Çanakkale’nin tahliyesi neden farkedilmedi?

Yorum | Dr. Serdar Efeoğlu

Çanakkale Savaşı, 1915 yılı Eylül ayına kadar iki tarafın da çok fazla kayıp verdiği şiddetli muharebelerle devam etti. Muharebeler, Eylül’den itibaren mevzi muharebelerine dönüştü ve eski şiddetini kaybetti.

Türk ordusu bu zamana kadarki başarıları, doğrudan Alman yardımı olmadan elde etmişti. Bulgaristan’ın İttifak devletlerinin yanında savaşa girmesiyle Almanların Osmanlı ordusuna doğrudan yardım etme imkânının doğması, yeni bir aşamayı başlattı.

İtilaf devletleri, 1915 Kasımında Çanakkale cephesini tahliyeye karar verdiler. Bu süreç, bundan 102 yıl önce Gelibolu’nun tahliyesiyle sonuçlandı.

TAHLİYE KARARININ VERİLMESİ

İngilizler, Türk ordusunun Gelibolu’da çok avantajlı bir konumda olduğunu ve artık burada mücadelenin gereksiz olduğunu düşünmeye başlamışlardı. Ayrıca Türk ordusunun Irak veya Mısır’da bir harekât planladığını ve bu cephelerde Çanakkale’deki birliklerin kullanılacağını haber almışlardı. Bir diğer neden, Bulgaristan’ın seferberlik ilan etmesi üzerine Sırbistan’a yardım etmek için Selanik cephesini açmak istemeleriydi.

İngiliz Savunma Bakanı Kitchner’ın isteğiyle tahliyeyi planlamaya başlayan Akdeniz Kuvvetleri Komutanı Monroe, tahliyede yüzde 30-40 civarında kayıp verileceğini hesaplıyordu. Böylece Birinci Dünya Savaşı’nda ilk defa bir cephede “tahliye” gerçekleşecekti.

Bu sırada 28 Kasım 1915’de yirmi dört saat devam eden yağmurla birlikte büyük bir fırtına görülmüş, tsunamiye benzeyen sel baskını yaşanmış, siperler suyla dolmuş, soğuğun artması ve gece yarısından itibaren kar yağışının başlamasıyla asker perişan olmuştu. Kötü hava şartlarından dolayı 200 asker ölmüş ve 10.000 civarında asker de cepheden çekilmişti. Türk tarafının da kayıplar verdiği bu şartlar da tahliye kararının verilmesinde etkili oldu.

İngilizler çekilmeyi en az kayıpla başarmayı, bunun için de Anafartalar ve Seddülbahir’i farklı zamanlarda tahliye etmeyi planladılar. Tahliye üç aşamada gerçekleşecek ve Türk tarafının fark etmemesi sağlanacaktı. Türk tarafı fark ettiği takdirde sadece askerler geri çekilecekti.

BİR BAŞYAPIT OLARAK TAHLİYE

Plan üç aşamalı olarak yapılmıştı. İlk aşamada uzun vadede ihtiyaç duyulmayan ihtiyatlar, harp malzemeleri ve hayvanlar, ikinci aşamada tahliyenin ertelenmesi halinde ihtiyaç olacak kuvvet dışındaki asker, hayvan ve harp malzemeleri tahliye edilecekti. Son olarak geri kalan asker, harp ve sağlık malzemeleri geri çekilecekti.

Tahliye, kuzeydeki Suvla ve Anzak mıntıkalarından başladı. 10-18 Aralık arasında 44.000 asker, 200 top, 3.000 hayvan ve önemli miktarda harp malzemesi tahliye edildi. Planın son aşaması da 19-20 Aralık gecesi uygulandı.

Havanın bulutlu ve sisli olması İngilizler için avantaj oluşturdu. Gece karanlığı çöktükten sonra tahliye emrinin verilmesiyle son aşama başladı. Öncü kuvvetlerin geri çekilmesiyle başlayan tahliye, 5.30’da son askerlerin siperlerini terk etmesiyle tamamlandı.

İtilaf kuvvetleri, Anzak mıntıkasında bazı topları tahrip ettiler. Bir miktar malzeme ve erzakı da yaktılar. Suvla mıntıkasında ise malzemelerin tamamına yakını tahliye edildi.

Böylece ilk tahliye başarıyla uygulandı. Türk devriyeleri düşman mevzilerine doğru ilerlediklerinde iki mıntıkanın da boşaltılmış olduğunu gördüler.

Kuzeydeki tahliyeden sonra sıra Seddülbahir’e geldi. Türk tarafının en azından bu mıntıkadaki tahliyeye karşı önlem alması gerekiyordu. Ancak İngilizler, planlarını yine başarıyla uyguladılar.

Seddülbahir’de 30-31 Aralık’ta başlayan tahliye, 7-8 Ocak’a kadar devam etti. Son aşamaya 17.000 civarında asker bırakılarak geri kalan asker ve harp malzemeleri tahliye edildi. Tahliye sırasında havanın kötüleşmesi birçok güçlükler çıkardı, hatta bir İngiliz gemisi Fransızlar tarafından yanlışlıkla batırıldı.

İngilizler silah ve cephane eksikliği nedeniyle bir Türk saldırısından endişe etmelerine rağmen 8-9 Ocak gecesi son aşamayı uyguladılar. İlk kafile bazı sıkıntılar yaşansa da başarıyla tahliye edildi. Gece yarısına doğru toplarla birlikte ikinci kafile ve 3.30-3.45 sıralarında son kafile tahliye edilerek geri kalan erzak ve cephane ateşe verildi.

İnfilak seslerinin duyulması ve yükselen dumanlar, Türk kuvvetlerini harekete geçirdi. Önce top ateşi, ardından piyade hücumuyla müdahale edilse de cephane yetersizliği, altmış kadar topun henüz tahliye edilmemiş olması ve gemilerden ateş açılmasıyla harekât durdu.

İtilaf devletleri savaşta gösteremedikleri başarıyı tahliyede göstererek Seddülbahir’den 35.268 asker, 3.639 hayvan ve 127 topu geri çektiler. İngilizler tahliyenin başarısını subayların kabiliyetleri, kara ve deniz kuvvetlerinin koordineli çalışması, tahliye planının mükemmel bir şekilde uygulanması ve havaların iyi gitmesiyle açıklıyorlardı.

Türk toplarının menzilinin yetersizliği ve tahliyenin gece karanlığında yapılması da başarıyı artırdı. Bütün bunlar, yüzde 30-40 zayiat göze alınmasına rağmen tahliyenin bir “başyapıt” olmasını sağladı.

TAHLİYE NASIL GİZLENDİ?

İngilizler çekilmenin fark edilmemesi için birçok tedbir almışlardı. Normal dönemde olduğu gibi tüfek ateşi devam ettirilmiş, postallara keçe sarılarak askerlerin yürüyüşü hissettirilmemeye çalışılmıştı.

Bazı yerlerde yavaş yavaş suyla doldurulan tenekelerin belli bir ağırlığa ulaşarak tetiğe baskı yapmasıyla ateş eden tüfekler konulmuştu.

İkmalin devam ettiğini göstermek için boş arabalar cephenin ön tarafına gelmiş ve tekerlekleri keçeyle sarılarak yüklü olarak geri götürülmüştü. Yemek pişirmek için ateş bile her zamanki gibi yakılmaya devam etmişti.

TAHLİYE VE TÜRK TARAFI    

Elbette en önemli soru, Türk komuta kademesinin tahliyeyi neden fark edemediği ve özellikle Kuzey Cephesi’nin tahliyesinden sonra Seddülbahir’in tahliyesine karşı neden tedbir almadığıdır.

Temel neden olarak Türk tarafının “tahliye” konusunda yeterince istihbarata sahip olmaması görülmektedir. V. Ordu Komutanı Liman Von Sanders, Kasım ayı sonundaki bir emrinde “İngilizler, Gelibolu Yarımadası’nı ya esir olarak ya da ölerek terk edebilmelidir” demişse de tahliyeyi fark edemedi. Enver Paşa da tahliye sonrasındaki konuşmasında çekilme hazırlıklarının fark edilmediğini itiraf etmiştir.

Sahildeki hareketlilikler tam bir geri çekilme olarak yorumlanmasa da taarruz harekâtı yapılabilirdi. Ancak Sanders’in ihtiyatlı yaklaşımı, gereksiz kayıp vermeme düşüncesi, Türk askerinin savunmada daha başarılı olması ve askerin motivasyon eksikliği bir taarruz harekâtına girişilmemesine neden olmuştur.

Sanders hatıratında takip harekâtı yapılmamasını “emirlerin ulaşmasında iki lisan kullanımından kaynaklanan problemlerle” izah etmiş, İstanbul’a gönderdiği telgrafta da tahliyeyi “Tanrıya Şükür, Gelibolu Yarımadası düşmandan tamamen temizlenmiştir” şeklinde haber vermiştir.

Genelkurmay açıklamasında ise düşmanın “acele firar etmesiyle İnayet-i Hak’la düşmanın tard edildiği” ifade edilmiştir. Bu sırada cephede bulunan askerî tarihçi Bursalı Mehmed Nihad ise gemilerden açılan ateşler ve top ateşlerinin “bir ric’at” olarak değerlendirilmesine rağmen ordunun taarruz yapacak güçte olmaması nedeniyle harekete geçilmediğini belirtmektedir. Ayrıca cephane ve iaşe yetersizliğiyle yeni gelen askerin tecrübesizliği de harekâta engel olmuştur.

Ayrıca, uzun süre Gelibolu’da bulunan Esat ve Vehip Paşalarla M. Kemal’in başka görevlere tayin edilmesiyle komuta kademesinde ortaya çıkan yetersizlik de bir başka nedendir.

TAHLİYE KUTLAMALARI

Türk tarafı tahliyeyi “büyük bir zafer” olarak yansıtmış, İtilaf devletlerinden ele geçirilen ganimetler öne çıkarılmıştır. Hatta Enver Paşa bir grup gazeteciyi cepheye göndererek tahliyenin basında ayrıntılı olarak yer almasını sağlamıştır.

Harp Mecmuası’nda ele geçirilen silah ve cephanelerin fotoğrafları yayınlanarak tahliye, kamuoyuna büyük bir başarı olarak takdim edilmiştir. İstanbul’da her yer sancaklarla donatılmış, ülkenin birçok yerinde kutlamalar yapılmıştır. Camilerde dua edilmiş, yapılan konuşmalarda sıranın Kafkasya ve Mısır’ın kurtarılmasına geldiği ifade edilmiştir.

Başta Enver Paşa olmak üzere Osmanlı Genelkurmayı, tahliyeyi zafer olarak yansıtsa da geri çekilen İtilaf kuvvetlerinin başka cephelerde Osmanlı kuvvetlerinin karşısına çıktıkları düşünüldüğünde büyük bir fırsatın kaçırıldığı açıktır.

Özellikle Anzak ve Suvla’nın tahliyesinden sonra Seddülbahir’deki tahliyeye neden engel olunmadığı önemli bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunun cevabı, Genelkurmay ATASE Arşivi’ndeki harp ceridelerinin gün gün ayrıntılı bir şekilde incelenmesiyle ortaya çıkacaktır.

 

Kaynaklar: Y. Nizamoğlu, “Türk Kaynaklarının Gelibolu Yarımadasının Tahliyesiyle İlgili Değerlendirmeleri”, M. Özçelik, “İtilaf Devletlerinin Çanakkale’yi Tahliyesinin Türk Basınına Yansımaları”, Çanakkale Araştırmaları, 2015, S. 18; M. Larcher, Büyük Harbde Türk Harbi, 1927, C. 1.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin