan, te’vilil ehadisi bilmeyenler hep itiraz, eleştiri ve yıkıcı tenkit kuşağında yaşar.
    Not: yalnış anlaşılmaktan korkarım. Yalnış anlamışsam şimdiden özür dilerim.

  2. Bahsedilen süreçlerin her aşamasını yaşamış birisi olarak, yazınız hakikatin ta kendisi.
    Allah’tan duam dünya bizi değiştirmesin…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin