Çalışan eşin aile bütçesine katkısı

YORUM | AHMET KURUCAN 

(Boşanmada yenilenmemiş fıkhi içtihatların rolü-2)

Önceki yazımda Nisa suresinin 34. ayetinde geçen ailenin geçimi adına mali sorumluluğun kocalar üzerinde olduğu gerçeğinin sosyo-kültürel ve ekonomik arka planını anlatmış, bunun inşâî değil ihbârî bir beyan olduğunu vurgulamış ve hadislere gelmiştik.

Hadislere gelince; onlar için de aynı şey geçerlidir. Mesela Allah Resulü (sas) “Hanımlarınızın sizin üzerinizde, durumlarına uygun olarak yiyecek ve giyecek hakları vardır” (Ebu Davud, Menasik, 56) hadisi ile inşâî olarak yeni bir yükümlülük mü ortaya koymaktadır yoksa zaten var olan durumu İslami değerler açısından da geçerli olduğu beyan eden bir ihbarda mı bulunmaktadır. Tabii ki ikincisidir. Malumun i’lâmı diyebilirsiniz siz buna. “Biz zaten böyle uyguluyorduk, hayatın tabii akışı da zaten bunu gerektiriyor ama yeni dinimiz olan İslam bu konuda farklı bir şey söylüyor mu acaba?” şeklinde zihinlerde belirlemesi muhtemel sorunun cevabıdır aslında bu hadis. Kaldı ki kendisi de evli bir erkek olarak Allah Resulünün fiili uygulamaları da söz konusu beyana ihtiyaç bırakmayacak ölçüde sahabenin gözleri önündedir. Konu ile alakalı bir çok hadis zikretmek ve gerek Efendimiz gerekse sahabenin hayatından örnekler göstermek mümkündür. Arife işaret kafidir.

Gelelim fıkıh kitaplarında ailenin mali sorumluluğunun kocaların üzerine yükleyen fıkhi/hukuki içtihatlara. Aslında gerek ayet gerekse yukarıdaki hadisin arka planını ele alırken bunu dolaylı olarak da olsa anlatmış olduk. Fıkıh, ferdi ve toplumsal planda hayatı düzenleyen kurallar bütünü. Bir başka tabirle hem Allah-kul ilişkisini belirleyen hem de insan-insan ve insan-çevre ilişkilerini düzenleyen hükümleri ihtiva eden bir manzume. Sabiteleri olduğu kadar değişkenleri de olan ve sınırları belirlenmiş bir doktrin üzerine kurulu somut bir yapı. Dünya görüşü, hayat felsefesi ve hayat nizamı.

İşte bu perspektiften bakıldığında öncelikle şunu belirtmek gerekir: Ailenin mali yükümlülüğünün kimin üzerinde olacağı imanın konusu değildir. Sosyo-kültürel ve iktisadi hayatın konusudur. İki, kadınların iktisadi düzlemde birebir gelir getiren bir işte çalışmaması, işyeri sahibi veya ticari yatırımlarının olmaması sabite değildir. Eğer değişen ve gelişen sosyal, ekonomik, kültürel, dini, coğrafi vb. arka plan şartlarına bağlı olarak kadınlar erkekler ölçüsünde iktisadi hayatın içine girdiler, maddi bir kazanca sahipler ise bu durum ister istemez ailenin mali mükellefiyetlerinin paylaşılması konusundaki hükümlere de yansımak zorundadır. Akıl, mantık, vicdan, hukuk her şey bunun böyle olması gerektiğine onay verir. Vermez mi? Şartlar değişecek ama o hükümler değişmeyecek, olur mu böyle bir şey? Hangi akıl, hangi mantık ve hangi vicdan kabul eder bunu? Hukuka gelince: “Zamanın değişmesiyle, hükümlerin de değişmesi inkar olunamaz”, “Adet muhakkemdir”, “Örf ile tayin nass ile tayin gibidir”, “Hükmün müstakka taliki me’haz-ı iştikakın illiyetini iktiza eder”, “Akıl nakil ile çatıştığında akıl esas alınır”, “Akıl evvel nakil müevveldir” hukuki kaideleri kime neyi anlatıyor dersiniz?

İsterseniz açtığımız bu kapıdan ilerleyelim ve teorik olarak dile getirdiğimiz bu meseleyi bir örnek üzerinden mukayeseli bir tarzda ele alalım. Örneğimiz Efendimizin eşi Hz. Aişe olsun. Hz. Aişe ister yukarıda anlattığımız toplumsal arka plan şartlarının gösterdiği mecburi istikamete bağlı olarak isterse Hz. Hatice, Hz. Zeynep gibi istisnai örneklere rağmen ticaretle meşgul olmayı değil ev hanımı olmayı tercih etmiştir. Son tahlilde ev hanımıdır. Düzenli ya da düzensiz mali bir geliri yoktur. Bu durumda ister istemez hanenin mali mükellefiyeti toplumsal örf-adet ve ferdi-ailevi düzlemde hane halkının yaşadığı şartlarına göre kocası olan Efendimiz Hz. Muhammed’in yükümlülüğü altındadır.

Buradan günümüze gelelim ve 2022 yılında Almanya’sına gidelim. Sosyo-kültürel ve ekonomik hayat şartlarına göre büyük ölçüde kadınlar Hz. Aişe döneminin tam aksine hayatın içinde. Kadınların çalışması, iş yeri sahibi ya da gelir getiren şirketlerde aktif veya pasif ortak olması hayatın tabii akışı içinde sadece normal değil normalin çok çok ötesinde gerekli ve zaruri olarak görülüyor. İşte bu hayat şartları içinde yaşayan bir Aişe Hanım’ı farz edelim şimdi. Üniversite mezunu, şirkette çalışıyor ve kocası ölçüsünde aylık gelire sahip olan Aişe Hanım olsun bu. Ya da üniversite mezunu değil ve kocası ölçüsünde de maaşı olmayan, bununla beraber daha düşük düzeyde de olsa düzenli gelire sahip bir işte çalışan başka bir Aişe Hanım’ı düşünelim.

Şimdi şunu mu diyorsunuz: 2022 yılında Almanya’sında yaşayan her iki Aişe de tıpkı 14 asır öncesi Medine’sinde yaşayan Hz. Aişe ile aynı pozisyonda yer alıyor? Hiçbir maddi geliri olmayan ev hanımı Hz. Aişe’nin nasıl aile bütçesine katkıda bulunma zorunluluğu yoksa Almanya’da yaşayan ve maddi gelire sahip olan bu iki Aişe de mi aynı şeyi yapacak, “Geçim masrafları bütünüyle kocamın sorumluluğu altındadır, fıkıh kitaplarında böyle yazıyor, İslam’a göre, Kur’an’a göre böyle zaten,” deyip bir kenara mı çekilecek? Daha açık sorayım kazancından aile bütçesine hiçbir şekilde katkı sağlamayacak mı, ortak aile bütçesi olmayacak mı? Evet, bunu mu iddia ediyorsunuz?

Cevap “Hayır… ama…” Hayır, hayır. Ne “hayır” ne de “ama”. Net olmak lazım. “Hayır” demeniz bu mukayesenin imkansızlığını ve haklılığını “ama” demeniz ise fıkıh kitaplarında yerini alan o içtihadî hükümlerin şimdi de geçerliliğini savunmak isteyen fakat nasıl savunulacağını kestiremeyen zihniyetin ağzından çıkacak sözler. Tekrar söylüyorum, net olmak lazım. Eğer ailenin mali mükellefiyeti kocanın üzerinde diyorsanız o zaman kadının ev hanımlığı statüsünü seçmesi ve evinde evin işlerini yapan, çocukları ile vakit geçiren bir insan olması lazım. Hayır, hayat şartları değişti, kadın da çalışmak istiyor, çalışıyor, çalışacak, topluma katkı sağlayacak diyorsanız – ki ben böyle olması gerektiğini düşünenlerdenim – o zaman bunun tabii ve zaruri sonuçlarından biri de aile bütçesine katkı sağlamasının gerekliliğidir.

Kaldı ki evli kadının ev hanımı mı olacak yoksa çalışacak mı seçeneklerinden birini seçmesi karı kocanın birlikte verecekleri karar değil midir? Aslında iki ama hakikatte iki iken bir olmuş, aynı çatı, aynı yorgan altında yaşamayı seçmiş insanlar değil midir bunlar? Bu ikisinin teker teker ve ayrı ayrı da olsa verdikleri her bir karar her ikisinin de hayatını etkilemeyecek midir? Ondan dolayı değil midir zaten hayatlarını ilgilendiren her meselede ortak karar verme zorunluluğu? Unutmamalı karı koca arasındaki ilişki sadece “interactive” yani karşılıklı ilişki değildir. O aynı zamanda “symbiosis” yani ortak yaşam ve karşılıklı bağımlılık ilişkisidir. Kadının çalışan eş olma kararı verilince hayata ait maddi mükellefiyetlerin birlikte karşılanması gerekmez mi? Hatırlayın nikah törenlerinde söylenen o sözleri: “Hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde, zenginlikte fakirlikte, ölüm bizi ayırana kadar…” Bunun için illa fıkıh kitaplarına mı bakmak gerek? Hayat kitabı yaşanan bir gerçeklik olarak önümüzde durmuyor mu Allah aşkına!

“Çok rasyonel düşünüyorsun, dini konularda rasyonel tahliller yapılmaz ve yapılamaz” itirazını yöneltebilirsiniz bana. Kabul ederim bu itirazınızı ama cevap da vermek isterim. Evet, taabbudi ve ta’lili ayırımı ile fukahamız da tarih boyunca yaptığı bunu yapmıştır. Dinin imanı ve itikadi alanlarında rasyonel tahliller yapılmaz, meselelere iman ön kabulü ile yaklaşılır ama aile düzeni, yöneticiliği, kadının çalışması, bütçe planlaması imani ve itikadi bir konu değildir ki. Ferdi, ailevi ve toplumsal boyutları olan sosyo-ekonomik ve kültürel bir çok boyutu olan bir konudur. Tarım ve göçebe toplumu şartlarında hayati düzenleyen içtihadı hükümleri sanayi ve bilgi toplumu şartlarında uygulayamazsınız. Nokta.

Tam burada son günlerde okuduğum PEW Research Center’ın yayınladığı bir araştırmaya işaret edeyim isterseniz. Genç kadın ve genç erkeklerin maddi gelirlerini mukayese eden bir araştırma bu ve kurum bunu kamuoyuna duyururken şu başlığı atmış. “ABD’nin birçok şehrinde genç kadınlar genç erkeklerden daha fazla kazanıyor. Cinsiyete dayalı ücret farkı, ulusal düzlemde genç çalışanlar arasında daralıyor ve bu fark coğrafi bölgelere göre değişiklik gösteriyor.”

İsterseniz Hz. Aişe ve Almanya’daki Aişeler örneğine benzer şekilde bunu günümüze taşıyalım. Yine Almanya’da finansal alandaki başarılı doktora çalışması ve onca yıllık iş tecrübelerine bağlı olarak büyük bir finans şirketinde yönetici olarak çalışan Fatma Hanım var ve aylık maaşı 4 bin Avro. Evli ve iki çocuk annesi olan bu kadının kocası ise özel bir okulda öğretmenlik yapıyor ve maaşı da 2 bin avro. Ne olacak şimdi? Burada noktayı koyuyorum. Benim hayali olarak dile getirdiğim ama toplumsal hayatta karşılığı olan bu ailenin bütçesini buyrun siz planlayın.

Bu yazıya yenilenmeyen içtihadi hükümlerin ailevi sorunlara yol açtığı gerçeğini dile getirerek başlamıştım, bununla bitiriyorum. İşte iki yazıda anlattığım arka plan değişikliklerini hiç nazara almadan 12-13 asır öncesinin sosyal hayat şartlarında üretilmiş ve uygulanmış olan beşeri ve hukuki hükümlerin aynen geçerliliğini savunan ve dayatan çalışan kadın, aslında kendi yuvasını kendi elleriyle yıkmanın adımlarından birini atmış ve evinin temeline dinamitleri döşemeye başlamış demektir. Bu yazı ile bir farkındalık uyarmaya çalıştım böyle düşünenlerin zihninde. Şimdi sırada bunu kabullenmek var ve ardından yaşadığımız toplumsal gerçeklere bağlı olarak harekete geçmek. Triple A diyorlar buna malum İngilizcede: Awareness, Acceptance and Action. Yani farkındalık, kabullenme ve aksiyona/harekete geçme, davranış şeklini değiştirme.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

22 YORUMLAR

  1. Hocam guzel yazmissiniz elinize saglik fakat filmin koptugu bi yer. Erkek işten gelince kanepeye uzanip eline telefon alip dinlenirken, kadin mutfaga giriyor, evin temizligine giriyor, cocuklarin ödevlerine yardima basliyor vs. Erkek dinleniyor ama kadin calismaya devam ediyor, malesef bin kere öyle olmamali deseniz de malesef hem kendimden hem etrafimdaki çalisan arkadaslardan gördüğüm durum bu. Simdi bu durumda gecimini eşinden daha fazla kazanarak rahatlikla karsilayabilecek kadina ev islerinde yardim etmeyen,önüne hizmet bekleyen, hizmetten oldugunu düşünen kocanin dinde yeri nedir??? Bu adam da evine dinamit koyuyor mudur? Kadinin bu halde herseyi kendi yapmasi gercekliginde yasamaya tahammul edemeyip boşanmak istemesi normal midir? Evin gecimine yardim edeyim derken her yükün altinda ezilen kadina din ne tavsiye etmektedir?

  2. Değerli Hocam, ilahiyatçıların fantastik evrenden, yaşadığımız gerçek dünyaya ayak basması gerektiği bu zamanda, bu yazınız bir girizgah olarak oldukça güzel. Birileri karşı görüşünü dayanaklarıyla söyler belki ama sonuçta hayırlı ve güzel bir yola girilmiş olur.

    Benim için önemli olan şu, sonunda birisi Hz. Ayşe ile Almanyadaki Aişenin aynı olmadığını, Hz. Ali ile de bugünkü Ali nin aynı olmadığını gördü.

    Bunu ben söylemiyorum üstelik, asırlar öncesinde, Hasan Basri Hazretleri söylemiş üstelik.

    “Vallahi, yetmiş Bedir’liye yetiştim, çoğu kez giydikleri sof idi. Eğer siz onları görseydiniz deli sanırdınız. Onlar da sizin iyilerinizi görselerdi “bunların ahirette bir nasibi yok” derlerdi. Kötülerinizi görselerdi, “bunlar hesap gününe inanmıyorlar” derlerdi.”

    Hasan Basri Hazretleri bugünü görse ne derdi siz kıyas edin.

    Fantastik dememin sebebi de o, örneğin, Peygamberimiz devrinde yaşamadı ki insanlar, o devrin şatafatlı çeyizleri karşısında Hz. Ayşenin, Hz. Fatmanın çeyizini tam kıyas etsin anlasın.

    Devir, kadınların erkeklerle iletişim halinde olduğu, iş yemeklerine gittiği, aynı ortamlarda vakit geçirdiği, iş seyahatine çıktığı bir devir, üniversite, akademik hayatın bir sürü gerekleri var,

    şimdi bu devrin Aişesine, takvasından erkeklerle perdenin ardından konuşan kadın sahabeleri, yahut Rabiatül Adeviyyeleri anlatmak komik olmayacak mı, anlatıp geri çekilip ben anlamam işte onlar öyleydi, sende kendi dersini çıkar mı diyeceğiz.

    Ve tüm bunların arasında, “Treni kaçırmış bir milletin çoçukları” treni nasıl yakalayacak, onu da eklemek zorundayız.

    Takvalaştıkça, dindarlaştıkça, kendini eve kapatan bir kadınla karşı karşıyayız, yahut ona bu rolün geçmiş dini müktesabatla bir çeşit teşvik edildiği bir zihin yapısıyla.

    Bir karar vermeliyiz, asgari mecburiyetler harici kadını eve kapatma, senin için en güzel meslek annelik diyerek konuyu geçiştirme dışında, muhayyilemizi net olarak ortaya koymalıyız.

    Koymalıyız, çünkü diller ile kalpler, diller ile uygulamalar aynı değil. İlahiyat dünyası bile bence bir karmaşanın içinde. Bugüne kadar kadın evdeydi, dışarıda bir çeşit kötüleniyordu. Çarşı da pazarda dolaşmanın kerih görülmesi erkeğe anlatılırken, bırakın erkeği, bugün kadın o pazarda çarşıda. Bu gerçekliği yok sayıp yine mi kerih görmeliyiz. Göreceksek, yaşamın bizi buna götürdüğü sosyal gerçeklikle nasıl bağdaştırıcağız bunu.

    Soruyorum açık açık işte değerli hocam, kadını 21. yüzyılda nasıl konumlandırıyor ilahiyat dünyası kısaca.
    Dünün kadını evde duran kadındı, bugün o kadın dışarıda.

    Gerçek dünyaya ufakta olsa attığınız adımlar için teşekkür ederim.

    • Siz ne tür bir fantastik dünyada yasiyorsunuz ben de onu anlamiyorum. Babaannem kücükken bahcedeki maydonozu-pirasayi, evde yaptigi peyniri-sütü pazarda satar onunla pirinc-makarna, un-seker alirdi. Sezonluk isler dedemindi, o da findigi-misiri satar ve daha masrafli alimlari yapardi, ev-traktör tamir edilecekse, oglan everilecekse iste o findigin-misirin parasiyla alinirdi. O isi dedem hallederdi. Gayet güzel bir denge vardi ve söyle bi baktigin zaman en yogun alisverisi de, ticareti de, iletisimi de babaannem yapardi. Bugün hala Anadolu´da böyledir. Erkegin elinde mahsul alinana kadar para yoktur ama kadinin vardir. O yüzden kirli cikidir zaten.
      Sehir hayatina gelelim. Kadinlar cumhuriyet kuruldugundan beridir okumus kadin kesim de gayet hayatin icindedir, evi vardir, arabasi vardir ve surda bi on sene öncesine kadar bir denge vardi.
      Tabii ki bu genele gölge düsüren erkekler yok mu. Tabii ki var, ama kadinlar da var. Benim babam cok az calisti. Annem tek basina hem üc cocuguna bakti hem de babamin akil almaz borclarini, sigara parasini muntazaman ödedi. Ama para ondaydi. Öyle dominant bir insan olmadigi halde su an da yine ekonomik anlamda o ne derse o olur, para ondadir, babam sigara parasini alir ve kendini büyük insan zannederek yasamaya devam eder ama daha fazlasini istemeye yüzü de yoktur. Annem isteseydi önceki borclarini da ödemez, bi güzel bosayabilirdi. Bosamamak onun tercihiydi. Herhangi bir hocanin tavsiyesiyle yapmadi bunu.
      Türk kadini sonuclari olumlu da olsa olumsuz da olsa carsi-pazara cikmis, alisverisini hem de pazarlik yaparak yapmistir. Toplumumuzda kerih görülen kadinin carsi-pazara cikip koca parasini ezmesidir. Bir zamanlar 10-15 kadin bir araya geldiginde en fazla teravihe giderdi, bugün kahvaltiya gidiyorlar sürüler halinde.
      Söyle bi 10-15 sene öncesinin Türk kadinin 1400 sene öncesinin Müslüman kadinindan öyle aman aman farki da yoktu. Hz. Ayse´ye ganimet geliyordu, yoksullara öyle bi dagitiyordu ki, kendine de ayirmak aklinin ucundan gecmiyordu, hizmetcisi niye ayirmadik deyince, hatirlatsaydin ayirirdik diyordu.
      Bugünün Almanyasindaki Ayseye de baya bi ganimet kaliyor, bilezikler, yüzükler, paralar.. Cok bir fark yok yani gelene kadar. Simdinin Ayseleri dügünde bu takilar kendisine takildigi icin kendinin diye düsünüyor olmali. Sahsen bende de öyle oldu. Takilarla dügün masraflarini öderiz diye düsünüyordum, sonucta bizim dügünümüze gelen insanlarin hediyesi, bize verilen hediye. Yok hayir müstakbel esimin borcu varmis oraya gitti. Hani ne diyorlar kadinlar bugün: “Ben şok!” Sineye cektim, hoca tavsiyesiyle degil ha, anneme cekmis olmaliyim.
      Neyse meram anlasildi sanirim. 1400 yil öncesinin erkegiyle bugünün erkeginin veya kadininin hicbir farki yoktur. Onlarin da hirs, gurur, bencillik gibi imtihanlari vardi, bizim de. E bunlari da elinde ne varsa onunla yaparsin, paraysa parayla, cirkeflikse cirkeflikle. Biliyor musunuz, dünyaya bi sey olmazsa 1400 yil sonra da bu böyle olacak.
      Demem o ki bu bir karakter meselesidir. Öyle oldugu icin de Kuran bütün zamanlara hitap eder. Bugün kimse kadinlara 1400 yil önceki gibi perde arkasindan konusun demiyor, Furkan Vakfi kadinlari bile yapmiyordur yani, o kadar diyim.
      Akademik hayatin gerekleri de neymis cok merak ettim dogrusu. Is seyahatine cikan dindar bir kadindan din ne istiyor sizce anlamadim. Kendi otel odasini tutabilir bu kadin sonucta. Is kadini, o kadar parasi vardir. Güvenlik sorunu da yok, her yer polis. Mesele kocasinin ne düsünecegiyse güvenemeyen evlenmez. Anlamadim ki sorun ne?
      Bos bahanelere gerek yok bence. Napalim Kuranin ne oldugunu soran cocugumua „1400 sene önce yasamis insanlara hitap etmek icin indirilmis zamanin kutsal kitabi yavrum“ mu diyelim?

  3. İnsanlar sevmedikleri veya sevemeyecekleri insanlarla evlenmemeliler. Hasbel kader evlenmişlerse vicdan eğitiminden başka çaremiz yok. Sabahtan akşama kadar Bilal’ e anlatır gibi anlatın kar etmez, gider nefsine hoş gelen bir fetvayı dinler, yerine göre geleneksel İslam’ı öne sürer, yerine göre tarihselcileri. İlahiyatçılar böyle yapıyorken, normal vatandaş niye yapmasın.

    Eskiden kontrol mekanizması olarak anne-baba vardı. Şimdi o da yok. Onun yerine Hizmet’in atadığı sözde aile danışmanları var. Dinleseniz bu işi çözmüş dersiniz o kadar da hararetliler. Zamanı, insanı çözdüğümüzü sanıyoruz. Bazen kişisel gözlemlerimiz, bazen bilimsel istatistikleri kanıtlarımız oluveriyor.

    Sanki senin kişisel tecrüben yetiyor. Sanki bilimsel çevreler senin spesifik hayatını itibara alarak istatistik topluyor. Kimse kimsenin ruhuna hakim değil. Bir boşluk hissi var özellikle kadınlarımızda, bu hissi çözemiyoruz, çözmek de istemiyoruz.

    Kadınlar artık eşlerine göre konumlanıp kendi karakterini üretmekten vazgeçmeliler. Her şeyin sorumlusu erkekler değil. Özellikle ev kadınları kendilerini geliştirmek için inisiyatif almalılar. Kahvehaneye koşarak nefes alan koca ne ise alışverişe koşarak veya aptal vlogları izleyerek, her Allahın günü pasta yaparak anlam arayışına giren kadın arasında pek bir fark yok.

    Öğrenmek lazım; bu müzik enstrumanı olur, maket yapmak olur. Üretmek lazım; bu fakir çocuklar için kazak örmek olur, online shop kurup satış yapmak olur. Olur da olur. Kendini üretemeyen insanın bahanesi bol olur, ne anlatırsan anlat, bir kulağından girer, ötekinden çıkar.

    Bizim kültür kurumlarımız vardı bi zamanlar. Yapmadılar böyle bir şey. Çocuklara elifba öğrettin mi, kadınlardan himmet topladın mı tamam.

    İlahiyatçılarımız da böyle maalesef. Verili duruma göre fetva ver ve iş bitsin. 1400 sene önce verili durum, şimdi de verili durummuş. Verili duruma göre fetva pratiktir ama bizi dondurur ve gelecege tasimaz. Topluma ideal asilamayan, bizlik bi durum yok, hayat böyle diyerek cözüm üreten bir anlayisla nereye kadar?

  4. Hocam, bütün arkadaşlardan gördüğümüz ‘açlık’ sonrası yemek siparişi gibi.. şu an ‘ciddi para kazanan’ kadınların birçoğu sorun çıkarıyor evlerinde. Ev almak, takı almak 1 numaralı gündem olmuş durumda ne yazık ki. Para kazanan eş olmak da bir kültür, bizim bir üst neslimizden fazla göremedik, bize bu mantık aktarılamadı. Şu an yaşıyoruz ve çok da iyi sınavlar vermiyoruz. Ne farkeder kimin kazandığı, ne farkeder kiranın nereden ödendiği.. çok üzücü.. ama zaten önceki nesilde de ‘zengin’ kız ailesinin erkek tarafına arızalı gozlerle bakması imtihanı vardı bol bol.. bu fetvaları, bu siyer okumalarını hiçbir zaman sindiremedik. Kurumlarımızda siyeri, alçak gonullu olmayı yeterince işleyemedik belki de.. şimdi yurtdısında bu sorunların patlayısını film izler gibi izliyoruz maalesef

  5. Ahmet Bey;Hz. Aişe validemizi örnek verirken aslında çok yanlış ifade etmişsiniz,üzülerek görüyorum ki siz onu tanıyamamışsınız ya da zihninizde farklı konumlandırmışsınız.Zira o kendisi istemediği için ticaretle ya da gelir elde edecek bir işle uğraşmamıştır.Ama bunu tercih etmediği için de sizin tarif ettiğiniz gibi evde oturup ev işi yapıp,çocuk bakmamıştır!Zira çocuğu bile yoktur kendisinin.İlim meclislerinde olmayı tercih etmiş ve Peygamber Efendimiz’den en çok hadis nakleden hanım ünvanını almıştır.Yazınızda diyorsunuz ki: Eğer ailenin mali mükellefiyeti kocanın üzerinde diyorsanız o zaman kadının ev hanımlığı statüsünü seçmesi ve evinde evin işlerini yapan,çocukları ile vakit geçiren bir insan olması lazım.”İşte tam da burada verdiğiniz Hz.Aişe örneği uymuyor.Hz. AİŞE validemiz olması lazım dediğiniz çizginin içinde hiç bir zaman yer almadı!Allahın kadınlara verdiği bir hakkı,kolaylığı da günümüz şartlarında faklı yorumlamalara tabi tutarak kaldıramazsınız.Karı-koca çalışan eşlerin kazandıklarını evleri için ortak harcamaları elbette ki daha güzel.Fakat herşeyden önce rıza olmalıdır. Ayrıca Hz.Aişe çalışmıyordu ama hergün et, börek de yemiyordu. Efendimiz’le çoğu günler aç da kalmıştı. Günümüz şartlarının değiştiğini söylüyorsunuz.Evet doğru ama nerede değişti?Avrupada Amerikada…Ya diğer gelişmemiş ülkeler?? Yapmayın Allah aşkına(sizin tabiriniz)Kur’an evrenseldir. Hükümleri gelişmiş gelişmemiş bütün toplumları kapsar. Her toplum için ayetler aynıdır sadece her toplumun farklı anayasaları vardır!

    • Hani cocuklar takim kurarken oyuncu secer. Eldeki cocuklar bellidir. Ahmet, Mehmet, Mustafa, Osman, artik kim varsa. Bu da böyle. Kafasinda kendine has bi fikir var, bi yere oturmasi da imkansiz, napicaksin Hz. Ayseden, Hz. Osman´dan takim kuracaksin.

  6. Çalışan kadınlarla çalışan erkeklerin evdeki iş bölümü ve çocuk bakımı paylaşımı orantısızlığına hiç değinilmemesi, gerçekçi bir vaka analizini yolda bırakmış.

  7. Merak ediyorum karısının maaş kartını elinden alıp istediği gibi kendi kardeşlerine, annesine ,babasına harcarken karısını ve onun ailesini horlayan ;asla hesap vermeyen; karısını paspas gibi kullanan mağdur eden ; eve gelince karısına yardım etmeyen , çocuklarıyla ilgilenmeyen kocalar hakkında ;yada ‘siz çift maaşsınız ‘diyerek gelinin parasını yıyen kayınvalideler , akrabalar hakkında yazı yazdınız mı. Siz yurt dışındaki mağdur erkekler! için yazıyorsunuz. Erkek dayanışması hissettim. Türkiye’de ezilen , çalışan kadınlar yurt dışına çıkınca biraz dik durmuşlar. Hepsi bu ! Yurtdışında kadınlar aslında kıymetli olduklarını farkediyorlar.

    • Arabın yi olacak arkadaş… diye bir tabir duymuştum vaktiyle bir aile dostundan Sema hanım. Şans için kullanılan bir tabir. Şu elini çırpıp da karşına çıkan, sahip dile benden ne dilersen diyen , lambanın cini gibi iki fantastik silüet var ya, o misal.

      Diyeceğim o ki Sema hanım, sizin yorumunuzdaki Kadının karşısına, aşağıdaki yorumcu Kemal Beydeki gibi biri çıkacakken, kader kısmet imtihan ne derseniz artık, Tuğba hanımın yorumundaki gibi bir erkek çıkmış.

      Yarı şaka, yarı ciddi anlatsam da, evliliklerde esas olan aslında rollerin karışması.

      Çoğunlukla geçerli olan bir tespiti bırakayım da konuyla ilgili o da hepimizin aklında olsun.

      Bu işin dinle ile de pek ilgisi yok aslında. Kadının ve erkeğin karakteriyle ilgili yanı var.

      Kadının erkeği yönetmeye başladığı, dominant olduğu evliliklerde, erkek mutlu olmadığı gibi, kadın bir süre sonra bu rolden sıkılıp, erkekte zaafiyetle, eksiklikle suçlayıp, kendisini de mutsuz eden bir kısır döngüye sokuyor evliliği.

      Erkeğin ölçülü bir dominantlıkla yönettiği evliliklerde, hem kadın hem erkek, görece daha mutlu oluyor. Kadın ,dominant kadın durumu yaşayan evliliklerin bazı avantajlarını yaşayamasa da, genel olarak o evlilikte herkes, çocuk, kadın, erkek aile içi ve dışı ilişkilerde daha mutlu oluyor.

      Kanunlar kadını erkeği nasıl konumlandırırsa konumlandırsan, fıtri bu gerçeğe göre evlilikler ve dengeler kurulmadıkça, daha çok sorun yaşanacağa benzer.

  8. 14 yildir evliyiz. Esim/Karim 6-7 yil calisti ve aile butcesine zaman zaman katki yapti. Lakin daha sonra butun katkisini, dugundeki altinlari ve cocuk icin gelen tum hediye altinlar da dahil olmak uzeri butun katkilarini kurusuna kadar NAKIT ve ALTIN olarak benden tahsil etti. Bizim ailecek artik neredeyse hic birikimimiz yok lakin O’nun sahsi birikimi var. Simdi ben halen gunde 9-10 saat calisiyorum ve ustelik evde yemekler ve bulasiklar yine bende. (Ev islerini cani isterse yapiyor, eger onu eve yardima zorlarsam evde kavga cikarip cocuga da bize de huzur vermiyor) Sadece cocugu okula goturup getiriyor. Sorsaniz halen magdur oldugunu soyler ve beni size sikayet eder. Ne demeliyim bilemiyorum.

  9. Hani tekrar edilip duruluyor ya, verili durum diye. Hic kimse ideal durumdan, Müslümanin her seraitte vazgecmemesi gereken hayat tarzindan bahsetmiyor. Düsününüz yogurt hazir, ekmek hazir, yirtik dikmek diye bir konu yok, cocugun egitimi krese veya okula emanet, dini egitimi hocaya emanet.

    Neden? Cünkü kari-koca tüm gün calisiyor? Neden? Verili durum efendim! Sen söyle yogurdumu, ekmegimi kendim yapayim, cocuklarin veya kendimin hosuna giden, hazir ama katki maddeleriyle dolu bir lezzeti kendim evde katkisiz, tertemiz yapayim, cocuguma söyle belli bir program dahilinde bi seyler anlatayim, cocuklugumun oyunlarini, iyiyi, güzeli, saygiyi, sevgiyi, mahremi günün sartlarinda ögreteyim desen, ya kadin ya erkek yarim gün calismak zorunda.

    Ama yok bunlar önemli degil. Aman verili durumu benimsemiz erkegin veya kadinin tepesi atmasin, aman agzimizin tadi bozulmasin. Ne verili durummus arkadas!

  10. Bu tür meselelere, içtimai ve ahlaki bir realite olarak bakmak lazım ve böyle ele alınırsa sorunlar büyük ölçüde azalır kanaatindeyim …ayette erkeğin kadınlar üzerine “kavvam”olması geçer ve hüküm olarak “illet ve sebeb “dir bu, buradaki kavvamiyete erkeğin maddi olarak yükümlülüğü olarak bakmış pek çok müfessir ve ulema , o zaman günümüzde çalışan kadın daha fazla kazanca sahipse ekonomik olarak daha çok katkısı varsa veya eşitse o zaman buradaki” kavvamiyet “ ki anahtar kavramdır ,sebeptir , hükmün illetidir, kadına geçme veya eşit bir hal alma durumu olur , usul açısından baktığımızda….

    • Peki ya kavvam olmasinin sebebi maddi yükümlülükten baska bi sey ise veya onunla birlikte baska seyler ise…? Iste o zaman bugün acisindan cok yanlis cikarimlarda bulunmus oluruz. Ya bu verili duruma bagli bi sey degil de emirse, o zaman ipin ucu kacmaz mi?
      Bence maddi yükümlülügün disinda evi dis tehlikelerden korumak, vatani dis tehlikelerden korumak gibi icabinda canini ortaya koymak da bi yükümlülük olabilir. Kadinlar bu canini ortaya koyma isini cocugu dünyaya getirirken yasiyorlar, ama erkekler de su an savas ciksa cepheye sürülecek kesimi olusturuyor.
      Bunun disinda bir cocuga otorite olarak sabah-aksam yüz-göz oldugu annesi mi, yoksa babasi mi yakisir?

      Bi de verili durum madem baz alinmali. O zaman erkeklerin esleri karsisinda ezik olmayacak sekilde veya ev islerini yapamayacak sekilde yetistirildigini de verili bir durum olarak almamiz gerekir. Bu sekilde yetisen erkek icin esinin meydan okumasina maruz kalmasi veya her gün bulasik yikamasi kadina göre bes kat eziyet. Napalim, verili durum diye hepsini kadina mi yaptiralim?
      Rolleri yeniden tanzim edilecekse bunlarin hepsinin düsünülmesi gerekiyor. Ama bugün cogu kadin erkegin “yardim” etmesini bile hakaret olarak görüyor. Bu durumda benim cikarimima göre tartismadan “verili durum” kavramini atmak gerekiyor. Insana insanlik ögretmek su an icin en büyük görev.

  11. Dayanamadim, yazacagim ben de hanımının tembelliği ve ailesinin işlerimize burun sokmasının magduru olan bir erkeğim. Saglıgım da cok yıprandı, sırf çocuklar için dişimi sıkıp sabrediyorum.. hangi bi derdimi anlatmsam bilemiyorum, eşim çalışmadıgı halde maaşımdan anne babama ufak tefek katkılarımı sorun edıyor, kendi kazandigim parayi harcamamda bile hesap vermek zorunda kaliyorum, ama hocalarimizin kulaklari sadece hanimlarin dertlerini duymakta.. ben evde her türlü ev işine de yardım ediyorum

  12. Tuğba hanım haklı ve cevap bekliyor.

    Celal bey baya abartmış, acaba dünyayı kendi ailesinden ibaret mi sanıyor?

    Raci C. Beyin ya kafası biraz karışık ya da konuyu tam anlamamış. Hukuk üretmek öyle ha deyince olmuyor toplumsal sancı bunun olmazsa olmazı zaten.

    İsimsiz arkadaşın Hz. Aişe validemiz konusundaki yanlış anlama eleştirisi yerinde ama bence Ahmet hoca bu anlattıklarınızdan bihaber değil, problem meseleye giriş sadedinde ihmalden kaynaklanıyor diye düşünüyorum bu sebeple Ahmet hoca bu konuyu yeni bir yazıyla mutlaka açacaktır bence.

    Aişe kardeşim de haklı Ahmet hoca bu konuyu ihmal etmiş ama bence yazının devamı gelecek gibi görünüyor.

    Sema hanım haklısınız ama erkek dayanışması ile konunun ilgisi yok bence. Ahmet hoca veya HE sizce bu eleştirilere hakkaniyetli davranmayacak biri midir ki direk hedef alır gibi bir tavır içindesiniz? Bence bu konuda da en açılımcı ve geniş yorumlara açık bu camia insanlarıdır. Ve eminim Ahmet hoca size de cevap verir. Yorumların olduğu gibi yayınlandığı kaç dini platform vardır bilmiyorum?

    Ahmet Rasim hocam meseleye tam ortasından açıklık getirmişsiniz teşekkür ediyorum…

    Bence bu yazı yeni bir aile nafaka mükellefiyeti ve buna bağlı olarak karı koca haklarının günümüzdeki tesbiti açısından bir başlangıç olabilir ve ihtiyaç da var. Bu anlamda Ahmet hocama ve katkı sağlayan tüm yorumcu arkadaşlara teşekkür ederim.

    Yorumlarınızı okuyup değerlendirme ihtiyacı duydum çünkü bir fikir meclisi oluşturulmadan bu gibi yazıların devamı gelmez. Birbirimize cevap vermek de bir fikir platformu oluşturmak demek.

    Ben yazının bir Hanefi fıkıh meclisi gibi tartışma ortamında devam etmesini arzu ederim. Nitekim Ahmet hoca da bu gibi doktirine katkı sağlayacak konuların yorumlarını dikkate alarak yeni yazılarla devamını sağlıyor ve bunu kesinlikle ihtiyaç olarak gördüm.

    Elhamdulillah hepiniz iyi ki varsınız…

    Allah sonumuzu hayretsin inşallah…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin