Çocuklar ve yaşanan büyük travmalar

HABER ANALİZ | YÜKSEL DURGUT 

Dünyanın kanayan yaralarından birisi, ciddi insanlık krizlerinin yaşandığı coğrafyalarda çocukların geçirdiği derin travmalar. Bu travmaların onarılması ve çocukların belirli bir refaha ulaşması konusunda toplumlar gerçekten bir endişe duyuyor mu ya da onlarla birlikte dertleniyor mudur sizce? Eğer böyle bir endişe olsa, dünya üzerinde on yıllarca yıldır süren savaşlar muhtemelen yaşanmazdı.

Neden bu kavgaların sonucunda dertlerin en büyüğü çocuklara kalıyor diye sormuş olsaydık, yaşanan savaşlarda ölenlerin neden dörtte birini çocukların oluşturduğunu sorgulasaydık, meselelere yeni bir gözle bakmak mümkün olabilirdi. Yetişkinlerin verdikleri kavgalar ya da yapıp ettikleriyle geleceğe bıraktıkları miras, çocukların içinde yaşayacağı dünya aynı zamanda. Greta Thunberg, Birleşmiş Milletler toplantısında dünya liderlerine haykırırken, bu gerçeği ifade ediyordu.

Bu haberi yazmaya başladığımda Keşmir üzerine başka bir araştırma yapıyordum. Bu tartışmalı bölgenin çocuklarda bıraktığı yaralarla ile ilgili bir yorum okurken yazının sadece Keşmir ile ilgili değil dünya üzerindeki tüm çocukları ilgilendirdiğini düşündüm. Maalesef Türkiye’de de yıllardır Güneydoğu’daki çatışmalar arasında büyüyen ya da 15 Temmuz sonrası ailelerinin başına gelenleri bizzat yaşayan çocuklar da buna dâhil.

Nijerya, Suriye, Afganistan ya da Türkiye fark etmiyor. Diktatörler, siyasiler, savaş lordları, koltuk sevdalıları zerre kadar çocukları düşünmüyor. Mesela 70 yılı aşkın süredir Hindistan ve Pakistan arasındaki Keşmir’de on binlerce hayata mal olan silahlı çatışmalar hala devam ediyor. Dile kolay 70 koca yıl.

Savaşların içerisinde hayat bulmaya çalışan çocukların içinde bulundukları acıları en güzel Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf aktarıyor: “İnsan geçmişin yok olması karşısında kolay avunur; asıl kaldırılamayan, geleceğin yok olmasıdır.” Savaşlar gelip geçiyor, insanlar hayatlarını bir çantaya koyarak göç etmek zorunda bırakılıyorlar. Ebeveynlerin bile zorlanarak yüzleşmek zorunda kaldıkları acılar çocuklarda daha da büyük ve çoğu zaman görünmez yaralar bırakıyor.

Bu çocukların milleti, dini, ırkının önemi yok; onların tek bir mezhebi var çocuk olmak. Beyaz, siyah, Arap, Türk, Kürt, Afrikalı olan çocuklar paylaşılamayan dünyanın, yani savaşların çocukları. Hepsi bir avuç barışa ve güneşe hasret.

Çocukların psikolojisi üzerinde doğrudan etkisi olan sorunlar çözülmediği sürece, daha büyük sorunların üstesinden gelinmesi zor. Dünyanın hiçbir yerinde halk onlarca yıldır süren bu savaşların bir parçası olmak istemez. Sonuçları belli olmayan bu savaşların çocuklar üzerinde her gün meydana getirdiği psikolojik zarar çocukluklarını ellerinden almış durumda.

“Savaşın kolları uzundur. O kadar uzundur ki, savaş bittikten sonra bile kurbanlar alır” diyen Alman yazar Martin Kessel, savaştan kurtulmuş çocukların yaşadıkları travmaları atlatamadıklarına parmak basıyor. Mesela Hindistan ve Pakistan, İngiltere’den 1947 yılında bağımsızlıklarını kazanmadan önce, Keşmir şiddetli tartışmalara tanıklık ediyordu. Keşmir’in Hindistan’a bağlanması ve bunun üzerinde yapılan anlaşmalar, tartışmalı bölgede iki savaş ve uzun süredir süren isyan da dahil olmak üzere onlarca yıllık büyük bir rekabete yol açtı. Yıllarca süren çatışmalardan sonra, savaşın maliyeti Keşmirli çocuklar için hem zihinsel hem de fiziksel olarak her geçen gün ağırlaştı. Yiyecek eksikliği, yetersiz beslenme ve hastalık günlük yaşamlarının bir parçası. Kötü muameleler ise çocukların günlük rutini ve temel insan haklarının ve aile haklarının ihlali olmayı sürdürüyor.

Hayatları adaletsizlik duygusuyla şekillendiği için hem doğrudan hem de dolaylı olarak şiddete maruz kalan çocuklar zamanla şiddeti kabul etme eğilimi gösteriyor. Bütün bunların ruh sağlığı üzerinde de elbette olumsuz bir etkisi var. Yaşadıkları fiziksel ve duygusal acılar onlarda kalıcı izler bırakıyor.

Herhangi bir toplumun geleceği o ülkenin gençliğinin elindedir; toplum tarafından korunmaları ve toplum tarafından kullanılmamaları gerekiyor. Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesinde şöyle yazıyor: “Çocuk, fiziksel ve zihinsel olarak olgunlaşmadığı için, doğumdan önce ve sonra uygun yasal koruma da dahil olmak üzere özel koruma ve bakıma ihtiyaç duyar.”  Bir kriz durumunda çocukları korumak için Birleşmiş Milletler’de birçok karar onaylanmış olsa da, bu yasalar doğru düzgün uygulanamıyor.

Şiddet sarmalının içinde tarih boyu devam eden devlet terörünün yanı sıra ayaklanmalar, terör eylemleri, iç çatışmalar da yer alıyor. Bu bir dehşet yumağı. Keşmir sorununun Soğuk Savaş’tan bile uzun sürmesi, hâlen bölgenin bir devlet güvencesine kavuşamaması, dökülen kanların da durdurulamamasının en önemli sebebi.

Geçmişi asla geri getiremezsiniz ancak çocuklar için zamanın önemli rolünü kabul etmeli. İnsanı tanımlayan zekası veya geçmiş bilgisi değildir, onlardan çıkardığı dersleridir. Yani temelde kimliğimiz bildiklerimiz değil, temsil ettiğimiz şeydir. Gelecek nesillerimizin iyi bir hayata sahip olma sorumluluğu hepimizin üzerinde. Yazdığımızda veya konuştuğumuzda acı çeken çocukların ruh hallerini düşünmemiz gerekiyor. Bir ulusun bütünlüğü geçmişi hatırlamaya değil, yozlaşmış güçlere karşı ses çıkarması gerektiğinin farkına varılmasına dayanır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin