Cezaevlerinde yaşam hakkı (3)

YORUM | AZİZ KAMİL CAN

Bulaşıcı Hastalıklar Karşısında Devletin Yaşamı Koruma Yükümlülüğü

Hükümetin dikkate alması gereken bir husus da bütün dünyayı esir eden Virüs konusudur. Devlet, Anayasa (md 5, 17, 56) ve AİHS (md 2) gereği yaşamı koruma pozitif yükümlülüğü altındadır.

AHİM’e göre “herhangi bir kişi sağlıklı olarak devletin otoritesi altına yerleştirildiğinde, ancak serbest bırakıldığında aynı şekilde sağlıklı olmadığı durumda, bu durumun nedenlerini inandırıcı şekilde açıklama yükümlülüğü söz konusu devlete aittir. Devlet bu türden inandırıcı bir açıklama yapmadığı durumda AİHS’in 3. maddesi açısından bu durum sorun oluşturur.” Tomasi c. France, § 110 ; Ribitsch c. Autriche, § 34; Aksoy c. Turquie, § 61,, et Selmouni c. France [GC], no 25803/94, § 87, CEDH 1999 V).

Bulaşıcı hastalıklar konusunda da AİHM kararları vardır. AİHM cezaevinde tüberküloz hastalığına yakalan bir başvurucuya ilişkin kararda, yukarıda özetlenen gerekçelere ek olarak, taraf devletin Sözleşmenin 3. maddesini ihlal ettiğini şu nedenlerle kabul etmiştir: “Başvurucu cezaevine girdiğinde tüberküloz hastası olmamasına rağmen, bir süre sonra bu hastalığa yakalanmış olup, sözleşmeci devlet bu durumun cezaevi koşullarından kaynaklanmadığını açıklayamamıştır Cezaevinde tutulan bir kişinin, bulaşıcı bir hastalığa yakalanması veya mevcut hastalığının ilerlemesine neden olabilecek koşullarda tutulması, AİHS’in 3. maddesinin ihlaline yol açar. (…) AİHS’in 3. maddesi bulaşıcı hastalıkların önlenmesi açısından taraf devletlere pozitif yükümlülükler yükler” (Dobri c. Romanie,  §§ 46-56).

Öte yandan hastalık, yaşlılık vb nedenlerle yüksek risk grubunda bulunan bir kişinin her an öldürücü bir hastalıkla karşılaşma ihtimali altında kapasitenin çok üstünde tutuklu ve hükümlülerle birlikte tutulmasının kendisine yaşatacağı acı, elem ve ıstırap, AİHM’in ifadesi ile adeta “ölüm koridoru” (“death row – couloir de la mort”) benzeri bir koridorda bekletmeye eş değer olup, bu durum da AİHM tarafından insan onuruna aykırı muamele olarak değerlendirilmiştir (Soering v. The United Kingdom).

Devlet gözetimi altında iken bulaşıcı bir hastalık sonucu ölüm gerçekleşmesi durumunda AY 5, 17 ve 56. maddeleri ile AİHS 2.maddesi uyarınca yaşam hakkı da ihlal edilmiş olacak ve sıralı olarak ilgililer hakkında cezai ve tazmini sorumluluk doğabilecektir.

Hükümetin getireceği düzenlemede AİHM’in kararları gözetilmelidir. Halihazırda cezaevlerinde birçok hastalıkla mücadele eden, 60 yaş üzerinde binlerce kişi vardır. Yine çocuklu anneler vardır ki, masum çocukların muhtemel bir hastalığı kapmasının kimse hesabını veremeyecektir. Öte yandan cezaevlerinin kötü şartları, yetersiz tıbbi ekipmanı, kalabalık koğuşları da ayrı bir tehlike unsurudur. Tüm dünyaca bilimsel gerçeklere dayanan bir bulaşıcı hastalıktan cezaevindeki insanların korunması gerekmektedir.

İtalya, İspanya, Norveç gibi kimi Avrupa ülkeleri, Bahreyn, İran, ABD’nin bazı eyaletleri ve daha birçok ülkede virüs nedeniyle genel af çıkartılarak mahkumlar tahliye ediliyor. Hükümetin de bir yaşam krizi ile karşı karşıya kalmaması için siyasi kin ve inattan kurtulup bu önlemi alması anayasal bir sorumluluktur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Allahadır itimadımız guvenimiz, ne diyelim zalimin zulmu varsa mazlumun allahı var. kendisinin bir fecaat isleyip daha buyuk bir fecaat ile sucunu mazluma attıgına mı yanarsın, kendi sucunu iftira olarak atıp sahipsiz gordugunun zulmen olumunu istediginemi yanarsın, onların bu yaptıklarını bizim gormemizi saglayan allah eksiksiz biliyor ona havale ediyoruz. O hepimizden daha iyi goruyor biliyor, Ya rab sen bilirsin..diyecek baska sozumuz gucumuz kalmadı.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin