Çok ve boş konuşmak

YORUM | MEHMET ALİ ÖZCAN / @mehmet_aliozcan

Çok konuşan insan, gıybet, yalan, iftira gibi günah olan şeylerden bahsetmese bile, kendisine ve çevresine faydası olmayan şeylerden bahseder. Böylece hem kendi hem de çevresindekilerin zamanını boşa geçirmiş olur. İnsan daha hassas ve dikkatli davranıp çok şey söz söylemekten ziyade faydalı şeylerden bahis açsa hem Allah hem de insanların nazarında kıymet kazanır.

Elinde ‘ömür ve zaman’ gibi sermayeleri olan insan bunların hakkını vermediği takdirde zarar uğrayanlardan olur. Bu sermayelerin yerinde kullanılması, bin başak veren bir hale büründürülmesi ve bu fani şeylerin baki hakikatlere dönüştürülmesi gerekir.

Bu gerçeğin farkında olan bir mü’min, tefekkür, muhasebe ve murakabe yapmak için susar; ibret almak ve yol haritasını çizmek için bakar; zikretmek ve çevresine faydalı olmak için konuşur. Çünkü ömür ve zaman onun ahiret sermayesidir. Peygamber Efendimiz (sav), “Kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, kişinin Müslümanlığının güzelliğindendir.” ifadesiyle şuurlu bir Müslümanın prototipini ortaya koymuştur.

Asr-ı Saadet’te bir genç ölmüştü. Onu soyduklarında, açlıktan karnına taş bağlamış olduğu görüldü. Bunun üzerine, sahabeden bazıları, “Sen cenneti hak etmişsin, Cennet sana helal olsun!” deyince Efendimiz (sav) müdahale ederek, “Onun cenneti hak ettiğini nereden biliyorsunuz? Belki o, kendisini ilgilendirmeyen şeyler konuşurdu.” demiştir ki bu durum, boş konuşmanın ahirette insanı zor durumda bırakacağını gösterir.

Bir gün Allah Resulü (sav) ashabıyla otururken, “Biraz sonra bu kapıdan Cennet ehlinden olan birisi girecek.” dedi. Herkes merak içinde beklerken, Abdullah ibni Selam (ra) çıkıp geldi. Ashabdan birkaç kişi kalkıp onu karşıladılar ve Allah Resulü’nün sözünü ona naklettiler. Sonra da kendisine, “Kabul olduğuna en çok güvendiğin amelini bize söyle.” dediler. Bunun üzerine Abdullah (ra), “Ben amelimi bilmem fakat bir Müslüman hakkında kötü düşünmem ve beni ilgilendirmeyen bir şeyi konuşmam.” dedi.

İnsan gerek dünya gerekse de ahireti için faydası olmayan şeylerden kaçınmalıdır. Mesela birisine, “Oruçlu musun?” diye sorulsa adam, “Evet, oruçluyum.” dese bu söz riyaya sebep olabilir. Riya olmasa bile, sevabı kat kat olan gizli bir amelini açıklamış olur. Adam bu mülahaza ile “Oruçlu değilim.” dese yalan söylemiş olur. Hiç cevap vermese bu sefer de muhatabına karşı nezaketsizlik etmiş olur. İşte böyle basit bir sorudan bu tip sakıncaların doğması mümkün iken daha karışık olan konulardan ne sakıncalar doğacağını hesap etmek gerekir.

İnsanoğlu, okumak, dinlemek, sormak ve bunlarla elde ettiklerini harmanlamak suretiyle bilgi sahibi olur. Bu bilgi, insanı tefekküre ve diğer insanlara yararlı olmaya vesile oluyorsa bir kıymeti vardır. Bunu hayata geçirmenin yollarından biri de yerinde, zamanında ve kararınca konuşmaktır.

Hz. Ebubekir’in (ra) konuşmadan önce bunun gerekip gerekmediğini muhasebe etmek için ağzına küçük bir çakıl taşı koyduğu rivayet edilir. Evet, dilin diğer organlara göre önemi biraz fazla olduğundan Allah, onun önüne dudak ve dişleri nöbetçi olarak koymuştur. Konuşmanın olabilmesi için bu iki nöbetçinin devre dışı bırakılması gerekir.

İnsanda iki kulağa karşılık bir ağzın olması, kişinin konuşmaktan çok dinlemesi gerektiğine Allah’tan bir işaret olsa gerek… Atalarımız bu konuyu az sözle ne güzel ifade eder: “Göz iki, kulak iki, ağız tek;  çok görüp, çok dinleyip, az söylemek gerek.”

Mâlâyânî, insanı hiçbir şekilde alâkadar etmeyen ve ona hiçbir zaman faydası olmayan lüzumsuz şeylerle meşgul olması demektir. Böyle birisinin meşgul olduğu şeylerin, ne şahsına, ne ailesine ne de milletine hiçbir faydası yoktur. Sürekli bir şekilde kendisini ilgilendirmeyen iş ve düşüncelerle meşgul olan bir insan, kendisini tanıyamaz, hayatı gel-gitler arasında geçer ve bu yüzden de kendisi için gerekli meselelerle uğraşmaya vakit bulamaz.

Ağızdan çıkan sözler, kişinin karakterinin bir tercümanıdır. Yani insanın içinde ne varsa, sözlerine ve davranışlarına da o yansır. İmanı, kâmil olan insan kendini disipline eder, kontrolü kaybetme ve fren yapması gereken noktayı bilir. Bütün bunlar fiil, davranış ve söz olarak dışa yansıdığında da çevresine emniyet telkin eden bir insan ortaya çıkar.

“Sana senden olur, her ne olursa,

Başın selamet bulur, dilin durursa”

Lüzumsuz konuşmalar, ölçüsüz şakalar, alaycı konuşmalar insanın inandırıcı olmasına mani olur ve insanın başını belaya sokar. Kimi zaman da diline hâkim olamayan insan, sırları ifşa eder ve emanete ihanet etmiş olur. Bunun neticesinde neler olmaz ki: kalpler kırılır, kavgalar ve savaşlar olur, düşmanlıklar artar, dinden uzaklaşanlar olur, mağduriyetlere kapı aralanır, zalimin eli güçlendirilir…

Keşke boş ve lüzumsuz konuşmanın hikmetini daha az sözle anlatabilseydim. Neyse son söz Molla Cami’den…

“Yalnız Bir’i iste, başkaları istemeye değmiyor. Bir’i çağır, başkaları imdada gelmiyor. Bir’i talep et, başkaları lâyık değiller. Bir’i gör, başkalar her vakit görünmüyorlar, zeval perdesinde saklanıyorlar. Bir’i bil, mârifetine yardım etmeyen başka bilmekler faydasızdır. Bir’i söyle, O’na ait olmayan sözler mâlâyânî sayılabilir.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin