Cezaevinde bayram sabahı

YORUM | TUNCER ÇETİNKAYA

Kıvrım kıvrım jiletli tellerle çevrili avluda sabah sayımı için gardiyanların gelmesini bekleyen 39 insan var; ama ilk kez böylesine bir sessizlik hakim. Yere tüy düşse sesi duyulacak adeta. İnsanların nefes alıp vermeleri duyuluyor, kimsenin ağzını bıçak açmıyor.

Aslında bu sessizliğin başlangıcı Bayram namazı. Koğuşun merdivenlerini minber olarak kullanan tutuklu imam şöyle başlıyor söze: Muhterem din kardeşlerim! Biliyorum ki bu bayram hepimiz ve sevdiklerimiz için buruk bir bayram. Ancak takdiri ilahiye itiraz edecek değiliz. Yüce Rabbimiz bakınız ne diyor: Sabırlılar o kimselerdir ki başlarına musîbet geldiğinde, “Biz Allah’a âidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz” derler.(Bakara 156) Sabır göstererek, namazı vesile ederek Allah’tan yardım dileyin! Gerçi bu çok zor bir iştir, fakat içi saygı ile ürperenlere değil. (Bakara 45)

Hayat güllük gülistanlık değil. Elbette olumsuzluklar ve acılar bizi de bulur. Haksızlığa, saygısızlığa, vefasızlığa uğrayabiliriz. Ancak olumsuz duygularda boğulmak bireysel bir seçimdir ve zayıf karakterli insanların tercihidir. Rabbimiz ‘Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin’ buyuruyor. İnsan ümidini yitirirse hiçbir hedefi kalmaz…

Tutuklu imam “Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur. Olur ki sevip arzu ettiğiniz bir şey sizin için şerli olur. Gerçeği Allah bilir, siz bilmezsiniz.”(Bakara 216) ayetinden sonra “Ailelerimizden uzakta biraz hüzünlü olsa da buradaki hapis hayatımız inşallah günahlarımıza kefaret olur, başka olumsuzluklara da engel olur” diye bayram namazı hutbesini bitirdiğinde muzdar insanların “Amin” sesleri arşa perdesiz ulaşıyordu.

Sabah sayımı için koğuşa gelen gardiyanlar öyle korkutulmuş ki “İyi bayramlar” temennisinde bile bulunmaktan imtina ediyorlar. O günün bayram olduğuna dair takvim yaprağındaki yazıdan başka hiçbir emare yok. Sayım sonrası avluda sessizlik devam ediyor. Her bir köşede, sessizce gözyaşlarını içine akıtarak bayramı kendilerine zehir edenleri Allah’a havale eden masumların hüznü var. Koğuşumuzun büyüğü 75 yaşındaki Mehmet dedemizin “Arkadaşlar dağılmayın bayramlaşalım” çağrısı sessizliği bozuyor. Şimdilerde var mı bilmiyorum ama bizim çocukluğumuzda bayram namazı sonrası büyükler sıraya girer bir halka oluşur ve herkes bayramlaşırdı. Aynen bu manzara avluda oluştu. Yağmur yüklü bulutlar gibi hüzünle dolan gönüller bu manzara karşısında kendini bıraktı. Birbirine sarılarak bayramlaşanların gözyaşları birbirine karıştı. Bayramlaşma bitince ızdıraplı bir gönül ellerini semaya kaldırdı dakikalarca yüksek sesle dua etti, digerleri de cezaevini inletircesine bu duaya okunan hatimler, Yasinler, Fetihler, İhlaslar ve salavatlar hürmetine “Amin” dedi.

Avlunun ortasına hemen bir masa getirildi ve dolaplarda lokum, bisküvi, çikolata ne varsa ortaya kondu. Herkese ikram edildi. Sonrasında herkes yine bir köşeye çekildi ve sevdiklerinden ayrı bir bayram sabahının daha hüznü ve yalnızlığı her yeri kapladı.

Kimileri için sevdiklerinden ayrı geçen 1o’dan fazla bayram oldu; yalnız ve buruk.

Hapishane; yalnızlığın damıtılarak insanın saflaştığı yerin adıdır. Mahşeri, mezarda bekler gibi yapayalnız beklersiniz orada. Aslında orası, sıradanlığın nasıl bir olağanüstülük olduğunun idrak edildiği yerdir. Daha önce aklınıza dahi gelmeyen nimetlerin farkına varırsınız. Konuşmanın, farklı simalar görmenin, duymanın, toprağın, güneşin, sessizliğin, canlıların, bitkilerin… Bütün bunların ne kadar değerli olduğunun anlaşıldığı yerdir orası.

Konuşacak, derdinize ortak olacak birini ararsınız. Çoğu zaman bulamaz, beton duvarlarla dertleşirsiniz. Avluda dikenli tellere konan serçe kuşlarına seslenir, onlarla anlaşmaya çalışırsınız.

Revire, hastaneye veya mahkemeye giderken nakil aracının tel örgülü penceresinden görebildiğiniz bitki, hayvan ve farklı çehreler mutluluk kaynağınız olur. Uzaklara bakabilmenin, ufuk çizgisini görebilmenin ne büyük bir nimet olduğu orada anlarsınız.

Yürümenin, mesafe katetmenin ne büyük bir olay olduğunu 15 metre uzunluk 5 metre genişliğindeki avluda döne döne her gün 10 kilometre yol aldığınızda fark edersiniz.

Özgürlük duygusunu tadabileceğiniz tek yer olan avludan gökyüzüne, sonsuzluğa bakabilmenin kelimelerle tarifinin olamayacağını bir gün gelip tel örgülerle çevirip sizi kafes içine aldıklarında idrak edersiniz.

Issız gecelerde hamam böcekleri arkadaş olur size. Yolunu şaşırıp demir parmaklıklarla örülü pencerenizin pervazına konan uğurböcekleriyle, iri kanatlı sineklerle dostluk kurarsınız.

Cezaevinde kişiler istatistiğe hizmet eden birer rakam olduğu gibi günlerin de bir önemi yoktur. Günler, pazartesi, salı, çarşamba…diye adlandırılmaz; kantin günü, kitap günü, telefon günü, görüş günü, bayram günü diye hatırlanır.

İşte böyle bir ortamda gelir bayram günü…

Cezaevinde bayram gününün diğer günlerden bir farkı yoktur. Önemli olan tek şey görüştür. Sevgiyi, özlemi, hasreti iliklerinize kadar hissettiğiniz cezaevinde sevdiklerinizle açık görüşte buluşabilmek veya haftada bir de olsa cam duvarların arkasından telefonla konuşabilmek yaşama sevincinizdir. Su altında oksijensiz kalan birinin yukarı çıkınca ciğerlerine doyasıya hava çektiği yer gibidir görüş günleri. Kapı aralıklarından pencere kenarlarından bakan gözler daha görüş yerine gelmeden sevdiklerini arar. Kapılar açıldığında ‘Ana-baba günü’ tabiri işte tam da bu sahneyi anlatır. Kimi eşine, kimi babasına, kimi kardeşine, kimi de evladına seslenir: Buradayız.

Annelerinden ayrı kalan kuzuların birbirlerine kavuşma anı gibidir buluşma alanı. Gözyaşları birbirine karışır. O sahneyi anlatmak tarifsizdir; konuşmadan anlaşır insanlar, anne-baba evladının kokusunu içine çeker, evlat anne-babanın. Zamanın ışık hızıyla ilerlediği yerdir görüş günleri. Hiç bitmesin istersiniz ama bu dünyadaki her güzel şey gibi o da çabuk biter. Bayramda da beklenen ve hiç bitmesin denilen tek şey gün görüş günü. Bayramda bu anın gelmesini, sıranın kendi koğuşuna geleceği günü bekler insanlar. Bayramı bayram yapan tek yer orasıdır. Ama bu bile çok görülür pek çok insana.

Shakespeare meşhur oyunu Othello’da “Çaresi olmayan hastalıkta acılar sona erer, iyileşme umuduyla duyulan acı beterini görüp diner.” diyor. Yıllar var ki bayram, bayram gibi değil artık benim ülkemde. Acıdan başka bir şey yok. Acıyı daha büyük bir acı bastırıyor. Zulmün nirvanasının yaşandığı hüzünlü bir bayrama daha kavuştuk…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin