CHP karışırsa, erken seçim olur!     

YORUM | ERHAN BAŞYURT

Yaklaşık bir haftadır, siyasetin gündeminde ‘’Saray’a çağrılan CHP’li…’’ tartışması hakim.

İddiayı ilk olarak Sözcü Gazetesi başyazarı Rahmi Turan köşesinde dile getirdi.

Turan’a göre, Saray’a gizlice davet edilen bir CHP’liden, Kılıçdaroğlu’nu devirmesi istendi ve Saray’ın kendisine destek olacağı sözü verildi.

Eleştiriler artınca Rahmi Turan o ismi de açıkladı: Muharrem İnce.

Pandoranın kutusu böylece açıldı…

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan, böyle bir ziyaret olmadığını belirtip, meydan okudu.

İnce, kendisinin böyle bir ziyaret gerçekleştirmediğini basın toplantısı ile ilan etti. ‘’Kendisine bir süredir CHP’nin içinden bir grup tarafından komplo kurulduğunu’’ iddia etti.

Rahmi Turan, kendisine ‘yanıltıcı bilgi veren kaynağı’nı ifşa etti: Gazeteci Talat Atila

Talat Atila, bilgiyi doğruladı ama kendi kaynağının ‘’CHP içinden bir isim’’ olduğunu ileri sürdü ve açıklamayacağını belirtti.

Ancak, Saray’a ziyaretin saatlerini ve girip çıkış yapan gizemli aracın plakasını yayınladı.

Ne var ki, Emniyet’te bu plaka ile kayıtlı bir araç da görünmüyor…

***

Bu durumda, öncelikle cevap bulunması gereken bir kaç soru var…

Kendisi de gazeteci olan ve bir medya sitesi bulunan Atila, neden bu haberi kendisi yayınlamak yerine ‘pasladı’? 

Gazetecilik, ‘kardeşin kardeşe haber atlattığı’ bir meslek olarak bilinir. Peki, Atila bu haberi neden kendisi yayınlamak yerine ‘duayen gazeteci’ye verdi?

  • Kaynağına güvenmiyor olabilir.
  • Kendisi yayınlarsa kaynağının deşifre olacağını düşünüyor olabilir.
  • Kaynağı aslında kendisine ‘off the record’ anlatmış ama kendisi meslek hastalığına yenik düşmüş olabilir.
  • CHP’de gerçekten içeriden bir operasyon yapılıyordur, iddianın Sözcü’de yayınlanmasının daha büyük etki edeceği umulduğu için Atila bu amaçla aracı kullanılmış olabilir.
  • Birileri Atila’yı işletmiş, o da 20 yıllık tanıştıkları meslek büyüğüne ‘daha önce bir kaç kez yaptığı’ gibi bilgiyi paslayarak ‘istemeden’ onu da bu yanılgının parçası haline getirmiş olabilir.
  • Saray, gerçekten böyle bir davette bulunmuş, ilgili kişi iz kaybettirmek için olmayan bir plakalı araçla getirilip götürülecek kadar büyük tedbir alınmış ve haberi de ‘muhalif’ Sözcü’de yayınlatarak iz kaybettirilmek istenmiş olabilir.
  • Saray, olmayan bir bilgiyi kasıtlı yaymış, bu tarz ‘kulis’ haberlere ilgi duyan ‘muhalif’ gazetecilere sızdırarak, iz kaybettirip CHP’de yoktan bir krizi tetiklemiş olabilir.

***

Sonuçta, Talat Atila doğruluğunu teyit etmediği bir bilgiyi, Rahmi Turan’a paslayarak o da belgesini görmediği bir haberi sadece Atila’ya güvenerek yayınlamakla büyük hata etmiştir.

Gazeteciler, kulis bilgileri ve sızdırma belgeleri, kamu yararı varsa kullanabilir. Ancak, doğruluğundan emin olmalı. Doğrulatamıyorsa, kendilerinin birileri tarafından ‘kullanılıyor’ olabileceğinden şüphe ederek, teenni ile hareket etmelidir.

***

Gazetecilerin kusurunu bir yana bırakalım. Ana muhalefet partisi, bu kulisi neden satın almıştır?

Bu iddia gerçek bile olsa, bir CHP’linin Saray’ı gizli ziyaret etmesi neden ana muhalefet partisini karıştırmaya yetmiştir?

Bunun iki temel nedeni olduğunu düşünüyorum.

Birincisi, CHP yakın zamanda Baykal’a kaset tuzağı ile böyle bir ‘tanzim’ ya da ‘dizayn’ yaşamıştır.

Bu acı tecrübe, yeniden bir ‘dizayn’ girişimin olabileceği ve daha önemlisi başarılı sonuç verebileceği kaygısını beraberinde getirmektedir.

Yani bir özgüven eksikliği söz konusudur.

Mesela, bir AKP’li siyasetçi gizlice Kılıçdaroğlu ile görüşse ve destek sözü alsa, aynı etkiyi AKP’de göstermeyecektir.

Zira, iktidarın manipülasyon ve şantaj kabiliyetleri, daha önce CHP ve MHP’ye kurulan ‘kaset şantajları’ kabiliyeti CHP’de yoktur. 

İktidarın, istihbarat gücü ve medya tekeli de hesaba katıldığında bir ‘dizayn’ kabiliyeti mevcuttur. 

Nitekim, Muharrem İnce’nin basın toplantısına ‘yandaş medya’nın ilgisi, yandaş televizyonların açıklamalara yer vermesi ve yandaş medyanın ‘’CHP bu pisliği temizlemeli’’ diye ortak manşet ile çıkması göstermektedir ki, iktidar ana muhalefetteki bu krizin en azından derinleşmesi yanlısıdır.

***

Bu iddianın bu kadar karşılık bulmasının ikinci nedeni, iktidarın geçmişte potansiyel muhaliflerini yok etmek için izlediği taktiklerdir.

Numan Kurtulmuş transfer edilerek HAS Parti, Süleyman Soylu transfer edilerek DP bir alternatif olmaktan çıkarılmıştır.

MHP’den Tuğrul Türkeş, BBP’den Yalçın Topçu transfer edilerek sağ partilere darbe vurulmuştur.

HDP yıpratılmış, liderleri, vekilleri, belediye başkanları tutuklanmış ve etkisiz kılınmaya çalışılmıştır.

İktidarın bugün CHP’ye de benzer bir hamlede bulunması dolayısıyla şaşırtıcı olmayacaktır.

***

Erdoğan’ın siyaset etme taktiği bir nevi ‘sacayak’ üzerine oturmaktadır: AKP’yi sahada iyi oynatmak, AKP içinde potansiyel lider alternatiflerini yok etmek ve muhalefeti alabildiğince zayıf düşürmek… 

AKP bugüne kadar bunda başarılı da oldu ancak gemi artık su alıyor.

AKP’de ‘metal yorgunluğu’, motivasyon kaybı gözle görülmekte.

AKP içinde tasfiye edilen lider adayları, Babacan ve Davutoğlu gibi, onlara destek veren eski bakan, vekil ve parti il başkanları gibi artık bu taktiğin de geri teptiğini gösteriyor.

Geriye muhalefeti dizayn kalmıştır

Ziyaret var veya yok, iktidarın CHP’nin karışmasını istediği ve ateşe medyası üzerinden benzin döktüğü sırıtan şekilde ortadır. 

***

Tüm bu yaşananların tek nedeni olduğunu düşünüyorum: ERKEN SEÇİM… 

İktidar, AKP’den oy kapacakları net olarak görünen Davutoğlu ve Babacan’ın partileri sahada güçlenmeden, MHP’de Devlet Bahçeli görevinin başındayken, ekonomik kriz, özgürlükler ve hukukun yoksunluğu nedenleriyle partisi daha fazla kan kaybetmeden bir baskın seçim planlıyor. 

Burada hesapları bozan tek şey CHP’dir. Daha doğrusu, Kılıçdaroğlu’nun öngörülemeyen hamleleridir. 

Baykal sonrası Kılıçdaroğlu’nun partinin başına gelmesi, aslında iktidarın istediği bir şeydi.

Sebebi basit, ellerindeki anketler ‘’Tuncelili/ Alevi/ CHP’li/ sol/ Kemalist’’ bir ismin alabileceği en yüksek oyun yüzde 30’lar olduğunu göstermekteydi…

Kılıçdaroğlu’nun kimliği üzerine giderlerse CHP, Bülent Ecevit veya Erdal İnönü’nün aldığı oy oranına asla yaklaşamıyordu. 

Hesap edilmeyen şey, Kılıçdaroğlu’nun da bu engeli görüp ülke çıkarları için uzlaşmacı adımlar atabileceğiydi.

Cumhurbaşkanlığı için MHP’nin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nu destekleyebileceği, İstanbul’a Ekrem İmamoğlu, Ankara’ya Mansur Yavaş gibi CHP tabanından yetişmemiş ancak tüm muhalif partilerden oy alabilecek isimleri aday gösterebileceği ve uzlaşmacı davranabileceği öngörülememişti. 

***

Erdoğan için zamanında yapılmış ya da bir baskın seçimde, her kesimden oy alabilecek bir ortak aday ile ikinci tura kalmak her geçen gün büyüyen bir kabustur. 

Erdoğan’ın en büyük arzusu, alabileceği en yüksek oy oranı yüzde 30’u geçmeyecek CHP’li bir adayla ikinci tura kalmaktır. 

Siyasi olarak kutuplaştırılmış Türkiye’de, sürekli 1940’ların CHP’sinin icraatlarıyla kamuoyunda hedef gösterilen, ‘bagajları’ olan CHP’li bir adayın, ikinci turda Erdoğan karşısında şansı yok denecek kadar zayıftır.

Şayet yakın zamanda her ne sebeple olursa olsun CHP’de uzlaşmacı davranmak yerine kendisi aday olmakta kararlı bir lider değişikliği yaşanırsa, şimdiden söyleyeyim, iktidar kazanma ihtimali bu kadar yüksekken yaz gelmeden baskın bir erken seçime gidecektir. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin