Calvin kadar Castellio da suçlu!

YORUM | Av. ÖMER TURANLI

En son söylemem gerekeni en başta söyleyeyim: Stefan Zweig’ın 1936’da Castellio Calvin’e Karşı’yı yayınlamasının üzerinden 84 yıl geçti. Yeni Castellio’lar, yeni Calvin’lere karşı farklı zeminlerde halen despotizme karşı özgürlük kavgası vermeye devam ediyor. Ama modern dünyanın en büyük kaybı, bu dramatik özgürlük mücadelelerinin gerçek hikayesini anlatacak yeni Zweig’lardan yoksun olması. 

Protestanların, Katolik Kilisesi’ne karşı giriştikleri mücadele acılarla dolu olmasının yanı sıra Calvin’in ortaya çıkmasına da zemin hazırlamıştı. Başlarda düşünce ve inanç özgürlüğünün savunuculuğunu yapan Calvin, Fransa’dan kaçarak sığındığı Cenevre’de iktidarı ele geçirince teokratik bir sistem kurmuş ve sözü yasa haline gelen bir tirana dönüşmüştü. 

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Calvin’e destek vermek için Cenevre’ye taşınan Sebastian Castello, ilk zamanlarda Calvin’e yürekten inanmış ve O’nun reformculuğunu, din ve inanç özgürlüğü hakkındaki görüşlerinin savunuculuğunu yapmıştı. Ancak kısa süre içinde Calvin’in mutlak hakimiyet ve diktatörlük arayışının farkına varan Castellio, Calvin ile hemen yollarını ayırmıştı.

Castellio, Calvin’e karşı giriştiği kavgayı kaybetmişti. Yani özgürlük ve adalet, zulüm ve zorbalığa yenilmişti. Castellio unutulmuş, tarih hep Calvin’den bahsetmişti. Ta ki trajediyi sadece yenilgiye uğrayanda bulan ve adil olmaya vakti olmayan tarihin kefaretini ödemeyi kendi üzerine alan biri, yani Stefan Zweig Castellio Calvin’e Karşı ya da Bir Vicdan Zorbalığa Karşı’yı yazana kadar.

Aradan neredeyse yüz yıl geçti. Türkiye’de de benzer bir hikaye yaşandı. Kemalist ideolojinin toplumdan uzak baskıcı politikaları, Erdoğan’ın 2002’de iktidarı ele geçirmesine yol açtı. Erdoğan’ın bolca demokrasi vurgulu siyasi vaatleri ve ilk icraatları, birçok vicdanlı isim ile birlikte Fetullah Gülen’in de desteğini almasını sağladı. Militarist-nasyonalist yapı gerilerken, demokratik değerler öne çıkmaya başlamıştı ve Avrupa’da bu gelişmelere destek veriyordu. Ancak Erdoğan’ın Calvinleşme eğilimleri göstermesi, Gülen’in de aynı Castelio gibi yolunu değiştirmesine sebep olmuştu. Ayrılan yollar çatışmayı da kaçınılmaz hale getirmişti.

Gülen ile Erdoğan kavgası, daha doğrusu demokrasi, özgürlük ve adalet ile zorbalık, yolsuzluk ve diktatörlük mücadelesi Erdoğan’ın kazanması ve yüzbinlerce Gülen Hareketi mensubunu terörist ilan edip devlet aygıtını buldozer gibi üzerlerinden geçirmesi ile sonuçlandı. Bu arada eski Kemalist-militarist yapı da tüm gücüyle Erdoğan’ın yanında konumlandı ve Gülencilerin toplu şekilde cezalandırılmasında önemli roller üstlendi.

Economist dergisi Türkiye’deki tüm bu gelişmelerin analiz edildiği bir yazıda Türkiye demokrasisinin felce uğramasında Erdoğan kadar Fethullah Gülen’i de sorumlu tuttuğunu ilan edince sormak şart oldu: Ortodoks Calvinizm’in işlediği cinayetlerde Calvin kadar Castellio’nun da suçu var mıydı acaba? 

Politik çıkarların gölgesinde kalmış analizlerin, önyargı ve peşin hükümlerin esiri olmuş varsayımların, ya da genel anlamda ‘adil olmaya vakti olmayan tarih anlayışının’ Castellio’lara veya Gülen’lere karşı insaflı olmalarını beklemek gerçekçi bir yaklaşım olmasa gerek. İşte tam bu yüzden dünyanın dört bir yanında vicdan ile zorbalık, özgürlük ile kölelik, demokrasi ile diktatörlük kavga ederken, biz bir türlü gerçek hikayeleri veya hikayelerin gerçek yüzünü öğrenemiyoruz. 

Bu yüzden yüksek sesle ve cesaretle söylemek lazım: Dünya’nın Economist’lere değil Zweig’lara ihtiyacı var. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Kemalist faşizm sadece Erdoğan’a 28 şubat darbesi ile iktidar yolu açmadı bizzat 2002 Aralık ayında siyasi yasağını kaldırıp ona iktidarı sundu. Oysa 2002 seçimlerinde cemaat AKP ‘ye oy vermemişti. 17/25 in Kemalist faşistlerinin 10 yıldır beraberler yesinler birbirlerini tezi aslında klasik algı yönetimi idi.

    AKP`nin kuruluş amacı HOCAEFENDİ’ nin “asansör” ayrıntısında da ifade ettiği gibi cemaat üzerinden ehli sünneti bu topraklardan yok etmekti. Sözde sır olan ama bilmeyeni duymayani kalmayan dolmabahce görüşmesinde buyukanit tarafından RtE’ ye emir tekrar edildi. Bu görüşmenin ayrıntısını Binalinin danışmanı Abdulkadir özkan Haber Türk’e verdiği röportajda ayrıntısı ile anlattı hatta dershane sürecinin neden ve nasıl başlattıklarını da ekliyor. https://m.haberturk.com/gundem/haber-amp/1398471-basbakan-basdanismani-abdulkadir-ozkan-feto-dolmabahcede-bitecekti#click=https://t.co/7SI0Jok7W
    TC ‘nin İngiliz garantöru kemalist faşizm Erdogan ile istediği TC’ de istediği ortadogu rejimini de kurdu. Elbette bunun karşısında duran dinamik güç cemaate soykırım yaptırarak elde etti.

  2. Konuya şurdan bakmak lazım. Amerika demokrasi ve özgürlükler ülkesi değil. Parası olanın özgür olduğu ve hak talep edebildiği bi ülke. Türkiye gibi 3.dünya ülkeleri ile kıyaslanınca demokratik geliyo insana. O yüzden onlardan hak ve hukuka saygı vs beklemenin alemi yok

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin